YAZAN: Ayşen GÖRELELİ
Olsa olsa otuz beş, kırk yaşlarındadır. Ancak daha olgun bir havası var. Arada bir sessiz sedasız gelip gidiyor kitabevine. Belki de benden başka varlığını fark eden yok. Gerçi ben de uzaktan izliyorum. Kaşı, gözü, boyu posu yerinde. Fakat bir çekiniklik var gibi hallerinde. Nedense raflar arasında gölge gibi dolaşıyor. Çekingen değil de kendine yeten, gereksiz muhabbetlere girmeyen bir tip de olabilir. Mitoloji, psikoloji ilgisini çekmiyor ki bu tarafa uğramıyor. Daha çok felsefe bölümünün önünde zaman geçiriyor. Çok derin bir adam, diye düşünüyorum. Yüreğim pırpır ediyor. Bayılırım derin, bilgelik peşinde koşan adamlara. Ancak çabuk ayılıyorum bu sefer. Çay molasına çıkarken neler aldığını görüyorum. Satın aldığı kitapların türünün cinayet, korku olduğunu anlayınca hayal kırıklığına uğruyorum. Kasaya bakan arkadaş suratımın halini fark etmiş olmalı ki ne oldu dercesine bakıyor. Yok bir şey gibisinden elimi sallıyorum. Bu da mı gol değil? Tekinsiz kişiler okur bu kitapları. Ben korkarım, okuyamam. Yıllarca kitabevinde çalışınca ilgilenilen kitaplar üzerinden karakter tahlili yapıyorum.
Epeydir özel yaşamıma kimseyi sokmadım. Bir kadın hep aynı karakterdeki adamları mı seçer? Kapalı kutu, gizli narsist erkekler canımdan bezdirdi. Tanıdıkça o sözüm ona beyefendilerin içinden ne canavarlar çıktı. Yalnızca erkeklere değil hayata bile küstüm. Sorun sende değil, bende, diyerek paçayı zor sıyırdım hemen hepsinden. Gerçekten bende miydi sorun? Neden mıknatıs gibi çekiyordum bu hasta ruhlu herifleri? Rahmetli annemin dediği gibi, kişi hak ettiğini mi yaşıyor gerçekten? Kafamda deli sorularla düzgün bir adam bulana kadar kapattım aşk defterini. Derken bu gizemli tip karşıma çıktı.
Kadınların en civcivli olduğu yaşların üst sınırındayım. Kış bitti, aşk mevsimi kapıda. Karnımda kelebekler olmasa da karıncaların kıpırdanmaya başladığı günler... Birkaç yıldır nadastaydım ne de olsa. Hormonlarım isyanda. Kulağıma, armudun sapı, üzümün çöpü, derken ömrün geçiyor, diye fısıldıyorlar. Başka aday da olmayınca kayıtsız kalamadım yakışıklıya. Buna da aday denir mi? Beni bırak, ne havalı kızlar var buralarda, onları bile görmüyor gözü. Başı bağlı mı acaba? Umarım değildir. O da benim gibi yalnız görünüyor. Hani vazgeçmiştim bu adamdan? Ama çok etkileyici biri! Öyle hemen fark edilmiyor, baktıkça katman katman açılıyor içindeki cevher. Bu kadar gizeme direnmek zor, çok zor benim için. Yalnız önemli bir sorun var, bu çekim tek taraflı. Bu devirde platonik takılıyoruz. Benim reyona yaklaşsa, belki karşılık bulacak kendilerine olan zaafım…
Ona kendimi göstermeye karar verdim. Olmuyor böyle tek tabanca. Bir yandan bahar, diğer yandan küçücük fıçıcık kimsesiz evim… Giyimime, makyajıma özen göstermeye başladım. Kuaförün yolunu hatırladım. Neler yaptırdım orda neler. Beni baştan yarattılar, diyebilirim. Klasik tarzımdan ödün vererek kırmızılar, morlar bile kuşandım. Düğünlük, bayramlık stilettolarımı günlük kullanımıma sundum. Ne o öyle hep spor ayakkabılar? Ayıptır söylemesi, afrodizyak parfüm bile aldım. Kaçarı yok, artık o kuş kafese girecek! Edepsizleşiyor muyum ne? Ah anacığım, halimi bilsen mezarında ters dönersin. Cinayet romanları okumaya başladım. Korkunç sayfaları atlıyorum ama olsun iki laf edebilecek kadar bilgi sahibi oluyorum hiç olmazsa.
