HAZIRLAYAN: Selvet BAYRAKTAR TOKAT
Merhabalar değerli takipçilerimiz. Ülke olarak yaşadığımız doğal felaket bizi tarifsiz duygularla sarstı. Bu sayımızda sizlere hazırladığımız bilim haberleri, deprem anlarını daha risksiz atlatmamız için, alabileceğimiz önlem önerilerini kapsıyor.
Türk ihracatçılar: Türkiye konut yapımlarında çelik konstrüksiyona yönelmeli.
Ipsos'un 2022 yılındaki bir araştırmasına göre; Türkiye yüzde 77 ile insanların doğal afet beklentilerinin en yüksek oranda olduğu ülkeler arasında. Ancak ne toplum ne de devlet buna hazırlıklı değil. Japonya'da ise bu oran yüzde 85 ama Japonya buna hazır.
Türkiye’nin 30 yılda bir büyük depremlerle sarsıldığına değinen ege ihracatçılar meclisi Başkanı Jak Eskinazi, “Bizdeki can kayıpları on binleri aşarken dünyadaki can kayıpları çok az. İnşaat sektöründe yanlışlar yapılıyor ve biz yanlış yapmaya devam ettikçe kayıplar artacak. Devletin milletiyle barışması imar affı ile olmaz sağlam yapılarla olur. Ülkemizde inşaat sektörünün algısının baştan aşağı değişmesi ve ivedilikle yeni bir yol haritası ortaya koyulması gerekiyor. Bilim insanları ile hareket edilerek imar planı hazırlanmalı. Türkiye’nin başlıca hedeflerinden biri bu olmalı” diye konuştu.
Ege İhracatçı Birlikleri Koordinatör Başkan Yardımcısı Ege Demir ve Demir Dışı Metaller İhracatçıları Birliği Başkanı Yalçın Ertan, ‘Deprem değil bina öldürür’ sözünün üzülerek doğruluğu ile tekrar yüzleşmek durumunda kaldık. Artık deprem olduktan sonra çare üretmek yerine yapılarımızı depreme dayanıklı halde inşa edilmesi için biz üstümüze düşen çalışmaları yapmaya hazırız. Güvenlik için binalarda kırılgan olmayan esnek yapısı, dayanımı ve hafifliği ile depreme karşı son derece güvenli bir model olan çelik yapı modelinin yaygınlaştırılması gerekmekte. Betonarme yapılara kıyasla çelik konstrüksiyon yapıların özellikle deprem kuşağında yer alan bölgeler için birçok avantajı bulunmaktadır. Çelik yapı sisteminin maalesef ki Türkiye'de bilinirliği oldukça düşük. Avrupa ve Amerika'da çelik sistem kullanımı yüzde 40’lardayken, bu rakam Türkiye’de yüzde 1 civarında seyrediyor” dedi.
Çelik konstrüksiyon yapıların imalat ve montajının çok daha kısa sürede tamamlandığının altını çizen Yalçın Ertan sözlerini şöyle noktaladı:
“Yapım süresinin kısa olması; binanın en kısa sürede oturulabilir/kullanılabilir hale getirilmesi açısından önem arz etmektedir. Hızlı yapılan ve aynı zamanda sürdürülebilir özellikte olan çelik konstrüksiyon yapılar ekonomik olarak da diğer yapılara nazaran daha avantajlıdır. Çelik konstrüksiyon yapılar betonarme yapılara göre oldukça hafiftir. Binanın hafifliği ve çelik yapıların betonarmeye kıyasla daha fazla esneme özelliğinin olması zemine gelen yükün azalması sebebiyle depremin etkisinin azalmasını sağlar. Deprem kuşağındaki ülkemizde yeni yapılacak bütün binalarda, kentsel dönüşüm projelerinde ve geçici konut yapımlarında deprem şartları da göz önüne alınarak çelik konstrüksiyona yönelmekte fayda görülmektedir. Korozyon ve çürüme riski bulunmayan yapı özelliğiyle yaygın kullanımdaki betonarme modeline göre uzun kullanım ömrüyle önemli avantaj sağlıyor. Çelik yapı sistemini daha fazla paydaşa anlatmak için önümüzdeki dönemde çalışmalar yürütmeyi planlıyoruz.”
