HAZIRLAYAN : Merve DEMİRDÖVEN
Umudun Kadınları Dergisinden herkese merhabalar. Bu sayıda madde bağımlılığı ve aile konusunu ele almaya çalışacağım. Bağımlılığın gelişiminde aile nasıl bir rol oynar ve aile içerisinde bağımlı bir birey olduğunda bu durum aileyi nasıl etkiler gibi konulara değineceğim.
Öncelikle konuyla ilgili bazı genel kavram ve tanımları açıklamak istiyorum. Uyuşturucu bağımlılığı ve madde bağımlılığı ifadelerinin sıklıkla birbirleri yerine kullanıldığına şahit olmuşsunuzdur. Doğru olan kullanım madde bağımlılığı ifadesidir. Çünkü bağımlılık yapıcı bazı maddeler uyuşturucu, bazıları ise uyarıcı etkiye sahiptir. Uyarıcı ve uyuşturucu etkiye sahip olan maddelere örnek verebilirim ama madde isimlerini vermek pek uygun olmayacağından ötürü, sakıncalı olabileceği için bunu yapmayacağım. Fakat her iki grupta da yer alan maddeler bağımlılık yaptığı için bilimsel olarak kabul gören ifade, madde bağımlılığı ifadesidir.
Peki bağımlılık nedir? Bağımlılık kişinin zarar görmesine rağmen kullandığı maddeyi almaya devam etmesi veya bağımlı olduğu davranışı durduramamasıdır. Her madde kullanan kişi bağımlı değildir. Bir kişiye bağımlılık tanısı konulabilmesi için bazı ölçütler mevcuttur. Bu ölçütlerden birisi tolerans gelişimi dediğimiz durumdur. Yani kişi aynı hazzı yaşayabilmek için giderek daha yüksek miktarlarda madde kullanmaya gereksinim duyar. Diğer bir ölçüt ise madde bırakıldığında veya miktarı azaltıldığında yoksunluk semptomlarının ortaya çıkmasıdır. Yoksunluk semptomları fiziksel veya ruhsal olabilir. Ayrıca kullanılan maddenin türüne veya kullanım sıklığına göre yoksunluk semptomları değişir. Örneğim güçlü şekilde bağımlılık yapan maddelerden birisi kesildiğinde ortaya çıkan etkiler çok ciddi olmaktadır ve gribe benzer semptomlar görülmektedir. Kas ağrıları, bulantı, kusma, burun akıntısı, gözlerde yaşarma gibi gribe benzer semptomlar söz konusu olmaktadır. Kişinin fiziksel ve sosyal sorunlar yaşamasına rağmen madde kullanmaya devam etmesi, maddeyi bırakmak istemesine ve bu yönde güçlü adımlar atmasına, yoğun çaba sarf etmesine karşın başarılı olamaması, maddeyi temin etmek, madde kullanmak veya madde kullanımını denetlemek için aşırı zaman harcaması, fiziksel, sosyal, ailevi alanlarda madde kullanımına bağlı sorunlar ortaya çıkması da bu ölçütler arasında yer almaktadır.
Madde bağımlılığı tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de giderek artmaktadır. Madde kullanmaya başlama yaş ortalamasının düşmesi de madde kullanım yaygınlığını gösteren işaretlerden biridir. Ayrıca maddelerin isimlerinin giderek çeşitlenmesi de bu yaygınlık durumuna işaret etmektedir. Yani aynı maddenin farklı bölgelerde, farklı sosyal ortamlarda çok çeşitli isimleri olabilmektedir. Bu hem maddeyi kamufle etmek hem de satıcıların kullandığı bir strateji gibi düşünülebilir. Yani maddelere daha hoş, daha çekici isimler vererek madde kullanımı yaygınlaştırılmaya, özendirilmeye çalışılabilmektedir. Hepimiz biliriz, “Ottur zararı yoktur.” gibi bir deyim vardır. Bu deyim aslında kastedilen maddenin yaygınlığını göstermektedir. Madde kullanımının yaygınlaşmasında satıcıların kullandığı stratejilerde etkili olmaktadır. Her geçen gün yeni stratejilerle piyasaya yeni maddeler sokulmakta ve bu maddelerin kullanımı kolaylaştırılmaktadır. Son zamanlarda yeni bir madde piyasaya sürüldü. Bu madde sıvı biçiminde bir madde. A4 kâğıdına sıkılarak kullanılabilmektedir. Kıyafetlere de sıkılabilen bir madde. Tespit etmek neredeyse imkânsız. Tespitinin zorlaşması da yaygınlaşmasını kolaylaştırıyor doğal olarak. Bu tür stratejiler söz konusu ve bunlara karşı uyanık onmak gerekiyor.
Madde kullanımı ve bağımlılığı kişi üzerinde çok büyük, çok ciddi etkilere sahip ama biz burada madde bağımlılığı ve aile ilişkisini ele alacağımız için bu konuya girmeyeceğim. Belki farklı bir içerikte madde bağımlılığının bireysel sonuçlarına değiniriz.
