hkeykubat@gmail.com
Topuzu, yanlarında bırakılmış dalgalı zülüfleriyle, siyah üzerine beyaz çiçekli askılı elbisesiyle tebessüm ediyor.
YAZAN: Hande Keykubat

Solcu bir söylemle ne kadar yadsısak da, bugün kapitalizmin tüm dünyaya bir şekilde dayatmayı başardığı, artık toplumda manevi anlamda da bir karşılığı olan babalar günü...

Bununla birlikte, benim bu yazıyı yazmamın esas nedeni babalar günü değil. Uzun zamandır aklımda dönenip duran bu yazının doğumu, geçen cuma akşamı yaşadığım bir hadiseyle gerçekleşti. Kâğıda dökmek ise bugüne denk geldi... Yaşadığım hadise şuydu: Hafta sonunu sıkıcı ve yorucu bir üniversite sınavının birbirinden sevimsiz ve adaletsiz oturumlarıyla geçirecek bir genç kızı olan baba bir arkadaşım, eşi, yani kızının annesi sorumluluk sahibi ve toparlayıcı bir tavır sergileyip erkenden eve giderken, şehir dışından gelen arkadaşlarıyla buluşup geç saatlere kadar takılmayı seçmişti... Sınav stresi yaşadığını iyi bildiği kızını yalnızca annesinin ilgi ve şefkatine bırakmış, kendisi ise sınavdan bir akşam önce evde olup kızını destekleyen, onun yanında olduğunu gösteren bir tavır sergilemeyi tercih etmemişti.

Bu anlattıklarımla o babayı yargılamıyorum elbette. Onun kızını sevmediğini de iddia etmiyorum. Haksızlık olur bu her şeyden önce, çünkü kızının istikbali için maddi manevi hiçbir şeyden kaçınmadığını yakından biliyorum. Peki, neden böyle davranmıştı o baba o gün? Neden en azından anne kadar sorumluluk almamıştı? İşte bunu sorgulamak istiyorum...

Bana kalırsa toplumda babalık hususunda temel olarak iki tip yanlış algı var. Bu yanlış algıların oluşmasında teker teker babaları suçlamak adaletsizliktir kuşkusuz. Bu yanlış algılar babadan babaya, hatta ailenin ve sülalenin kadın fertlerinden erkek çocuklarına aktarıla gelmekteler. Birinci tip yanlış algı, -Baba çocuğun üretim operasyonunda yer almaktan ve çocuk kötü bir şey yaptığında kulağını bükmekten başka pek bir şey yapmaz- algısıdır.

Bu algının egemen olduğu ailelerde aslında çocuğun fiilen bir babası yoktur. Baba çocuğu kucaklamaz, giydirmez, altını almaz, tutup okula götürmez, çocuğun acı ya da tatlı anlarını paylaşmaz, onu çarşıya götürmez, götürse de yalnızca maddi olarak destekler o kadar. Çocuğun bir sevgilisi olduğunda bunu en son baba duyar, çünkü bu durum babaya söylenmemelidir. Karne notları iyi olduğunda yalnızca bir -aferin-le yetinilir. Çocuğun yetiştirilmesi süreçlerini tek başına üstlenen anne zamanla çocukla yüz göz olduğunda ve çocuk artık annenin telkinlerine uymadığında, durum baba denen o uzak, soğuk figüre iletilir ve o figür, despot yargıç ve infaz memuru vasfına bürünüp, parmak sallamak, şiddet uygulamak, bağırıp çağırmak ya da anneyi suçlamak şeklinde yöntemleri uygular. Öyle ya, o ne biçim annedir ki çocuğunu bu şekilde itaatsiz ve şımarık yetiştirmiştir! Ya da mesela, anne göz kulak olamadığı için çocuk sigaraya başlamıştır! Ben lisedeyken bir arkadaşımız okulumuzun rehber öğretmenine "Ben babamı 20 yıldır neredeyse hiç görmedim" demişti. Adam daha çocuk uyanmadan işe gidip, o uyuduktan sonra eve dönüyormuş. Rehber öğretmenimiz bu bilgiyi aktarırken arkadaşımızın ismini vermemişti elbette. Bu yanlış algı nedeniyle baba yalnızca karşısına alıp azarlayan, hizaya çeken, despot ve soğuk bir figür olarak görülür. Cumhurbaşkanımız için "ne
babacan adam yahu, ne de güzel azarlıyor!" diye sözüm ona övgüyle bahseden arkadaşlarım olmuştu ve hiç tereddütsüz karşı çıkmıştım buna. Yine bu yanlış algı nedeniyledir ki, erkekler eşlerine karşı anlayışsız ve soğuk tavırlar sergilerler. Eşleri de teslimiyetle bu algıya boyun eğerler. Çünkü uzak ve soğuk baba figürüyle büyümüş kız çocuğu da erkek çocuğu da eş olma ya da çocuk yetiştirme hususunda farklı bir yönteme kolaylıkla ayak uyduramaz…

