YAZAN: Şule SEPİN İÇLİ
Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı, düzenli olarak Kadın Sığınakları Kurultayını gerçekleştiriyor. Daha önce bir kurultay deneyimim olmuştu. Bu yıl, 12-14 Kasım tarihleri arasında, Diyarbakır’da Rosa Kadın Derneği’nin ev sahipliğinde, “Aile Odaklı Devlet Politikaları Kadına Yönelik Erkek Şiddetiyle Mücadeleyi Nasıl Güçsüzleştiriyor?" başlıklı 25. Kadın Sığınakları ve Da(ya)nışma Merkezleri Kurultayı yapıldı.
Pek çok kadın örgütünden temsilcinin katıldığı bu kurultaya Umudun Kadınları Dergisi adına başvurduk. Örgütlerden bize sıra geleceğini ummazken, bir de baktık ki kabul edilmişiz. Bu temsil, dergimiz adına çok sevindiriciydi. İlk gün genel sunuş konuşmaları yapıldı. İkinci gün yedi başlıktan oluşan atölyeler düzenlendi.
Atölye konu başlıkları şunlardı:
Şiddetten Uzaklaşırken, Aile ve Aile Odaklı Politikaların Etkisi.
Şiddetten Uzaklaşırken, Aile ve Aile Politikalarının Etkisi Dayanışma Merkezi Deneyimleri.
Cinsel Şiddetle Mücadelede Feminist Yaklaşımımız ve Politikamız,
Türkiye’de Erkek Şiddetinin ve Erkek Şiddetiyle Mücadelede, Mekanizmalarının Çocuklara Etkileri, Kadınların Adalete Erişiminin Önündeki Engellere Karşı Mücadele Yöntemleri.
Devlet Baskısının Altında Kadına Karşı Şiddetle Mücadele Etmenin Yolları,
Aileci Politikalara Karşı Feminist Mücadelemiz.
Son gün, atölyede çıkan sonuç bildirge taslakları tartışıldı ve eklemeler yapıldı. ‘Türkiye’de Erkek Şiddetinin Ve Erkek Şiddetiyle Mücadelede, Mekanizmalarının Çocuklara Etkileri’ başlıklı atölyeye katıldım. Paylaşılan deneyimler beni çok etkiledi. Umudun Kadınları Dergisi adını duyunca basını temsilen katıldığımızı düşündüler. Yeri geldikçe dergimizin çalışmalarından, sansür politikasından, baskılardan, dergimize yazanların ve seslendirme yapanların nasıl etkilendiklerinden söz etme fırsatı doğdu. Alanlarında ilginç deneyimler paylaşan birkaç kişi dergimizde yazabileceklerini belirttiler.
Bir katılımcı, Bazı kadınların kumayı kabul ettiklerini söyledi. Bu saptama, günümüzde yaşanan kabul etmesi zor bazı acı sonuçları olan olayları anımsatıyor bana. Eşinin sevgilisi olmasından kuşkulandığı kadını evine alan, fark ettiği olaylarda basireti bağlanıp kendisinde müdahale gücü bulamayan kadınlar… Miras konusundaysa çoğu kadının uyandıkları için bu mücadeleden geri adım atmayacaklarını vurguladı.
Kadın Sığınma Evleri, kadınların güçlenmesine katkıda bulunması gereken yerler olmalı. Seçenek üretemeyince, kadını eşinin yanına göndermek zorunda kaldıklarını paylaştılar. Kadın işe giriyor. Hafta sonu da çalışması gerekiyor. Küçük bir çocuğu var. Ona hafta sonu bakacak kimse bulunamıyor. Personelin yapacağı işler arasında çocukla ilgilenmek mümkün olamıyor. Aldığı para ücretli bir bakıcı bulmasına yetmiyor haliyle. Kadın işten çıkıyor ve hiç istemediği eşinin evine dönmek zorunda kalıyor.
Kadın Sığınma Evinde 12 Yaş Üzeri Oğlan Çocukları Kalamıyor. Kadın şiddet gördüğü ortama çocuğunu nasıl bıraksın? Üstelik iki çocuğu varsa, birini alıp diğerini alamayacak. Bu da 12 yaşındaki çocukta bir travma yaratacak. Özel bir sığınma evine 12 yaş üzerindeki çocuklar alınıyormuş ve hiçbir sorun yaşanmıyormuş. Yaşanan bir sorunu yalnızca sorun olarak görüp yasaklamak yerine, çözüm getirmek ne kadar işlevsel demek ki…
Çocuk Şiddete Maruz Kalınca Aile Kendini Hazır Hissetmediği Ya Da Korktuğu İçin Hemen Şikayetçi Olamıyor. İhbar etmek için kimlik bilgisi verme zorunluluğu var. İhbar eden kimliğinin gizli tutulmasını isteyebilir. Fakat adını vermek istemeyince de şikâyeti ciddiye alınmıyor. “Keşke çocuğun şikayetçi olma hakkı olsa” dedi bir katılımcı. Ne kadar haklı bir talep.
