Uzun siyah saçlarını toplamış, gözlüklü, açık mavi hırka içinde, mavi çizgili beyaz gömleği var. İki eli, önünde açık olan laptopun üzerinde.
Sultan Çamur Karataş ve Nursel Denir beyaz veya gri saçlı, gülümseyerek kameraya bakıyorlar. Yapay Zekam: İki kadın yakın çekim bir selfie çekmiş. İkisi de beyaz veya gri saçlı ve gülümsüyorlar. Soldaki beyaz bir gömlek giymiş ve boynunda sarı bir yaka kartı var. Sağdaki gözlüklü, beyaz bir üst giymiş ve boynunda kırmızı bir yaka kartı taşıyor. Arka planda beyaz bir duvar ve sol üstte pembe bir alan görünüyor.
SÖYLEŞİYİ YAPAN: Sultan ÇAMUR KARATAŞ

Sultan: Sevgili Umudun Kadınları dinleyicileri, bugün Çoğalalım Çoğaltalım köşemiz için sevgili arkadaşım Nursel Demir’le birlikteyiz. Nursel, Bursa Koza Kadın Derneği başkanı, hoş geldin Nursel.
Nursel: Merhaba hoş buldum.
Sultan: Öncelikle kendini tanıtır mısın? Kadın çalışmalarında ne işler yaptın? Daha sonra da Koza Kadın Derneğini tanıtmanı rica edeceğim.
Nursel: Tabi ki anlatayım. Biz kendimizden bahsederken aslında çok zorlanırız ama bu sefer zorlanmayacağım. Çünkü çok büyük mücadelelerle dolu bir geçmişten geliyorum bütün kadınlar gibi. Yirmili yaşlarda başlayan bir kadın mücadelesi sürecim var benim ama asıl kırılma noktam doksanlarda Ankara Pazartesi ile gerçekleşti. Biz burada o dönemde bilinç yükseltme çalışmaları yaparak kendimizi sağalttığımız kavramları irdelediğimiz bir süreç yaşadık ve birçok kadına da temas etmeyi başardık. O dönemler zaten benim de şekillenmemi sağlayan dönemlerdi. Teoriyle pratiği bir araya buluşturarak bir süreç geçirdik. Aynı zamanda Altındağ Kadın Dayanışma Derneği, ekoloji hareketi, savaş karşıtlığı, şiddet gören kadınlar ve çocuklarla ilgili çalışmalar derken yazmaya başladım ve o yazmaya başladıktan sonra da kendimi geliştirmeye devam ettim. En sonunda çok fazla detaya girip de kimseyi bunlarla boğmak istemiyorum. Aktif siyaset yaptım. Bir dönem proje Koordinatörlüğü yaptım.Araya koza kadın derneğini sıkıştırdım. 2012 senesinde biz Koza Kadın Derneğini kurduk ve bu derneğin kuruluş amacı da Bursa'da bir fabrikada ölen 3 kadına ithafen, fabrikada üstüne kilitlendiği için 3 kadın yangında vefat ettiler ve biz 18 marttan itibaren bir dernek kurma çalışmalarına girerek Koza Kadın Derneğinin alt yapısını kurduk. Aslında çok farklı yerlerden, oluşumlardan gelen kadınlardık ama Bursa'da bağımsız bir kadın derneği olmadığı için tamamen bağımsız hatta siyasetler dışı ya da üstü de diyebiliriz bir oluşumun içine girdik. Aslında siyasetler üstüne kadar doğru bir kavram çok emin değilim açıkçası. Ama siyaset hayatımızın her alanında var oluyor. Fakat siyaset dediğimizde kolumuzu bacağımızı bu dayan bir yapının içerisine tıkıştırıldığımız için siyasette üstü tabirini kullanıyoruz. Çünkü bizi temsil eden, bizi var eden herhangi bir siyasal oluşum gerçekleşmediği için yaşadığımız topraklarda bunların dışında üstünde bir oluşumun temelini attık ve 2012’den beri de devam ediyoruz çalışmalarımıza. Burada mesela kadın dostu kentlerden tutun da kreş kampanyasına, kreşle ilgili projelere kadar birçok projenin altına imza attı. Sonra sanıyorum bir mental yorgunluğa girdik. Her kadında olduğu gibi bir dönem böyle geri çekilme gibi bir şey yaşadık. Ama son 12 yıl. Tekrar aktivitelerimiz yükselmeye başladı ve podcast yapmaya başladık. Podcastlerimizde de konuklar alıyoruz. Aynı zamanda Co Host yapıyoruz ve burada kadın olmaktan kaynaklı çok fazla sorun yaşadığımız için materyalimiz çok fazla. Hiçbir konuyu özel, genel demeden hepsini ele alıp mümkün olduğunca dile getirmek ve bütün bunları olabildiğince sade ve yalın bir dille aktarmak gibi bir derdimiz var. Koza Kadın Derneğinin en önemli özelliği hiyerarşi barındırmaması. Beni tanıtırken başkanı dedin ya aslında devletin istediği bir titr bu. Ben başkan olmaktan çok oranın ırgatı durumundayım ve bu dönem bana denk geldi. Bizde rotasyon usulü başkanlık uygulanıyor. Benim söz hakkım kadar herhangi bir gönüllümüzün de aynı derecede söz hakkı var. Tamamen hiyerarşiden bağımsız konsensüsle mümkün olduğunca kararlarımızı alıyoruz. Birbirimize anlatıyoruz bunu neden istediğimizi ve karşılıklı birbirimizi ikna ederek yol alıyoruz. Bu ikna tabi ki bildiğimiz saldırgan ikna yöntemleri değil, böyle bir sürece evrildik. Bu sürecin içerisinde neler yapıyoruz? Sana hiç soru sorma fırsatı vermedim.
