h.gezginboztepe@gmail.com
Sarı, uzun, düz saçlarını toplamış, sarı ceketi içinde parlak yeşil bluzu, küpeleri ve makyajıyla yan duruyor.
YAZAN: Hasibe Boztepe

Duyuyorum Fatih’in ayak seslerini; görüyorum Kanuni’nin seferden dönüşünü; yaşıyorum milletimin destansı öyküsünü.

Yıl 1919-1920. Anadolu kör, Anadolu dilsiz. Anadolu yoksul, Anadolu çaresiz. Anadolu’nun alnında bulutlar parçalanıyor; Anadolu’nun bağrına karlar yağıyor. Yürekler felç, düşünceler uyuşmuş. Anadolu, Ah Yunus’un beşiği, Mevlâna’nın eşiği… Ah Anadolu! Yesevî’nin yolu; Ertuğrul’un, Osman’ın yurdu…

Geldiler; yüreklerinde Malazgirt’in Gelibolu’nun, Çanakkale’nin hıncıyla. Kan kustular, vahşet kustular; yaktılar, yıktılar. Nice ocakları söndürdüler. Nice türküyü ağıda dönüştürdüler. İstanbul’un dizleri kanadı; Bursa’nın kanatları kırıldı; İzmir’in gözleri kan çanağına döndü. Sevdalara kan bulaştı. Gönülleri bir sis sardı. Kim bilir kaç fidan daha yeşermeden kucakladı ölümü, kim bilir kaç vuslat mahşere kaldı? Köyler yağmalandı, şehirler yağmalandı. Ama gün kara kışa direnme günüydü. Uyandı Denizli, Kütahya, Eskişehir… Uyandı Manisa, Sivas, Balıkesir… Silkindi Ayşe’ler, Ali’ler, Zehra’lar… “VATAN BÖLÜNMEZ” naraları yükseldi. Edirne’den Erzurum’a, Erzurum’dan Ankara’ya kadar…

Geldiler; bereketli sofralarımızı talan ettiler. Geldiler; kucaklarında kirli bir ağustos, ceplerinde kana boyanmış bir yığın çığlık… Elleri küçüldü memleketimin; kan oturdu kirpiklerine. Kan, barut kokusu ve kızıl… Dilsiz bir kıyamet çöreklendi başına Antep’in; Urfa mayın tarlası… Ah Antep, Ah Urfa ah Maraş ah! Göğsü merhametle, sevgiyle çalkalanan nice fedakâr ana, nice kahraman er… Tepeden tırnağa vatan aşkına duran gönüller… Ayşe teyzem cepheye mermi taşıdı. Ali çavuş düşmanın karşısında bir dev gibiydi. Kükredi, kükredi, kükredi… İzmir’in dağlarında çiçekler açtı. İzmir’in dağlarında ateşler yandı. Gözyaşlarımızla yoğurduk Karadeniz’i; hıncımızla aldık Dua tepeyi. Bir güneş doğdu Samsun’dan bir güneş ki ışıl ışıl. Çağladı. Sakarya; aktı Ankara’ya kadar.

“Geldikleri gibi giderler” dedi çelik bakışlı adam. Gözlerinde Erzurum’un gözleri vardı. Yüreği kocamandı, yüreği dağlar kadardı. İnançlıydı uçurumda bile çiçekler açtıracak kadar Kararlıydı; içimizdeki güzleri aydınlık sesiyle süpürecek kadar. Anadolu’mun koynunda kışı bir kış uyurken, ayak topukları kanarken Dumlupınar’ın o tarihinden aldığı güçle, yüreğindeki ışığı püskürttü zorba karanlığın üstüne. Baharlara kurdu saatini; memleketinin kalbiyle atıyordu kalbi. Mustafa’lar Mehmet’leri; Elif’ler Emine’leri doğurdu; bir avuç kül ateşlere dönüştü. Kimi kalemiyle karşı durdu bu hoyrat fırtınaya; ateşten gömleği giyen bedenlerimizi, ayaza kesen bakışlarımızı susturup mavilikler fısıldadı kâğıda Halide Edip; Yakup Kadri, Reşat Nuri ve daha nice memleket

sevdalısı yürek yazdı zulmeti; kimi zelzeleye silahıyla, kimi baltasıyla, kimi yüreğiyle karşı durdu. Sessizlik sese; umutlar ete, kemiğe büründü.

Gittiler; sırtlarında cehennem lavları; gittiler alamadan göklerimizdeki yıldızları. Gittiler; geçit vermedi onlara tepeler. Kolay mıydı dize getirmek Mehmet’imi? Kolay mıydı tarihe gömmek bu milleti?

“Geldikleri gibi giderler!” Dedi mavi gözlü dev adam.

Gittiler; yine aynı hazin sonu yazdı tarihler. Malazgirt’in, Niğbolu’nun, Çanakkale’nin hezimetine yenisini eklediler.

İstanbul bizim annemizdi. İzmir bizim kardeşimizdi. Afyon bizim yârimizdi. Onlar olmasaydı… Biz biraz kör, biraz sağırdık… Yetimdik, öksüzdük.

Yüreğe işler mi hiç kurşunlar? Yıldırır mı Fatih’in torunlarını zorbalıklar? Zaten kanla yoğrulmadı mı bu topraklar? Değil bir can, bin can olsa verilmez mi Ankara’nın bir taşına?

Hey Ankara hey! Sana gelmek için, seni sarmak için göğüs gerdik her cefaya.

Hey İzmir’in dağları hey! Zeybek oynayın yediden yetmişe; sevinin baştan ayağa. Mustafa’m, Mustafa Kemal’im geliyor; su verin ırmaklar ona.

Hey Anadolu’m hey! Hey sisli, yalnız, küskün bulutum, aç yüreğini bir merhabaya. Sen ki Yunusların nefesi, Mevlanaların oğlusun. Hey Anadolu’m hey; çık düştüğün girdaplardan, kanayan dizlerine merhem olsun güneşin berrak gözleri. Sen tarih yazdın; tarihler yazsa çok mu seni?

Biz Yavuz’dan emanet aldık bu memleketi. Damarlarımızdaki kan o kadar asil ki… Biz kurşundan askerleriz. Her birimiz birer Fatih, Kanuni, Selim’iz. Biz İsmet İnönü’yüz, Fevzi Çakmak’ız. Biz tarihe adını altın harflerle yazdıran, yüreğini milletine yaslayan Mustafa Kemal’iz.

Adımız: Ali, Ayşe, Zehra, Mehmet… Yolumuz: İlmin yolu. Gözümüz: Ufkun doruğu.

Muhtaç olduğumuz kudret: Damarlarımızdaki asil kan.

26 04 2022

Yorumlar

Bu yazı için yorum mevcut değil.
Dilerseniz Buradan yeni yorum gönderebilirsiniz.