YAZAN: Emine ORTAKAYA
Siz hiç ölümü taa ensenizde hissettiniz mi, ölümle burun buruna geldiniz mi hiç? Ben şahsen geldim… Bir rahatsızlığım için hastanede yatarken. Doktorların ve hemşirelerin başıma biri gidip biri gelirken, baş ucumda beni bekleyen annem abdest alıp ‘Yasin’ okurken, verilen onca kana rağmen kan değerlerim sürekli düşüp tansiyonum da zıp oraya, zıp buraya’ inip çıkarken somut olarak ölümü içimde, taa iliklerimde hissettim. “Birazdan burada bir cenaze yatıyor olabilir,” dedim kendi kendime.
Neyse ki sabaha karşı gelen bir doktor, ‘Hastanın durumu iyiye gidiyor,’ dediğinde annemin nasıl da belli etmemeye çalışarak ağladığını hatırlıyorum. ‘Yiyecek ekmeğim, içecek suyum varmış’ ki, Allah bana bu ömrü bahşetti; gerçi 1 buçuk yıl sonra kardeşimi aldı, içim daha da çok yandı adeta benim yerime bu hayattan gittiğini düşündüm hep kardeşimin.
Yaşam değerlidir; ben artık bunu duyumsamış biri olarak biliyorum. Kaldı ki, bunu bilmek için ille de ölümle pençeleşmek gerekmez. İnsanın duyguları bilinciyle de birleşerek yaşamın üstün ve her istendiğinde ele geçmez bir olgu olduğunu fark eder yani yaşama öncelik tanımak evrensel bir değerdir. Savaşlar, salgın hastalıklar, doğal afetler… toplu ölümlere neden olur, sakatlıklar da cabası sanki dünyada çok ihtiyaçmış gibi.
Bu günlerde dergimizin Youtube Sayfasında da yer almış olan 19 yaşındaki Filistinli görme engelli bir genç kızla yapılan röportajı dinlediniz. Babası da görme engelli olan genç kız gıdaya, suya, sağlığa ve temizlik ürünlerine erişemediklerini, babası da görmediği için yardım yapılan o güvensiz alanlara dahi gidemediklerini anlatıyor. İki yıl içinde İsrail-Filistin savaşında yaklaşık 65 bin ölü, 160 bin kadar da yaralı Filistinli olduğu söyleniyor. Bu ölenlerin otuz bin kadarı kadın ve çocuk. Bunların 5 bin kadarı dış dünyadan zaten azar azar gelebilen gıdaya ve öteki yardım malzemelerine erişmeye çalışırken öldürülmüş. Yani İsrail hem sözüm ona ‘Yardım Kanalları’nı açıyor, hem de yardım almaya gidenlerin üstüne bomba yağdırıyor… Yani ölüm makinası İsrail, yardım meselesini adeta eline geçirdiği bir Filistinlileri öldürme, yok etme fırsatı olarak değerlendiriyor. Bütün yer şekillerinin değiştiği ve bombardımanın yapıldığı bir “Gıda Yardım Alanı’na” Roaa ve babası gibi engelliler nasıl erişsin? Zaten Roaa o kadar umutsuz ki; ne yaparlarsa yapsınlar, nasıl önlem alırlarsa alsınlar sonunda ölüm olacağını biliyor. Sakın ‘Allah korusun’ demeyin! Bu iş o boyutu çoktan aştı ve dünya liderleri sadece bunu seyredip “kınıyor’. Zaten başını Amerika’nın, (ABD) çektiği, devamında da İngiltere, Fransa ve Almanya’nın olduğu ülkeler bırakın kınamayı İsrail’e patlayıcı mühimmat sağlıyorlar ve İsrail’in ‘Kendini savunma Hakkı’ndan söz edebiliyorlardı. Şu geçtiğimiz günlerde yani Filistin halkının 65 bininin ölmesi, 160 bininin de yaralanmasından sonra ABD’nin dışındaki saydığım ülkeler biraz kamu oylarındaki tepkileri dindirebilmek için ‘Filistin Devleti’ni tanıyacaklarını’ ilan ettiler ve hemen kendi ülkelerinde birer Filistin Büyük Elçiliği kuracaklarını söylediler (Sanki ortada bir Filistin Devleti kalmış gibi)… Kimilerine göre bu umut verici, ileri bir tutum.
