HAZIRLAYAN: Selvet BAYRAKTAR TOKAT
Selamlar değerli Umudun Kadınları Dergisi dostları. Yeni bir Kadının Güncesi köşemizle sesleniyoruz sizlere. Gündemimiz yine engellilere, kadınlara yönelik can sıkıcı haberlerle dolu ne yazık ki. Önce başlıklar:
• İktidar engellilerin hak mücadelesini duymuyor’
• Kadınlar sömürüye ve şiddete karşı sokakta: “Direnişimiz vazgeçilmez”
• Kadınlar çekmedikleri halaydan yargılandı
• Aile Bakanlığı’ndan toplumsal cinsiyet kavramlarına yasaklama girişimi
• Pınar Gültekin’in avukatından Yargıtay’ın bozma kararına tepki: ‘Hukuki dayanaktan yoksun’
• (KİH) İstanbul Sözleşmesi davasını AİHM’ye taşıdı
• Afgan çocuk gelinin dünya şampiyonu bir vücut geliştiriciye dönüşme hikâyesi
‘İktidar engellilerin hak mücadelesini duymuyor’
10-16 Mayıs Engelliler Haftası kapsamında Ayrımcılıkla Mücadele ve Eşitlik Derneği Başkanı ve Engellilerin Haklarına Erişim Platformu Sözcüsü Avukat Turhan İçli, engellilerin yaşadığı sorunları ve isteklerini Cumhuriyet’e anlattı. Cumhurbaşkanlığı sisteminin engellilerin hak mücadelesine zarar verdiğini belirten İçli, “Bütün yetkiler cumhurbaşkanının elinde. Parlamento devre dışı kaldı. Böyle olunca parlamentoda yaptığımız tüm çabalar sonuçsuz kaldı. Muhatap olarak herkes Cumhurbaşkanını gösteriyor. “Cumhurbaşkanı erişilebilir de etkilenebilir de değil” dedi. Bakanlıkların da randevu vermediğini belirten İçli, “Demokratik Parlamenter rejime geçiş, engellilerin de öncelikli sorunudur. Bu oluşmadıkça engellilerin haklarında köklü ilerlemeler sağlama imkânı bulunmuyor” ifadelerini kullandı. Bakım Sigortası Yasası’nın çıkması gerektiğini söyleyen İçli, “Çağdaş ülkelerde var. Bir yurttaş, bakıma muhtaç hale geldiği anda devletin koruması altına girerek bu sigortadan faydalanabiliyor. Size bakan kişiler eğitilip destekleniyor. 2007’de bu yasanın çıkartılması kararlaştırıldı, 2013’te hükümet gündeme aldı, araştırmalar yapıldı fakat sonrasında askıya alındı” dedi. Engellilerin aylık yaklaşık beş bin lira ücret aldığını belirten İçli, “Üstelik bu aylık, asgari ücretin üçte birinden daha az gelir almaları koşuluna bağlı. Engelli ise başka koşul aramaksızın aylık ödenmesi lazım” ifadelerini kullandı. İçli, “Engelli birey, yaşama erişilebilirlik koşulları sağlandığı zaman dâhil olabilir. Hayatında hem fiziksel hem bilgi hem hizmete erişilebilirlik koşullarının sağlanması lazım” diye konuştu.
Kadınlar sömürüye ve şiddete karşı sokakta: “Direnişimiz vazgeçilmez”
İzmirli kadınlar, son dönemde artan kadın cinayetleri, LGBTİ+ bireylere yönelik nefret politikaları, çocuk işçiliği, işçi ölümleri, çevre katliamları ve sokak hayvanlarına yönelik şiddete karşı bir araya geldi. Alsancak’ta bulunan Türkan Saylan Kültür Merkezi önünde gerçekleştirilen basın açıklamasını İzmir Feminist Gece Yürüyüşü Ekibinden Gizem ve Güneş okudu.
Geçtiğimiz günlerde sokak ortasında darp edilen ve ardından boşandığı erkek tarafından öldürülen Bahar Aksu’nun defalarca başvurduğu halde korunmadığına dikkat çekilen açıklamada, “Bu, siyasi iktidarın politik bir tercihidir. Bile isteye kadınları korumuyorlar, öldürülmelerine göz yumuyorlar. Bizler ise, bir kişi daha eksilmeyinceye kadar isyan etmekten vazgeçmeyeceğiz” denildi.
2020 yılında katledilen Pınar Gültekin davasında kararın fail lehine bozulduğuna değinilen açıklamada, “Katile ‘iyi hal’ indirimi uygulanması gerektiğinin söylenmesi, siyasi iktidarın güdümündeki adalet mekanizmasının erkek yapısını bir kez daha gözler önüne sermiştir. Sokakta olduğu gibi adliyelerde de gerçek adalet için, faillerin hak ettikleri cezaları almaları için mücadele etmeye devam edeceğiz” ifadeleri yer aldı.