İkinci tip yanlış algı ise babanın kızından bilinçli şekilde uzak durması ya da uzak tutulması gerektiği şeklindeki algıdır. Feodal kökenlerimize dayandığını düşündüğüm bu algıda erkek çocuk, erkek egemen bir toplumda babanın veliahdıdır. Bu yüzden onun giyim kuşamından, oyuncaklarından, hobilerinden vb. hep baba sorumludur. Çocuğu yetiştirmek yine annenin görevidir elbette. Bu kaçınılmaz zaten, ama baba, onun sosyal çevrede ortaya koyacağı kimliği inşa etmekten birinci derecede sorumlu görür kendini. Oysaki elinin hamuruyla oturup sadece bebeğiyle oynaması, annesiyle yemek yapıp komşu günlerine gitmesi, okuyacaksa da masa başı bir işte çalışarak parasını kazanıp akşamüstü evine gidip kocasına, çocuğuna hizmet etmesi gereken kızının sorumluluğu o tür babalara göre tamamen anneye ait olmalıdır. Erkek çocuğuna tamamen sahip çıkan baba, kızına karşı yalnızca ‘cezalandırıcı’ rol üstlenir. Babasında bulamadığı şefkati ve yol göstericiliği yanlış erkeklerde arayan kız çocuklarının tökezleyip savrulduğu durumlara çok tanık olmuşuzdur.

Lise yıllarımda üniversite sınavına hazırlanan gençleri okulların ve dershanelerin toplayıp götürdüğü pedagog konferanslarından birinde duymuştum sanırım. Pedagog, "Bir çiçeği sadece sularsanız çürür, sadece güneşe bırakırsanız kurur" demişti. Çocukların üretim operasyonlarında olduğu gibi yetiştirilmelerinde de annenin ve babanın kimi zaman benzer kimi zaman farklı rolleri, çocuğun ruhunun ihtiyaç duyduğu tüm gıdaları alarak büyümesini sağlar. Anneler çocuklarını emzirip avuturken, giydirip yedirirken, uyutup uyandırırken, babalar da gerektiğinde bu rolleri kendi tarzında, kendi şefkatiyle üstlenebilmelidir. Babalar kızlarıyla uzay yapbozu tamamlamalı ya da bir araba sürmelidir. Annelerle oğulları birlikte yemek yapmalı ya da sofra kurmalıdır. Babalar kızlarına çok güzel, çok değerli olduklarını, onları çok sevdiklerini hiç tereddüt etmeden söylemelidir. Babalar çocuklarına kız olsun erkek olsun sarılmaktan, onlarla göz teması kurmaktan, onlara deneyimlerini anlatmaktan, onların deneyimlerini dinleyip bu konularda onlarla konuşmaktan çekinmemeli, yılmamalıdır. Çocuklarıyla ruhsal bir bağ kurmayı başarmış babaların gerektiğinde ortaya koyacağı otoriter bir tavrın, çocuk açısından anlamı çok daha büyük olacaktır. Çocuk artık o otoriteye, salt korktuğu ve cezalandırılacağı için değil saygıyla ve anlayarak uyacaktır. Babasının yanlış yaptığını düşündüğünde bunu ona iletmekten de çekinmeyecektir.

Tüm ebeveynler evlatlarından önce göçüp gitmek isterler, çünkü kendi parçaları olan yavrularını kaybetmek, onlar için dünyanın en büyük, en geri dönüşümsüz acısıdır. Çocuğunu yetiştirip bu dünyaya faydalı bireyler olarak bırakırken annelik ve babalık rolünü kusursuz ya da en az kusurla yerine getirmiş ebeveynler ise, bu dünyadan ayrılsalar bile asla ölmezler, çünkü onların sevgisi, samimiyeti, dürüstlüğü, ilkeleri çocuklarında yaşamaya devam eder. Özsaygılı, özgüvenli, sağlam nesiller yetiştirmenin yegâne yolu, çocukları doğurup doyurmanın yeterli olmadığını bilerek sorumluluk sahibi bir ebeveynlik sergilemekten, ödülde de cezada da çocuğun her zaman yanında yer alan bir takım arkadaşı olduğunu hissettirmekten, onlarla onların anlayabileceği şekilde fiziksel ve ruhsal temas kurmaktan utanmayan bir yaklaşım benimsemekten, onlara sevildiklerini her zaman hissettirmekten geçer...

Çiçeklerimizin yeterli düzeyde güneşe de suya da her zaman kavuşabilmesi dileklerimle...

20 Haziran 2022

Yorumlar

Bu yazı için yorum mevcut değil.
Dilerseniz Buradan yeni yorum gönderebilirsiniz.