selvetbayraktarr@hotmail.com
Uzun, gür, kahverengi saçları, mavi kazağıyla, elleri klavyenin üzerinde çalışıyor.
Bir sanat galerisinde veya sergi alanında duran genç bir kadın. Beyaz, fırfırlı bir bluz ve açık renk pantolon giymiş. Elinde bir fincan tutuyor ve gülümsüyor. Arkasında, üzerinde çeşitli resimler bulunan bir masa var. Resimlerden biri, sırtı dönük bir kadını ve başka bir resim, çiçeklerle süslenmiş bir kadının yüzünü gösteriyor. Ortamda loş bir aydınlatma var ve tavandan sarkan bitkiler dekorasyonu tamamlıyor. Arka planda cam bir duvar ve dışarıdaki gece manzarası.

HAZIRLAYAN: Selvet BAYRAKTAR TOKAT



Merhabalar değerli Umudun Kadınları dostları. Sanata ve kadına dair ne varsa yine buluşturuyoruz sizleri. Haydi, bakalım başlıklarla başlayalım.



Adıyaman Belediyesi'nden kadınların gözüyle deprem belgeseli projesi



Aydilge 30 yıl önce tacize uğradığını açıkladı: 'Lütfen çaresiz hissetmeyin'



Altın Portakal'da Nur Sürer ve Binnur Kaya'dan 'İstanbul Sözleşmesi' çağrısı



Demet Evgar’ın da yer aldığı' Afife oyununun prömiyeri yapıldı



Gök Kubbe' oyunu İstanbul’da: Kadınların gücü ve adalet arayışı



Depremde kaybettiği ablasıyla ortak hayalini sanat atölyesi açarak gerçekleştirdi



Demet Evgar’dan Sağlık Bakanlığı'nın 'normal doğum' kamu spotuna tepki: 'Kalbim sıkışarak izledim'



Adıyaman Belediyesi'nden kadınların gözüyle deprem belgeseli projesi



Adıyaman Belediyesi, 6 Şubat depremlerinin kadınların yaşamlarına etkilerini konu alan '04.17 Belgesel Film Atölyesi' projesine başladı. Proje kapsamında 15 kadın, belgesel yapımının çeşitli aşamalarında eğitim alarak depremin ardından kadınların yaşadığı travmaları kayıt altına alacak ve kadınların kendi gözlerinden anlatacak bir belgesel çekecek. Proje kapsamında kadınlarla bir araya gelen Adıyaman Belediye Başkanı Abdurrahman Tutdere, çekilecek olan belgeselin tarihe not düşmek ve depremin etkilerine dair farkındalık yaratmak açısından önemli olduğunu vurguladı. Belgesel projesinin aynı zamanda deprem şehitlerine vefa olacağını da dile getirdi.



“Yapacağımız bu çekimleri izleyenler 100 yıl, belki 200 yıl sonra bile diyecek ki, filanca tarihte bu topraklarda böyle yaşanmış aman ha dikkat. Bir de yitirdiğimiz canlarımıza olan saygımız, şurada kefensiz toprağa verdiğimiz 10 bine yakın deprem şehidinin de hatıralarına sahip çıkmak adına da önemli. Adıyaman’ın kadınları güçlüdür, biz hep beraberiz, birlikteyiz, hep beraber de bu şehri yeniden güzel, yaşanabilir bir kent haline getireceğiz.”



Projenin katılımcılarından Hülya Aydemir, "Depremde iki çocuğumu, eşimi ve sağ bacağımı kaybettim. Size gerçekten çok teşekkür ediyorum, ayağa kalkma nedenlerimden birisi bu proje oldu" dedi. Diğer katılımcılardan Tülay Açık ise "Depremde 7 saat çocuklarımla beraber enkaz altında kaldım. Çocuklarım sağ ama kendi ailemden çok kaybım var. Toplum olarak çok geri planda kaldık. Bu enkazdan çıkana kadar, Gölcük olsun diğer depremlerle ilgili herhangi bir araştırmaya hiç girmedim, belgesel izlemedim. Bu projenin çok yararlı olacağına inanıyorum" diye konuştu.