Peki, bu yıkım nasıl düzelecek, bu ülke nasıl ayağa kalkacak? Bu yaralıların çoğu sakat kalacak ve ülkenin çalışma çağında olup ülkesinin kalkınmasına destek olabilecek halkının çoğu ya öldü ya da sakatlandı… İsrail’in ‘Hamas’ın oralarda saklandığı’ gerekçesiyle bütün sivil alanları; okul, Hastane, Vb. vurduğunu, yok ettiğini biliyoruz. Tıpkı bir zamanlar Hitler Almanyası’nda Yahudiler katledildikçe galeyana gelip zevkten dört köşe olan Almanlar gibi İsrail’in her bir öldürdüğü Filistinli de bazı Yahudileri zevklendiriyor fakat bu durumu İsrail halkının bütününe mal edemeyiz. Orada da Netanyahu’nun savaş politikasına karşı çıkan halktan ve askeri pilotlardan insanlar var.
İsrail gibi Ortadoğu’nun kalbine saplanmış olan ‘Hançer’in, bu arada boş durmayıp sırtını batıya dayayarak İran, Lübnan, gibi ülkelere Hatta Yemen gibi zaten yarı canlı bir ülkeye de saldırıp devlet erkânı düzeyinde kayıplar verdirdiğini ve dahası başka yapacağını ima ettiği şerleri de biliyoruz, farkındayız. Amerika’nın, dünyanın başına getirdiği en büyük felakettir İsrail.
Roaa gibiler yani halktan arda kalanlar ne mi yapıyor? Açlar, karınlarını doyuramıyor, giyinemiyor, yıkanamıyorlar fakat size iyi bir haber okuma çağında olanlar online olarak ‘Öğrenimlerini sürdürmeye’ çalışıyorlar. Roaa da online olarak üniversitede İngiliz Dili ve Edebiyatı okuyor. Buradan da Filistin’de iyi kötü bir elektrik tertibatının işlemekte olduğunu anlıyoruz fakat ev-yuva yok, akran etkileşimi yok, komşular yok… Herkes ya bir yerlere dağılmış, başının çaresine bakmaya çalışıyor ya da zaten hayatta değil.
İyiliğin bu şer’i def etmesini çok istiyorum, hem de çook. Biliyorum ki İsrail halkının içinde bile ve tüm dünyada bunu isteyen çok insan var. Öyleyse ne yapmalı? İyiliğin, yaşam hakkının galip gelmesi için en az şer odakları kadar inatçı, kararlı, dik durmalı insanlık. Roaalar’ın aç, sakat kalarak tahsil yapmasını değil, “Sağlam kafa sağlam vücutta olur,” şiarıyla hareket edip Filistin halkının bir an önce sıradan, normal hayatına geri dönmesi için dünya liderlerine baskı yapmalıyız ve bunun için kafa yorup olabilecek bütün araçları kullanmaktan çekinmemeliyiz. Örneğin İspanya ve İrlanda; Eğer İsrail katılırsa ‘Eurovizyon” Şarkı Yarışması’ndan çekileceğini ilan etti. Ağzımıza aldığımız lokmaları boğazımıza takılmadan, hak ederek yiyebilmek için güçlü bir şekilde ayağa kalkıp sivil direnişler örgütlemeli, örgütlenmiş olanlarına destek vermeliyiz.
Kurtuluş yok tek ülkede, ya tüm ülkelerde ya hiçbir yerde.
