mneksekck06@gmail.com
Kısa, kızıl, düz saçları ve kâkülleri; kısa kollu, örgülü, mor bluzuyla pembe rujuyla kendinden emin görünüyor.
Sarı elbiseli küçük bir kız çocuğu bir masada oturuyor ve elinde bir kalemle kâğıda bir şeyler yazıp çiziyor. Saçında sarı bir toka var. Arka planda tekerlekli sandalye görünüyor. Çocuğun yüz ifadesi ciddi ve yaptığı işe odaklanmış görünüyor.
YAZAN: Menekşe KOÇAK

Geçen ay gündeme damgasını vuran olay, 45 yaşındaki kadının, 21 yaşındaki zihinsel engelli kızının nişanlısı ile kaçması oldu. Ana haber programları dahil pek çok mecrada bu konu tartışıldı ve toplumun içine düştüğü ahlaki çürüme üzerinde duruldu. Bence, bu olayda asıl mesele damat ve kayınvalidesinin ahlaksızlığı değildir; çünkü her toplumda rastlanır bu tür olaylara. Zaten yasalar ve toplumsal değerler de bu tür ahlaksızlıkları en aza indirmek için vardır.
Bu olayda asıl mesele 25 yaşında zihinsel engelli Dilek ve 16 yaşındaki kız kardeşinin mağdur olmasıdır. Anne, aşk yaşadığı damadı ile birlikte kızlarına zorbalık yapmakta; onları ahıra kapatmak hatta ahırda asarak intihar süsü vermekle tehdit etmektedir. Anlatılanlara göre bu tehdit ve sapık ilişki üç dört ay sürmüştür. Yani bir kereye mahsus bir olay da değildir...
Burada asıl cevaplanması gereken soru şudur; “Devlet nerede?” Çünkü yasalara göre devlet engelli olduğu için Dilek’i korumakla yükümlüdür. Bu sorunun cevabı, ülkemizdeki engelli hizmet sisteminin yanlış olması ve tam anlamıyla işe yaramaz hale gelmesidir. Dikkat ederseniz eksik demiyorum, “Yanlış” diyorum. Yanlış olan bu sistemin bütünüyle değişmesi gerekir; çünkü sistem bu haliyle sorunları çözmüyor, aksine halının altına süpürerek sürecin sıkıntılarını yok sayıyor. Bu da milyonlarca insanın yaşamını etkileyecek büyük bir felakete doğru sürüklüyor toplumu...
Mesela engelli bakım hizmetinde çok yaygın olan evde bakım modelini ele alalım. Bu modelde devlet ailesi veya yakınına bakım parası vererek engelli bireye baktırıyor. Dilek de bu modelden yararlanıyor yani anne kızına baktığı için devletten evde bakım parası alıyor. Damadıyla kaçtıktan sonra sanırım iki veya üç ay maaş almaya devam ediyor. Eğer olay Esra Erol ‘un programında gündeme gelmeseydi almaya devam edecekti.
Türkiye’de evde bakım için devlet, 2024 Yılında 542 bin aileye 54,7 milyar lira ödeme yapmış. Damadıyla kaçan annede bu parada payı olanlardan...
Soru şu: “Devletin 542 bin aileyi en azından altı ayda bir evlerine giderek denetlemesi gerekmez mi? “542 bin bakıma muhtaç birey ne alemde? Aç mı, susuz mu, zorbalığa maruz kalıyor mu? 542 bin engelli bireyden kaçı, Dilek gibi zorbalıktan kurtulmak için yardım eli bekliyor?...
Aile ve Sosyal İşler Bakanlığı milyonlarca insana, aile desteği ve gıda yardımı gibi hizmetler sunmaktadır. Bakanlığın tek görev alanı engelliler değildir; kreşler, çocuk yuvaları, yaşlı bakımevleri gibi pek çok görev alanı vardır.
Ayrıca Bakanlık tarafından binlerce insana psikolojik, sosyolojik destek ve rehabilitasyon hizmeti verilmesi de gerekmektedir.
Peki Bakanlığın bunca insana hizmet verecek alt yapısı var mıdır? Hayır... Bunu anlamak için personel sayısına bakmak yeterlidir. 2024 verilerine göre Aile ve Sosyal İşler Bakanlığının personel sayısı 70.816‘dır. Bu 70.816 personel bahçıvan, sürücü, sosyal hizmet uzmanı, doktor, bakıcı gibi görevlerde hizmet vermektedir. Bu personellerden kaç tanesinin sistemi denetleyecek nitelikte olduğunu bildiren veriler yok. Ama en iyimser rakam on bini geçmez. Yani milyonlarca insana hizmet veren bu sistemin kalitesini denetleyecek yeterli personel yoktur.
Unutmayalım ki denetleyemediğiniz sistemi yönetemezsiniz; yönetemediğiniz sistem ise zamanla kara deliğe dönüşür; devasa paraları yutar. Ama istenilen sonuç hiçbir zaman alınamaz.
Maalesef mevcut engelli sistemi kara deliğe dönüştüğü için bakımevlerinden ölüm ve şiddet haberleri gelmeye devam ediyor. Daha geçen hafta Sakarya Arifeye Bakımevinde otizmli Abdülkerim Musti’nin kötü şartlar nedeniyle ölüm haberi geldi.
