YAZAN: Sultan ÇAMUR KARATAŞ
İnsanların şiddete uğramasını kim ister ki?
Bu soruyu duyan pek çok kişi “Kimse istemez” diye yanıtlayacaktır diye düşünüyoruz değil mi? Maalesef gerçek bu değil. Türkiye’de şiddete uğrayan insanları koruyan yasaları ortadan kaldırmak için elele vermiş bir grup, canhıraş çalışıyor. İlginç olarak bu grupta yer alan kadınlar da var.
Kadınları şiddetten koruyan, “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi”, kısa adıyla İstanbul Sözleşmesinden çıkıldığında, “Bu sözleşmeye gerek yok, zaten 6284 Sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun var.” denmişti. Seçime yaklaşırken gördük ki bu Kanunun varlığından rahatsız olan bir grup var ve seçim desteği almak için rüşvet olarak bu Kanunu kaldırma sözü verilebiliyor. Başka akıl almaz seçim rüşvetlerinin verildiğini de izliyoruz ancak bu günkü yazıda 6284 Sayılı Kanunun kaldırılmasının istenmesine dikkat çekmek istiyorum.
Kanun, 2012 yılında İstanbul Sözleşmesi temel alınarak hazırlanmıştı. O dönemde, Sözleşme İstanbul’da imzalandığı için “İstanbul Sözleşmesi” olarak anılmasıyla ve Sözleşmenin ilk imzacısı olmakla gurur duyuluyordu. Bu gün gelinen yer, tam tersi, şiddeti önleyecek düzenleme bırakmayacak bir nokta.
Bir kadın şiddete uğradığı ya da şiddete uğrama riski olduğu zaman, bu Kanunun içeriğinde yazılı olan tedbirlerle ve destekle şiddete karşı korunabiliyor. Aile içinde ya da aile dışında kimden gelirse gelsin, devlet kadını şiddetten korumakla görevli.
Kanunun temel ilkelerinde, 2. Maddede “Şiddet mağdurlarına verilecek destek ve hizmetlerin sunulmasında temel insan haklarına dayalı, kadın erkek eşitliğine duyarlı, sosyal devlet ilkesine uygun, adil, etkili ve süratli bir usul izlenmesi.”, 3. Maddede, “Şiddet mağduru ve şiddet uygulayan için alınan tedbir kararlarının insan onuruna yaraşır bir şekilde yerine getirilmesi.” düzenlemesi yer alıyor.
Anlıyorum ki, Yasayı yok etmek isteyenler insan haklarına, kadın erkek eşitliğine, sosyal devlete, adalete, insan onuruna inanmıyorlar. Bu ilkelerin kadınların yaşamına uygulanmasını istemiyorlar.
Bu grubun, 2016 yılında Suudi Arabistan’da düzenlenen, “Kadınlar insan mıdır?” seminerinde tartışıldığı gibi kadınların insan olmadığına inandığını düşünüyorum. Onlara göre kadınlar, kocalarına ve babalarına tapınması gereken kullar. Kocalar ve babalar kadın üzerinde, yaşamını sonlandırmak, şiddet uygulamak dâhil her türlü yaptırıma hakkı olan üst cinsiyet.
Kadınların eğitim almalarına, çalışıp para kazanmalarına, toplumsal yaşama katılmalarına, şiddetten korunmalarına, herhangi bir konuda söz haklarına gerek olmadığına inanıyorlar.
Bu bakış açısı, Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş felsefesine ve şu anda geçerli olan Anayasa ilkelerine ve tüm yasalara aykırı. Anayasaya aykırı bu düşüncenin seçimlere katılabildiğini düşününce, gelecekte olabilecekler son derece korkutucu.
Çağdaş toplumlar düzeyine erişme mücadelesi verirken, kısa bir zaman içinde “Kadınlar insan mıdır?” seminerinin Türkiye’de düzenlenebileceğini, kendimizi ortaçağ karanlığında bulma olasılığını, göz ardı etmemeliyiz.
Ülkemizde insan haklarımızı en üst düzeyde kullanabileceğimiz bir ortamda yaşamak istiyoruz. Bu inançla mücadeleye devam. Umutla kalın.
18 Nisan 2023
İnsanların şiddete uğramasını kim ister ki?