23.09.2025
Siz hiç ölümü taa ensenizde hissettiniz mi, ölümle burun buruna geldiniz mi hiç? Ben şahsen geldim… Bir rahatsızlığım için hastanede yatarken. Doktorların ve hemşirelerin başıma biri gidip biri gelirken, baş ucumda beni bekleyen annem abdest alıp ‘Yasin’ okurken, verilen onca kana rağmen kan değerlerim sürekli düşüp tansiyonum da zıp oraya, zıp buraya’ inip çıkarken somut olarak ölümü içimde, taa iliklerimde hissettim. “Birazdan burada bir cenaze yatıyor olabilir,” dedim kendi kendime.
Neyse ki sabaha karşı gelen bir doktor, ‘Hastanın durumu iyiye gidiyor,’ dediğinde annemin nasıl da belli etmemeye çalışarak ağladığını hatırlıyorum. ‘Yiyecek ekmeğim, içecek suyum varmış’ ki, Allah bana bu ömrü bahşetti; gerçi 1 buçuk yıl sonra kardeşimi aldı, içim daha da çok yandı adeta benim yerime bu hayattan gittiğini düşündüm hep kardeşimin.
Yaşam değerlidir; ben artık bunu duyumsamış biri olarak biliyorum. Kaldı ki, bunu bilmek için ille de ölümle pençeleşmek gerekmez. İnsanın duyguları bilinciyle de birleşerek yaşamın üstün ve her istendiğinde ele geçmez bir olgu olduğunu fark eder yani yaşama öncelik tanımak evrensel bir değerdir. Savaşlar, salgın hastalıklar, doğal afetler… toplu ölümlere neden olur, sakatlıklar da cabası sanki dünyada çok ihtiyaçmış gibi.
Bu günlerde dergimizin Youtube Sayfasında da yer almış olan 19 yaşındaki Filistinli görme engelli bir genç kızla yapılan röportajı dinlediniz. Babası da görme engelli olan genç kız gıdaya, suya, sağlığa ve temizlik ürünlerine erişemediklerini, babası da görmediği için yardım yapılan o güvensiz alanlara dahi gidemediklerini anlatıyor. İki yıl içinde İsrail-Filistin savaşında yaklaşık 65 bin ölü, 160 bin kadar da yaralı Filistinli olduğu söyleniyor. Bu ölenlerin otuz bin kadarı kadın ve çocuk. Bunların 5 bin kadarı dış dünyadan zaten azar azar gelebilen gıdaya ve öteki yardım malzemelerine erişmeye çalışırken öldürülmüş. Yani İsrail hem sözüm ona ‘Yardım Kanalları’nı açıyor, hem de yardım almaya gidenlerin üstüne bomba yağdırıyor… Yani ölüm makinası İsrail, yardım meselesini adeta eline geçirdiği bir Filistinlileri öldürme, yok etme fırsatı olarak değerlendiriyor. Bütün yer şekillerinin değiştiği ve bombardımanın yapıldığı bir “Gıda Yardım Alanı’na” Roaa ve babası gibi engelliler nasıl erişsin? Zaten Roaa o kadar umutsuz ki; ne yaparlarsa yapsınlar, nasıl önlem alırlarsa alsınlar sonunda ölüm olacağını biliyor. Sakın ‘Allah korusun’ demeyin! Bu iş o boyutu çoktan aştı ve dünya liderleri sadece bunu seyredip “kınıyor’. Zaten başını Amerika’nın, (ABD) çektiği, devamında da İngiltere, Fransa ve Almanya’nın olduğu ülkeler bırakın kınamayı İsrail’e patlayıcı mühimmat sağlıyorlar ve İsrail’in ‘Kendini savunma Hakkı’ndan söz edebiliyorlardı. Şu geçtiğimiz günlerde yani Filistin halkının 65 bininin ölmesi, 160 bininin de yaralanmasından sonra ABD’nin dışındaki saydığım ülkeler biraz kamu oylarındaki tepkileri dindirebilmek için ‘Filistin Devleti’ni tanıyacaklarını’ ilan ettiler ve hemen kendi ülkelerinde birer Filistin Büyük Elçiliği kuracaklarını söylediler (Sanki ortada bir Filistin Devleti kalmış gibi)… Kimilerine göre bu umut verici, ileri bir tutum.