Literatürde bağımlılığın bir aile hastalığı olduğu söyleniyor. Çünkü bağımlılık hem aileyi etkileyen hem de aileden etkilenen bir hastalık. Bu ne demek oluyor? Öncelikle aile içerisinde bağımlılığı etkileyen, bağımlılığa yol açabilen bazı risk faktörleri var. Fakat baştan belirteyim, bu risk faktörlerinin var olması demek, o ailede yetişen, o ailede yaşayan herkesin bağımlı olacağı anlamına gelmiyor. Sadece bu bireylerin bağımlılık tehdidine karşı daha savunmasız olabilecekleri anlamına geliyor.
Bu risklerden birisi, genetik yatkınlık. Biliyoruz ki madde bağımlılığının gelişiminde kalıtımın önemli bir etkisi var. Yani ailesinde veya yakın akrabalarında bağımlılık öyküsü olan bireylerin genetik olarak madde bağımlılığına daha yatkın olabileceği söyleniyor. Yine vurgulayayım ki “Ailede ya da yakın akraba çevresinde bağımlı biri var. O zaman bizim çocuğumuz bağımlı olacak.” gibi bir düşünce doğru değildir. Çünkü çevresel faktörler, genetik yatkınlığı hafifletebiliyor veya aktive edebiliyor. O yüzden genetik yatkınlık söz konusuysa, bunu çevresel faktörleri iyileştirerek minimuma indirmek mümkün olabiliyor.
Diğer bir risk faktörü ise aile içerisinde alkol veya madde kullanımının olması veya bu davranışların onaylanması. Bazı ebeveynler çocuklarıyla birlikte oturup aynı masada alkol tüketebiliyorlar. Bu durumu da “Dışarıda başkaları ile kullanmasın, bizimle kullansın, her şeyini bize anlatsın, zaten biz arkadaş gibiyiz o yüzden beraber içiyoruz” şeklinde gerekçelendirebiliyorlar. Fakat bu durum çocuğun alkol veya madde kullanımını normalleştirmesine sebep olabiliyor.
Bazı ebeveyn tutumları da çocuğu alkol veya madde kullanımına yöneltebiliyor. Örneğin çok mükemmeliyetçi ebeveynlerin çocuklarında madde bağımlılığı görülebiliyor. Ebeveynler çocuğun potansiyelinin çok üstünde beklentilere sahip olabiliyorlar ve çocuk bunları karşılayamadığında hem ailesine karşı kendini mahcup hissedebiliyor, utanç ve suçluluk duyguları taşıyabiliyor hem de kendisini başarısız ve değersiz hissedebiliyor. Dolayısıyla böylesine yoğun olumsuz hislerin üstesinden gelebilmek için bağımlılık gibi davranışlara yönelme ihtimali olabiliyor. Tabi bu çocuklar yalnızca bağımlı olmuyorlar. Farklı riskli davranışlara da yönelebiliyorlar ama bağımlılık da bu riskli davranışlar arasında yer alıyor.
Aile içerisinde şiddet, zorbalık varsa, aile içi ilişkiler zayıfsa da çocuk aileden uzaklaşabiliyor ve bağımlılık yapıcı maddeleri kullanabiliyor. Çocuğun ilgi, sevgi ve aidiyet gibi ihtiyaçlarının aile içerisinde karşılanmaması, çocuğu zamanla aileden uzaklaştırıp farklı sosyal çevrelerde bu ihtiyaçlarını gidermeye çalışmaya itebiliyor. Çocuğun ihtiyaçlarını karşılamaya çalıştığı arkadaş çevresinde bağımlılık yapıcı maddeler kullanılıyorsa, çocuk onay görebilmek ve kendini gruba ait hissedebilmek için madde kullanabiliyor.
Yine aileyle ilgili risk faktörlerinden birisi de ailenin çok düşük ya da çok yüksek sosyoekonomik düzeye sahip olması. Ailenin çok düşük sosyoekonomik düzeye sahip olması bir risk faktörü. Bunu duymuşuzdur, biliyoruz ama sosyoekonomik düzeyin yüksek olması da bir risk faktörü olabiliyor. Çünkü çocuğun paraya erişimi çok kolay, istediği mekanlara girip çıkabiliyor. Çoğunlukla bu çocukların her dedikleri yapılıyor ve sorumluluk duyguları gelişmemiş olabiliyor.
Aile içerisinde boşanma ya da ebeveyn kaybı gibi travmatik durumlar yaşandıysa, bu ailelerde yaşayan çocukların bağımlılık riski altında olduklarını söyleyebiliriz ama bu travmatik süreçlerin doğru şekilde yönetilmesi halinde risk minimuma inebiliyor.
Aile ile ilişkili daha birçok risk faktöründen bahsedebiliriz ama şunu hemen vurgulamak istiyorum ki aile çok sağlıklı olabiliyor. Aile de çocuğun bağımlı olmasına yol açabilecek herhangi bir faktör olmayabiliyor. Buna rağmen çocuk bağımlı olabiliyor. Bu durumda çocuğun arkadaş çevresi ve içinde bulunduğu sosyal ortamların aile tarafından denetlenmesi büyük önem taşıyor. Çünkü bağımlılık davranışı buralarda şekillenebiliyor. Çocuk bu tür ortamlarda, arkadaş çevresinde, okul çevresindeki arkadaş gruplarında bağımlılık yapıcı maddelerle tanışabiliyor.
