selvetbayraktarr@hotmail.com
Uzun, gür, kahverengi saçları, mavi kazağıyla, elleri klavyenin üzerinde çalışıyor.
Yazan Selvet bayraktar Tokat

Her hafta sonu oyuncu Ayşegül Günay’ın sunduğu Bir Şansım Olsa programını izliyorum televizyonda. Zaman zaman çok etkileniyordum. Zaman zaman da kurgu mu bunlar acaba diye düşünüyordum. Bir arkadaşımın bana “Tanıdığım bir kişi çıktı Bir Şansım Olsa programında izledin mi?” diye sormasıyla haberdar oldum Eda’dan. Tesadüf ya o haftada izlememiştim. Geri döndüm yayını tekrar izledim.


Annesi Leman Hanım Eda’yla görüşmek için başvurmuştu stüdyoya. Eda kendisiyle yıllardır görüşmüyordu. Evine gittiğimde kapıları açmıyor, ofisine gittiğinde kendisini tanımadığını söylüyordu anneniz geldi diyen görevlilere. Gözü yaşlıydı Leman hanımın. Ben rahatsızım kızımla görüşmek istiyorum diyordu. Eda neden görüşmüyordu annesiyle? onu bu kadar kızdırmış olan konu ne olabilirdi?

Anlatmaya başladı Leman Hanım. Büyük kızı meltem 12, küçük kızı Eda sekiz yaşındaymış İlk eşi Kürşat Beyden ayrıldığında. Şiddetli geçimsizlik vardı diye açıklıyor ayrılık nedenlerinden birini. Kürşat Bey evle ilgilenmiyordu. Bana ve çocuklarıma şiddet uyguluyordu diye devam etti anlatmaya. Çocuklarını bırakıp evden çıkmış. Eski Eşinin ve ailesinin kendisini çocukları bırakması için tehdit ettiğini açıkladı. Nasıl oluyordu? Çocuklara bile şiddet uygulamaktan kendini alamayan bu adama iki çocuk nasıl bırakılıyordu? Leman Hanım o girdaptan çıkmalıydı. Peki ya küçücük kızlar onlar nasıl dayanacaktı bu sürece? Annesiz kalacaklardı, aynı zamanda sorumsuz babayla yaşayacaklardı.

Koskoca Leman hanımın katlanamadığına o küçük yürekler nasıl dayanacaktı?

Ailesiyle yaşadığı eve dönmüş Leman Hanım, benim ailemden daha iyi bakılacaktı babaannesinin evinde çocuklara dedi programda. Üç yıl sonra Selman beyle evlenmiş Leman Hanım. Bir de oğulları olmuş. Bir yıl hiç görüşmemişti Eda ve Meltem’le. Bir yıl sonra ara ara onları görmeye başlamış. Yeni eşinin ailesine söylememiş iki çocuğu olduğunu. Haberleri yokmuş. Babaanne ve dede ile yaşamaya başlamış Eda ve Meltem. Hem anneden hem babadan ayrı kalan iki çocuk düşünün! Ne hissedebilirler? Dedeleri çok despotmuş. Akşam dokuz dedin mi yatakta olmak zorundalarmış böyle anlatıyor Eda. Babaları da kendileriyle uzaktan yakından ilgilenmemiş. Zaten anneleri ile evli iken de Leman Hanımla her kavga ettiğinde, duruma tanık olan çocuklar korkudan ağlıyorlarmış. Babaları olacak adam kızları banyoya kilitler, sabaha kadar ışıkları kapatarak orada tutarmış. Kızlar dedelerinin ölümünden sonra biraz huzur bulmuşlar. Babaanneleri çok sevgi dolu, vicdanlı, merhametli bir kadınmış. Biz anne yerine onu bildik diyorlar. Babaannelerinin ölümünden sonra mecbur kalmışlar Leman hanımın evine dönmeye. Bana anne demeyin diye uyarılmışlar kendisi tarafından. Ona teyze demelerini istemiş. Öyle ya eşinin ailesi kızlardan haberdar değil. Onlara da kız kardeşim ve eşi arasında problem var, çocuklar benimle kalacak bir süre demiş. Tam on yıl sürdürmüş bu süreci.