Sultan: Hiç önemli değil, o kadar güzel anlatıyorsun ki zaten bende bunları soracağım. Lütfen devam edebilirsin.
Nursel: Çok teşekkürler. Öyle başladıktan sonra şöyle bir şey yaptık. Biz atölyeler düzenlemeye başladık. Örneğin meze atölyesi yaptık. Herkes buna çok güldü. Mezar atölyesi dediler. Yani şaka mı yapıyorsunuz siz? Biz de dedik ki aslında meze atölyesini yaparken meze nedir? Kültürümüzdeki yeri nedir, tarihçesi nedir, neden mezeleri hep kadınlar yapmak zorundadır ve neden kadın masada bir mezedir? Bunları tartışmak için meze atölyesi yaptık. Bu arada kadının görünmeyen emeğini de konuşarak bunu yaptık çünkü kadının 2. cins olmasının altyapısı şiddete, yok edilmeye, yok görülmeye, dışlanmaya dayalı. Hep erkeğin ardında ikincil cins olarak hayatını yaşamak zorunda kaldığı için bütün bunları görünür hale getirmek gibi bir derdiniz var. İyi de bunu nasıl yapacağız? Akademik bir dil kullanarak üstten ben bilirim, sen de dinle demeyerek olur. Sahibinden sorunu dinleyip çözümünü de kendisinin üretmesini sağlayarak buna sadece kapı aralayarak bir yöntem uygulamayı doğru bulduk. Mesela burada iletişim engellerini, şiddeti, şiddet döngüsünü, toplumsal cinsiyet eşitsizliğini konuştuk ve bütün bunları konuşarak içimizde bir bilinç yükseltmesi gerçekleştirmeye çalıştık. Daha sonrasında yerel yönetimlere nasıl evrilteceğiz? Toplumsal bir harekete nasıl dönüştüreceğiz? Gibi konuların yollarını arayıp bulmaya başladık. Bizim derneğimizde üyemizi artırmak gibi bir derdimiz yok. On kişi kaç 10 kişiye dokunabilir, kimlere temas edebilir? Böyle bir derdimiz var. Mahallelere girdik. Şöyle bir örnek vereyim. Türkiye'de şu anda 2.000.000 kadın okuma yazma bilmiyor. Mesela bu sayıyı söylediğinizde herkes şaşırıyor. Siz de herkesin şaşırmasına şaşırıyorsunuz. Mesela geçenlerde ben Cumhuriyetin kadınlara ve kız çocuklarına kazandırdıklarıyla ilgili bir söyleşi yaptım. O söyleşide şu veriyi de ortaya koymuştum. Cumhuriyet'in ilk kurulduğu yıllarda %4 nokta altıyla biz dünya ikincisiyken, temsiliyet bazında bugün %17 nokta altıyla 133. sıradayız. Şimdi bütün bu veriler bize kadının yaşadığımız toplumdaki yerini çok net anlatıyor ve biz herhangi bir sorunla ortaya çıktığımızda da yetkililer bizim karşımıza Türkiye'nin bu kadar sorunu varken diye başlayan cümleler kuruyorlar. Halbuki biz hayatta kalma mücadelesi veriyoruz. Cinayetler hat safhada. Kız çocuklarının yaşadıkları, o kaybolanlar. Mesela dünde 5 kadın ölüyor, öldürülüyor, 5 kadın şüpheli öldürülüyor, bir o kadar çocuk öldürülüyor ve bunların hiçbirisinin hesabı tutulmuyor. Çok yakın bir zamanda 5 kişi öldü. O 5 kişinin ölümünden sonraki çok acı bir olaydır. Sonra Türkiye'de 5 gün yas ilan edildi. Ben o zaman dedim ki Türkiye'de her gün 5 kadın öldürülüyor. İstanbul sözleşmesinden vazgeçtikten sonra Türkiye'de 1200 kadın öldürüldü ve bunun için siz bir yas ilan ettiniz mi? Şu anda Türkiye'de tam bir kadın katliamı yaşanıyor. Tam bir çocuk katliamı yaşanıyor. Bir cins kırımı yaşanıyor, kadın kırımı yaşanıyor ve bunların hepsi görmezden geliniyor, duymazdan geliniyor. Çünkü bir sorunu kabul ettiğiniz anda o sorunun müsebbibi olduğunuzu da kabul ediyorsunuz. Bunun bir adım ötesi çözüm üretmek zorundasınız. E bütün bunları yapmaya teşne olan bir yapıyla karşı karşıya değiliz ki yine bunu da biz kadınlar üstleneceğiz ve ne yazık ki eğitiminden