Danışmanlığını belgesel yönetmeni ve sinema tarihi yazarı Burçak Evren’in, koordinatörlüğünü gazeteci Selma Kara’nın yapacağı belgeselin galası, depremin ikinci yıldönümü olan 6 Şubat 2025’te yapılacak.



Aydilge 30 yıl önce tacize uğradığını açıkladı: 'Lütfen çaresiz hissetmeyin'



Türkiye her gün yeni kadın cinayeti, istismar ve taciz haberleriyle sarsılırken şarkıcı Aydilge'den dikkat çeken bir açıklama geldi. 



Aydilge, 15 yaşındayken 17 yaşında bir erkek tarafından tacize maruz bırakıldığını açıkladı.



30 yıl sonra maruz bırakıldığı tacizi ilk kez kamuoyuyla paylaşan Aydilge, benzer durumları yaşayanlara seslenerek seslerini yükseltmeleri çağrısında bulundu. Aydilge, yaşadıklarını şu sözlerle anlattı:



"Ben 15 yaşındayken, 17 yaşında bir çocuk tarafından tacize uğradım. Yazlık bir yerde, kumsalın biraz daha sakin bir köşesinde kendi kendime otururken, pat diye yanıma oturup, yakınlaşmak istedi. İzin vermedim. İttirdi kaktırdı. Sonra Bileğimden tutup, 'korkma ya, sadece kelebeğimi göstereceğim' dedi. Ben, önce normal uçan bildiğimiz kelebek sandım ama cebinden kesici alet olan kelebek denilen şeyi çıkarıp, iğrenç bir sırıtışla sallamaya başladı. 



Şanslıydım, bir şekilde fırlayıp kaçtım oradan insanların arasına karıştım ama kaskatı donup kalabilirdim de. Kalbim o kadar hızlı atıyordu ki, inanın şu yaşımda bile size bunu anlatırken kalbim hızlanıyor ve o çocuğun yüzündeki pis sırıtış aklıma geliyor. Ertesi gün ise korkunç bir şeyle karşılaştım. Evimizin önündeki çöp konteynırının önünde, öldürülmüş kedi yavruları vardı. O görüntü gözümün önünden asla gitmiyor. Bakın o kişi mi yaptı bilmiyorum ama biri yaptı. Yapabildi, yapıyorlar. Kadınların, çocukların, hayvanların uğradığı vahşet o kadar aynı kaynaktan besleniyor ki... Bu bir paket aslında, onu yapan diğerlerini de yapabiliyor. Caydırıcı yasalar şart evet, ama el birliğiyle toplumsal farkındalık ve dönüşüm de şart. 'Göster amcalara oğlum pipini' diye övünülmediği, 'ya benimsin ya kara toprağın' sözünün romantik değil, cinayet olarak görüldüğü bir dönüşüm... El ele... Benim yaşadığımdan çok daha kötülerini yaşayanlar var ise aranızda, 'anlatsam ne değişecek ki' diye lütfen çaresiz hissetmeyin, susmayın, yardım isteyin.



Altın Portakal'da Nur Sürer ve Binnur Kaya'dan 'İstanbul Sözleşmesi' çağrısı



Bu yıl 61. kez düzenlenen Antalya Film Festivali’nin kapanış gecesinde en iyiler ödüllerine kavuştu.



Şebnem Dönmez’in başarılı sunumu ile güç kattığı törende En İyi Kadın Oyuncu Ödülü sinema ve dizi dünyamızın iki değerli ismine Nur Sürer ve Binnur Kaya’ya verildi. Ödülü jüri üyesi Gökçe Bahadır şu sözlerle açıkladı:



“Öyle iki kadın vardı ki, biz o iki kadına da ödül vermeyi çok istedik. O yüzden bu salda İki ödülümüz olacak. Toplumumuzda çok farklı yerlerden gelen iki kadını çok farklı şekillerde temsil eden iki hikâyenin iki güçlü kadını öyle kadınlar ki ve öyle performanslar ki gerçekten ödüllendirmek istedik. Ayşe filmindeki performansıyla Binnur Kaya ve Mukadderat’taki oyunculuğuyla Nur Sürer…” 45 yıllık sanat hayatında beraber çalıştığı yönetmenleri anan Nur Sürer ödülünü değersizleştirilmeye çalışıldığını belirttiği Yılmaz Güney’e ithaf etti.



