mneksekck06@gmail.com
Kısa, kızıl, düz saçları ve kâkülleri; kısa kollu, örgülü, mor bluzuyla pembe rujuyla kendinden emin görünüyor.
Mavi yelek giymiş bir çocuk, bir camın arkasındaki renkli toplara bakıyor. Camda çocuğun yansıması da görülüyor. Toplar kırmızı, turuncu ve yeşil. Çocuk yukarı doğru bakıyor ve ifadesi meraklı.
YAZAN: Menekşe KOÇAK

“Kağnı Kamyonu Yendi “adlı yazımızın birinci bölümünde yerel yönetimlerin kapsayıcılıktan uzak; tecrit temelli engelli hizmet anlayışını eleştirmiştik. Bu anlayışla her geçen gün sayıları hızla artan engelli bireylerin sorunlarının çözülemeyeceğini belirtmiştik. Çünkü insanların açlık sınırında yaşamaya çalıştığı ülkemizin ekonomik yapısı; tüm engelli, yaşlı yani değişik nedenlerle desteğe muhtaç bireylere ayrıştırarak hizmet vermeye yetmez, yetemez...

Çünkü Engelli ve Yaşlı Genel Müdürlüğü ‘nün Temmuz 2021 tarihli Engelli Yaşlı İstatistik bültenine göre Türkiye’de Ulusal Engelli Veri sistemine kayıtlı 2 511 950 kişi bulunmaktadır. Bu engelli bireylerin 775 012‘si ağır engellidir yani bağımsız yaşayamayacağı için aile kaybı olduğunda devletin bakmakla yükümlü olduğu kesimdir. Buna hızla yaşlanan ve bakıma muhtaç hale gelen nüfusu da eklemek gerekir.

AA’nın 19.06.2019 tarihli haberine göre Aile Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’ na bağlı bakımevlerinde 7 255 engelli vatandaş hizmet alıyor yani 775 bin ağır engelliden sadece %1 ‘ine devlet bakıyor %99 unun bakımını aileleri sağlıyor. Aileler öldüğünde devlet 500 veya 600 bin civarında engelli bireye bakmak zorunda kalacak.

Devletin gelecekte ağır engelli bireyler için

●Binlerce bina yapması ve donatması

●On binlerce personel yetiştirmesi

●Engelli bireylerin beslenme, giyinme, sağlık, ısınma gibi giderlerini karşılaması gerekir ki bu ülke ekonomisi için risk teşkil eder.

Unutmayalım ki ülkede sadece ağır engelli bireyler devletten bakım desteği beklemiyor; yaşlılar, kimsesiz çocuklar, bağımlılar, şiddet mağduru kadınlar gibi pek çok dezavantajlı grubun da desteğe ihtiyacı var. Ve devletin ekonomik yapısı dezavantajlı bu gruplardaki bireylerin hepsine ulaşmaya yetmez; şanslı bir kesim bu desteğe kavuşur. Maalesef çoğunluk kaderine terk edilmek zorunda kalır.

Bu dezavantajlı gruplar içinde en maliyetli grup engelli bireylerdir; çünkü bakımları ömür boyu sürer yani devletin yaşlı bir bireye bakma süresi ile engelli bireye bakma süresi bir değildir.

Yine sığınma evindeki kadın, güvenli ortam sağlandığında yaşamını devam ettirir. Bağımlı genç, rehabilite edildiğinde yaşama döner. Yuvadaki çocuk, yetişkin olunca hayata atılır . Burada önemli olan bu desteği zamanında ve kaliteli biçimde sunmaktır.

Söz konusu engelli bireyler olunca hizmetin sürekliliği ve insan onuruna yakışır olması esastır. Çünkü çoğu engelli birey uğradığı şiddeti ifade edemediği için sistemi gerektiği gibi denetlemek mümkün olmaz. Engellilere yönelik şiddet neredeyse sıradanlaşır.

Gerçek şu ki Türkiye’de engelli bireylere hizmet veren yapı hem kalitesiz hem de engelli bireylerin %1 ‘ine bile ulaşamadığı için sürdürülebilir değildir. Bundan dolayı ülkemizde az sayıda engelli bireye hizmet vererek tüm engellilerin hayatına dokunuyormuş algısı oluşturmak moda oldu. Birkaç röportaj, konferans ve bol bol engelli bireyle çekilmiş fotoğraf paylaşımı yapan yetkililer, tüm sorunlar hallolmuş gibi davranıyorlar. Sorun yokmuş gibi davranma modası toplumun engellilerin sorunlarına karşı duyarlı olmasına da engel oluyor. Bu da engellilerin mağduriyetini her geçen gün artırıyor.

Bunun tipik örneğini son on günde hem muhalefet hem de iktidar verdi:

Ankara’da bir AVM'de oyun alanına down sendromlu olduğu için bir çocuk alınmadı. İşletme sahibi biz özel çocuk almıyoruz.” demekte sakınca görmedi. Olay medyaya yansıdı. Etimesgut Belediye Başkanı Erdal Beşikçioğlu oyun salonunu mühürledi. Sağ olsun güzel tepki verdi ama geçen yazımda ABB ‘nin de birçok sosyal tesise engelli almadığını belgeleriyle anlattım. Soru şu:” Bu tesisleri kim mühürleyecek?

