YAZAN: Fatma IŞIK KAYA (Fadime)
Ne zaman "ATATÜRK BABAMMMMM!" diyecek olsam, hemen sesler yükselir: "HEPİMİZİN BABASIIIIIIII!"
Elbette; "ATATÜRK" demek "TÜRK'LERİN BABASI." demek. Ama manevî babası. Millet ise onun manevî çocukları.
Ben onun öz kızıyım öööözzzz! Bunu söylediğim zaman hemen dalga geçmeye başlıyorlar. "Vaaayyyy; annen ATATÜRK'LE Mİ evliydiiiii?" Nasıl oluyormuş bakalım buuuuuu?" gibi sözler etrafımda uçuşup duruyor.
Şimdi, yazacaklarımı okuduktan sonra yine aynı söylemlerde bulunan olursa kesin döverim haaaa! :)
Babam jandarma astsubayıdır. (Artık emekli.) 5 yaşımdan itibaren beni kucağına oturtur, ATATÜRK kimdir, neler yapmıştır anlatırdı da anlatırdı. Dinlemekten asla bıkmaz, doymazdım.
Allah aşkına, benim yaşıtlarımdan kaç kişi var daha bir damlacık çocukken; "ATATÜRK niye öldüüüüüüü!" diye durup dururken ağlamaya başlayan?
Babamın görevi dolayısıyla bulunduğumuz Antep'te gittiğimiz doktorun masasındaki büstüne nasıl da sımsıkı sarılıp, öpmüş, öpmüştüm!
8 yaşlarındaydım. Ankara'da ZÜBEYDE ANNEMİN heykeline koşmak isterken az daha arabaların altında kalacaktım. Yanımda bulunan halam beni zor yakalamış, çok korkmuş, hayli kızmıştı!
Okulda öğretmenim ne zaman onu, kurtuluş savaşımızı, devrimlerini anlatmaya başlasa, dikkat kesilir, kimi zaman çok duygulanır, hüngür hüngür ağlardım.
10 Kasım'lar en yaslı, en acı günlerimdi. O günlerde gülen, şakalaşan çocuklara ölesiye kızardım! Birde şiir yazmıştım.
10 KASIM
İsterim ki bugün güneş doğmasın.
ATAM gitti diye gökler ağlasın.
Hayat dursun, hiçbir iş yapılmasın.
ATAM, ATAM deyip millet ağlasın.
Bugün cıvıl cıvıl kuşlar ötmesin.
Kimse sevinmesin, kimse gülmesin.
Her yerden acı feryatlar yükselsin!...
ATAM öldü diye yer, gök inlesin!...
Yaşım ilerledikçe yas tutmak yerine onu daha iyi anlamaya çalışmanın, bıraktığı kutsal mirası korumanın en doğru davranış olacağını kavradım. Yine de 10 Kasımlarda mümkün olduğunca evden çıkmamaya, Kendimce hazırladığım, yapma Kasımpatı çiçeklerimle süslediğim ATATÜRK köşesiyle avunmaya çalışır, saat 09:05'te, hava soğuk dahi olsa mutlaka pencereyi açıp, siren seslerini dinler, birkaç damla gözyaşı akıtırım.
10 Kasım'lar özel günlerimdir ve hassasiyetimi bilenler o günlerde asla bana dokunmazlar. Eve misafir gelmesini bile istemem. Gelse de yanında oturmam.
Şimdiiiiii, "Nereden öz kızı oluyormuşsun?" diyenlere birkaç sorum olacak.
Kaçınızın rüyalarına girdi?
"Sizin için öldü diyorlar." dediğimde: "Hayır, ben ölmedim, gördüğün gibi yaşıyorum." demişti. Nasılda sarılmıştım sımsıkı!
Bir keresinde, o dev gibi, ben ise yanında küçücük kalmıştım. "İzmir'desiniz ama sizinle görüşemiyorum." demiştim. Kollarımdan tutmuş, "İşlerim oldukça fazla. Bu yüzden görüşemiyoruz." diye yanıt vermişti. Benim kollarım buz gibi, onun elleri sıcacıktı.
Birde içi bembeyaz döşeli tren vagonu. O bir palto giymiş, yakasını kaldırmış. Belli hasta. Ben koluna girmişim, yan yana, hiç konuşmadan oturuyoruz. (Tabii bu rüyaları bırakıp, uyanma kâbusunun dayanılmaz acısı var.)
Soruyorum şimdi. Hanginiz rüyalarınızda böyle bir şerefe nail oldunuz, böyle bir mutluluğu yaşadınız?
80'li yıllarda gerçekleştirilen ilk karaciğer naklini hatırlayanınız var mı? Benim canım babamı lânet olası bir karaciğer hastalığı aramızdan koparıp almıştı. Nakil haberini radyodan öğrenince nasıl gözyaşı dökmüştüm o yıllarda neden böyle bir imkân yoktu diye!
Kaç kişi düşünmüştür o anda canım ATATÜRK BABAMI?
