Hastane gidiş ve dönüşlerinde pek çok insanla karşılaşıyoruz. Yollar o kadar karmaşık ki yardım almadan olmuyor. Tabii bolca hastalık öyküleri dile geliyor. Her öykü başka bir ders veriyor insana.
Sesi genç çıkan, enerjik bir kadın yardım etti bana. Doğal olarak neden hastanede olduğumuzu sorduk birbirimize. Ablamın hastanede yattığını, onu ziyarete geldiğimi anlattım. O da kanser olduğu için onkolojiye gelip gittiğini paylaştı benimle. Malum, bize çok soru sorulur ve zaman zaman gereksiz soruları yanıtlamaktan çok sıkılırız. Aslında bu tür soruları toplum olarak herkese soruyoruz rahatsız olup olmadıklarını düşünmeden. Hele hastalık olunca, başlıyoruz ‘Neden oldu? Vah vah! Çok üzüldüm, kendini ihmal mi ettin de kansere yakalandın? Şunları şunları yapmadın mı acaba?’ gibi öğüt vermeyle dolu, suçlayıcı, yargılayıcı sorulara. Aramızda kendiliğinden bir sohbet gelişti.
“Yaklaşık bir buçuk yıl önce göğüs kanseri olduğum anlaşıldı. Ameliyat edemediler çünkü yayılım vardı. Lenflere, ciğerlere ve belimde küçük bir noktaya yayıldı. Çok ağır kemoterapi süreçlerinden geçtim. Şimdi de ışın tedavisi görmeye başladım. 16 yaşında bir tane kızım var.” araya girip kızının bu süreci tüm gerçekliğiyle bilip bilmediğini sordum. Son zamanlarda psikologların telkinlerinin tersine, gerçekleri üzülme kaygısıyla gizleme eğilimi var. Ondan endişelenmiştim. Tüm gerçekliğiyle açıklama yapmış kızına. İlk zamanlar annesini kaybetme korkusu yaşamış. Sürekli sarılıp ağlıyormuş. Kızını teselli etmek de anneye düşmüş. Eşiyle ilişkilerinin iyi olduğu duyunca, derin bir oh çektim içimden. Bu durumda insanın yakınlarının desteği çok çok önemli çünkü. Her gün birlikte yürüyüş yapıyorlarmış. Doktorlar yürüyüşü hiç bırakmamasını söylemişler.
Bir devlet dairesinde memur olarak çalışıyormuş ama şimdi raporluymuş. Arkadaşlarının kendisini aradıklarını ama eskisi gibi sık sık gelemediklerini anlattı. Bu durumu son derece doğal karşılıyordu. Elinden geldiğince ev işlerini yaptığını, hastalığını grip gibi algıladığını paylaştı sakince. Sırf hareket için ışın tedavisine gelip giderken toplu taşıma araçlarını kullandığını da ekledi sözlerine.
Genel olarak insanlar bu durumda, “Nasıl dayanıyorsun bunlara? Yine de iyisin vallahi.” şeklinde yorumlar yaparlar. Bu yorumlar bazılarına iyi gelmiyor. Elimden geldiğince onu dinlemeye ve yargılayıcı sorular sormaktan kaçınmaya çalıştım. Onu dinlerken, ruhum içsel bir yolculuğa çıkmıştı. Kadın haline acıyıp “Tüh, vah!” demiyordu. Çoğumuz bu durumda kendimizi bırakmıyor muyduk? O kadar güler yüzlüydü ki anlatamam. Benim hareketlerimi izlemiş uzaktan. Kendi ayaklarım üzerinde durmam ona iyi gelmiş. Ben de onun kendine yetmesine hayran kalmıştım. Evet, yaşamımız çevrenin engelleriyle doluydu. Ama öğrenme, paylaşma ve mücadeleyle üstesinden gelinebiliyordu. Oysa hastalık süreci çok farklıydı. Kontrol onda değildi. Üstelik doktorlara nasıl olduğunu sorduğunda, “Çok iyi de değilsin, çok da kötü değilsin” demişken. Yaşam tarzı olumlu bakış açısıyla dolu olan bir kadındı. Bu tür insanların bakış açılarından ders çıkarıp örnek alsak çok iyi olacak. Tersine, biz bu insanları sadece çok takdir etmekle, örnek alınası bir durum olduğunu söylemekle yetiniyoruz çoğu zaman. Çünkü bakış açımızı değiştirmemiz öyle kolay olmuyor. Ders çalışır gibi, üzerinde çalışmamız gerekiyor. Böyle insanlarla karşılaşmak bana çok iyi geldi. Bu bakış açısının arttığını görmek insanı umutlandırıyor. Yaşam iyisiyle, kötüsüyle bizimle. Hayata tutunmanın yollarını bulmamız gerekiyor.
13 Haziran 2024
Yorumlar
Bu yazı için yorum mevcut değil.
Dilerseniz Buradan yeni yorum gönderebilirsiniz.