selvetbayraktarr@hotmail.com
Uzun, gür, kahverengi saçları, mavi kazağıyla, elleri klavyenin üzerinde çalışıyor.
SÖYLEŞİYİ YAPAN: Selvet BAYRAKTAR TOKAT

Selvet: Merhaba değerli Umudun Kadınları dinleyicileri ve takipçileri. Arı Kovanı köşemizde, gerçekten arı kovanı bir arkadaşımızla birlikteyiz. Altınokta Körler Derneği Gaziantep Şubesinden Hülya, hoş geldin. Aynı zamanda Gaziantep Şubesinin yönetim kurulundasın sanırım.
Hülya: Teşekkür ederim, hoş buldum. Evet, sosyal işlerden sorumlu yönetim kurulu üyesiyim.
Selvet: Kendini, seni tanımayanlara tanıtmak ister misin?
Hülya: 48 yaşındayım. İki çocuk annesiyim. İki çocuğumu tek başıma büyütüyorum. Pazarda bir tezgâhım var, hafta sonları pazarla uğraşıyorum. Ev tekstil ürünleri satıyorum. Hafta içinde dernekte faaliyet gösteriyorum. Onun haricinde sezonunda; salça, kurutmalıklar satarak kendimi, hayatımı idame ettirmeye çalışıyorum.
Selvet: Tek başına hem aktif yaşamın içinde var olan, hem de bir yanıyla yaşam mücadelesi vermek zorunda kalan bir arkadaşımızsın. Engelin doğuştan mı, sonradan mı?
Hülya: Sonradan görme engelliyim. Raporum yüzde 50 olsa da yüzde 60-70 düzeyinde görme kaybım var.
Selvet: Görme engelliler camiasıyla tanışman nasıl oldu? Yıllar öncesi mi tanıştın? Eğitimini nasıl sürdürdün? Engelliler okulunda mı?
Hülya: Maalesef çok geç tanıştım. Düz lise mezunuyum. 2014’e kadar derneğin var olduğunu, engelliliğin, engelli haklarının ne olduğunu hiç bilmiyordum. 2014’de Altınokta ile tanıştım. Hemen dernekteki aktivitelere katıldım. Bir şeyler yapmam, bir şeyler öğrenmem gerektiğini düşündüm. Altı yıldan beri yönetim kurulundayım. Aynı zamanda Altınokta Körler Derneği Kadın Meclisi temsilcisiyim. Elimden geldiğince bütün faaliyetlere kaçırmadan katılıyorum.
Selvet: Antep’te kadın olmak, engelli kadın olmak zor mu? İnsanların bakış açısı başka bölgelere göre farklılık gösteriyor mu? Mücadele verirken, yaşadığın zorlukları paylaşmak ister misin?
Hülya: Kadın olmak, hele hele yalnız kadın olmak, bunun üzerine engelli bir kadın olmak, bunların hepsi çok zor. İşin içine doğu kültürü girdiği zaman çok daha da zor. Herkesten yardım isteyemiyorsun. Dul kelimesinden nefret ediyorum. Dul bir kadına bakış açısı çok farklı. Bu her yerde mutlaka vardır ama burada daha fazla. Hep tetikte olmak, her şeyi kendin yapmak zorundasın. Çünkü karşılığında ne beklenebiliri düşünmek zorundasın. Önce engellimi kabul edemedim. Görüntü olarak engelli olduğum belli değildi. İnsanlar engelli olduğumu bilmezdi. Engelimi hep gizledim. Başından beri bunu söyleyebilseydim, şimdi farklı yerlerde olabilirdim. Belki şu an bir memur emeklisiydim. Birçok fırsatı kaçırdım maalesef. Yine de mücadelem devam ediyor.
Selvet: O kabullenmeyiş yüzünden, belli noktaya gelmeyi, yaşamını kolaylaştırabilmeyi istemeyerek de olsa kaçırmış oldun. Bu anlamda sonradan engelli olan, engelini kabul etmek istemeyen dinleyicilerimize bir mesaj vermek ister misin?
Hülya: Olaylar farklı olsa da sorun aynı. Derneklerin en güzel tarafı, insan kendi gibi birini gördüğü zaman en azından kendini yalnız hissetmiyor. Herkesten bir şeyler öğreniyor, daha çabuk adapte olabiliyor. Derneklere giderek faaliyetlere katılsınlar. Özgüven kazanıyorsun, en önemlisi bu. Hayatı idame ettirebilmek için özgüven gerekli.
Selvet: Engelli kadınlar arasındaki dayanışmayı nasıl buluyorsun? Yeterli mi?