Peki aile çocuğun bağımlı olduğunu nasıl anlayabilir? Bunu anlamak için özellikle dikkat edilmesi gereken birtakım fiziksel, duygusal ve sosyal işaretler var. Fiziksel belirtilerin başında gözbebeklerinde çok büyüme ya da küçülme, göz altlarında morluklar, gözlerde kızarma, bulantı, kusma gibi durumlar sayılabilir. Damar yoluyla madde kullanımı söz konusu ise bireyler kollarındaki iğne izlerini gizlemek adına yaz aylarında, hava çok sıcakken bile uzun kollu kıyafetler giyebiliyorlar. Gözlerdeki kızarmayı kamufle edebilmek için güneş gözlüğü takabiliyorlar. Öte yandan herhangi bir göz problemi olmamasına rağmen çocuğun etrafında, odasında, çantasında damla bulmaya başlarsanız, gözlerindeki kızarıklığı gidermek, kamufle etmek için kullanabiliyorlar bu tür damlaları. Ona da dikkat etmek gerekiyor. Çocuğum birdenbire çok fazla para harcamaya başlaması, eve geç gelmesi, önceden hiç bahsetmediği bir arkadaş çevresinden bahsetmeye başlaması, sosyal çevresinin değişmeye başlaması, okul başarısının düşmesi, uyku düzeninin bozulması gibi durumlar da bağımlılık işareti olarak yorumlanabilir. Duygularında çok yoğun iniş çıkışlar yaşanması da bağımlılığın başka bir belirtisidir.
Bu işaretlerden birini ya da birkaçını gördüğünüzde hemen “Çocuk bağımlı” deyip onu etiketlemek, öfkeli ve suçlayıcı tavırlar takınmak hiç doğru değil. Bir kere birkaç tanesinin varlığı, bağımlılığın mutlak işareti değildir ve bunlar bağımlılığın işareti dahi olsalar suçlamak, yargılamak veya öfkeli bir tutumla çocuğa yaklaşmak, çocuğu sizden uzaklaştıracağı gibi, durumun daha da kötüleşmesine sebep olur.
Peki bağımlılık aileyi nasıl etkiliyor, biraz da bundan bahsedelim. Öncelikle çoğu aile ‘Benim çocuğum bağımlı olmaz’ gibi bir düşünceye sahip olabiliyor ama hepimiz bu tehditle karşı karşıyayız. Kimse kendine çok fazla güvenmemeli bu konuda. Her çocuk maalesef bağımlı olabilir ve ailelerin bu konuda dikkatli olmaları çok mühim. Aileler ilk öğrendiklerinde genellikle suçluluk ve utanç hissediyorlar. “Biz bu çocuğu iyi yetiştiremedik mi? Biz o kadar emek verdik, bir yerde yanlış mı yaptık?” gibi nedenlerle kendilerini suçlu hissedebiliyorlar. Utanç duyabiliyorlar. Elalem ne der diye bir kaygı taşıyabiliyorlar maalesef aileler. Eğer bir çocuk bağımlı olduysa elalemin ne diyeceğinin de çok bir önemi yok açıkçası. Hatta aileler çevreden utandıkları için sosyal ilişkilerini bozabiliyorlar. Bu da aile içerisinde bağımlı bir çocuk varsa, bununla baş edilmesi gerekiyorsa, sosyal ilişkilerin zayıflaması durumunda baş etme gücü düşeceği için tehlikeli olabiliyor. Yani bu tür durumlarda sosyal ilişkilerin özellikle güçlü olması gerekiyor ki aileye ekstra destek sağlasın. Çocuğu tedaviye götürecek aile ama yakın çevreden kimse görmesin diyerek bulundukları şehir dışındaki başka bir şehre tedavi için gidebiliyorlar. Tedavi sürecinde bile elalemin ne diyeceği çok önemli olabiliyor. Bağımlı bir çocuk için yer değişikliği faydalı olabilse de tedavi için uzaklaştırılmak kendisini çok daha kötü hissetmesine de sebep olabilir. “Ailem benden utanıyor, beni bulunduğum çevreden uzaklaştırmaya çalışıyor” diye düşünebilir.
Çocuğu tehdit etmek: Bunu bazı ebeveynler yapabiliyor. “Kullanırsan sana şunu şunu yaparım, bu eve gelemezsin, para vermem, döverim, söverim…” gibi tehditler savurabiliyorlar. Bu tehditler çocuğun bir süre madde kullanımından uzak durmasını sağlayabilir ama bir süre sonra madde kullanımına devam eder ve size yalan söyler. Bir şekilde kullanımın yolunu bulabilir. Dolayısıyla tehdit etmekten kaçınmak, birlikte hareket etmek gerekiyor.
