YAZAN: Aysu KARAOĞLU
Duygularımı nasıl anlatmam gerektiğini bilmiyorum, sanki boğazımda kelimeler düğüm, düğüm oluyor. Depremi yaşamadım ama o enkaz altında onca insanla birlikte bende kaldım. Kurtarılmayı bekliyorum. Üzerimde beton yığınlarının ağırlığını hissediyorum; sesim çıkmıyor. Kurtarın beni diyemiyorum o soğuk beton yığınının altında, hiçbir şey düşünemiyorum. Acaba beni bulan, çıkartamadığım sessiz çığlığımı duyan olacak mıydı? İnsan böyle bir durumda ne hisseder ne düşünür, hiç düşündünüz mü? Haberi duyduğum anda onlar orda, ben burada göçük altında kaldım. Şimdi betonların altında kurtarılmayı beklerken gözümü kapatıp ölümle yaşam arasındaki o ince çizgideyim. Kalbim ağlıyor. İnsanın kalbi ağlar mı? Benim kalbim için için ağlıyordu. Size Hatay’da göçük altında kalan ve 8 saat kurtarılmayı bekleyen, depremi ve çaresizliği yaşayan birinden bahsedeceğim. Bu kişinin söylediklerini aynen yazıyorum.
· “Yeni bir televizyon almıştım. O gün kurdular. Borcunu ödemeye henüz başlamamıştım. O günün akşamı erken yattım, hafif bir sallantıyla uyandım. İlk aklıma televizyon geldi, yataktan kalktım, düşmesin diye tuttum. Basit bir sarsıntı sanmıştım. Televizyon yatağımın yanındaki dolabın üstündeydi, ben televizyonu tutarken tavan birden üstüme çöktü. Deprem olmuştu. Kolum o anda betonun altına sıkışmıştı, kolumu çıkaramıyordum. O yeni aldığım televizyon ve yatak bana yaşam üçgeni sağlamıştı. Sakin ve soğukkanlı olmaya çalışıyordum. Deprem olmuştu, o ses ve sallantı kâbus gibiydi. Göçük altında kalmıştım. Telefonum televizyonun yanındaydı ve el yordamıyla telefonumu buldum. Telefonun fenerini açtım. Üstüme bina çökmüştü. Televizyon ve yatak arasında kalmıştım. Korkuyordum, öleceğimi düşünüyordum. 8 saat öylece göçük altında kurtarılmayı bekledim. Babam ve abim beni çıplak elleriyle molozları kaldıra kaldıra, elleriyle kazıya kazıya kurtardılar. Göçük yığınının altından kurtulduğumda “iyiyim ben” dedim. O anı ve o sesi ömrüm boyunca unutmayacağım. Kendimi düşünmüyordum, göçük altında kalan insanların yardım çığlıkları vardı. İmdat, imdaaaaat diye. Bir an o psikolojiyle kaçmak istedim ama yapamadım, kolumu oynatamıyordum, hiçbir yardım yoktu ve sağ kalan herkes enkazların altından insanları çaresiz bir şekilde elleriyle kazıya kazıya çıkarmaya çalışıyorlardı. Kürek yok, kazma yok, hiçbir şey yok, sadece çıplak ellerimiz vardı. Kurtulduğuma sevinsem mi üzülsem mi bilemiyordum. Birçok yakınımı kaybettim. 12 yaşındaki yeğenimin ayağı kesilmek zorunda kaldı. Annesi babası öldü. Bu felaket benim ruhumda derin bir çukur açtı.”
· Depremin üzerinden günler geçti. Şimdi yaşıyor muyum, ölü müyüm, yerde miyim, gökte miyim inanın bilmiyorum. Bir an ağlıyorum. Bir an ruhsuzum. Bu felaketi hiç unutmayacağım ama hayat devam ediyor tekrar kalkıp o hem yetim hem öksüz kalan yeğenim için ayakta kalmak zorundayım. Bir gece her şeyim vardı, bir gece de hiçbir şeyim kalmadı. Yerle bir oldu. Sadece üstümde pijamamla ayağım çıplak kalakaldım.
Hayatın bize ne getirip bizden ne götüreceğini bilmiyoruz. Bir gün her şeyimiz var, oysa bir gün hiçbir şeyimiz kalmayabilir. Deprem ülkesiyiz ona göre önlemlerimizi almamız, deprem ve doğal afetler esnasında neler yapmamız gerektiğini öğrenmemiz gerekir.