Yine bu olayla ilgili Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı hemen açıklama yaptı:

“Görüntüler ardından il müdürlüğü ekiplerimiz ivedilikle harekete geçerek çocuğumuzun ailesi ile görüşme gerçekleştirmiş olup psikolojik destek sağlamıştı

Bakanlık olarak söz konusu işletme hakkında Türk Ceza Kanunu’nun “nefret ve ayrımcılık" suçu kapsamında suç duyurusunda bulunulacaktır.

"Tüm çocuklarımızın eşit haklara sahip olduğunu, ayrımcılığa karşı sıfır toleranslı hareket edeceğimizi belirterek sürecin titizlikle takipçisi olacağımızı kamuoyunun bilgisine sunarız."

Ne diyelim Bakanlık yetkilileri süreci takip etmekten fırsat bulurlarsa; kurumlarına bağlı bakımevlerinde şiddet gören engelli çocuklara da bir bakıverirler herhalde... Kendisine bağlı özel kreşlere alınmayan engelli çocuğu ile kapı kapı dolaşan ailelere de psikolojik destek verirler belki.

Acı olan şu ki iktidarın yetersiz, hantal engelli hizmet sistemini yeniden yapılandırma derdi de yok; İktidarın tek derdi engellilere daha az para harcamak. Mümkün olsa yetkililer tasarruf etmek için ülkede hiç engelli yok diyecekler... Bu nedenle engelli bireyin siyasette ve iş hayatında görünür olmasını hiç istemiyorlar...

Peki umut olan CHP ‘de durum nasıl... Onlar da yerel yönetimlerde “Siz başımızın tacısınız ama paramız yok.” modundalar... “Birlikte çözüm üretelim.” diyen yok. Mesela CHP son tüzükte engelli kotası getirdi. Bu güzel bir gelişmeydi; engellilerin yönetime girmesi ve çözümün parçası olması açısından. CHP’nin 6 nisandaki Olağanüstü Kurultayında kadın kotası, genç kotası uygulanarak seçim yapıldı. Ancak engelli kotası uygulanmadığı için %70 bedensel engelli sanatçı Baran Seyhan, 698 oy aldığı halde parti meclisine giremedi. Baran Seyhan Çankaya 4.İlçe Seçim kuruluna itiraz etti. Engelli kotası uygulandı ve parti meclisine girmeyi başardı.

Bu algı operasyonlarını durdurmanın tek yolu sistemin çöktüğünü gözler önüne sermektir. Faydadan çok zarar veren bu sistemin her basamağı için çözümler üreten yeni bir yapı için mücadele etmeliyiz. Bu yapıda hedefimiz, ayrıştırmak değil birleştirmek, toplumun desteğini ve farkındalığını artırmak olmalıdır.

Nitekim bugün Avrupa ülkelerinde bizde yaygınlaşan kampüs biçimindeki engelli bakımevleri kapatılmaya başlandı. Çünkü sayıları hızla artan engelli bireyleri toplumla birlikte mümkün olduğunca bağımsız yaşatmak hedefleniyor.

Avrupa’daki bu değişimde otizm spektrum bozukluğu olan bireylerin sayısının çok hızlı artması da oldukça etkili oldu.

Bugün Avrupa’da toplumda “Otizm hastalık değildir; otizm farklılıktır. Biz de farklılıklarımızla güzeliz, bütünüz.” algısı oluşturularak otizmli bireylerin toplumda kabulü yaygınlaştırılıyor. Tüm bu çabaların temelinde ayrıştırarak verilen hizmetin çok maliyetli olduğu için terk edilmesi ve kapsayıcı, sürdürülebilir, yeni bir yapı kurma çabası var. Biz de ise ayrıştırmak, toplumdan koparmak halen hem devletin hem de yerel yönetimlerin engelli hizmet anlayışının temelini oluşturuyor.

Yazımızın birinci bölümünde ne demişti Fransız temsilcisi Franklin Bouillon kağnı ile cephane taşıyan kadınları ima ederek "Ah, dostum siz çok hayalperestsiniz; kağnı, kamyonu yenemez!” Ancak Atatürk ve kurmayları o hızlı kamyonların getirdiği cephaneyi düşman askerinin kullanmasına 30 Ağustos baskınıyla fırsat vermedi. Yani kağnının kamyonu yenmesini sağladı.

Mevcut engelli sistemi de bu haliyle tekerleği kırık bir kağnıya benziyor. Bizler teknolojinin olanakları ile bu kağnıdan engelli bireye destek vererek kapsayıcı bir sistem kurmalıyız... Yoksa devasa hızla büyüyen engelli sorunları altında toplum olarak ezilmeye mahkumuz...

Gelecek sayımızda engelli hizmetleriyle ilgili çözüm önerileri üzerinde söyleşmek üzere hoşça kalın...

KAYNAKÇA:

1. LE MONDE diplomatique, Türkçe Eylül, 2023; Kağnı Kamyonu Yenince, Dr. Remzi Çetin

2. Yaşlı Genel Müdürlüğü ‘nün Temmuz 2021 tarihli Engelli Yaşlı İstatistik Bülteni

3. AA’nın 19.06 2019 tarihli haberi,” Aile Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’ na bağlı bakımevleri”

4. Yaşadıkça,” İlk Kez Engelli Kotası Uygulanan CHP'de Baran Ceyhan Parti Meclisine girdi”, 10 Nisan 2025

12 Nisan 2025

Yorumlar

Bu yazı için yorum mevcut değil.
Dilerseniz Buradan yeni yorum gönderebilirsiniz.