Meltem’le ara sıra görüşüyormuş Leman Hanım. Eda hiç görüşmüyormuş annesiyle

Programcı ulaşa bildi Eda’ya. Yayının zaten takip ettiğini söyledi. Annem için değil ama sizin için yayına gelirim dedi ve yayına katıldı. Annesiyle görüşmek istemediğini tekrarladı. Anne ve baba kavramı yok benim için dedi. İki defa evlilik yapmış Eda. Birincisi üç yıl, ikinci evliliği ise iki yıl sürmüş. Kendi yaşamındaki travmaları ve yaşanmışlıkları yüzünden ilk eşinin sosyal yaşamına ve çok iyi olan aile yaşamına uyum gösterememiş. Eşi ona destek olmak yerine ihanet etmiş. İkinci Eşi aşırı öfkeli biriymiş. Yüksek sesle bağırıp çağıran, bir adammış. Bir gün ona yüksek sesle konuşurken bir bardak dolusu suyu fırlatmış duvara. O an beynimde şimşekler çaktı diyor Eda. Annesini, babasını, o şiddetli korkuları hatırlamış ve ani bir kararla ayrılmış eşinden.

Bundan sonra evlilik fikrine bile hayatımda yer yok dedi. Son derece güçlü, üniversite mezunu, çok güzel bir plazanın bir ofisinde ürün müdürü olarak Çalıştığını, artık kesinlikle geçmişi geride bırakmak istediğini, gerekli yüzleşmeleri içinde yaptığını ve kendi kararıyla annesiyle iletişim kurmak istemediğini söyledi.

Annesiyle yaşadığı bir anekdotu anlattığında ürperdim. Annesinin eşinin ailesinin evde olduğu bir anda, Eda anne diye seslenmiş Leman hanıma. “Bana öyle bir baktı ki ben o sert ve sorgulayıcı bakışı bir ömür unutamam” dedi. “Kendisine anne diye seslendiğim için yediğim dayaklar da cabası” diye anlattı yaşananları. On sene boyunca kendi annesinin evinde abla kardeş annelerine bir kere bile anne diyemeden, teyze diye seslenerek yaşamışlar. Üvey babalarını çok sevmişler. Onlara çok iyi davranmış. Siz bana nasıl istiyorsanız o şekilde hitap edin demiş ama bir gerçek var, ben sizin öz babanız değilim diye de belirtmiş. Onun ölümünde bile yanında ben vardım dedi Eda. Onun için çok dua ettim dedi. Maddi manevi bütün masraflarını elinden geldiğince karşılamaya çalışmış. Ona karşı minnet duygusu vardı içinde diye belirtti duygularını.

Annesi bel fıtığı ameliyatı olduğu zaman ablası aracılığıyla Eda’dan para istemiş. 3000 TL göndermiş. Neden Devlet Hastanesi’nde değil de özel hastanede ameliyat oluyor ki dedi yayında. Annesinin lüksüne düşkün olduğunu, kendisinin maddi durumunun İyi olduğunu bildiğini, bu nedenle kendisiyle iletişim kurmak istediğini de hissetmiş. İlk oyuncağını bile üvey babasının elinden almış Eda. Annem için varsa yoksa oğlu vardı dedi. Üniversiteden mezun olduğunda mezuniyet törenine annesi katılmamış. Üniversiteyi okurken sürekli kısmi zamanlı işlerde çalışmış Eda. İlk evliliğimi yaptığım zamanlarda ablam annemin düğünüme gelmesi için çok ısrar etti dedi. Onun yoğun ısrarlarını kıramayıp kabul etmiş annesinin davet edilmesini. Ya annesi tabii ki düğüne katılmamış. O zaman çok büyük bir mutluluk yaşarken o güzel hislerimi, o heyecanımı annemle paylaşmak isterdim derken, küçük Eda’nın, çocuk Eda’nın yüreğinin arzusu yansıyordu cümlelere. Şimdi ne oluyor da beni arıyor diye sorguluyor açıkçası.