Onun dikkatini çekeceğim diye çabalarken iş arkadaşlarımın ilgi odağı oldum. Aman, onlardan bana ne? Kimi geveze, kimi yılışık. Hele biri var, olura olmaza kahkaha patlatıyor. Komik olsun, olmasın, fark etmiyor onun için. Erkek dediğin biraz ağır, oturaklı olacak canım. Beğendiğim biri olsaydı şimdiye kadar çoktan tavlamıştım. Ay, sanki bir özgüven patlaması mı yaşıyorum, ettiğim laflara bak! Alt tarafı kaportaya biraz çeki düzen verdik. İçimi gören yok! Kızlar bile ne iş, pek parlıyorsun son günlerde, diye takılıyorlar. Anlayacağınız yedi düvel gördü beni, bir kişi miyop çıktı. Kafasını kaldırmıyor ki raflardan, kitaplardan. Fazla alışveriş de yapmıyor aslında. Alıcıdan çok bakıcı. Çulsuz biri de değil, hani pahalılıktan dolayı desem. Üst baş yerinde, dahası marka takılıyor bile diyebiliriz. Boynunda turuncu fuları halis ipekten. Önüne düştükçe boynuna bir dolayışı var, çok havalı çok! İçim eriyor.
Haftada bir, iki geliyor, geldikçe yüreğim hopluyor. Ergen kızlara döndüm. Aylar oldu, elde var kocaman bir sıfır. İlk defa başıma geliyor bu başarısızlık. Gönül işlerinden bir süre elimi eteğimi çekince paslandım mı? Bu işler bisiklete binmek gibi değil miydi? Yoksa seçtiğimle olacağım değil, bulduğumla yetineceğim yıllara mı girdim? Alt tarafı otuz dokuz, bilemedin kırk yaşındayım daha. Bütün erkekler çıtır çerezlere mi bakıyor yani? Bu adam onlarla da ilgilenmiyor ki. Kaç kere izledim, taş gibi kızlar geçti yanından, tık yoktu bizimkinde. Hani yoksa kadınları sevmiyor mu, dedim ama erkeklere de bakmıyor ki. Bu nasıl bir er kişi, çözemedim bir türlü.
İş yerim dışında onu görme şansım yok. İzin günlerimi zor tüketiyorum. Sabahları işe koşarken umutla doluyor içim. Aklım fikrim hep Bay Gizem’de. İş inada bindi biraz da. Kendi kendime neyi ispatlayacaksam bu yaştan sonra? Hah, işte ben de bu yaş dedim. Sevgili bilinçaltım, yapma, bulandırma aklımı. Ben, iyiyim, güzelim canım, yaş geçmedi, iş bitmedi kafasındayken, daha trenin kaçmasına zaman varken kesme önümü! Henüz eniştenin sesini bile duymadım, adını öğrenemedim. Bak bu adam bizim bildiğimiz o kapalı kutulardan değil, sessizliği filozofluğundan bence. Bir tanışalım, konuşalım, anlaşalım gör bak neler olacak. Kendi kendimi gaza getirip dururken ortada folun da yumurtanın da olmadığını gözden kaçırıyorum. Hep düş kuruyorum. Suç baharın, çarptı beni. Yaza kadar ilişkimizi ilerletir sonra da tatile çıkar, dönüşte de artık birlikte yaşarız gibi ileri hayallere kapılma cüretini bile gösteriyorum.
Evde televizyonun karşısına bir baba koltuğu mu alıp koysam? Yatak odamı mı yenilesem? Onun için pijama, diş fırçası, bornoz, ev terliği alsam mı bir yandan? Ben böyle değildim. Dereyi görmeden paçayı sıvamazdım. Hormonlarım başıma vurdu.