Hülya: Eksikliklerimiz çok fazla. Kadın sayısı çok az. İstediklerimizi yaptırmak için mücadele etmek zorundayız. Bazı çalışmalar yapıyoruz. Ne kadar daha çoğalırsak, ne kadar fazla bir arada olursak, yenemeyeceğimiz şey yok diye düşünüyorum.
Selvet: Kadınlar arasındaki dayanışmanın bizleri daha görünür kıldığı konusunda bizlerle hemfikirsin. Hem engelli bir kadınsın, hem çalışansın, hem annesin. Bu rollerin hepsini aynı anda yerine getirmeye çalışırken, kendine nefes alacak zamanı bulmakta zorlandığın zamanlar oluyordur.
Hülya: Sabit bir işin olmadığı için hep yarını düşünmek zorundasın. Haftayı, ayı, yazı, kışı düşünmek, hep planlı olmak zorundasın. Ticaretle uğraştığın zaman, bir ayda 100 liralık da bir günde 3000 liralık da satış yapabiliyorsun. Ticarette neyin, ne zaman olacağı belli olmuyor. Hep belirsizlik içerisindesin. Bir yandan da hayat devam ediyor. Çocukların okulu, servisi, ev kirası, bunların tümü ödenmek zorunda. Giyinmeyi, takıp takıştırmayı çok severdim. Gezmeyi, arkadaş, akraba ziyaretini unuttum. Bir günümden bahsedeyim: Sabah derneğe gidiyorum, akşam 4-5 gibi derneği kapatıyorum. Koştur koştur eve gelip yemekle uğraşıyorum. Yemekten sonra çocuklarımın ödevlerini yaptırıyorum. Saat 12’de yataklarını hazırlayıp onları yatırıyorum. Sonra ben yatıyorum. Hafta içi böyle. Hafta sonu; Pazar günü sabah 7 buçukta pazara gidip tezgâhımı diziyorum. Akşam 8’de pestilim çıkmış şekilde eve geliyorum. Yine yemek, çocukların banyosu gibi işler. Haftanın yedi günü hep böyle dolu geçiyor. Onun için ben diye bir şeyi unuttum. En son ne zaman çarşıya gidip bir buluz aldığımı hatırlamıyorum.
Selvet: Sosyal devlet ilkesini yaşatan bir ülke miyiz? Bu durumda iki çocuğuyla yalnız başına mücadele veren kadınlara yeterince destek olabilen bir devlet olsak, kadınların işi daha mı rahat olur acaba?
Hülya: Bizim ülkemizde ahbap çavuş ilişkisi çok olduğu için her yerde, en ufak şeyde bile dayı bulmak zorundasın. Hastaneden randevu alırken, tanıdık bulmazsan, randevuyu alamıyorsun. Bu zorluğu hep yaşıyorum. Kendi hakkım olan şeylerde hep tanıdık bulmak zorunda kalıyorum. Bunun mücadelesini veriyorum. Mesela eşimden ayrılalı altı yıl oldu. 1993 mezunuyum. Kendimi denedim. 2018’de KPSS.’e girdim. Eski bilgilerimle, hiç ders çalışmadan, bu kadar sorunun içerisinde, 70 aldım. Bu yeterli değil ama benim için çok yüksek bir rakam. Bilgisayar, yüzey süsleme kurslarına gidip sertifika aldım. Sertifikalarımı yetkililere, ta meclise kadar götürdüm. “Bir yerlere hakkımla girmek istiyorum. Devletin verdiği maddi desteği istemiyorum. Çalışabilecek durumdayım. İki çocuğumla ayakta durmak zorundayım. Babamın, bir erkeğin gölgesine sığınmak istemiyorum. Mecbur kaldığım için onların kanatlarının altına girmek istemiyorum. Hem yaşımın, hem de engelimin göz önünde tutulması, bana bir imkân sunulması lazım.” Dedim. Özel sektörlere, belediyeye giderek mücadele verdim. Çalmadığım kapı kalmadı. Artık yoruldum ve iş aramayı bıraktım. Kendi çabalarımla, ne kadar çalışabilirsem. 18 yıl özel sektörde çalışmışım. Sadece 550 gün sigortam var. Emekli olmam lazım. En azından çocuklarım evlendiği zaman, kendimi tek başıma idare edebilmeliyim. Çocuklarıma kambur olmak, onları da zor durumda bırakmak istemiyorum. Kendi hayatımı devam ettirebilmem için o kapının bana açılması gerekiyor. Hem yalnız bir kadınım, hem engelliyim. Sınavda baraj 50. Bu barajı geçmişsem, bunu hak etmişim demektir. Hizmetli olarak beni bir yere yerleştirebilirler en azından. Çalışarak emeğimle sigortalı olabilirim. Yaşım 48. En fazla on sene pazarcılık yapabilirim. On sene sonra ne yapacağım? Hastalıklar arka arkaya gelecek. Bana bir yol gösterilmesi, bazı kanunların çıkarılması lazım. İnşallah bulları dinleyen, kulağı duyan birileri olur da bir kapı açarlar.