Bir duruşma saatler sürmüş. Çocuk o kadar etkilenmiş ki yaşadığı taciz olayını, hüngür hüngür ağlamaktan anlatamamış. Dolayısıyla karşı taraf hak ettiği cezayı alamamış. Çocukların yaşadıklarını farklı farklı yerlere, defalarca anlatmasının ne kadar travmatik olduğunu vurguladılar. ‘Çocuk bir kez ifade vermeli, bu ifade her kurum için geçerli olmalı.’ görüşünü savundular.
14 yaşında bir genç, “Beni babamla görüştürmeyin. Ya ben onu öldüreceğim ya da o beni.” Diyor. Mahkeme kararının çıkması çok uzun sürdüğü için genç babasını öldürüyor. Bir baba da çocuğunu öldürdüğü halde ceza almamış. İnsan duyduklarına inanamıyor bunları öğrenince. Velayet kimde olursa olsun, karşı tarafın çocukla görüşme hakkı var. Çocuk babayla görüşmek istemiyor. Kurumda çalışan meslek elemanı çocuğun haklarını savunmak için girişimde bulunmak istiyor fakat müdürü engel oluyor. Bu durumda çalışan kişinin hissettiği, başarısızlık ve bir şey yapamadığı için suçluluk duygusu.
Bilgi verirken, aynı zamanda deneyim paylaşımları daha kalıcı bir öğrenmeyi sağlıyor. Hem de daha çok etkileyici oluyor, daha dikkatli dinlemek mümkün oluyor. Pandemiden sonra ilk kez böylesine kapsamlı bir toplantıya katılmak, bildiklerimizi yeniden öğretti. Konular irdelendikçe ve deneyimler paylaşıldıkça, önümüzde ne kadar uzun bir yolumuzun olduğunu bir kez daha anlıyoruz. Mücadele etmeyi, umut etmeyi hiçbir zaman bırakmamanın altını çizmemiz gerekiyor. Kadın Sığınma Evlerinin sayısının artması, çocuk, kadın, insan haklarına yönelik yasaların çıkarılması elbette çok önemli. Bundan daha önemlisi, bunların uygulanmasında nitelikli çalışmaların izlenmesi ve gerektiğinde mücadele edilmesi. Aksi halde işler şeklen yürür ve amacımıza ulaşamayız. Mücadelemiz, insan onuruna yakışır, barış ve huzur içinde yaşamımızı sürdürmek. Bu, hepimizin en doğal ve vazgeçilmez hakkı.
18 Kasım 2022
Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı, düzenli olarak Kadın Sığınakları Kurultayını gerçekleştiriyor. Daha önce bir kurultay deneyimim olmuştu. Bu yıl, 12-14 Kasım tarihleri arasında, Diyarbakır’da Rosa Kadın Derneği’nin ev sahipliğinde, “Aile Odaklı Devlet Politikaları Kadına Yönelik Erkek Şiddetiyle Mücadeleyi Nasıl Güçsüzleştiriyor?" başlıklı 25. Kadın Sığınakları ve Da(ya)nışma Merkezleri Kurultayı yapıldı.
Pek çok kadın örgütünden temsilcinin katıldığı bu kurultaya Umudun Kadınları Dergisi adına başvurduk. Örgütlerden bize sıra geleceğini ummazken, bir de baktık ki kabul edilmişiz. Bu temsil, dergimiz adına çok sevindiriciydi. İlk gün genel sunuş konuşmaları yapıldı. İkinci gün yedi başlıktan oluşan atölyeler düzenlendi.
Atölye konu başlıkları şunlardı:
Şiddetten Uzaklaşırken, Aile ve Aile Odaklı Politikaların Etkisi.
Şiddetten Uzaklaşırken, Aile ve Aile Politikalarının Etkisi Dayanışma Merkezi Deneyimleri.
Cinsel Şiddetle Mücadelede Feminist Yaklaşımımız ve Politikamız,
Türkiye’de Erkek Şiddetinin ve Erkek Şiddetiyle Mücadelede, Mekanizmalarının Çocuklara Etkileri, Kadınların Adalete Erişiminin Önündeki Engellere Karşı Mücadele Yöntemleri.
Devlet Baskısının Altında Kadına Karşı Şiddetle Mücadele Etmenin Yolları,
Aileci Politikalara Karşı Feminist Mücadelemiz.
Son gün, atölyede çıkan sonuç bildirge taslakları tartışıldı ve eklemeler yapıldı. ‘Türkiye’de Erkek Şiddetinin Ve Erkek Şiddetiyle Mücadelede, Mekanizmalarının Çocuklara Etkileri’ başlıklı atölyeye katıldım. Paylaşılan deneyimler beni çok etkiledi. Umudun Kadınları Dergisi adını duyunca basını temsilen katıldığımızı düşündüler. Yeri geldikçe dergimizin çalışmalarından, sansür politikasından, baskılardan, dergimize yazanların ve seslendirme yapanların nasıl etkilendiklerinden söz etme fırsatı doğdu. Alanlarında ilginç deneyimler paylaşan birkaç kişi dergimizde yazabileceklerini belirttiler.
