selvetbayraktarr@hotmail.com
Uzun, gür, kahverengi saçları, mavi kazağıyla, elleri klavyenin üzerinde çalışıyor.
Bir fincanın içinde üç top çilekli dondurma, üzerlerinde taze bir çilek ve nane yaprağı süs olarak yerleştirilmiş. Fincan beyaz renkte ve bir tabağın üzerinde duruyor. Tabakta ve masanın üzerinde de birkaç tane taze çilek var. Arka planda hafif bulanık bir şekilde yeşil yapraklar ve pembe-beyaz bir örtü görünüyor.
HAZIRLAYAN: Selvet BAYRAKTAR TOKAT

Merhabalar değerli umudun kadınları dergisi takipçileri. Birbirinden farklı araştırma ve bilgilerden oluşan bir köşeyle sizlerleyiz. Haydi öyleyse önce başlıklar:
• Dondurma yeme tarzınız kişiliğinizi ele veriyor:
• Bilim insanları uyardı: Geceleri uyumayan bebekler risk altında
• Günde bir fincanı kanseri önlüyor
• Hamile annelere müjde: Bu meyve bebeklerin alerji riskini azaltıyor
• Aynı anda birden fazla iş yapmak beyninizi eritiyor
• Uzmanlardan demans uyarısı: Alkol beyni küçültüyor.
Dondurma yeme tarzınız kişiliğinizi ele veriyor:
Psikolog Jo Hemmings’e göre yaz aylarının vazgeçilmez lezzetlerinden biri olan dondurma sadece damak tadınızı değil kişiliğinizi de ortaya koyuyor. Ünlü dondurma markası Nuii Ice Cream’in yürüttüğü bir araştırma dondurma yeme alışkanlıklarının bireylerin karakterleri hakkında ipuçları verdiğini ortaya koydu.
2000 yetişkinin katıldığı araştırmaya göre katılımcıların yüzde 63’ü dondurmayı yalayarak yemeyi tercih ederken, yüzde 39’u ise direkt ısırarak tüketiyor. Bu küçük fark bile davranışsal eğilimler hakkında çarpıcı veriler sunuyor. Nuii sözcüsü Henry Craven, "Dondurmanın pek çok insan için vazgeçilmez olduğunu biliyoruz ancak nasıl yenildiği konusu oldukça fazla konuşulmaya başlandı" diyerek konunun kamuoyunda ciddi bir merak uyandırdığını belirtti.
Özellikle markanın yüzü olan oyuncu Jason Momoa’nın yayınlanan tanıtım videosunda dondurmayı doğrudan ısırması, sosyal medyada geniş yankı uyandırdı. Bu dikkat çeken tepki, dondurma yeme tarzının kişiliğe dair neler söyleyebileceğini daha derinlemesine araştırma fikrini doğurdu. Psikolog Hemmings dondurmasını ısırarak yiyen kişilerin genellikle daha cesur, özgüveni yüksek ve ani kararlar almaya yatkın bireyler olduğunu ifade ediyor. Beyin donması riskine rağmen bu yöntemi tercih edenlerin, korkusuzluklarının bir göstergesi olabileceğini de ekliyor. Anket sonuçları da bu görüşü destekliyor. Katılımcıların yüzde 31’i bu kişileri ‘dürtüsel’, yüzde 29’u ‘özgüvenli’, yüzde 26’sı ise ‘korkusuz’ olarak tanımlıyor.
Öte yandan, dondurmasını yavaş yavaş yalayarak tüketenlerin sabırlı, metodik ve romantik yapıya sahip oldukları düşünülüyor. Bu kişiler, her anın tadını çıkarmayı severken aynı zamanda iç dünyalarıyla da barışık bireyler olarak öne çıkıyor.