Prof. Dr. Sözbilir: Adıyaman ve Hatay’da binaların yıkılmasının en önemli sebebi 'Zemin Sıvılaşması'
Kahramanmaraş merkezli 7.7 ve 7.6’lık depremlerin ardından incelemelerde bulunmak üzere deprem bölgesine giden Dokuz Eylül Üniversitesi (DEÜ) Deprem Araştırma ve Uygulama Merkezi (DAUM) Müdürü ve Jeoloji Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hasan Sözbilir, beraberindeki heyetle birlikte bölgeyi karış karış dolaşarak gerekli envanteri topluyor.
Sözbilir, “Depremin ardından binalar düşeyden saptı ve zeminin içine gömüldü. Sıvılaşma tehlikesi, jeoloji ve jeofizik yöntemlerle belirlenebilir. Buna göre de sıvılaşma tehlikesini ortadan kaldırmak için gerekli önlemler alınabilir” dedi.”
Sıvılaşmanın siltli kum zeminlerde gelişen bir olay olduğunu belirten Sözbilir, “Böyle bir zeminde, 10 metreye kadar olan sığ derinliklerde yeraltı suyu var ise deprem sırasında taneler arasındaki gözenek suyu basıncı değiştiğinde, su içinde bulunduğu siltli kum ile birlikte yeryüzüne çıkıyor. Böylece binanın altındaki zeminde hacimsel azalma gerçekleştiğinden, zeminin taşıma gücü azalıyor ve bina zemin içine gömülmeye başlıyor, yan yatıyor, devrilebiliyor veya yıkılabiliyor. Binanın kendisi de iyi projelendirilmemişse, kötü işçilik ve kalitesiz malzeme ile inşa edilmiş ise can ve mal kaybı kaçınılmaz oluyor. İşte Hatay’ın Antakya ve Adıyaman’ın Gölbaşı ilçelerindeki yıkımların en önemli nedenlerinden biri de bu. Bu nedenle yerleşim alanlarımızı yeniden inşa ederken sıvılaşma tehlikesini ortadan kaldırmak zorundayız” şeklinde konuştu.
Sözbilir, inceleme için çektiği videolarda zemin sıvılaşması nedeniyle kullanılmaz hale gelen binaları görüntüledi. Binaların, zemine gömüldüğü görülen görüntülerde bazı araçların da zemin sıvılaşması nedeniyle binaların altına sıkıştığı görüldü.
Depremin etkisini yüzde 80 azaltan izolatörler can ve mal kaybını önlüyor: İnşa maliyetini sadece yüzde 10 artırıyor
Depreme dayanıklı yapı tasarımı yaklaşımlarından birisi olan sismik izolasyon yönteminin deprem anında nasıl çalıştığını, izolasyon sisteminin maliyetinin ve eski binalara nasıl izolasyon yapıldığı hakkında açıklamalarda bulunan Prof. Dr. Gökhan Özdemir, "Deprem tehlikesinin yüksek olduğu bölgelerde sismik izolasyon yönteminin kullanılması için sıfırdan bir yapı inşa edilmesine gerek yok” dedi.
ESTÜ Sismik İzolatör Test Merkezi sorumlusu Prof. Dr. Gökhan Özdemir, her bir depremin frekans aralığı olduğunu söyleyerek, inşa edilen yapıların bu frekans aralıkları göz önünde bulundurularak tasarlanması halinde depremin yıkıcı etkilerini minimum seviyeye ineceğini belirtti. İzolatörlerin binaların titreşim periyotlarını uzatarak deprem hareketinde hasara yol açan enerjiyi boşalttığını ifade eden Özdemir, "Titreşim aralığına taşıyarak binalarımızda herhangi bir hasar olmasının önüne geçmeye yarıyor bu yöntem” dedi.