İtiraf ediyorum bir nedeni daha var bu hallerimin, hallenmelerimin. Göz doktoru yakın gözlüğü yazdı bana. Gittim aldım. Almaz olaydım. Takar takmaz aynada kaz ayaklarımla tanıştım. Bu gözlük yanlış diye tutturdum ama kendimi kandıramadım. İşte böyle. Acı ama gerçek!
Vardiyam değişti. Artık öğleden sonraları gidiyorum işe.
İki dirhem bir çekirdek giyinip, yine hülyalara dalıp hayallerimi kuşanarak kitabevine vardığımda küçük dilimi yutacaktım. Benim canım Bay Gizemim koluna girip kendisini çekiştiren polislere bağırıyor. Ne kadar çarpıcı, kucaklayıcı bir sesi var. Seksi bile denilebilir. Bir de şiir okuduğunu düşünün. Dayanılmaz. Mest oldum. Bu büyülü ânı gürültüye getirmeyin canım. Neden zorla dışarı çıkarıyorsunuz adamımı. Turuncu fuları yere düşmüş. Alıp uzatırdım ne güzel, tanışır giderdik böylelikle. Bizim müdür neden ağzından tükürük saçıyor yine. Müşterinin arkasından böyle atılıp tutulmazdı hani? Nerede kaldı bizim iş ahlakımız?
Bir süre hayıflanıp durdum. Bugün tanışabilirdik, diye düşündüm ipek fularını okşarken. Bana yumuşacık kalbini açardı kısa zamanda. Bay Gizemim o kapalı kutu, sinsi erkeklere benzemiyor ki.
Polislerle giden müdür geri geldiğinde güvenlik görevlilerine arabamdaki poşetleri getirin, diye bağırdı. Namussuzun evi kitap doluydu, dedi bir de.
Neler olduğunu arkadaşlar defalarca anlatınca sonunda anladım.
Gizem Bey’in kara kutusundan bir el kitabı çıkmıştı. Adı: Kleptoman!
Olsa olsa otuz beş, kırk yaşlarındadır. Ancak daha olgun bir havası var. Arada bir sessiz sedasız gelip gidiyor kitabevine. Belki de benden başka varlığını fark eden yok. Gerçi ben de uzaktan izliyorum. Kaşı, gözü, boyu posu yerinde. Fakat bir çekiniklik var gibi hallerinde. Nedense raflar arasında gölge gibi dolaşıyor. Çekingen değil de kendine yeten, gereksiz muhabbetlere girmeyen bir tip de olabilir. Mitoloji, psikoloji ilgisini çekmiyor ki bu tarafa uğramıyor. Daha çok felsefe bölümünün önünde zaman geçiriyor. Çok derin bir adam, diye düşünüyorum. Yüreğim pırpır ediyor. Bayılırım derin, bilgelik peşinde koşan adamlara. Ancak çabuk ayılıyorum bu sefer. Çay molasına çıkarken neler aldığını görüyorum. Satın aldığı kitapların türünün cinayet, korku olduğunu anlayınca hayal kırıklığına uğruyorum. Kasaya bakan arkadaş suratımın halini fark etmiş olmalı ki ne oldu dercesine bakıyor. Yok bir şey gibisinden elimi sallıyorum. Bu da mı gol değil? Tekinsiz kişiler okur bu kitapları. Ben korkarım, okuyamam. Yıllarca kitabevinde çalışınca ilgilenilen kitaplar üzerinden karakter tahlili yapıyorum.
Epeydir özel yaşamıma kimseyi sokmadım. Bir kadın hep aynı karakterdeki adamları mı seçer? Kapalı kutu, gizli narsist erkekler canımdan bezdirdi. Tanıdıkça o sözüm ona beyefendilerin içinden ne canavarlar çıktı. Yalnızca erkeklere değil hayata bile küstüm. Sorun sende değil, bende, diyerek paçayı zor sıyırdım hemen hepsinden. Gerçekten bende miydi sorun? Neden mıknatıs gibi çekiyordum bu hasta ruhlu herifleri? Rahmetli annemin dediği gibi, kişi hak ettiğini mi yaşıyor gerçekten? Kafamda deli sorularla düzgün bir adam bulana kadar kapattım aşk defterini. Derken bu gizemli tip karşıma çıktı.