Binnur Kaya da “Böyle bir ödülü Nur Sürer gibi hayran olduğumuz bir sanatçıyla paylaşmak ayrıca çok onur verici, çok teşekkür ederiz. Hayatını sevdiklerine adayan ve hayatını göz göre göre kaybeden tüm kadınların adına almak isterim ödülü… Kadınlar seslerini çıkardılar, birlik oldular. Bağırdılar yardım istediler ve bu duyuldu. Duyulmamasına imkân yok. Aynı zamanda görüldü. Görülmemesine imkân yok. Artık daha ne yapılabilir, kadınlar yapmaları gerekeni yaptı. Şimdi konuşmak değil eyleme geçmek zamanı… Yapılması gerekeni yapması gerekenlerden bekliyoruz acil bir şekilde...” derken; Nur Sürer “İstanbul Sözleşmesi yaşatır” sözleriyle başarılı oyuncunun sözlerini tamamladı.



Binnur Kaya ayrıca “İstanbul sözleşmesi kadını, çocuğu, aileyi, erkeği, insanı koruyan bir sözleşme… İstanbul’da imzalandığı için ve ilk imzalayan ülke olduğumuz için adı İstanbul Sözleşmesi… Keşke sahip çıkabilsek… Çok teşekkürler…” diye konuştu. Daha sonra “En iyi film” kategorisindeki ödülü almak için tekrardan ekibiyle sahneye çıkan Nur Sürer, sözlerini “Çocuklardan elinizi çekin, kadınlardan elinizi çekin, hayvanlardan elinizi çekin, ağaçlardan elinizi çekin” diyerek tamamladı.



Demet Evgar’ın da yer aldığı' Afife oyununun prömiyeri yapıldı



Tiyatro sahnesine çıkan ilk Müslüman kadın olarak cesur kadınlara ilham kaynağı olan Afife Jale’nin hayatından ilham alınarak hazırlanan "Afife" oyunu görücüye çıktı. Biletleri satışa çıkar çıkmaz tükenen oyunun galasına ünlü yağdı. Oyunun başrol oyuncusu Demet Evgar, duayen tiyatrocu Haldun Dormen’e teşekkür etti. Selin Cankı Ceylan’ın yazdığı, Tuluğ Tırpan’ın müziklerini yaptığı oyunda Demet Evgar’a Tilbe Saran, Necip Memili, Bora Akkaş, İdil Sivritepe ve birçok oyuncu eşlik etti.



Haldun Dormen, Cem Yılmaz, Serkan Keskin, Hatice Aslan, Hande Ataizi, Ayşegül Aldinç, Enis Arıkan, Nilperi Şahinkaya, Uraz Kaygılaroğlu, Selin Şekerci, Bige Önal, Alina Boz, Selen Öztürk, Ecem Özkaya, Hasibe Eren, Elit Andaç Çam, Koray Candemir, Yağızcan Konyalı, Pelin Akil, Anıl Altan, Buse Arslan gibi birçok ünlü ismin katıldığı prömiyerin sonunda ekip dakikalarca ayakta alkışlandı.



Büyük ilgi gören, kadının sahneye çıkmasına, göz önünde olmasına yasak koyan düzene başkaldırının çağdaş bir yorumu olan “Afife” oyunu 4-5-13-14 Kasım’da yeniden tiyatro severlerin karşısında olacak.