Sismik izolasyonun binaları nasıl depremden koruduğuna da değinen Özdemir, "Temel seviyesinde üst yapı ile temel arasına yerleştirilen bir takım yapısal malzemeler kullanılarak gerçekleştiriyor. Bu yapısal malzemelerin iki tane temel prensipte özelliği var. Birincisi üst yapıya göre rejitliği yani esnekliği daha düşük olacak. Bu sayede deprem sırasında üst yapı herhangi bir hareket yapmadan tamamen daha esnek olan üst yapıya göre bu malzemelerin hareket etmek prensibine dayanır bu yöntem. Bu sayede biz üst yapıdaki mesken sahipleri olarak titreşimleri çok düşük seviyede hissederiz. Hasardan zaten bahsetmek gibi bir durum yok. Tamamen hem binayı koruyor hem de içindekileri koruyor” ifadelerini kullandı.
Deprem tehlikesinin yüksek olduğu bölgelerde sismik izolasyon yönteminin kullanılması için sıfırdan bir yapı inşa edilmesine gerek olmadığının altını çizen Özdemir, "Mevcut yapılara da tabii ki birtakım kriterler var. Örneğin bunlardan bir tanesi beton dayanımının belirli bir seviyenin üstünde olması geliyor. Mevcut yapılarda da sismik izolasyon yöntemi bir güçlendirme yöntemi olarak da kullanılabilir. Hatta şöyle de bir durum var İstanbul’dakiler bilir, Marmara Başıbüyük Eğitim ve Araştırma Hastanesi aslında dünyanın en büyük sismik izolasyonlu yapı güçlendirmesine ev sahipliği yapıyor. Bu yapı tüm kolonları tek tek kesilerek gerekli güçlendirme işlemleri yapıldıktan sonra aralarına sismik izolatörler yerleştirmek suretiyle bina şu an sismik izolasyonlu bir yapı olarak hizmet sunmakta. Bu dünyanın en büyük sismik izolasyon yöntemiyle güçlendirilen yapısı aynı zamanda. Bunun dışında hem tarihi yapılarda hem de mevcut konut binalarında sismik izolasyon yöntemi bir güçlendirme yöntemi olarak tercih edilebiliyor. Yine bunların en güzel örneği İstanbul’da Moda’da Grup Apartmanı bu çok biliniyor. İsmi de çok zikredildi, bu bina mevcut yapı sismik izolasyon yöntemiyle güçlendirildikten sonra kullanımına devam ediyor. Bu dediğim gibi konutlarda da tercih edilmesi mümkün olan bir yöntem” diye konuştu.
Sismik izolatör maliyetlerinin çok katlı binalar için neredeyse yüzde 5 ve 10 arasında değişen sayılarla yapılabildiğini ifade eden Prof. Dr. Gökhan Özdemir, "Özellikle sosyal medyada bu işin çok pahalıya mal olacağı ile ilgili ifadeler yer alıyor. Aslında bu durum hiç de böyle değil. Kaba inşaatın bir oranı olarak vermek gerekirse standart bir konut yapısında diyelim ki 5 katlı bir bina olsun. Bu 5 katta binanın kaba inşaatının yüzde 10 artış olacak şekilde bu ürünleri kullanabiliriz.
Deprem de Asmolen tavanlara dikkat
Betonarme asmolen döşemelerde hafif dolgu malzemesi olarak kullanılır ancak asmolen kullanımı yıllardır tartışma konusu. Kahramanmaraş depreminin ardından asmolen tartışması yeniden alevlendi.
Bina yapımında tavanın düz görünmesini sağlayan asmolen aynı zamanda ses yalıtımı da sağlıyor.
1968 Deprem Yönetmeliğinde 1. ve 2. derece deprem bölgelerinde kullanımı yasak olan asmolen döşeme, 1975 yönetmeliğinde serbest bırakıldı.
1999 Depremi’nde asmolen döşemelerin dolguları yuvalarından çıkıp daire içindeki insanların üzerlerine düşmesi nedeniyle pek çok insan hayatını kaybetti. Adapazarı Depremi'nden sonra deprem riski yüksek bölgelerde asmolen döşemeli bina yapımı yasaklandı ancak son deprem yönetmeliğinde asmolen kullanımına belirli şartlarda izin veriliyor.
Gelecek sayımızda yeni araştırma ve haberlerimizle sizlere umut dağıtmaya devam etmeyi istiyoruz.