Peki, bu yıkım nasıl düzelecek, bu ülke nasıl ayağa kalkacak? Bu yaralıların çoğu sakat kalacak ve ülkenin çalışma çağında olup ülkesinin kalkınmasına destek olabilecek halkının çoğu ya öldü ya da sakatlandı… İsrail’in ‘Hamas’ın oralarda saklandığı’ gerekçesiyle bütün sivil alanları; okul, Hastane, Vb. vurduğunu, yok ettiğini biliyoruz. Tıpkı bir zamanlar Hitler Almanyası’nda Yahudiler katledildikçe galeyana gelip zevkten dört köşe olan Almanlar gibi İsrail’in her bir öldürdüğü Filistinli de bazı Yahudileri zevklendiriyor fakat bu durumu İsrail halkının bütününe mal edemeyiz. Orada da Netanyahu’nun savaş politikasına karşı çıkan halktan ve askeri pilotlardan insanlar var.
İsrail gibi Ortadoğu’nun kalbine saplanmış olan ‘Hançer’in, bu arada boş durmayıp sırtını batıya dayayarak İran, Lübnan, gibi ülkelere Hatta Yemen gibi zaten yarı canlı bir ülkeye de saldırıp devlet erkânı düzeyinde kayıplar verdirdiğini ve dahası başka yapacağını ima ettiği şerleri de biliyoruz, farkındayız. Amerika’nın, dünyanın başına getirdiği en büyük felakettir İsrail.
Roaa gibiler yani halktan arda kalanlar ne mi yapıyor? Açlar, karınlarını doyuramıyor, giyinemiyor, yıkanamıyorlar fakat size iyi bir haber okuma çağında olanlar online olarak ‘Öğrenimlerini sürdürmeye’ çalışıyorlar. Roaa da online olarak üniversitede İngiliz Dili ve Edebiyatı okuyor. Buradan da Filistin’de iyi kötü bir elektrik tertibatının işlemekte olduğunu anlıyoruz fakat ev-yuva yok, akran etkileşimi yok, komşular yok… Herkes ya bir yerlere dağılmış, başının çaresine bakmaya çalışıyor ya da zaten hayatta değil.
İyiliğin bu şer’i def etmesini çok istiyorum, hem de çook. Biliyorum ki İsrail halkının içinde bile ve tüm dünyada bunu isteyen çok insan var. Öyleyse ne yapmalı? İyiliğin, yaşam hakkının galip gelmesi için en az şer odakları kadar inatçı, kararlı, dik durmalı insanlık. Roaalar’ın aç, sakat kalarak tahsil yapmasını değil, “Sağlam kafa sağlam vücutta olur,” şiarıyla hareket edip Filistin halkının bir an önce sıradan, normal hayatına geri dönmesi için dünya liderlerine baskı yapmalıyız ve bunun için kafa yorup olabilecek bütün araçları kullanmaktan çekinmemeliyiz. Örneğin İspanya ve İrlanda; Eğer İsrail katılırsa ‘Eurovizyon” Şarkı Yarışması’ndan çekileceğini ilan etti. Ağzımıza aldığımız lokmaları boğazımıza takılmadan, hak ederek yiyebilmek için güçlü bir şekilde ayağa kalkıp sivil direnişler örgütlemeli, örgütlenmiş olanlarına destek vermeliyiz.
Kurtuluş yok tek ülkede, ya tüm ülkelerde ya hiçbir yerde.
23.09.2025
Yorumlar
Bu yazı için yorum mevcut değil.
Dilerseniz Buradan yeni yorum gönderebilirsiniz.