Maalesef, Türkiye’de mevcut engelli sisteminin tek sorunu denetlenememesi de değildir. Sistemin dağınık olması da büyük bir sorundur. Eğer engelli birey iseniz tüm kurumlara, “Ben engelliyim, ihtiyaçlarım var.” diye anlatmak zorundasınızdır. Mesela otizmli oğlum 17 yıl boyunca defalarca sağlık kurulu raporu almak için hastane koridorlarında kriz geçirdi. Devletin her kurumuna sağlık kurulu raporunu beyan etmek zorunda kaldık. Bu çağda askerlik şubesine bir elimde sağlık raporu, bir elimde vasilik kararı ve yanımda huzursuz olduğu için sürekli zıplayan ve bağıran oğlumla gittim. Oğlumun askerlik yapamayacağını kanıtladım.
On yedi yıldır özel durumu nedeniyle ilaç ve özel eğitim için milyonlar ödeyen devlet oğlumun askerlik yapamayacağı bilgisine sahip değil mi? Eğer oğlum askerlik yapacak durumdaysa bu kurumlar niye ödeme yaptı? Oğlumun askerlik yapamayacağı bu ödemeleri yapan kurumlardan veri alınarak teyit edilemez mi? Niye bu zulüm?
Çünkü sistemin ortak bir veri tabanı yok. Oğlumun Sağlık Bakanlığında, Maliye Bakanlığında, MEB’de yani birçok bakanlıkta bilgisi var. Ancak bu bilgileri toplayan ortak veri tabanı yok. Devlet ortak veri tabanı olmadığı için oğluma hangi hizmetleri vermiş, hangi hizmetleri vermesi gerekir, bilmiyor.
Kısacası veri tabanı olmadığı için engellilerin ihtiyaç analizi yapılmıyor. Hizmetler Anadolu deyimi ile “Saldım çayıra Mevla’m kayıra” mantığı ile sürdürülüyor. Ancak yolun sonu göründü. Uyanma çözüm bulma vakti geldi de geçiyor.
Bu sistemin en büyük eksikliklerinden bir diğeri ise engelli bireyi toplumdan ayırarak hizmet vermesidir. Engelsiz oyun alanı, engelsiz festival diyerek sadece engellileri bir araya getirerek hizmet vermek akla ziyan bir durumdur. Engelsiz kelimesi ile engel koymak bize özgü bir sistem haline geldi. Sonuç; okulu ayır, parkı ayır, tatili ayır, lokâli ayır... Bu ayrıştırmanın sonu yoktur; çünkü ayrım başladığında engelliler her alandan dışarı itilirler.
Engelsiz oyun alanı tüm çocukların arasına engelli bireyi katmak ve destek bir personelle süreci kontrol etmekle olur.
Engelsiz festival, tüm festivallere engelli bireyin katılımını kolaylaştıracak tedbirler almak yani engellilere yer açmak ve gerektiğinde bir rehberle destek olmakla olur.
Engelsiz yaşam, her alanda engelli bireyi yaşama katmak ve toplumda empati ortamı hazırlamakla olur.
Engelsiz yaşam, engellilere hizmet veren kampüslerin, okulların sayısını azaltmak ve tecrit uygulamasından vazgeçmekle olur.
Engelsiz yaşam, engelli bireylere verilen hizmetlerin etkin, verimli, kaliteli, sürdürülebilir, ulaşılabilir, erişilebilir olması için toplumun engelli bireyle birlikte yaşamayı benimsemesini, onu koruyup kollamayı görev bilmesini sağlamakla olur.
Bu da kapsayıcı ve bütünleştirici hizmet anlayışı ile toplumda geliştirilebilir.
Mevcut sistem bir tekeri kırılmış eski bir kağnıya benziyor. Engellilerin sayısı ise sürekli hızı artan bir kamyon misali yükselmektedir. Aradaki mesafe hızla açılmakta yani engelli sorunları dağ gibi birikmektedir. Nüfusun hızla yaşlanması yükü daha da artırmaktadır. Kağnının kamyonu yenmesi yani sorunların çözülmesi bu sistemle mümkün değildir. Kağnıyı teknolojinin olanaklarıyla yenilemek, dijital takip sistemlerini, bütünleştirici bir yapıyı ve pratik bir hizmet teşkilatını içeren bir yapı kurmak gerekir...
Bundan sonraki yazılarımda “Nasıl bir sistem kurmalıyız?” sorusunun cevabını birlikte vermeye çalışacağız
Eylülde buluşmak üzere hoşça kalın...
10.5.2025
KAYNAKÇA
1. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı (aile.gov.tr)
Kaynak: Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı - Hedefimiz Engelli Vatandaşlara Yüzde 100 Erişilebilir Bir Hayatı Sağlayabilmek.
2. “Bakan Göktaş; 2024 Yılında 54,7 milyar lira evde bakım ödemesi gerçekleştirdik. “TRT HABER 16.01.2025 13:17
3. “Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı 2024 personel sayısını açıkladı. “Emek Haber - Memur Haberleri 23.01.2025 - 08:35

Yorumlar

Bu yazı için yorum mevcut değil.
Dilerseniz Buradan yeni yorum gönderebilirsiniz.