Dondurmasını kemirenler ise genellikle nazik, dikkatli ve düşünceli kişiler olarak değerlendiriliyor. Ancak kontrolcü olabilecekleri ihtimali de göz önünde bulunduruluyor. Dondurmayı hangi hızda tükettiğiniz de kişiliğiniz hakkında bilgi veriyor olabilir. Araştırmaya göre katılımcıların üçte biri dondurmalarını oldukça hızlı yediklerini kabul ediyor. Jo Hemmings bu grubu, yüksek enerjili, sabırsız, dopamin arayışında olan ve dürtüsel bireyler olarak tanımlıyor. Aynı zamanda bu kişilerin kaygı düzeyinin yüksek olabileceği ve hızlı yemeyi bir tür rahatlama yöntemi olarak kullandıkları da vurgulanıyor.
Buna karşılık, dondurmasını yavaş yavaş tüketen bireyler ise sabırlı, bilinçli ve duyusal deneyimlere odaklanan kişiler olarak öne çıkıyor. Dondurmanın soğukluğu, kokusu ve dokusuyla keyifli bir bağ kurmayı tercih ediyorlar.
Bilim insanları uyardı: Geceleri uyumayan bebekler risk altında
ABD merkezli bir grup nörobilimci ve pediatristin yürüttüğü ve JAMA Pediatrics dergisinde yayımlanan çalışmada, 1.000'den fazla çocuk doğumdan itibaren 3 yaşına kadar takip edildi. Uyku süreleri düzenli olarak kaydedildi ve çocuklar 3 yaşına geldiklerinde otistik spektrum belirtileri açısından değerlendirildi.
Sonuçlar, özellikle ilk 12 ayda gece uykusu kısa olan bebeklerde, ilerleyen yıllarda daha fazla otistik özellik gösterildiğini ortaya koydu. Bu çocuklarda ayrıca melatonin düzeylerinin daha düşük olduğu da gözlemlendi. Melatonin, hem uyku-uyanıklık döngüsünü düzenler hem de sinir sistemi gelişiminde rol oynar. Araştırmacılar, melatonin üretimindeki yetersizliğin hem uyku bozukluklarına hem de otistik spektrum bozukluklarına zemin hazırlayabileceğini belirtiyor. Bu durumun, melatonin eksikliğinin hem bir sonuç hem de bir neden olabileceğini düşündürüyor. Uzmanlar, bebeklerin uyku düzenine erken dönemde dikkat edilmesini ve şu faktörlerin göz önünde bulundurulmasını öneriyor:
Uyku rutini oluşturmak: Her gün aynı saatte uyumak, iç biyolojik saatin düzenlenmesine yardımcı olur.
Ekran süresi kısıtlaması: Mavi ışık melatonin salgısını baskılar.
Uykusuzluk belirtilerini ciddiye almak: Sürekli gece uyanmaları, huzursuzluk, uykuya dalamama gibi durumlar uzun vadede göz ardı edilmemelidir.
Gerekirse profesyonel destek almak: Uyku bozuklukları bir pediatrist ya da çocuk psikiyatristi tarafından değerlendirilmeli.
Günde bir fincanı kanseri önlüyor
Hiroşima Üniversitesi öncülüğünde yürütülen araştırmaya göre yeşil çay, karaciğer kanseriyle bağlantılı kronik karaciğer hastalıklarına (CLD) karşı koruyucu bir etki gösterebilir. Çalışma, yeşil çayın içerdiği güçlü antioksidan EGCG (Epigallokateşin gallat) bileşiğinin, karaciğerdeki iltihaplanmayı ve yaşlanma kaynaklı bozulmaları tersine çevirebileceğini ortaya koyuyor. Araştırma, hepatoselüler karsinom (HCC) tanısı almış ve viral olmayan kronik karaciğer hastalığı (CLD) olan hastalardan alınan sağlıklı karaciğer dokularını analiz etti. MMulti-omik (genetik ve metabolik) veriler kullanılarak yapılan analizlerde, bu bireylerde iltihaplanma ile yaşlanma kaynaklı metabolik düzensizliklerin, HCC gelişiminde önemli rol oynadığı ortaya kondu.