Bu soruyu duyan pek çok kişi “Kimse istemez” diye yanıtlayacaktır diye düşünüyoruz değil mi? Maalesef gerçek bu değil. Türkiye’de şiddete uğrayan insanları koruyan yasaları ortadan kaldırmak için elele vermiş bir grup, canhıraş çalışıyor. İlginç olarak bu grupta yer alan kadınlar da var.
Kadınları şiddetten koruyan, “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi”, kısa adıyla İstanbul Sözleşmesinden çıkıldığında, “Bu sözleşmeye gerek yok, zaten 6284 Sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun var.” denmişti. Seçime yaklaşırken gördük ki bu Kanunun varlığından rahatsız olan bir grup var ve seçim desteği almak için rüşvet olarak bu Kanunu kaldırma sözü verilebiliyor. Başka akıl almaz seçim rüşvetlerinin verildiğini de izliyoruz ancak bu günkü yazıda 6284 Sayılı Kanunun kaldırılmasının istenmesine dikkat çekmek istiyorum.
Kanun, 2012 yılında İstanbul Sözleşmesi temel alınarak hazırlanmıştı. O dönemde, Sözleşme İstanbul’da imzalandığı için “İstanbul Sözleşmesi” olarak anılmasıyla ve Sözleşmenin ilk imzacısı olmakla gurur duyuluyordu. Bu gün gelinen yer, tam tersi, şiddeti önleyecek düzenleme bırakmayacak bir nokta.
Bir kadın şiddete uğradığı ya da şiddete uğrama riski olduğu zaman, bu Kanunun içeriğinde yazılı olan tedbirlerle ve destekle şiddete karşı korunabiliyor. Aile içinde ya da aile dışında kimden gelirse gelsin, devlet kadını şiddetten korumakla görevli.
Kanunun temel ilkelerinde, 2. Maddede “Şiddet mağdurlarına verilecek destek ve hizmetlerin sunulmasında temel insan haklarına dayalı, kadın erkek eşitliğine duyarlı, sosyal devlet ilkesine uygun, adil, etkili ve süratli bir usul izlenmesi.”, 3. Maddede, “Şiddet mağduru ve şiddet uygulayan için alınan tedbir kararlarının insan onuruna yaraşır bir şekilde yerine getirilmesi.” düzenlemesi yer alıyor.
Anlıyorum ki, Yasayı yok etmek isteyenler insan haklarına, kadın erkek eşitliğine, sosyal devlete, adalete, insan onuruna inanmıyorlar. Bu ilkelerin kadınların yaşamına uygulanmasını istemiyorlar.
Bu grubun, 2016 yılında Suudi Arabistan’da düzenlenen, “Kadınlar insan mıdır?” seminerinde tartışıldığı gibi kadınların insan olmadığına inandığını düşünüyorum. Onlara göre kadınlar, kocalarına ve babalarına tapınması gereken kullar. Kocalar ve babalar kadın üzerinde, yaşamını sonlandırmak, şiddet uygulamak dâhil her türlü yaptırıma hakkı olan üst cinsiyet.
Kadınların eğitim almalarına, çalışıp para kazanmalarına, toplumsal yaşama katılmalarına, şiddetten korunmalarına, herhangi bir konuda söz haklarına gerek olmadığına inanıyorlar.
Bu bakış açısı, Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş felsefesine ve şu anda geçerli olan Anayasa ilkelerine ve tüm yasalara aykırı. Anayasaya aykırı bu düşüncenin seçimlere katılabildiğini düşününce, gelecekte olabilecekler son derece korkutucu.
Çağdaş toplumlar düzeyine erişme mücadelesi verirken, kısa bir zaman içinde “Kadınlar insan mıdır?” seminerinin Türkiye’de düzenlenebileceğini, kendimizi ortaçağ karanlığında bulma olasılığını, göz ardı etmemeliyiz.
Ülkemizde insan haklarımızı en üst düzeyde kullanabileceğimiz bir ortamda yaşamak istiyoruz. Bu inançla mücadeleye devam. Umutla kalın.
18 Nisan 2023
Yorumlar
Bu yazı için yorum mevcut değil.
Dilerseniz Buradan yeni yorum gönderebilirsiniz.