muhalefetine, meclisinden sokağına bütün bu işler yine bizim üstümüzde sadece kadın dernekleri olarak değil, bireysel olarak da her yerde, her koşulda sesinizi çıkartmak zorundayız. Ben aslında en çok şuna vurgu yapmak istiyorum. Bizim bir mottomuz vardır ya şiddete sessiz kalmak, şiddete ortak olmaktır. Sessiz kaldığınız her şiddet size geri dönecek. Bugün kayyumlar yaşanıyor. Yine sokakta bir dünya kadın dayak yiyor, cezalandırılıyor. Bunun bir ayağının da önleyici tedbirler olduğunu düşünüyoruz. Kadınların kendilerini, bilinçlerini ve güçlerini fark etmeleri ve bunun karşısında da şiddet gelirken bunu önlemeleri için neler yapılabilir üstüne de çalışmalar yürütüyoruz. Çünkü bizim sorunumuz tek başlı değil, hem varılan sisteme dönüştü. Hem o sistem içerisinde kendinizi dönüştürmek hem de bunları ortadan kaldırmak gibi bir sac ayağının neferleriyiz. Hakikaten her yerde, her koşulda bunları yapmak zorundayız. Çok teşekkür ediyorum. Benimle konuştuğun için kadın kadının yurdudur diyorum.
Sultan: Elbette birbirimizle konuşarak yol arıyoruz, çözüm arıyoruz. Şu anda da sevgili izleyiciler Kadın Dayanışma ve Sığınaklar Kurultayındayız. Nursel'le birlikte. Bu toplantı için de bir iki söz söylersen. Mutlu olacağım.
Nursel: Sığınaklar kurultayında 27.’sindeyiz ve 27 yıldır sürekli toplanan bir kadın topluluğunun içerisindeyiz. Ne kadar çok bir araya gelirsek, o kadar güçlü olduğumuzu gördüğümüz bir yapı bu. Buradan da bugüne kadar neler yapıldı, bugün neler değişmeli ve bugünden sonraya ne bırakmalıyızı yeniden konuşacağız. Yarınki ve öbür günkü atölyede sonuçlarla birlikte sığınaklar kurultayının görülmesini, var edilmesini, fark edilmesini çok istiyoruz ve aynı zamanda yerel yönetimlerin de bütçelerinden buraya ciddi bir pay aktarmaları gerektiğini vurguluyoruz. Çünkü her belediyenin, toplumun yarısı olan kadınlar ve kız çocukları için bütçelerinin yarısını ayırmaları gerektiğini düşünüyoruz. Aynı zamanda 100.000 nüfusu geçen her yerde her belediyenin danışma merkezleri, sığınma evleri açması gerekiyor. Ankara'da 19 kadın sığınma evi var 15 milyona. Mesela ben Bursa'dayım. Bursa'da 3 buçuk milyona 35 sığınak gerekirken 4 sığınak var. Bunun da ikisi ilk kabul birimi, gerçekten son derece yetersiz. Bütün bunları tekrar irdeleyeceğiz, konuşacağız ve nasıl bir direnç geliştirebiliriz, nasıl bir dayanak oluşturabilirizin politikalarını üretmeye devam edeceğiz. Evet, biz birlikte güçlüyüz.
Sultan: Umudun Kadınları dinleyicileri için söylemek istediğin son bir söz var mı?
Nursel: Umudumuzu asla kaybetmeyeceğiz, asla. Bizim umudumuzu kaybettiğimiz an, onların kazandığı andır. Onlar kim? Bizim düşmanlarımız, bizi kıranlar, kıyanlar, bize şiddet uygulayanlardır. Bu insanların karşısında bizim olabildiğince bilgili, güçlü ve dik durmamız gerekiyor. Bilgi de insanın gücüdür. Her bilgiye ulaşmak son derece kıymetlidir. El ele dayanışmayla çok şey başaracağımızı gördük, görmeye de devam edeceğimize inanıyorum. Umudumuzu asla yitirmiyoruz.
Sultan: Çok teşekkür ediyorum. Nursel’ciğim gerçekten çok güzel bir söyleşi oldu. Sevgili Umudun Kadınları dinleyicileri, bugün Nursel Demir'le birlikteydik. Bir sonraki söyleşide başka bir arkadaşımızla birlikte olmak üzere hoşça kalın.
Nursel: Ben çok teşekkür ediyorum.

Yorumlar

Bu yazı için yorum mevcut değil.
Dilerseniz Buradan yeni yorum gönderebilirsiniz.