Araştırma ekibinden Dr. Hikaru Nakahara, “Bu bozulmuş yollar, hastalığın ilerleyişinde hedef alınabilecek yeni kimyasal süreçleri ve korunma yöntemlerini işaret ediyor” dedi. Çalışmada ayrıca, yeşil çayda bulunan EGCG’nin bu yolları yeniden dengeleyebileceği ve potansiyel koruyucu rol oynayabileceği belirtildi. 2017 yılında yapılan başka bir çalışmada, düzenli yeşil çay tüketiminin karaciğer kanseri riskini anlamlı oranda azalttığı saptandı. Günde bir fincan yeşil çay içmenin bile, karaciğer kanseri riskinde %4 azalma sağladığına dair bulgular mevcut. EGCG’nin antioksidan etkileri sayesinde hücreleri serbest radikal hasarına karşı koruyabileceği düşünülüyor. Araştırmacılar, yeşil çayın güvenli dozlarda fayda sağladığını ancak yüksek dozda alınan takviyelerin karaciğere zarar verebileceği konusunda uyarıyor. EGCG’nin yüksek konsantrasyonları bazı bireylerde mide rahatsızlığı, mide bulantısı ve karaciğer enzimi bozukluklarına yol açabiliyor. Ayrıca, yeşil çayın bazı ilaçlarla etkileşime girebileceği ve bu nedenle özellikle düzenli ilaç kullanan bireylerin doktor tavsiyesi alması gerektiği vurgulanıyor.
Hamile annelere müjde: Bu meyve bebeklerin alerji riskini azaltıyor
Yapılan yeni bir araştırma, hamilelikte avokado tüketen annelerin bebeklerinde ilk bir yıl içinde besin alerjisi gelişme riskinin daha düşük seviyede olduğunu ortaya koydu.
Finlandiya'daki Kuopio Doğum Kohortu (KuBiCo) kapsamında 2013–2022 yılları arasında izlenen 2.272 anne-bebek çifti üzerinde yapılan çalışmada, annelerin gebelik sürecinde avokado tüketimi analiz edildi.
Elde edilen verilere göre:
Avokado tüketmeyen annelerin bebeklerinde besin alerjisi görülme oranı %4.2, Avokado tüketen annelerin bebeklerinde bu oran %2.4 olarak tespit edildi. Yani avokado tüketen annelerin bebeklerinde besin alerjisi gelişme riski %44 daha düşük. Araştırmanın başyazarı, Doğu Finlandiya Üniversitesi’nden Dr. Sari Hantunen, bu bulguların özellikle bebeklerde artan alerji vakaları düşünüldüğünde umut verici olduğunu vurguladı:
“Bir ebeveyn olarak çocuklarda artan besin alerjisi oranı korkutucu. Bu araştırma, avokadonun hem anne hem de çocuk sağlığı açısından daha önce bilinen faydalarının da ötesine geçtiğini gösteriyor.” Araştırmada doğrudan nedensel ilişki kurulmamış olsa da avokadonun sunduğu besin değerleri göz önünde bulundurulduğunda sonuçlar oldukça güçlü bir korelasyon ortaya koyuyor.
Avokado; Lif, Sağlıklı yağlar (özellikle omega-9), Folat, Lutein gibi fetal gelişim ve bağışıklık sistemi için kritik olan mikro besinleri içeriyor.
Araştırmaya destek veren Avokado Beslenme Merkezi’ne göre, bu meyve özellikle beyin gelişimi ve sinir sistemi sağlığı açısından gebelikte ideal bir besin kaynağı.