Kadınların en civcivli olduğu yaşların üst sınırındayım. Kış bitti, aşk mevsimi kapıda. Karnımda kelebekler olmasa da karıncaların kıpırdanmaya başladığı günler... Birkaç yıldır nadastaydım ne de olsa. Hormonlarım isyanda. Kulağıma, armudun sapı, üzümün çöpü, derken ömrün geçiyor, diye fısıldıyorlar. Başka aday da olmayınca kayıtsız kalamadım yakışıklıya. Buna da aday denir mi? Beni bırak, ne havalı kızlar var buralarda, onları bile görmüyor gözü. Başı bağlı mı acaba? Umarım değildir. O da benim gibi yalnız görünüyor. Hani vazgeçmiştim bu adamdan? Ama çok etkileyici biri! Öyle hemen fark edilmiyor, baktıkça katman katman açılıyor içindeki cevher. Bu kadar gizeme direnmek zor, çok zor benim için. Yalnız önemli bir sorun var, bu çekim tek taraflı. Bu devirde platonik takılıyoruz. Benim reyona yaklaşsa, belki karşılık bulacak kendilerine olan zaafım…
Ona kendimi göstermeye karar verdim. Olmuyor böyle tek tabanca. Bir yandan bahar, diğer yandan küçücük fıçıcık kimsesiz evim… Giyimime, makyajıma özen göstermeye başladım. Kuaförün yolunu hatırladım. Neler yaptırdım orda neler. Beni baştan yarattılar, diyebilirim. Klasik tarzımdan ödün vererek kırmızılar, morlar bile kuşandım. Düğünlük, bayramlık stilettolarımı günlük kullanımıma sundum. Ne o öyle hep spor ayakkabılar? Ayıptır söylemesi, afrodizyak parfüm bile aldım. Kaçarı yok, artık o kuş kafese girecek! Edepsizleşiyor muyum ne? Ah anacığım, halimi bilsen mezarında ters dönersin. Cinayet romanları okumaya başladım. Korkunç sayfaları atlıyorum ama olsun iki laf edebilecek kadar bilgi sahibi oluyorum hiç olmazsa.
Onun dikkatini çekeceğim diye çabalarken iş arkadaşlarımın ilgi odağı oldum. Aman, onlardan bana ne? Kimi geveze, kimi yılışık. Hele biri var, olura olmaza kahkaha patlatıyor. Komik olsun, olmasın, fark etmiyor onun için. Erkek dediğin biraz ağır, oturaklı olacak canım. Beğendiğim biri olsaydı şimdiye kadar çoktan tavlamıştım. Ay, sanki bir özgüven patlaması mı yaşıyorum, ettiğim laflara bak! Alt tarafı kaportaya biraz çeki düzen verdik. İçimi gören yok! Kızlar bile ne iş, pek parlıyorsun son günlerde, diye takılıyorlar. Anlayacağınız yedi düvel gördü beni, bir kişi miyop çıktı. Kafasını kaldırmıyor ki raflardan, kitaplardan. Fazla alışveriş de yapmıyor aslında. Alıcıdan çok bakıcı. Çulsuz biri de değil, hani pahalılıktan dolayı desem. Üst baş yerinde, dahası marka takılıyor bile diyebiliriz. Boynunda turuncu fuları halis ipekten. Önüne düştükçe boynuna bir dolayışı var, çok havalı çok! İçim eriyor.
Haftada bir, iki geliyor, geldikçe yüreğim hopluyor. Ergen kızlara döndüm. Aylar oldu, elde var kocaman bir sıfır. İlk defa başıma geliyor bu başarısızlık. Gönül işlerinden bir süre elimi eteğimi çekince paslandım mı? Bu işler bisiklete binmek gibi değil miydi? Yoksa seçtiğimle olacağım değil, bulduğumla yetineceğim yıllara mı girdim? Alt tarafı otuz dokuz, bilemedin kırk yaşındayım daha. Bütün erkekler çıtır çerezlere mi bakıyor yani? Bu adam onlarla da ilgilenmiyor ki. Kaç kere izledim, taş gibi kızlar geçti yanından, tık yoktu bizimkinde. Hani yoksa kadınları sevmiyor mu, dedim ama erkeklere de bakmıyor ki. Bu nasıl bir er kişi, çözemedim bir türlü.