Çocuğu mümkün olduğunca tedaviye motive etmek için çaba sarf edinmesi gerekiyor. Çocuğu tedaviye ikna etmek mümkün olmadığında, bunu zorla yapamıyoruz. O yüzden en azından aile bireylerinin danışmanlık hizmeti almaları, bu süreçle daha etkili şekilde başa çıkmak için faydalı olabiliyor. Ailenin danışmanlık hizmeti alması, bu konuda çözüm araması, çocuğu ya da genci de etkileyebiliyor. Onu da tedavi için motive edebiliyor.
Aile içerisinde birisi bağımlı olduğunda çocuk, genç ya da yetişkin fark etmez, aile bireylerinin tüm dikkati bu bireye odaklanabiliyor. Onu kurtarmak için çok yoğun çaba sarf ediyorlar. Bu bireyin üzerine titriyorlar. O ne derse yapıyorlar. Bu çok tehlikeli bir durum. Çünkü birincisi, kişi çok fazla ilgi görüyor madde kullanımı nedeniyle. Bu ilgiyi koruyabilmek için madde kullanımına devam etme riski olabiliyor. İkincisi, aile üyeleri tüm dikkatlerini bağımlı bireye odakladıklarında ailenin diğer üyeleri ihmal edilebiliyor. Ayrıca aile bireyleri kendi yaşamları ile ilgilenmeyi bırakabiliyorlar ve bu da onların baş etme güçlerini düşürebiliyor, kendi sağlıklarını olumsuz etkileyebiliyor. Tabii aile bireyleri bağımlı kişiyle çok fazla ilgilenerek aslında onu aile içerisinde tutmaya, bir şekilde ona yardımcı olmaya çalışıyorlar ama bu onun tedavi motivasyonunu olumsuz yönde etkileyebilen bir durum olabiliyor. Bağımlılık süreci çok fazla ilerlediyse, ailenin desteğini minimuma indirmesi de gerekebiliyor. Çocuk bağımlıysa, ona para vermek çok doğru olmuyor. En azından gitsin bir simit alsın diye bile para vermemek gerekiyor. Bunun yerine, mesela akbilini doldurmak ya da yemek fişi almak gibi yöntemler geliştirmek gerekiyor.
Bazen madde bağımlısı olan birey maddeyi bırakmaya karar vermesine ve tedavi sürecinin başlamasına rağmen aile sürekli uyarılmış bir durumda olabiliyor. Sürekli çocuğu kontrol etmeye çalışmak, çocuğu sürekli sorgulamak gibi durumlar söz konusu olduğunda, çocuk hem tedavi sürecine devam etmek istemeyebiliyor hem de aileden uzaklaşabiliyor. Bu süreçte ailenin çocukla ya da bağımlı olan kişiyle ilişkilerini daha da sağlamlaştırması gerekiyor tam aksine.
Ailenin tüm odağı çocuğun maddeden uzak durması olduğu için her yemek saatinde, her konuşmada, her birlikte geçirilen vakitte çocuğu sorgulamak, madde kullanımıyla ilgili konuşmak, süreci sekteye uğratabiliyor. Ayrıca bu süreçte daha önceden ailede yaşanan herhangi bir çatışma varsa, bu çatışmanın ertelenmesi gerekiyor. Çocuğa bol bol nasihat vermek hiçbir işe yaramıyor. Nasihat vermek, iletişim kanallarını kapatıyor çünkü.
Bu süreçte çocuğun tabii ki belli oranda denetlenmesi gerekiyor. Kimlerle görüşüyor, arkadaş çevresi kimlerden oluşuyor, nereye gidiyor, nereye geliyor? Yani belli ölçüde derken, daha öncesine göre biraz daha fazla denetlenmesi gerekiyor. Bunu çocukla paylaşmak etkili olabiliyor. Yani “Evet şimdi sen tedavi sürecindesin ve böyle de bir davranış var. Bununla birlikte mücadele ediyoruz. Seni denetlememiz, arkadaşlarınla ilgili sorular sormamız, daha fazla kural koymamız, tamamen bu sürecin başarılı olabilmesi için aldığımız önlemler diye açıklama yapılabilir. Çok nazik bir dille bu durum anlatılmaya çalışılabilir. Çocuğun yaşına göre de bir açıklama yapmak, uygun bir dil kullanmak gerekir. Mümkün olduğunca şeffaf olmak yani ne kadar mümkün olursa o kadar şeffaf olmak önemli. Size güvenini kırabilecek herhangi bir harekette bulunmamak çok önemli oluyor. Eğer güveni kırılırsa, sürecin başarıya ulaşma şansı çok düşüyor çünkü.
Tedavi sürecine ailenin katılımı önemli. Yalnızca bağımlı kişinin tedavi sürecine dahil olması yeterli olmuyor. Bağımlı kişi tedavi görürken ailenin de aile odaklı tedavi programlarına katılması gerekiyor. Bağımlılık nasıl bir süreçtir, bağımlı birinde ne gibi davranışlar gözlemlenir, ne gibi davranış değişimleri olur, nasıl yaklaşılması gerekir? gibi konularda verilen eğitimler almaları çok faydalı oluyor.
Umarım bu yazı faydalı olmuştur.