Duygularımı nasıl anlatmam gerektiğini bilmiyorum, sanki boğazımda kelimeler düğüm, düğüm oluyor. Depremi yaşamadım ama o enkaz altında onca insanla birlikte bende kaldım. Kurtarılmayı bekliyorum. Üzerimde beton yığınlarının ağırlığını hissediyorum; sesim çıkmıyor. Kurtarın beni diyemiyorum o soğuk beton yığınının altında, hiçbir şey düşünemiyorum. Acaba beni bulan, çıkartamadığım sessiz çığlığımı duyan olacak mıydı? İnsan böyle bir durumda ne hisseder ne düşünür, hiç düşündünüz mü? Haberi duyduğum anda onlar orda, ben burada göçük altında kaldım. Şimdi betonların altında kurtarılmayı beklerken gözümü kapatıp ölümle yaşam arasındaki o ince çizgideyim. Kalbim ağlıyor. İnsanın kalbi ağlar mı? Benim kalbim için için ağlıyordu. Size Hatay’da göçük altında kalan ve 8 saat kurtarılmayı bekleyen, depremi ve çaresizliği yaşayan birinden bahsedeceğim. Bu kişinin söylediklerini aynen yazıyorum.
· “Yeni bir televizyon almıştım. O gün kurdular. Borcunu ödemeye henüz başlamamıştım. O günün akşamı erken yattım, hafif bir sallantıyla uyandım. İlk aklıma televizyon geldi, yataktan kalktım, düşmesin diye tuttum. Basit bir sarsıntı sanmıştım. Televizyon yatağımın yanındaki dolabın üstündeydi, ben televizyonu tutarken tavan birden üstüme çöktü. Deprem olmuştu. Kolum o anda betonun altına sıkışmıştı, kolumu çıkaramıyordum. O yeni aldığım televizyon ve yatak bana yaşam üçgeni sağlamıştı. Sakin ve soğukkanlı olmaya çalışıyordum. Deprem olmuştu, o ses ve sallantı kâbus gibiydi. Göçük altında kalmıştım. Telefonum televizyonun yanındaydı ve el yordamıyla telefonumu buldum. Telefonun fenerini açtım. Üstüme bina çökmüştü. Televizyon ve yatak arasında kalmıştım. Korkuyordum, öleceğimi düşünüyordum. 8 saat öylece göçük altında kurtarılmayı bekledim. Babam ve abim beni çıplak elleriyle molozları kaldıra kaldıra, elleriyle kazıya kazıya kurtardılar. Göçük yığınının altından kurtulduğumda “iyiyim ben” dedim. O anı ve o sesi ömrüm boyunca unutmayacağım. Kendimi düşünmüyordum, göçük altında kalan insanların yardım çığlıkları vardı. İmdat, imdaaaaat diye. Bir an o psikolojiyle kaçmak istedim ama yapamadım, kolumu oynatamıyordum, hiçbir yardım yoktu ve sağ kalan herkes enkazların altından insanları çaresiz bir şekilde elleriyle kazıya kazıya çıkarmaya çalışıyorlardı. Kürek yok, kazma yok, hiçbir şey yok, sadece çıplak ellerimiz vardı. Kurtulduğuma sevinsem mi üzülsem mi bilemiyordum. Birçok yakınımı kaybettim. 12 yaşındaki yeğenimin ayağı kesilmek zorunda kaldı. Annesi babası öldü. Bu felaket benim ruhumda derin bir çukur açtı.”
· Depremin üzerinden günler geçti. Şimdi yaşıyor muyum, ölü müyüm, yerde miyim, gökte miyim inanın bilmiyorum. Bir an ağlıyorum. Bir an ruhsuzum. Bu felaketi hiç unutmayacağım ama hayat devam ediyor tekrar kalkıp o hem yetim hem öksüz kalan yeğenim için ayakta kalmak zorundayım. Bir gece her şeyim vardı, bir gece de hiçbir şeyim kalmadı. Yerle bir oldu. Sadece üstümde pijamamla ayağım çıplak kalakaldım.
Hayatın bize ne getirip bizden ne götüreceğini bilmiyoruz. Bir gün her şeyimiz var, oysa bir gün hiçbir şeyimiz kalmayabilir. Deprem ülkesiyiz ona göre önlemlerimizi almamız, deprem ve doğal afetler esnasında neler yapmamız gerektiğini öğrenmemiz gerekir.
Yorumlar
Bu yazı için yorum mevcut değil.
Dilerseniz Buradan yeni yorum gönderebilirsiniz.