umutfeda72@hotmail.com
Gülen bir portre. Koyu renk, düz ve omuz hizasında saçları var. Kırmızı ruj sürmüş ve hafif bir makyaj yapmış. Küçük yuvarlak küpeleri dikkat çekiyor. Üzerinde beyaz bir gömlek ve renkli, mavi ağırlıklı bir fular var. Arka plan tek renk, açık mavi.
Üst kısımda yeşil bir şerit üzerinde büyük pembe ve beyaz harflerle “KURTULUŞ YOK TEK BAŞINA YA HEP BERABER YA HİÇBİRİMİZ” sloganı yazıyor. Arka planda rengârenk bir kalabalık resmedilmiş. Kadınlar, erkekler, gençler, farklı kıyafet ve kimliklerden insanlar bir miting ya da yürüyüş alanında yan yana durmuş. Ellerinde pankartlar, bayraklar ve dövizler var. Arka tarafta gökkuşağı ve trans bayrağı simgeleri. Kalabalığın üzerine çeşitli renkli konuşma balonları yerleştirilmiş.
YAZAN : Fatma AKAY

Geçen hafta otobüs durağında yaşlı bir kadın gördüm. Bastonuna yaslanmış, yorgun gözlerle bekliyordu. Otobüs geldi ama kaldırımda rampa yoktu; biz bindik, o ise geride kaldı. Şoföre seslendim, “Lütfen yardımcı olun, bu kadın binemiyor” dedim ama ne şoför ne de çevredeki kimse harekete geçmeyince kadının yanına gidip onu da bindirdim. O an içim burkuldu; gördüğüm şey sadece bir rampasızlık değil, koca bir hayatın yok sayılmasıydı.
Bir başka gün markette bir anneyle karşılaştım. Bozuk çıkan bir ürünü iade etmeye, kasiyer ise başından savmaya çalışıyordu. Ama o anne, çocuğunun sağlığı için kararlıydı. Sesini yükseltti, hakkını aradı. Çocuğu için gösterdiği dirayete hayran kaldım.
Sonra düşündüm: Biz aslında hep aynı hikâyeyi farklı sahnelerde yaşıyoruz. Kadın olduğumuz için, engelli olduğumuz için, tüketici olduğumuz için hayat bizi sürekli sınıyor. İş yerinde emeğimiz değersizleştiriliyor, sokakta güvenle yürüyemiyoruz, markette hakkımız hiçe sayılıyor, şehirlerimizde rampalar olmadığı için engelliler evlerinden çıkamıyor. Ve her defasında bizden beklenen aynı: Susmamız.
Hakkını arayan bir kadın, sadece kendisi için değil bütün kadınlar için kazanır.
Bozuk ürünü iade eden bir tüketici, sadece kendi cebini değil, toplumun onurunu da korur.
“Ben de varım” diyen bir engelli, sadece kendini değil, hepimizi görünür kılar.
Bazen yoruluyoruz, bazen “bu düzen değişmez” diye düşünüyoruz. Ama sonra yanımızdaki kadının gözlerinde umudu görüyoruz. Çocuğu için mücadele eden bir annenin sesinde kararlılığı duyuyoruz. Bozuk ürünü iade etmekten vazgeçmeyen bir tüketicinin tavrında cesareti hissediyoruz. Ve yeniden güçleniyoruz.
Çünkü biz, farklı kimliklerde ama aynı hak arayışında buluşuyoruz. Kadın, tüketici, engelli VS… Hepimiz aynı hikâyenin farklı satırlarını yazıyoruz. Ve o satırlar birleştiğinde güçlü bir kitap oluyor: Onurlu, eşit, insanca yaşam kitabı.
Ama bir gerçeği de görmemiz gerekiyor: Mücadele ederken çoğu zaman kendimizi yalnızlaştırıyoruz. Kadın mücadelesinde yalnızca kadınların, engelli mücadelesinde yalnızca engellilerin olması gerektiği söylendiğinde, aslında iktidarın işini kolaylaştırıyoruz. Çünkü bölündükçe zayıflıyoruz. Üç kişi bir yerde, üç kişi başka bir yerde eylem yaptığımızda, sesimiz kısılıyor, görünürlüğümüz azalıyor, mücadeleye inancımız zayıflıyor. Oysa yan yana geldiğimizde, ortak aklı kullanıp birleştiğimizde, yalnızlığımız güce, dağınıklığımız dayanışmaya dönüşüyor.
Üstelik bazen kendi mücadelelerimizde bile hata yapıyoruz. Engellilerle ilgili bir toplantı yapılıyor ama salonun asansörü yok. Basın açıklaması düzenleniyor ama işaret dili tercümanı yok. Bir etkinlik var ama tuvaletler erişilebilir değil. Oysa biz kendimize saygı duymazsak, başkasının bize saygı duymasını nasıl bekleyebiliriz? Önce kendi mücadelemizi sahici, kapsayıcı ve bütünlüklü hale getirmeliyiz ki, sesimiz de daha gür çıksın.
Aynı durum kadın mücadelesi için de geçerli. Bazen kadınlar olarak kendi aramızda eril dilin kalıplarını sürdürüyoruz. Bize dayatılan atasözlerini, yargıları, kalıp düşünceleri tekrarlıyoruz. Hatta fırsatını bulduğumuzda en yakınımızdaki birlikte mücadele ettiğimiz kadını eziyoruz. Oysa biz birbirimizi ezdikçe, aslında tam da mücadele ettiğimiz düzeni yeniden üretmiş oluyoruz. Gerçek dönüşüm, önce kendi dilimizden, kendi ilişkilerimizden başlamalı.
Ülkemizde ezilenleri düşündüğümüzde -kadınlar, engelliler, tüketiciler VS- hepsi birlik olmak istediğini söylüyor. Ama çoğu zaman kendilerini ve mücadele ettikleri cenahı sevmiyor, bol bol eleştiriyorlar. Toplantı veya miting olduğunda ise genellikle aynı üç kişi geliyor. Haklı olarak yorgun, umutsuz, hatta gelirken kendi bile inanmayan bu grup, mecburen orada olmak zorunda hissediyor. İşte tam bu yüzden, yalnızlık ve parçalanmışlık bizim en büyük düşmanımız.
Oysa yan yana geldiğimizde, ortak aklı kullanıp birleştiğimizde, yalnızlığımız güce dönüşüyor. Birbirimizi eleştirmek yerine desteklediğimizde, az kişi de olsa güçlü bir ses yaratabiliyoruz.
Ve işte bu yüzden, her eleştiriyi bir farkındalık fırsatına çevirelim. Hele ki bu zamanda yorgunluğu, umutsuzluğu bir kenara bırakalım. Birbirimizi “mış gibi” değil, sahici şekilde destekleyelim, yan yana duralım. Kadın hakları, engelli hakları, tüketici hakları VS… Hepimizin mücadelesi birbirine bağlı. Biz birlikte olduğumuzda yalnız değiliz; güçlüyüz, görünürüz.
Ve unutmayalım: Birlikte olduğumuzda, hiçbir güç bizi susturamaz.
18 Eylül 2025

Yorumlar

Bu yazı için yorum mevcut değil.
Dilerseniz Buradan yeni yorum gönderebilirsiniz.