19 Eylül 2025
Umudun Kadınları Dergisinden herkese merhabalar. Bu sayıda madde bağımlılığı ve aile konusunu ele almaya çalışacağım. Bağımlılığın gelişiminde aile nasıl bir rol oynar ve aile içerisinde bağımlı bir birey olduğunda bu durum aileyi nasıl etkiler gibi konulara değineceğim.
Öncelikle konuyla ilgili bazı genel kavram ve tanımları açıklamak istiyorum. Uyuşturucu bağımlılığı ve madde bağımlılığı ifadelerinin sıklıkla birbirleri yerine kullanıldığına şahit olmuşsunuzdur. Doğru olan kullanım madde bağımlılığı ifadesidir. Çünkü bağımlılık yapıcı bazı maddeler uyuşturucu, bazıları ise uyarıcı etkiye sahiptir. Uyarıcı ve uyuşturucu etkiye sahip olan maddelere örnek verebilirim ama madde isimlerini vermek pek uygun olmayacağından ötürü, sakıncalı olabileceği için bunu yapmayacağım. Fakat her iki grupta da yer alan maddeler bağımlılık yaptığı için bilimsel olarak kabul gören ifade, madde bağımlılığı ifadesidir.
Peki bağımlılık nedir? Bağımlılık kişinin zarar görmesine rağmen kullandığı maddeyi almaya devam etmesi veya bağımlı olduğu davranışı durduramamasıdır. Her madde kullanan kişi bağımlı değildir. Bir kişiye bağımlılık tanısı konulabilmesi için bazı ölçütler mevcuttur. Bu ölçütlerden birisi tolerans gelişimi dediğimiz durumdur. Yani kişi aynı hazzı yaşayabilmek için giderek daha yüksek miktarlarda madde kullanmaya gereksinim duyar. Diğer bir ölçüt ise madde bırakıldığında veya miktarı azaltıldığında yoksunluk semptomlarının ortaya çıkmasıdır. Yoksunluk semptomları fiziksel veya ruhsal olabilir. Ayrıca kullanılan maddenin türüne veya kullanım sıklığına göre yoksunluk semptomları değişir. Örneğim güçlü şekilde bağımlılık yapan maddelerden birisi kesildiğinde ortaya çıkan etkiler çok ciddi olmaktadır ve gribe benzer semptomlar görülmektedir. Kas ağrıları, bulantı, kusma, burun akıntısı, gözlerde yaşarma gibi gribe benzer semptomlar söz konusu olmaktadır. Kişinin fiziksel ve sosyal sorunlar yaşamasına rağmen madde kullanmaya devam etmesi, maddeyi bırakmak istemesine ve bu yönde güçlü adımlar atmasına, yoğun çaba sarf etmesine karşın başarılı olamaması, maddeyi temin etmek, madde kullanmak veya madde kullanımını denetlemek için aşırı zaman harcaması, fiziksel, sosyal, ailevi alanlarda madde kullanımına bağlı sorunlar ortaya çıkması da bu ölçütler arasında yer almaktadır.
Madde bağımlılığı tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de giderek artmaktadır. Madde kullanmaya başlama yaş ortalamasının düşmesi de madde kullanım yaygınlığını gösteren işaretlerden biridir. Ayrıca maddelerin isimlerinin giderek çeşitlenmesi de bu yaygınlık durumuna işaret etmektedir. Yani aynı maddenin farklı bölgelerde, farklı sosyal ortamlarda çok çeşitli isimleri olabilmektedir. Bu hem maddeyi kamufle etmek hem de satıcıların kullandığı bir strateji gibi düşünülebilir. Yani maddelere daha hoş, daha çekici isimler vererek madde kullanımı yaygınlaştırılmaya, özendirilmeye çalışılabilmektedir. Hepimiz biliriz, “Ottur zararı yoktur.” gibi bir deyim vardır. Bu deyim aslında kastedilen maddenin yaygınlığını göstermektedir. Madde kullanımının yaygınlaşmasında satıcıların kullandığı stratejilerde etkili olmaktadır. Her geçen gün yeni stratejilerle piyasaya yeni maddeler sokulmakta ve bu maddelerin kullanımı kolaylaştırılmaktadır. Son zamanlarda yeni bir madde piyasaya sürüldü. Bu madde sıvı biçiminde bir madde. A4 kâğıdına sıkılarak kullanılabilmektedir. Kıyafetlere de sıkılabilen bir madde. Tespit etmek neredeyse imkânsız. Tespitinin zorlaşması da yaygınlaşmasını kolaylaştırıyor doğal olarak. Bu tür stratejiler söz konusu ve bunlara karşı uyanık onmak gerekiyor.
Madde kullanımı ve bağımlılığı kişi üzerinde çok büyük, çok ciddi etkilere sahip ama biz burada madde bağımlılığı ve aile ilişkisini ele alacağımız için bu konuya girmeyeceğim. Belki farklı bir içerikte madde bağımlılığının bireysel sonuçlarına değiniriz.