Herkes anne diye ağlarken çocukluğunda ben abla diye alıyordum diyor Eda. Aslında ablası ile arası çok iyi. Ablam anneme kıyamıyor diyor, o yüzden artık ona da adresini vermediğini onunla da dışarda buluştuğunu söylüyor. Sürekli ablam annemin Israrlarına dayanamıyor diyor, her zaman ona adresimi verip beni zor durumda bırakıyor derken hiçbir şekilde iletişim kurmak istemediği anlaşılıyor söylediklerinden.

Annelik kutsal falan değil diyor Eda. Asıl kutsal olan emektir diye dile getirirken duygularını , içinde yaşayan, annesine sarılma isteği ile dolu o kız çocuğunun dolan gözleri giriyor devreye.

Programın formatı gereği, yayına başvuran kişi şans istediği kişiye ait bir anı bırakıyor kasaya. Leman hanım kızı Eda’nın çocukluğunda giydiği patikleri bırakmış. Sanırım programın en çarpıcı cümlesiydi Eda’nın cevabı. Artık o küçük, zayıf, bakıma muhtaç Eda yok diyor. Şu anda güçlü bir Eda var, travmalarıyla yaralarıyla savaşan bir Eda olduğunu söylüyor. İhtiyacı olduğunda yanında bulamadığı insanları artık kendi tercihi ile reddeden bir Eda’yım diye de vurguluyor. Keşke o patikleri saklarken gösterdiği özenin yarısını yüreklerimizi yaptıklarıyla tuz buz ederken gösterseydi diye bitiriyor cümlelerini, ağlamaklı ama özgüvenli ses tonu ile.

Sonuç olarak Eda annesiyle görüşmeyi kabul etmedi ve programdan ayrıldı.

Hiç kimseyi sorgulamak veya yargılamak bizim hakkımız ve haddimiz değil. Yaşam koşullarını bilmediğimiz kişilerin hayatlarını değerlendiremeyiz. Ancak bu programı izlerken ben de duydum küçük Eda’nın sesini. Bir tarafı isyan ediyor, bir tarafı ağlıyordu. O kız çocuğu artık güçlü derken, iyileşmemişti aslında o yarılar. Geçmemişti o travmalar. Ekonomik ve sosyal yaşamını toparlamıştı evet. Ayaklarının üzerinde duran güçlü bir kadındı. Peki ya yaşadığı bunca sıkıntı, kendisine isteyerek veya istemeyerek verilen zararlar kimin yaptıklarının sonucuydu? Nasıl telafi edilebilirdi?

Son olarak kendim dâhil bütün kadınlara sesleniyorum buradan, o çocukları doğurmak bizlerin tercihi oluyor. Yazık etmeye hakkımız bu yok bu yaşamlara. Sanırım hayat daima dönüm noktalarında verdiğimiz kararlarla şekilleniyor. Bir kadın hiçbir koşulda olumsuz bir evliliğe katlanmamalı kabul ediyorum. Ancak son kararı verirken çocuklarda mutlaka düşünülmeli. Kendisinin hayatını perişan eden, kendisine şiddet uygulayan bir adama Çocukları bırakıp giderek kendi yaşamını kurtarmak bence son derece bencilce. Kendi yaşamlarımızı emanet etmek istemediğimiz adamlara masum yüreklerin hayatlarını hiç ama hiç emanet etme hakkımız yok.

25 07 2022

Yorumlar

Bu yazı için yorum mevcut değil.
Dilerseniz Buradan yeni yorum gönderebilirsiniz.