İş yerim dışında onu görme şansım yok. İzin günlerimi zor tüketiyorum. Sabahları işe koşarken umutla doluyor içim. Aklım fikrim hep Bay Gizem’de. İş inada bindi biraz da. Kendi kendime neyi ispatlayacaksam bu yaştan sonra? Hah, işte ben de bu yaş dedim. Sevgili bilinçaltım, yapma, bulandırma aklımı. Ben, iyiyim, güzelim canım, yaş geçmedi, iş bitmedi kafasındayken, daha trenin kaçmasına zaman varken kesme önümü! Henüz eniştenin sesini bile duymadım, adını öğrenemedim. Bak bu adam bizim bildiğimiz o kapalı kutulardan değil, sessizliği filozofluğundan bence. Bir tanışalım, konuşalım, anlaşalım gör bak neler olacak. Kendi kendimi gaza getirip dururken ortada folun da yumurtanın da olmadığını gözden kaçırıyorum. Hep düş kuruyorum. Suç baharın, çarptı beni. Yaza kadar ilişkimizi ilerletir sonra da tatile çıkar, dönüşte de artık birlikte yaşarız gibi ileri hayallere kapılma cüretini bile gösteriyorum.
Evde televizyonun karşısına bir baba koltuğu mu alıp koysam? Yatak odamı mı yenilesem? Onun için pijama, diş fırçası, bornoz, ev terliği alsam mı bir yandan? Ben böyle değildim. Dereyi görmeden paçayı sıvamazdım. Hormonlarım başıma vurdu.
İtiraf ediyorum bir nedeni daha var bu hallerimin, hallenmelerimin. Göz doktoru yakın gözlüğü yazdı bana. Gittim aldım. Almaz olaydım. Takar takmaz aynada kaz ayaklarımla tanıştım. Bu gözlük yanlış diye tutturdum ama kendimi kandıramadım. İşte böyle. Acı ama gerçek!
Vardiyam değişti. Artık öğleden sonraları gidiyorum işe.
İki dirhem bir çekirdek giyinip, yine hülyalara dalıp hayallerimi kuşanarak kitabevine vardığımda küçük dilimi yutacaktım. Benim canım Bay Gizemim koluna girip kendisini çekiştiren polislere bağırıyor. Ne kadar çarpıcı, kucaklayıcı bir sesi var. Seksi bile denilebilir. Bir de şiir okuduğunu düşünün. Dayanılmaz. Mest oldum. Bu büyülü ânı gürültüye getirmeyin canım. Neden zorla dışarı çıkarıyorsunuz adamımı. Turuncu fuları yere düşmüş. Alıp uzatırdım ne güzel, tanışır giderdik böylelikle. Bizim müdür neden ağzından tükürük saçıyor yine. Müşterinin arkasından böyle atılıp tutulmazdı hani? Nerede kaldı bizim iş ahlakımız?
Bir süre hayıflanıp durdum. Bugün tanışabilirdik, diye düşündüm ipek fularını okşarken. Bana yumuşacık kalbini açardı kısa zamanda. Bay Gizemim o kapalı kutu, sinsi erkeklere benzemiyor ki.
Polislerle giden müdür geri geldiğinde güvenlik görevlilerine arabamdaki poşetleri getirin, diye bağırdı. Namussuzun evi kitap doluydu, dedi bir de.
Neler olduğunu arkadaşlar defalarca anlatınca sonunda anladım.
Gizem Bey’in kara kutusundan bir el kitabı çıkmıştı. Adı: Kleptoman!
Yorumlar
Ayşenciğim çok güzel bir…
Ayşenciğim çok güzel bir öykü. Kalemine sağlık. Sen