Literatürde bağımlılığın bir aile hastalığı olduğu söyleniyor. Çünkü bağımlılık hem aileyi etkileyen hem de aileden etkilenen bir hastalık. Bu ne demek oluyor? Öncelikle aile içerisinde bağımlılığı etkileyen, bağımlılığa yol açabilen bazı risk faktörleri var. Fakat baştan belirteyim, bu risk faktörlerinin var olması demek, o ailede yetişen, o ailede yaşayan herkesin bağımlı olacağı anlamına gelmiyor. Sadece bu bireylerin bağımlılık tehdidine karşı daha savunmasız olabilecekleri anlamına geliyor.
Bu risklerden birisi, genetik yatkınlık. Biliyoruz ki madde bağımlılığının gelişiminde kalıtımın önemli bir etkisi var. Yani ailesinde veya yakın akrabalarında bağımlılık öyküsü olan bireylerin genetik olarak madde bağımlılığına daha yatkın olabileceği söyleniyor. Yine vurgulayayım ki “Ailede ya da yakın akraba çevresinde bağımlı biri var. O zaman bizim çocuğumuz bağımlı olacak.” gibi bir düşünce doğru değildir. Çünkü çevresel faktörler, genetik yatkınlığı hafifletebiliyor veya aktive edebiliyor. O yüzden genetik yatkınlık söz konusuysa, bunu çevresel faktörleri iyileştirerek minimuma indirmek mümkün olabiliyor.
Diğer bir risk faktörü ise aile içerisinde alkol veya madde kullanımının olması veya bu davranışların onaylanması. Bazı ebeveynler çocuklarıyla birlikte oturup aynı masada alkol tüketebiliyorlar. Bu durumu da “Dışarıda başkaları ile kullanmasın, bizimle kullansın, her şeyini bize anlatsın, zaten biz arkadaş gibiyiz o yüzden beraber içiyoruz” şeklinde gerekçelendirebiliyorlar. Fakat bu durum çocuğun alkol veya madde kullanımını normalleştirmesine sebep olabiliyor.
Bazı ebeveyn tutumları da çocuğu alkol veya madde kullanımına yöneltebiliyor. Örneğin çok mükemmeliyetçi ebeveynlerin çocuklarında madde bağımlılığı görülebiliyor. Ebeveynler çocuğun potansiyelinin çok üstünde beklentilere sahip olabiliyorlar ve çocuk bunları karşılayamadığında hem ailesine karşı kendini mahcup hissedebiliyor, utanç ve suçluluk duyguları taşıyabiliyor hem de kendisini başarısız ve değersiz hissedebiliyor. Dolayısıyla böylesine yoğun olumsuz hislerin üstesinden gelebilmek için bağımlılık gibi davranışlara yönelme ihtimali olabiliyor. Tabi bu çocuklar yalnızca bağımlı olmuyorlar. Farklı riskli davranışlara da yönelebiliyorlar ama bağımlılık da bu riskli davranışlar arasında yer alıyor.
Aile içerisinde şiddet, zorbalık varsa, aile içi ilişkiler zayıfsa da çocuk aileden uzaklaşabiliyor ve bağımlılık yapıcı maddeleri kullanabiliyor. Çocuğun ilgi, sevgi ve aidiyet gibi ihtiyaçlarının aile içerisinde karşılanmaması, çocuğu zamanla aileden uzaklaştırıp farklı sosyal çevrelerde bu ihtiyaçlarını gidermeye çalışmaya itebiliyor. Çocuğun ihtiyaçlarını karşılamaya çalıştığı arkadaş çevresinde bağımlılık yapıcı maddeler kullanılıyorsa, çocuk onay görebilmek ve kendini gruba ait hissedebilmek için madde kullanabiliyor.
Yine aileyle ilgili risk faktörlerinden birisi de ailenin çok düşük ya da çok yüksek sosyoekonomik düzeye sahip olması. Ailenin çok düşük sosyoekonomik düzeye sahip olması bir risk faktörü. Bunu duymuşuzdur, biliyoruz ama sosyoekonomik düzeyin yüksek olması da bir risk faktörü olabiliyor. Çünkü çocuğun paraya erişimi çok kolay, istediği mekanlara girip çıkabiliyor. Çoğunlukla bu çocukların her dedikleri yapılıyor ve sorumluluk duyguları gelişmemiş olabiliyor.
Aile içerisinde boşanma ya da ebeveyn kaybı gibi travmatik durumlar yaşandıysa, bu ailelerde yaşayan çocukların bağımlılık riski altında olduklarını söyleyebiliriz ama bu travmatik süreçlerin doğru şekilde yönetilmesi halinde risk minimuma inebiliyor.
Aile ile ilişkili daha birçok risk faktöründen bahsedebiliriz ama şunu hemen vurgulamak istiyorum ki aile çok sağlıklı olabiliyor. Aile de çocuğun bağımlı olmasına yol açabilecek herhangi bir faktör olmayabiliyor. Buna rağmen çocuk bağımlı olabiliyor. Bu durumda çocuğun arkadaş çevresi ve içinde bulunduğu sosyal ortamların aile tarafından denetlenmesi büyük önem taşıyor. Çünkü bağımlılık davranışı buralarda şekillenebiliyor. Çocuk bu tür ortamlarda, arkadaş çevresinde, okul çevresindeki arkadaş gruplarında bağımlılık yapıcı maddelerle tanışabiliyor.