18 Şubat 2022
Merhabalar değerli takipçilerimiz. Ülke olarak yaşadığımız doğal felaket bizi tarifsiz duygularla sarstı. Bu sayımızda sizlere hazırladığımız bilim haberleri, deprem anlarını daha risksiz atlatmamız için, alabileceğimiz önlem önerilerini kapsıyor.
Türk ihracatçılar: Türkiye konut yapımlarında çelik konstrüksiyona yönelmeli.
Ipsos'un 2022 yılındaki bir araştırmasına göre; Türkiye yüzde 77 ile insanların doğal afet beklentilerinin en yüksek oranda olduğu ülkeler arasında. Ancak ne toplum ne de devlet buna hazırlıklı değil. Japonya'da ise bu oran yüzde 85 ama Japonya buna hazır.
Türkiye’nin 30 yılda bir büyük depremlerle sarsıldığına değinen ege ihracatçılar meclisi Başkanı Jak Eskinazi, “Bizdeki can kayıpları on binleri aşarken dünyadaki can kayıpları çok az. İnşaat sektöründe yanlışlar yapılıyor ve biz yanlış yapmaya devam ettikçe kayıplar artacak. Devletin milletiyle barışması imar affı ile olmaz sağlam yapılarla olur. Ülkemizde inşaat sektörünün algısının baştan aşağı değişmesi ve ivedilikle yeni bir yol haritası ortaya koyulması gerekiyor. Bilim insanları ile hareket edilerek imar planı hazırlanmalı. Türkiye’nin başlıca hedeflerinden biri bu olmalı” diye konuştu.
Ege İhracatçı Birlikleri Koordinatör Başkan Yardımcısı Ege Demir ve Demir Dışı Metaller İhracatçıları Birliği Başkanı Yalçın Ertan, ‘Deprem değil bina öldürür’ sözünün üzülerek doğruluğu ile tekrar yüzleşmek durumunda kaldık. Artık deprem olduktan sonra çare üretmek yerine yapılarımızı depreme dayanıklı halde inşa edilmesi için biz üstümüze düşen çalışmaları yapmaya hazırız. Güvenlik için binalarda kırılgan olmayan esnek yapısı, dayanımı ve hafifliği ile depreme karşı son derece güvenli bir model olan çelik yapı modelinin yaygınlaştırılması gerekmekte. Betonarme yapılara kıyasla çelik konstrüksiyon yapıların özellikle deprem kuşağında yer alan bölgeler için birçok avantajı bulunmaktadır. Çelik yapı sisteminin maalesef ki Türkiye'de bilinirliği oldukça düşük. Avrupa ve Amerika'da çelik sistem kullanımı yüzde 40’lardayken, bu rakam Türkiye’de yüzde 1 civarında seyrediyor” dedi.
Çelik konstrüksiyon yapıların imalat ve montajının çok daha kısa sürede tamamlandığının altını çizen Yalçın Ertan sözlerini şöyle noktaladı:
“Yapım süresinin kısa olması; binanın en kısa sürede oturulabilir/kullanılabilir hale getirilmesi açısından önem arz etmektedir. Hızlı yapılan ve aynı zamanda sürdürülebilir özellikte olan çelik konstrüksiyon yapılar ekonomik olarak da diğer yapılara nazaran daha avantajlıdır. Çelik konstrüksiyon yapılar betonarme yapılara göre oldukça hafiftir. Binanın hafifliği ve çelik yapıların betonarmeye kıyasla daha fazla esneme özelliğinin olması zemine gelen yükün azalması sebebiyle depremin etkisinin azalmasını sağlar. Deprem kuşağındaki ülkemizde yeni yapılacak bütün binalarda, kentsel dönüşüm projelerinde ve geçici konut yapımlarında deprem şartları da göz önüne alınarak çelik konstrüksiyona yönelmekte fayda görülmektedir. Korozyon ve çürüme riski bulunmayan yapı özelliğiyle yaygın kullanımdaki betonarme modeline göre uzun kullanım ömrüyle önemli avantaj sağlıyor. Çelik yapı sistemini daha fazla paydaşa anlatmak için önümüzdeki dönemde çalışmalar yürütmeyi planlıyoruz.”