Gök Kubbe' oyunu İstanbul’da: Kadınların gücü ve adalet arayışı



İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları, Lucy Kirkwood’un yazdığı ve daha önce Londra ile New York’ta sahnelenen “Gök Kubbe” adlı oyunu İstanbul seyircisiyle buluşturuyor. Ali Gökmen Altuğ'un yönetmenliğinde sahnelenen bu güçlü yapım, kadın dayanışması, adalet ve toplumsal cinsiyet rolleri üzerine derin bir sorgulama sunuyor. “Gök Kubbe”, jüri üyesi 12 kadının, bir cinayete karışan Sally’nin hamile olup olmadığını belirlemeye çalışmasını konu alıyor. Sally, cinayet anında yanında olduğu adamın asılmasına rağmen hamile olduğunu iddia ettiği için asılmaktan kurtulmuş, mahkeme 12 kadından oluşan bir jürinin Sally’nin durumunu kendi tecrübelerine dayanarak değerlendirmesini istemiştir. Kadınlar, Sally'nin hayatı üzerinde adil bir karar vermeye çalışırken, kendi geçmişleri, yaşadıkları zorluklar ve kadın olmanın ne anlama geldiği üzerine derin bir içsel yolculuğa çıkıyorlar. Ancak başka bir kadının hayatı üzerine karar vermek, hiç de kolay olmayacaktır. Sally, toplumun dayattığı kalıplardan sıyrılan, sıra dışı ve cesur bir karakter olarak öne çıkıyor. Oyun, Sally’nin hamilelik iddiası üzerinden kadınların yargılandığı bir dünyayı gözler önüne sererken, kadınların sahip olduğu gücü ve iradeyi sorgulatıyor. Yönetmen Ali Gökmen Altuğ, Sally'nin karakterini ve oyunun genel dinamiğini şöyle ifade ediyor: “Gök Kubbe’deki kadınlar, çamaşır yıkamaktan, ütü yapmaktan kafalarını kaldırıp gökyüzüne bakmaya fırsat bulamayan kişiler. Sally ise ‘Gökyüzüne baktım’ diyen bir karakter olarak, hayal gücü ve sıra dışı davranışlarıyla diğerlerinden farklı bir yerde duruyor.”



Dramaturgisini Sinem Özlek’in, müziğini Emrah Can Yaylı’nın yaptığı oyunun dekor tasarımını Barış Dinçel, kostüm tasarımını Gamze Kuş, ışık tasarımını Mustafa Türkoğlu üstleniyor. Sahne hareket düzeni Senem Oluz’a, video tasarım ise Enes Altuğ Avşar’a ait. Oyunun dikkat çeken kadrosunda ise Ada Alize Ertem, Aslıhan Kandemir, Betül Kızılok Bavli, Eylül Soğukçay, Fatma İnan ve birçok başarılı oyuncu yer alıyor.



“Gök Kubbe”, 16 Ekim 2024 Çarşamba günü saat 20.30’da Üsküdar Musahipzade Celal Sahnesi’nde ilk gösterimini yaptı. Oyun ilerleyen tarihlerde de seyirciyle buluşmaya devam edecek.



Depremde kaybettiği ablasıyla ortak hayalini sanat atölyesi açarak gerçekleştirdi



Burdur Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Resim İş Eğitimi Bölümünden mezun ve aynı bölümde yüksek lisans öğrencisi olan 28 yaşındaki yasemin Arslan, 6 Şubat 2023'te meydana gelen depremlerde Hatay'da yaşayan ablası Gülhan, eniştesi Bekir ve 1 buçuk yaşındaki yeğeni Buğrahan'ı kaybetti.



Depremin ardından 6 gün sonra yakınlarının cenazesine ulaşabilen Arslan, defin işleminin ardından yüksek lisans eğitimi için Burdur'a döndü.



Üniversite eğitimine kadar kendisinden 9 yaş büyük edebiyat öğretmeni ablasıyla yaşayan Arslan'ı ablasının ölümü derinden sarstı.



Bir süre psikolojik destek de alan Arslan, eğitimini sürdürmek ve hayata güçlü tutunmak için ablasıyla ortak hayalleri olan sanat atölyesini açtı.