Selvet: Öyle umut edelim. Zaten amacımız, insanlara umut olmak. Pazardaki insanların yaklaşımları nasıl? Gerçi seni tanımışlardır artık. Engelli bir kadın olarak pazarcılık yapmak zor bir iş öyle değil mi?
Hülya: Çok zor tabii. Kışın saat beş gibi hava kararıyor. Birkaç kadın arkadaşla birlikte bir depo kiraladık. Malzemeleri depoya götürmek, benim için bir işkence. Çünkü akşamları görmüyorum. Oğlum 10, kızım 13 yaşında. Çocuklarım beni yönlendiriyor. Elime paketi alıyorum. Depoya onları götürene kadar, oğlum kolumdan tutuyor. “Anne sağa git, sola git, ineceksin, çıkacaksın.” Diyor. Her hafta aynı sorunu yaşıyorum. Arkadaşlarım durumumu öğrendikleri için ellerinden geleni yapmaya çalışıyorlar.
Selvet: İlk etapta yaklaşımları nasıldı?
Hülya: Gece görmemenin ne demek olduğunu bilmiyordu çoğu. Önce inanmayanlar, rol yaptığımı zannedenler oldu. Gün geçtikçe beni tanıdılar, artık bir aile olduk. Hep bir aradayız, birbirimize destek oluyoruz.
Selvet: Biz de Umudun Kadınları Dergisi adına sizi tebrik ediyoruz. Böyle mücadeleci, böyle yaşam savaşının elini bırakmayan bir kadın arkadaşımızın olması, bence birçok insan adına hem teşvik edici, hem de hiçbir şekilde umudunu yok etmeyecek bir olgu. Bu çok değerli. Ailenin engelliye bakış açısı nasıl?
Hülya: Annem, çocuklarımı büyüttü, her şeyimizle ilgileniyor. Babam, hala daha benim neyi görüp neyi görmediğimi bilmiyor. On yıl evli kaldım. Eşim de aynı şekilde anlayamadı. O gören biriydi.
Selvet: Az gören olmak bir yanıyla böyle bir sorun yaratıyor sanırım.
Hülya: Tabii. Öyle dışarıdan herkesten yardım isteyemiyorsun. Görüntüde görmediğim belli olmuyor. Hep söylemem gerekiyor. Düştüğüm, çarptığım zaman, bunun beceriksizlikten kaynaklandığını sanıyorlar. Herkese açıklama yapmak istemiyorum annem dışında ailem bile beni anlamamışken… On yaşındaki çocuğum, uzak bir yerde akşam oynuyorsa bile beni gördüğü zaman, oyununu bırakıyor, kolumdan tutuyor. “Anne böyle gideceksin.” Diye yol gösteriyor. Kızım, gururum kırılmasın diye koluma giriyor. Elimi aşağı indirmesi, inmek, elimi yukarı kaldırması, çıkmak anlamına geliyor. Kardeşim “ineceksin, çıkacaksın” deyince, “öyle bağırarak söyleme, annemin gururu kırılır” diyerek onu uyarıyor. İlk yaptığında çok ağlamıştım ama şimdi kızımın bu hareketi çok hoşuma gidiyor.
Selvet: Çocuklar neler neler öğreniyorlar. Seni dinleyenlere son bir mesaj vermek ister misin?
Hülya: Üretmemiz, çalışmamız lazım. Öğrenecek çok şeyimiz var. Bu tür eğitimlere ne kadar çok katılırsak, derneklere gidersek, inanın çok şey öğreniriz. Bir de bakıyoruz ki kendimizi geliştirmişiz. Evde oturup ahlanıp vahlanıp onun bunun eline bakmak kesinlikle bize yakışmaz. Herkese bunu tavsiye ediyorum.
Selvet: Çok teşekkür ediyoruz, değerli vaktini bize ayırdığın için. Yaşamında kolaylıklar diliyoruz.
Hülya: Ben çok teşekkür ediyorum. Bütün arkadaşları selamlıyorum.
​​​​​​​​​11 Kasım 2022

Yorumlar

Bu yazı için yorum mevcut değil.
Dilerseniz Buradan yeni yorum gönderebilirsiniz.