İktidarın LGBTİ+’ları tahakküm altına almayı amaçladığı kanun teklifine yönelik ise şunlar söylendi: “Nasıl ki, onur yürüyüşlerini yasaklamanıza, medya aracılığıyla nefret söylemini yaygınlaştırmanıza, hedef göstermenize, güvenlik güçlerinizle bizzat şiddet uygulamanıza, intihara sürüklemenize ve katletmenize, katilleri takdir ve teşvik etmenize rağmen isyanımızdan, örgütlülüğümüzden vazgeçmediysek bundan sonra da vazgeçmeyeceğiz.” Öte yandan “aynı şekilde sermayenin daha fazla emek sömürüsü yapabilmesi için, demokratik kamuoyunun ve eğitimcilerin tüm itirazlarına rağmen, çocuk işçiliğini MESEM gibi uygulamalarla yaygınlaştırmaları sayesinde her gün çocuk işçi cinayetlerine tanık oluyoruz” denilen açıklama, şöyle son buldu: “Çocukların, kadınların, emekçilerin, ağaçların, köpeklerin katledildiği bu zor günlerde, ölüme inat yaşamı daha fazla savunmaya, sokakta daha fazla yan yana durmaya ihtiyacımızın olduğunun farkındayız! İnsanca, hep birlikte, tüm renklerimizle bir arada yaşayabilmek adına; sömürüye karşı emeğimizin hakkı için, baskıya, şiddete, hak ihlallerine karşı demokrasi için, savaşa karşı barış için mücadele etmeye devam ediyoruz.”
Kadınlar çekmedikleri halaydan yargılandı
Geçtiğimiz yıl Van’da halkın iradesinin gasp edilmesine karşı yapılan protestoların kazanımla sonuçlanmasının ardından, İstanbul Kadıköy’de halayla kutlama yapmak isteyen 54 kadın ve LGBTİ+'ya açılan davanın ilk duruşması İstanbul 47. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görüldü.
Kadınlar Birlikte Güçlü’nün çağrısıyla Süreyya Operası önünde gerçekleşmesi planlanan buluşma, polis müdahalesiyle başlamadan sona ermişti.
Eyleme katılan kadınlar ve LGBTİ+ aktivistler “2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na muhalefet” suçlamasıyla hâkim karşısına çıktı. Kadınlar, duruşmada yaşanan hak ihlallerini ayrıntılarıyla anlattı. Henüz eylem başlamadan ablukaya alınan grup, hiçbir uyarı yapılmadan sert müdahaleyle gözaltına alınmıştı.
Kadınlar, hazırlanan iddianameyi "dayanaksız ve gerçek dışı" olarak tanımlarken, anayasal haklarını kullanmalarının suç sayılmasını kabul etmediklerini belirtti. Duruşmaya başka bir dosyadan tutuklu olan iki kişi SEGBİS üzerinden katıldı. Onlara el sallayan kadınlardan biri zafer işareti yaptı.
Bu işareti savcı, suç unsuru saydı. Savcı, zafer işareti nedeniyle suç duyurusunda bulunulmasını talep etti mahkeme de bu talebi kabul etti.
Mahkeme heyeti, savunmalara rağmen davayı düşürmeyerek beraat talebini reddetti. Bir sonraki duruşma 23 Haziran’da görülecek. Duruşma sonrasında açıklama yapan Kadınlar Birlikte Güçlü aktivistleri, şöyle seslendi:
“Bugün burada yargılanan bizler değil, anayasal hakkımızı engelleyen, işkence uygulayan polisler ve bu kararı veren yetkililer olmalıydı. Kayyımlara, irade gaspına, polis şiddetine karşı mücadelemiz sürecek. Bu davalar bizi yıldıramaz. Sokaktayız, mücadeledeyiz, buradayız. Kayyımlar gidecek, biz kalacağız!”
Aile Bakanlığı’ndan toplumsal cinsiyet kavramlarına yasaklama girişimi
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, 2025 yılının "Aile Yılı" ilan edilmesi kapsamında, toplumsal cinsiyet eşitliği, LGBTİ+ hakları ve cinsel yönelim çeşitliliği gibi evrensel hak temelli kavramları hedef alan bir genelge yayınladı. 2 Mayıs 2025 tarihli yazı ile tüm il müdürlüklerine ve bağlı kurumlara gönderilen bu belge, kadınların, LGBTİ+'ların ve çocukların hak mücadelesini görmezden gelen bir yaklaşım içeriyor. Genelgede, “toplumsal cinsiyet”, “toplumsal cinsiyet kimliği”, “LGBT”, “SOGIESC” (cinsel yönelimler, cinsiyet kimlikleri, cinsiyet ifadeleri ve cinsiyet özellikleri) ve “kapsamlı cinsellik eğitimi” gibi kavramların "aile yapısına zarar verdiği" öne sürülüyor.