Kafe konseptindeki atölyesinde seramik ve resim sanatını öğrenmek isteyenlere eğitimler veren Arslan, ablasının kendisine öğrettiği gibi insanlara faydalı olmaya çalışıyor. Kaybettiği ablasıyla ortak hayalini gerçekleştiren Yasemin Arslan, atölyesine "Gülce" ismini verdiğini, ablasının "Gülce" ismini vermeyi istediği çocuğuna hamileyken depreme yakalandığını söyledi.



Daha önce Kovid-19 salgınında abisini de kaybettiğini belirten Arslan, ablasının yardımsever, insanların hayatına dokunan bir öğretmen olduğunu ifade etti.



Arslan, Osmaniye'de yaşayan anne ve babasının sağ olduğunu ancak depremden önce ablasının eğitim hayatına devam ederken kendisini küçük yaşta yanına aldığını vurgulayarak, "Daha sonra Şanlıurfa'ya atanınca birlikte yaşamaya devam ettik. Ben o sırada üniversiteye hazırlandım. Burdur'u kazanınca yollarımız ayrıldı. Ablam benim için anne, baba, eş, dost, her şeydi. Ablam gibi bir eğitimcinin kardeşi olmak, her şeyden önce anne baba hissini bir abladan yani görevi olmayan bir kişiden yaşamış olmanın bana verdiği çok büyük avantajlar oldu. Bana çok güzel bir hayat sundu. Şu an bu kadar şey yapabildiysem, böyle bir stüdyoyu açabildiysem, bu kadar insana dokunabildiysem ve eğitimi tamamlayabiliyorsam tamamen onun sayesinde." ifadelerini kullandı.



Ablasını kaybettikten sonra 4 ay normal hayatına devam edemediğine değinen Arslan, şöyle konuştu:



"Hala tamamen aşmış değilim ama bunu aşmak için çok fazla çaba sarf ediyorum. Burdur'daki insanların da sosyalleşebileceği bir atölye olsun istedim. Üç ay oldu burayı açalı. Her şeyini kendim yaptım. Burası bana çok iyi geliyor aynı şekilde çok iyi dönüşler aldım. Seramik ve resim üzerine atölye çalışmaları yapıyoruz. Haftanın belirli günlerinde eğitimler yapıyoruz. Aynı zamanda insanlar istedikleri zaman buraya gelip çaylarını, kahvelerini içip keyifli vakit geçirebiliyor. Ürettiğim ürünlerin e-ticaretini de yapıyorum. Duvar çizimleri, tasarımları yapabiliyorum. Beklediğimden daha çok ilgi gördü. Güzel dönüşler aldım, ben de çok mutlu oluyorum. Yakında resim sergisi de açmak istiyorum."



Atölyedeki resim eğitimlerine düzenli katılan Eda Nur Sevim de kentte yaşayanlar ve özellikle öğrenciler için güzel bir mekân olduğunu dile getirerek, "Bir kadın girişimci olarak Yasemin hanım, enerjisiyle bizleri motive ediyor. Haftada 2 gün de seramik yapıyoruz." dedi.



Atölyedeki derslere katılan Duygu Emre de sanat atölyesinde yeni insanlarla tanışarak sosyalleşebildiğini anlattı.



Demet Evgar’dan Sağlık Bakanlığı'nın 'normal doğum' kamu spotuna tepki: 'Kalbim sıkışarak izledim'



Sağlık Bakanlığı, son dönemde artan sezaryen doğumlara karşı olarak, “Sağlıklı olan normal doğumdur” temalı bir kamu spotu yayınladı. 



“Annecim başardık” başlığıyla yayınlanan bu video, sosyal medyada geniş yankı uyandırdı. 



Bakanlık, bu kamu spotunda normal doğumun anne ve bebek arasındaki sağlıklı bağ için önemli olduğunu vurguladı ve sezaryenin tıbbi zorunluluk olmadıkça tercih edilmemesi gerektiğini ifade etti. Ancak söz konusu videodaki sahneler ve ifadeler tepki çekti. Ünlü oyuncu Demet Evgar da kamu spotuna sert tepki gösterdi. 