Peki aile çocuğun bağımlı olduğunu nasıl anlayabilir? Bunu anlamak için özellikle dikkat edilmesi gereken birtakım fiziksel, duygusal ve sosyal işaretler var. Fiziksel belirtilerin başında gözbebeklerinde çok büyüme ya da küçülme, göz altlarında morluklar, gözlerde kızarma, bulantı, kusma gibi durumlar sayılabilir. Damar yoluyla madde kullanımı söz konusu ise bireyler kollarındaki iğne izlerini gizlemek adına yaz aylarında, hava çok sıcakken bile uzun kollu kıyafetler giyebiliyorlar. Gözlerdeki kızarmayı kamufle edebilmek için güneş gözlüğü takabiliyorlar. Öte yandan herhangi bir göz problemi olmamasına rağmen çocuğun etrafında, odasında, çantasında damla bulmaya başlarsanız, gözlerindeki kızarıklığı gidermek, kamufle etmek için kullanabiliyorlar bu tür damlaları. Ona da dikkat etmek gerekiyor. Çocuğum birdenbire çok fazla para harcamaya başlaması, eve geç gelmesi, önceden hiç bahsetmediği bir arkadaş çevresinden bahsetmeye başlaması, sosyal çevresinin değişmeye başlaması, okul başarısının düşmesi, uyku düzeninin bozulması gibi durumlar da bağımlılık işareti olarak yorumlanabilir. Duygularında çok yoğun iniş çıkışlar yaşanması da bağımlılığın başka bir belirtisidir.
Bu işaretlerden birini ya da birkaçını gördüğünüzde hemen “Çocuk bağımlı” deyip onu etiketlemek, öfkeli ve suçlayıcı tavırlar takınmak hiç doğru değil. Bir kere birkaç tanesinin varlığı, bağımlılığın mutlak işareti değildir ve bunlar bağımlılığın işareti dahi olsalar suçlamak, yargılamak veya öfkeli bir tutumla çocuğa yaklaşmak, çocuğu sizden uzaklaştıracağı gibi, durumun daha da kötüleşmesine sebep olur.
Peki bağımlılık aileyi nasıl etkiliyor, biraz da bundan bahsedelim. Öncelikle çoğu aile ‘Benim çocuğum bağımlı olmaz’ gibi bir düşünceye sahip olabiliyor ama hepimiz bu tehditle karşı karşıyayız. Kimse kendine çok fazla güvenmemeli bu konuda. Her çocuk maalesef bağımlı olabilir ve ailelerin bu konuda dikkatli olmaları çok mühim. Aileler ilk öğrendiklerinde genellikle suçluluk ve utanç hissediyorlar. “Biz bu çocuğu iyi yetiştiremedik mi? Biz o kadar emek verdik, bir yerde yanlış mı yaptık?” gibi nedenlerle kendilerini suçlu hissedebiliyorlar. Utanç duyabiliyorlar. Elalem ne der diye bir kaygı taşıyabiliyorlar maalesef aileler. Eğer bir çocuk bağımlı olduysa elalemin ne diyeceğinin de çok bir önemi yok açıkçası. Hatta aileler çevreden utandıkları için sosyal ilişkilerini bozabiliyorlar. Bu da aile içerisinde bağımlı bir çocuk varsa, bununla baş edilmesi gerekiyorsa, sosyal ilişkilerin zayıflaması durumunda baş etme gücü düşeceği için tehlikeli olabiliyor. Yani bu tür durumlarda sosyal ilişkilerin özellikle güçlü olması gerekiyor ki aileye ekstra destek sağlasın. Çocuğu tedaviye götürecek aile ama yakın çevreden kimse görmesin diyerek bulundukları şehir dışındaki başka bir şehre tedavi için gidebiliyorlar. Tedavi sürecinde bile elalemin ne diyeceği çok önemli olabiliyor. Bağımlı bir çocuk için yer değişikliği faydalı olabilse de tedavi için uzaklaştırılmak kendisini çok daha kötü hissetmesine de sebep olabilir. “Ailem benden utanıyor, beni bulunduğum çevreden uzaklaştırmaya çalışıyor” diye düşünebilir.
Çocuğu tehdit etmek: Bunu bazı ebeveynler yapabiliyor. “Kullanırsan sana şunu şunu yaparım, bu eve gelemezsin, para vermem, döverim, söverim…” gibi tehditler savurabiliyorlar. Bu tehditler çocuğun bir süre madde kullanımından uzak durmasını sağlayabilir ama bir süre sonra madde kullanımına devam eder ve size yalan söyler. Bir şekilde kullanımın yolunu bulabilir. Dolayısıyla tehdit etmekten kaçınmak, birlikte hareket etmek gerekiyor.