Prof. Dr. Sözbilir: Adıyaman ve Hatay’da binaların yıkılmasının en önemli sebebi 'Zemin Sıvılaşması'
Kahramanmaraş merkezli 7.7 ve 7.6’lık depremlerin ardından incelemelerde bulunmak üzere deprem bölgesine giden Dokuz Eylül Üniversitesi (DEÜ) Deprem Araştırma ve Uygulama Merkezi (DAUM) Müdürü ve Jeoloji Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hasan Sözbilir, beraberindeki heyetle birlikte bölgeyi karış karış dolaşarak gerekli envanteri topluyor.
Sözbilir, “Depremin ardından binalar düşeyden saptı ve zeminin içine gömüldü. Sıvılaşma tehlikesi, jeoloji ve jeofizik yöntemlerle belirlenebilir. Buna göre de sıvılaşma tehlikesini ortadan kaldırmak için gerekli önlemler alınabilir” dedi.”
Sıvılaşmanın siltli kum zeminlerde gelişen bir olay olduğunu belirten Sözbilir, “Böyle bir zeminde, 10 metreye kadar olan sığ derinliklerde yeraltı suyu var ise deprem sırasında taneler arasındaki gözenek suyu basıncı değiştiğinde, su içinde bulunduğu siltli kum ile birlikte yeryüzüne çıkıyor. Böylece binanın altındaki zeminde hacimsel azalma gerçekleştiğinden, zeminin taşıma gücü azalıyor ve bina zemin içine gömülmeye başlıyor, yan yatıyor, devrilebiliyor veya yıkılabiliyor. Binanın kendisi de iyi projelendirilmemişse, kötü işçilik ve kalitesiz malzeme ile inşa edilmiş ise can ve mal kaybı kaçınılmaz oluyor. İşte Hatay’ın Antakya ve Adıyaman’ın Gölbaşı ilçelerindeki yıkımların en önemli nedenlerinden biri de bu. Bu nedenle yerleşim alanlarımızı yeniden inşa ederken sıvılaşma tehlikesini ortadan kaldırmak zorundayız” şeklinde konuştu.
Sözbilir, inceleme için çektiği videolarda zemin sıvılaşması nedeniyle kullanılmaz hale gelen binaları görüntüledi. Binaların, zemine gömüldüğü görülen görüntülerde bazı araçların da zemin sıvılaşması nedeniyle binaların altına sıkıştığı görüldü.
Depremin etkisini yüzde 80 azaltan izolatörler can ve mal kaybını önlüyor: İnşa maliyetini sadece yüzde 10 artırıyor
Depreme dayanıklı yapı tasarımı yaklaşımlarından birisi olan sismik izolasyon yönteminin deprem anında nasıl çalıştığını, izolasyon sisteminin maliyetinin ve eski binalara nasıl izolasyon yapıldığı hakkında açıklamalarda bulunan Prof. Dr. Gökhan Özdemir, "Deprem tehlikesinin yüksek olduğu bölgelerde sismik izolasyon yönteminin kullanılması için sıfırdan bir yapı inşa edilmesine gerek yok” dedi.
ESTÜ Sismik İzolatör Test Merkezi sorumlusu Prof. Dr. Gökhan Özdemir, her bir depremin frekans aralığı olduğunu söyleyerek, inşa edilen yapıların bu frekans aralıkları göz önünde bulundurularak tasarlanması halinde depremin yıkıcı etkilerini minimum seviyeye ineceğini belirtti. İzolatörlerin binaların titreşim periyotlarını uzatarak deprem hareketinde hasara yol açan enerjiyi boşalttığını ifade eden Özdemir, "Titreşim aralığına taşıyarak binalarımızda herhangi bir hasar olmasının önüne geçmeye yarıyor bu yöntem” dedi.