Bir katılımcı, Bazı kadınların kumayı kabul ettiklerini söyledi. Bu saptama, günümüzde yaşanan kabul etmesi zor bazı acı sonuçları olan olayları anımsatıyor bana. Eşinin sevgilisi olmasından kuşkulandığı kadını evine alan, fark ettiği olaylarda basireti bağlanıp kendisinde müdahale gücü bulamayan kadınlar… Miras konusundaysa çoğu kadının uyandıkları için bu mücadeleden geri adım atmayacaklarını vurguladı.
Kadın Sığınma Evleri, kadınların güçlenmesine katkıda bulunması gereken yerler olmalı. Seçenek üretemeyince, kadını eşinin yanına göndermek zorunda kaldıklarını paylaştılar. Kadın işe giriyor. Hafta sonu da çalışması gerekiyor. Küçük bir çocuğu var. Ona hafta sonu bakacak kimse bulunamıyor. Personelin yapacağı işler arasında çocukla ilgilenmek mümkün olamıyor. Aldığı para ücretli bir bakıcı bulmasına yetmiyor haliyle. Kadın işten çıkıyor ve hiç istemediği eşinin evine dönmek zorunda kalıyor.
Kadın Sığınma Evinde 12 Yaş Üzeri Oğlan Çocukları Kalamıyor. Kadın şiddet gördüğü ortama çocuğunu nasıl bıraksın? Üstelik iki çocuğu varsa, birini alıp diğerini alamayacak. Bu da 12 yaşındaki çocukta bir travma yaratacak. Özel bir sığınma evine 12 yaş üzerindeki çocuklar alınıyormuş ve hiçbir sorun yaşanmıyormuş. Yaşanan bir sorunu yalnızca sorun olarak görüp yasaklamak yerine, çözüm getirmek ne kadar işlevsel demek ki…
Çocuk Şiddete Maruz Kalınca Aile Kendini Hazır Hissetmediği Ya Da Korktuğu İçin Hemen Şikayetçi Olamıyor. İhbar etmek için kimlik bilgisi verme zorunluluğu var. İhbar eden kimliğinin gizli tutulmasını isteyebilir. Fakat adını vermek istemeyince de şikâyeti ciddiye alınmıyor. “Keşke çocuğun şikayetçi olma hakkı olsa” dedi bir katılımcı. Ne kadar haklı bir talep.
Bir duruşma saatler sürmüş. Çocuk o kadar etkilenmiş ki yaşadığı taciz olayını, hüngür hüngür ağlamaktan anlatamamış. Dolayısıyla karşı taraf hak ettiği cezayı alamamış. Çocukların yaşadıklarını farklı farklı yerlere, defalarca anlatmasının ne kadar travmatik olduğunu vurguladılar. ‘Çocuk bir kez ifade vermeli, bu ifade her kurum için geçerli olmalı.’ görüşünü savundular.
14 yaşında bir genç, “Beni babamla görüştürmeyin. Ya ben onu öldüreceğim ya da o beni.” Diyor. Mahkeme kararının çıkması çok uzun sürdüğü için genç babasını öldürüyor. Bir baba da çocuğunu öldürdüğü halde ceza almamış. İnsan duyduklarına inanamıyor bunları öğrenince. Velayet kimde olursa olsun, karşı tarafın çocukla görüşme hakkı var. Çocuk babayla görüşmek istemiyor. Kurumda çalışan meslek elemanı çocuğun haklarını savunmak için girişimde bulunmak istiyor fakat müdürü engel oluyor. Bu durumda çalışan kişinin hissettiği, başarısızlık ve bir şey yapamadığı için suçluluk duygusu.
Bilgi verirken, aynı zamanda deneyim paylaşımları daha kalıcı bir öğrenmeyi sağlıyor. Hem de daha çok etkileyici oluyor, daha dikkatli dinlemek mümkün oluyor. Pandemiden sonra ilk kez böylesine kapsamlı bir toplantıya katılmak, bildiklerimizi yeniden öğretti. Konular irdelendikçe ve deneyimler paylaşıldıkça, önümüzde ne kadar uzun bir yolumuzun olduğunu bir kez daha anlıyoruz. Mücadele etmeyi, umut etmeyi hiçbir zaman bırakmamanın altını çizmemiz gerekiyor. Kadın Sığınma Evlerinin sayısının artması, çocuk, kadın, insan haklarına yönelik yasaların çıkarılması elbette çok önemli. Bundan daha önemlisi, bunların uygulanmasında nitelikli çalışmaların izlenmesi ve gerektiğinde mücadele edilmesi. Aksi halde işler şeklen yürür ve amacımıza ulaşamayız. Mücadelemiz, insan onuruna yakışır, barış ve huzur içinde yaşamımızı sürdürmek. Bu, hepimizin en doğal ve vazgeçilmez hakkı.
18 Kasım 2022
Yorumlar
Bu yazı için yorum mevcut değil.
Dilerseniz Buradan yeni yorum gönderebilirsiniz.