Çocuğu mümkün olduğunca tedaviye motive etmek için çaba sarf edinmesi gerekiyor. Çocuğu tedaviye ikna etmek mümkün olmadığında, bunu zorla yapamıyoruz. O yüzden en azından aile bireylerinin danışmanlık hizmeti almaları, bu süreçle daha etkili şekilde başa çıkmak için faydalı olabiliyor. Ailenin danışmanlık hizmeti alması, bu konuda çözüm araması, çocuğu ya da genci de etkileyebiliyor. Onu da tedavi için motive edebiliyor.
Aile içerisinde birisi bağımlı olduğunda çocuk, genç ya da yetişkin fark etmez, aile bireylerinin tüm dikkati bu bireye odaklanabiliyor. Onu kurtarmak için çok yoğun çaba sarf ediyorlar. Bu bireyin üzerine titriyorlar. O ne derse yapıyorlar. Bu çok tehlikeli bir durum. Çünkü birincisi, kişi çok fazla ilgi görüyor madde kullanımı nedeniyle. Bu ilgiyi koruyabilmek için madde kullanımına devam etme riski olabiliyor. İkincisi, aile üyeleri tüm dikkatlerini bağımlı bireye odakladıklarında ailenin diğer üyeleri ihmal edilebiliyor. Ayrıca aile bireyleri kendi yaşamları ile ilgilenmeyi bırakabiliyorlar ve bu da onların baş etme güçlerini düşürebiliyor, kendi sağlıklarını olumsuz etkileyebiliyor. Tabii aile bireyleri bağımlı kişiyle çok fazla ilgilenerek aslında onu aile içerisinde tutmaya, bir şekilde ona yardımcı olmaya çalışıyorlar ama bu onun tedavi motivasyonunu olumsuz yönde etkileyebilen bir durum olabiliyor. Bağımlılık süreci çok fazla ilerlediyse, ailenin desteğini minimuma indirmesi de gerekebiliyor. Çocuk bağımlıysa, ona para vermek çok doğru olmuyor. En azından gitsin bir simit alsın diye bile para vermemek gerekiyor. Bunun yerine, mesela akbilini doldurmak ya da yemek fişi almak gibi yöntemler geliştirmek gerekiyor.
Bazen madde bağımlısı olan birey maddeyi bırakmaya karar vermesine ve tedavi sürecinin başlamasına rağmen aile sürekli uyarılmış bir durumda olabiliyor. Sürekli çocuğu kontrol etmeye çalışmak, çocuğu sürekli sorgulamak gibi durumlar söz konusu olduğunda, çocuk hem tedavi sürecine devam etmek istemeyebiliyor hem de aileden uzaklaşabiliyor. Bu süreçte ailenin çocukla ya da bağımlı olan kişiyle ilişkilerini daha da sağlamlaştırması gerekiyor tam aksine.
Ailenin tüm odağı çocuğun maddeden uzak durması olduğu için her yemek saatinde, her konuşmada, her birlikte geçirilen vakitte çocuğu sorgulamak, madde kullanımıyla ilgili konuşmak, süreci sekteye uğratabiliyor. Ayrıca bu süreçte daha önceden ailede yaşanan herhangi bir çatışma varsa, bu çatışmanın ertelenmesi gerekiyor. Çocuğa bol bol nasihat vermek hiçbir işe yaramıyor. Nasihat vermek, iletişim kanallarını kapatıyor çünkü.
Bu süreçte çocuğun tabii ki belli oranda denetlenmesi gerekiyor. Kimlerle görüşüyor, arkadaş çevresi kimlerden oluşuyor, nereye gidiyor, nereye geliyor? Yani belli ölçüde derken, daha öncesine göre biraz daha fazla denetlenmesi gerekiyor. Bunu çocukla paylaşmak etkili olabiliyor. Yani “Evet şimdi sen tedavi sürecindesin ve böyle de bir davranış var. Bununla birlikte mücadele ediyoruz. Seni denetlememiz, arkadaşlarınla ilgili sorular sormamız, daha fazla kural koymamız, tamamen bu sürecin başarılı olabilmesi için aldığımız önlemler diye açıklama yapılabilir. Çok nazik bir dille bu durum anlatılmaya çalışılabilir. Çocuğun yaşına göre de bir açıklama yapmak, uygun bir dil kullanmak gerekir. Mümkün olduğunca şeffaf olmak yani ne kadar mümkün olursa o kadar şeffaf olmak önemli. Size güvenini kırabilecek herhangi bir harekette bulunmamak çok önemli oluyor. Eğer güveni kırılırsa, sürecin başarıya ulaşma şansı çok düşüyor çünkü.
Tedavi sürecine ailenin katılımı önemli. Yalnızca bağımlı kişinin tedavi sürecine dahil olması yeterli olmuyor. Bağımlı kişi tedavi görürken ailenin de aile odaklı tedavi programlarına katılması gerekiyor. Bağımlılık nasıl bir süreçtir, bağımlı birinde ne gibi davranışlar gözlemlenir, ne gibi davranış değişimleri olur, nasıl yaklaşılması gerekir? gibi konularda verilen eğitimler almaları çok faydalı oluyor.
Umarım bu yazı faydalı olmuştur.
19 Eylül 2025
Yorumlar
Bu yazı için yorum mevcut değil.
Dilerseniz Buradan yeni yorum gönderebilirsiniz.