Yıllardır yurdumuzda çılgınca, doludizgin sürdürülen bir ağaç katliamı furyası var. Onun yaşlı iğde ağacı için döktüğü gözyaşları, bir tek ağacı kurtarabilmek için Yalova'daki köşkü, o zamanın şartlarında raylar üzerinde kaydırarak ağaçtan uzaklaştırdığı kaçınızın aklına gelip, her katliam haberinde gözleriniz dolar?
Zeytinyağlı kuru fasulyeyi çok severmiş. "Yağlı fasulye." dermiş. Ne zaman isteyeceği belli olmadığından aşçılar mutlaka her gün bir tencere kuru fasulyeyi hazırda bulundururlarmış. Ben de bu yemeğin her türlüsüne bayılırım. Söyleyin bakalım, kuru fasulye yerken aklınıza benim canım babam hiç düşer mi?
Son günlerinde canı enginar çekmiş. O günlerin olanaklarıyla kolay mı mevsimsiz meyve, sebze bulmak? Arayıp, tarayıp, bin bir güçlükle bulmuşlar ama yemek kısmet olmamış. Enginar yerken onu hatırlayıp, boğazınız düğümlenir, gözleriniz dolar mı hiç? Bende ikisi de olurda.
Son gıdası bir kaşık elma suyuymuş. Kaç kişi biliyor bunu? Ne zaman elma suyu içsem yüreğim sızım sızım sızlar!...
Manevi kızları bile paşam dermiş. Var mı benden başka BABAAAAAMMMMM! diyen? Bir tanesi de ATATÜRK'CÜĞÜM diye hitap edermiş. Ve ne yazık ki şimdi rahmetli olan bu Hanım Efendi, CHP kendisine o günlerin parasıyla her ay 5 milyar lira aylık verdiği hâlde, hükümetten yetmediği gerekçesiyle daha fazlasını talep etmiş, zamanın başbakanı da; "ATATÜRK'ÜN evlâtlığı bizden para istedi." demişti? Ölesiye üzülmüştüm, yüreğim burkulmuştu. Onun kucağında büyümüş bir insan, hem de hiç ihtiyacı olmadığı halde ki olsa bile nasıl kendini böylesi acınacak hallere düşürebilir? Bu durumda kızı o mu oluyor, ben mi?
Çok sevdiğim, saygı duyduğum bir kültür dostum var. Sayın OSMAN TÜRKOĞUZ KOMUTANIM. Kendisi emekli Jandarma Albayı, emekli olduktan sonra Ankara hukuk fakültesini bitirmiş. Şair, yazar, düşünür, gerçek bir bilge. Arada bir araya geliriz. Babama benim aracılığımla yazılarını gönderir, okunanları geri götürürüm. Ben görme engelli olduğumdan bilgisayarımda, özel konuşma programımla okuyabildiğim için E-postama gönderir güzel eserlerini. Komutanımla hemen her buluşmamızda uğradığımız bir kafe var. İnanın adını bile bilmiyorum. Benim için; "BABAMLI KAFE." Çünkü orada canım ATATÜRK BABAMIN güzel bir büstü var. Ayrılırken mutlaka yanına uğrarız. Ona öpücüklerimi vermeden asla bırakıp gitmem.
Konuyla ilgili şöyle bir şiircik bile yazdım:
BİTİMSİZ ÖZLEMİ
Bir sevgili, asil yürek
Bıkmadan, usanmadan,
Tutup elimden,
Götürür beni yanı başına.
Önce dokunurum
Tutkuyla, heyecanla!
Dünyanın o en güzel,
En anlamlı yüzüne.
Sonra;
Bir öpücük kondururum
Sol yanağına,
Birde sağ yanağına.
Birer tane de,
Çenesine, burnuna.
Cayır cayır yanarken,
Bitimsiz özlemiyle!
Avunmaya çalışırım,
O güzelim sahilde,
ATATÜRK BABAMIN bana,
Sevgiyle bakan büstüyle.
Sayın Komutanım çok zarif bir Beyefendi olduğundan hiçbir buluşmamıza çiçeksiz gelmez. Her seferinde o çiçekleri ATATÜRK BABAMA bırakırız.
Bir Beyefendi Komutanıma: "Yanınızdaki ayakları öpülecek bir Hanım." demiş. Bir taraftan da büstü gösteriyormuş. Galiba kafenin sahibiymiş.
Onunla yaşıyorum her ânımı. Üzerinde resmi ya da imzası, bir vecizesi olan herhangi bir eşyam benim için "Babamlıdır."
BABAMLI fincanlarım, BABAMLI takılarım, BABAMLI takvimlerim vs.
Elinizi vicdanınıza koyup, söyleyin. Şimdi bu muhteşem adam kimin BABASI oluyor?
Yanıt veriyoruuummmm: Elbette ki BEEEENNNNNNNNİİİİİİİMMMMMMM! İtiraz eden yandı ki ne yandıııı! :)
30-Haziran-2016-Perşembe
Yorumlar
Bu yazı için yorum mevcut değil.
Dilerseniz Buradan yeni yorum gönderebilirsiniz.