“Kalbim sıkışarak izledim” diyerek başladığı eleştirisinde, kamu spotunun korku filmi niteliğinde olduğunu ve anne adaylarının korkularını körüklediğini ifade etti. 



Evgar, vajinal doğum yapmak isteyen birçok kadının sezaryene zorlandığını ya da korkularından dolayı bu yolu seçtiğini belirtti. Ancak, kamu spotunun kadınların endişelerini gidermekten uzak olduğunu, aksine tüm sorumluluğu kadına yüklediğini söyledi. Evgar, doğum süreçlerinde ebelerin yeterince rol almadığını ve birçok doktorun anneleri gereksiz yere sezaryene teşvik ettiğini belirterek, bu girişimlerin sağlıklı bir altyapı olmadan başarılı olamayacağını vurguladı. 



“Bu denli önemli girişimlerin altyapıyı oluşturmadan hedeflediği yere ulaşması imkansızdır” diyerek kamu spotunun eksikliklerine dikkat çekti. Demet Evgar, 20 saat süren doğum sancıları sonrası sezaryenle doğum yapmak zorunda kaldığını ve bu süreçte bebeğiyle sağlıklı bir bağ kurabildiğini anlattı.



“Bu da kadının suçu” şeklinde yansıtılan kamu spotunu izlerken zorlandığını ifade eden Evgar, kadınların üzerinde baskı yaratan bu tarz içeriklerin kaldırılmasını istedi. “Vajinal doğum” yapmayı destekleyen biri olduğunu belirten oyuncu, kamu spotunun daha hedefe yönelik ve nitelikli bir şekilde hazırlanması gerektiğini söyledi.



Evgar, paylaşımında şu ifadeleri kullandı:



"Doğru ve ideal olanı anlatmanın yolu bu mudur?



Birçok kadın vajinal doğumu içsel olarak ister. Ancak ya sezaryen olmak zorunda kalır ya doktoru tarafından sezaryene yönlendirilir ya da korku ve endişelerinden dolayı sezaryeni seçer. Fakat izlediğimiz bu film, annenin korku ve endişelerini giderecek veya doktorları yönlendirecek nitelikte değildir. Aksine, korku ve paniği körükleyen, hatta tüm sorumluluğu yine anneye, kadına yükleyen görüntülerle dolu.



Bu denli önemli girişimlerin altyapıyı oluşturmadan hedeflediği yere ulaşması imkansızdır. Zira doğumlara alınmayan ebeler, normal seyrinde ilerleyen hamileliklerde bile olmadık sebeplerle anneleri sezaryene teşvik eden doktorların hikayeleri de gerçeklerimizden biridir. Bu durumla sahada mücadele eden doktorlar ve ebelerle yürütülecek bir süreç, çok daha hedefe yönelik olacaktır.



Özetle:



'Bu da kadının suçu, bu da kadının hatası, bu da kadının yanlış seçimi' şeklinde yansıtılan bu kamu spotunu kalbim sıkışarak izledim. Kızımla, 20 saat doğum sancısından sonra mecburen sezaryene alınmak zorunda kaldığım bir doğum hikayemiz var. Doğduğu andan itibaren kucağımdaydı ve emmeye başladı. Elbette 'vajinal doğum' yapmak ve sonrasında bu konforlu deneyimi yaşamak isterdim. (Bu arada 'normal anormal doğum' değil; tıbbi adı 'vajinal doğumdur.) Bu yazıyı, 'vajinal doğumu' destekleyen biri olarak yazıyorum. Bu korku filmi niteliğindeki kamu spotu daha fazla kadını yaralamadan kaldırılmalı ve yerine hedefe yönelik, nitelikli ve nicelikli bir film çekilmelidir.”



Gelecek sayımızda yine dopdolu bir sanatın kadın sesleri köşesinde görüşebilmek dileğiyle, umutla kalın.



21 Ekim 2024

Yorumlar

Bu yazı için yorum mevcut değil.
Dilerseniz Buradan yeni yorum gönderebilirsiniz.