Aynı anda birden fazla iş yapmak beyninizi eritiyor
Günümüzde üretkenlik dendiğinde akla ilk gelen kavramlardan biri “multitasking” yani çoklu görev yürütmek. Aynı anda yürüyüş yaparken e-postaları yanıtlamak, podcast dinleyip proje hazırlamak ya da telefonda konuşurken dosya düzenlemek yaygın örneklerden bazıları. Psikologlar bu durumu "görev kaydırma (task shifting)" olarak adlandırıyor. Aslında beyin birden fazla işi aynı anda yapmıyor, aksine sürekli birinden diğerine geçiş yapıyor. Bu da dikkatin dağılmasına, yavaşlamaya ve yapılan işte derinleşememeye neden oluyor. Özellikle dikkat gerektiren görevlerde bu kaymalar, hata oranını artırıyor. Çoklu görev yürütmenin öğrenme, kavrama ve üretkenlik üzerinde olumsuz etkileri bulunuyor. Bir araştırmaya göre derste birden fazla işle meşgul olan öğrencilerin not ortalamaları düşerken, ödevlerini bitirme süreleri de uzuyor. 2018 tarihli başka bir çalışma ise araç kullanırken aynı anda başka bir iş yapan yetişkinlerin hata yapma riskinin ciddi oranda arttığını gösteriyor. Beynin "yürütücü işlevi" birden fazla görevle başa çıkmakta zorlanıyor. Yeni bir göreve geçerken “hedef değiştirme” ve “kural değiştirme” gibi süreçler, saniyenin küçük bir kısmı kadar zaman kaybettirse de bu süreler toplandığında ciddi verim kaybına neden olabiliyor. Dahası, bazı çalışmalar sürekli multitasking yapan kişilerin beyninde kalıcı odaklanma sorunlarının gelişebileceğini öne sürüyor.
Uzmanlardan demans uyarısı: Alkol beyni küçültüyor
Alkol tüketimiyle ilgili bugüne dek çoğu zaman karaciğer sağlığı ve bağımlılık konuşulmuştu. Ancak bilim insanları, beynin alkolle ilişkisini çok daha derinlemesine inceleyerek endişe verici sonuçlara ulaştı. Araştırmalara göre, ölçülü bile olsa düzenli alkol kullanımı, beyin dokusunun küçülmesini hızlandırıyor ve Alzheimer hastalığının patolojik sürecini tetikleyebiliyor. 2023 yılında Atrium Health tarafından yayımlanan hakemli bir çalışmada, alkolün bilişsel işlevler üzerindeki etkileri mercek altına alındı. Araştırmada fareler, 10 haftalık bir süre boyunca su veya alkol tüketimi arasında seçim yapmaya bırakıldı.
Araştırmacılar, Alzheimer hastalığının oluşum sürecindeki etkilerini inceledi ve sonuçlar dikkat çekiciydi:
• Alkol, beyin dokusunda küçülmeye (atrofiye) neden oluyordu.
• Alzheimer ile doğrudan ilişkili olan toksik amiloid plakları da artış gösteriyordu. 2024 yılında Oxford Üniversitesi'nde yapılan bir başka araştırma ise bu bulguları insan beyni üzerinden doğruladı. 40.000 kişinin beyin taramaları incelenerek, bilişsel sağlığı olumsuz etkileyen başlıca faktörler belirlendi:
• Alkol
• Tip 2 diyabet
• Trafik kaynaklı hava kirliliği. Çalışmayı yöneten Prof. Dr. Gwenaëlle Douaud, bu faktörlerin yaşlanma sürecinde en erken zayıflayan beyin bölgelerini etkilediğini belirtti. Dahası, genetik analizlerde bu bölgelerin Alzheimer, Parkinson ve şizofreni gibi hastalıklarla da ilişkili olduğu ortaya çıktı.
Gelecek sayımızda buluşmak üzere umutla kalın.
17 Mayıs 2025

Yorumlar

Bu yazı için yorum mevcut değil.
Dilerseniz Buradan yeni yorum gönderebilirsiniz.