Sismik izolasyonun binaları nasıl depremden koruduğuna da değinen Özdemir, "Temel seviyesinde üst yapı ile temel arasına yerleştirilen bir takım yapısal malzemeler kullanılarak gerçekleştiriyor. Bu yapısal malzemelerin iki tane temel prensipte özelliği var. Birincisi üst yapıya göre rejitliği yani esnekliği daha düşük olacak. Bu sayede deprem sırasında üst yapı herhangi bir hareket yapmadan tamamen daha esnek olan üst yapıya göre bu malzemelerin hareket etmek prensibine dayanır bu yöntem. Bu sayede biz üst yapıdaki mesken sahipleri olarak titreşimleri çok düşük seviyede hissederiz. Hasardan zaten bahsetmek gibi bir durum yok. Tamamen hem binayı koruyor hem de içindekileri koruyor” ifadelerini kullandı.
Deprem tehlikesinin yüksek olduğu bölgelerde sismik izolasyon yönteminin kullanılması için sıfırdan bir yapı inşa edilmesine gerek olmadığının altını çizen Özdemir, "Mevcut yapılara da tabii ki birtakım kriterler var. Örneğin bunlardan bir tanesi beton dayanımının belirli bir seviyenin üstünde olması geliyor. Mevcut yapılarda da sismik izolasyon yöntemi bir güçlendirme yöntemi olarak da kullanılabilir. Hatta şöyle de bir durum var İstanbul’dakiler bilir, Marmara Başıbüyük Eğitim ve Araştırma Hastanesi aslında dünyanın en büyük sismik izolasyonlu yapı güçlendirmesine ev sahipliği yapıyor. Bu yapı tüm kolonları tek tek kesilerek gerekli güçlendirme işlemleri yapıldıktan sonra aralarına sismik izolatörler yerleştirmek suretiyle bina şu an sismik izolasyonlu bir yapı olarak hizmet sunmakta. Bu dünyanın en büyük sismik izolasyon yöntemiyle güçlendirilen yapısı aynı zamanda. Bunun dışında hem tarihi yapılarda hem de mevcut konut binalarında sismik izolasyon yöntemi bir güçlendirme yöntemi olarak tercih edilebiliyor. Yine bunların en güzel örneği İstanbul’da Moda’da Grup Apartmanı bu çok biliniyor. İsmi de çok zikredildi, bu bina mevcut yapı sismik izolasyon yöntemiyle güçlendirildikten sonra kullanımına devam ediyor. Bu dediğim gibi konutlarda da tercih edilmesi mümkün olan bir yöntem” diye konuştu.
Sismik izolatör maliyetlerinin çok katlı binalar için neredeyse yüzde 5 ve 10 arasında değişen sayılarla yapılabildiğini ifade eden Prof. Dr. Gökhan Özdemir, "Özellikle sosyal medyada bu işin çok pahalıya mal olacağı ile ilgili ifadeler yer alıyor. Aslında bu durum hiç de böyle değil. Kaba inşaatın bir oranı olarak vermek gerekirse standart bir konut yapısında diyelim ki 5 katlı bir bina olsun. Bu 5 katta binanın kaba inşaatının yüzde 10 artış olacak şekilde bu ürünleri kullanabiliriz.
Deprem de Asmolen tavanlara dikkat
Betonarme asmolen döşemelerde hafif dolgu malzemesi olarak kullanılır ancak asmolen kullanımı yıllardır tartışma konusu. Kahramanmaraş depreminin ardından asmolen tartışması yeniden alevlendi.
Bina yapımında tavanın düz görünmesini sağlayan asmolen aynı zamanda ses yalıtımı da sağlıyor.
1968 Deprem Yönetmeliğinde 1. ve 2. derece deprem bölgelerinde kullanımı yasak olan asmolen döşeme, 1975 yönetmeliğinde serbest bırakıldı.
1999 Depremi’nde asmolen döşemelerin dolguları yuvalarından çıkıp daire içindeki insanların üzerlerine düşmesi nedeniyle pek çok insan hayatını kaybetti. Adapazarı Depremi'nden sonra deprem riski yüksek bölgelerde asmolen döşemeli bina yapımı yasaklandı ancak son deprem yönetmeliğinde asmolen kullanımına belirli şartlarda izin veriliyor.
Gelecek sayımızda yeni araştırma ve haberlerimizle sizlere umut dağıtmaya devam etmeyi istiyoruz.
18 Şubat 2022
Yorumlar
Bu yazı için yorum mevcut değil.
Dilerseniz Buradan yeni yorum gönderebilirsiniz.