Ancak bu kavramlar, Birleşmiş Milletler, Avrupa Konseyi ve pek çok uluslararası sözleşmede bireysel özgürlüklerin ve eşitliğin temel taşları olarak kabul ediliyor. Bu kavramların tehdit olarak sunulması, devletin insan hakları yükümlülükleriyle açık bir çelişki oluşturuyor. Bakanlığın açıklamasında, toplumsal cinsiyetin “biyolojik cinsiyetin ötesine geçen” bir inşa olduğu yönündeki bilimsel ve akademik literatur “tehdit unsuru” olarak tanımlanıyor.
Türkiye’nin taraf olduğu Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi (CEDAW) ve daha önce imzacısı olduğu İstanbul Sözleşmesi, toplumsal cinsiyet eşitliğini hem anayasal düzeyde hem de politik alanda temel bir yükümlülük olarak tanımlar.
Ancak Bakanlığın yayımladığı bu genelge, uluslararası insan hakları belgelerine karşı ideolojik bir pozisyon alma çabasını akla getiriyor. Genelgede ayrıca eğitim içeriklerine doğrudan müdahale çağrısı yer alıyor. Eğitici eğitimleri, hizmet içi programlar ve kamuya yönelik farkındalık çalışmalarında söz konusu kavramların yer almaması gerektiği ifade ediliyor. Bu tutum, bilimsel bilgiye, pedagojik özgürlüğe ve ifade hakkına doğrudan bir müdahale niteliği taşıyor.
Söz konusu genelge; Aile Bakanlığı’na bağlı 81 il müdürlüğü, Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü, Engelli ve Yaşlı Hizmetleri, Çocuk Hizmetleri gibi birimlerin yanı sıra Avrupa Birliği ve Dış İlişkiler Dairesi Başkanlığı’na da gönderildi.
Pınar Gültekin’in avukatından Yargıtay’ın bozma kararına tepki: ‘Hukuki dayanaktan yoksun
Muğla’da üniversite öğrencisi Pınar Gültekin’in katledilmesine ilişkin davada, sanık Cemal Metin Avcı hakkında verilen ağırlaştırılmış müebbet cezasının Yargıtay 1. Ceza Dairesi tarafından bozulmasına tepkiler sürüyor. Gültekin ailesinin avukatı Rezan Epözdemir, kararı “hukuk garabeti” olarak nitelendirerek Yargıtay Ceza Genel Kurulu’na taşınan sürecin takipçisi olduklarını vurguladı.
Epözdemir, Yargıtay’ın “canavarca hisle öldürme yoktur, sanık haksız tahrikten yararlanmalıdır” yönündeki kararına tepki gösterdi. “Bu kararın hukuki hiçbir temeli yok. Maddi gerçeklik hiçe sayılmıştır” dedi. Avukat Epözdemir, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın da bu karara itiraz ettiğini belirtti. Başsavcılığın 6 sayfalık kapsamlı itiraz metninde, sanığın eyleminin canavarca hisle işlendiğinin açıkça yer aldığını, haksız tahrik indiriminin ise uygulanamayacağını ifade ettiğini açıkladı.
“Başsavcılığın itirazı bizim hukuki değerlendirmelerimizle örtüşüyor” diyen Epözdemir, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun, bu ağır ve vahşi cinayeti hukuka ve vicdana uygun şekilde değerlendireceğine, adaletin tesis edileceğine olan inancımız tamdır.” 2020 yılında Muğla’da üniversite öğrencisi Pınar Gültekin, Cemal Metin Avcı tarafından önce boğularak öldürülmüş, ardından yakılmış ve üzerine beton dökülerek variliyle birlikte ormanlık alana atılmıştı.
Sanık Avcı, yerel mahkemece ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılmıştı. Ancak daha sonra haksız tahrik indirimi uygulanarak ceza 23 yıla düşürülmüş, kamuoyunda infiale neden olan karar istinafa taşınmıştı.
İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 4. Ceza Dairesi, haksız tahrik indiriminin uygulanamayacağına karar vererek sanığa yeniden ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası vermişti. Sanık avukatlarının temyiz başvurusu sonrası dosya Yargıtay’a taşınmıştı.
Yargıtay 1. Ceza Dairesi’nin “canavarca his yok” gerekçesiyle cezayı bozması, kamu vicdanını bir kez daha yaralarken, dosya şimdi Yargıtay Ceza Genel Kurulu’na taşındı. Eğer bu cinayette de canavarca his yoksa nerede var acaba demekten de alamıyoruz kendimizi.
(KİH) İstanbul Sözleşmesi davasını AİHM’ye taşıdı
Türkiye’nin 2021 yılında Cumhurbaşkanı kararıyla İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesi, hukuki ve toplumsal mücadelelerle hâlâ tartışılmaya devam ediyor. Kadının İnsan Hakları Derneği (KİH), sözleşmeden çekilme kararına karşı iki buçuk yılı aşkın süredir yürüttüğü hukuki süreci Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) taşıdı.
İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararı, kadın örgütleri, hukukçular ve geniş toplum kesimlerinin sert tepkilerine rağmen 20 Mart 2021 gecesi Cumhurbaşkanı kararıyla alındı. Türkiye böylece, bir insan hakları sözleşmesinden tek taraflı çekilen ilk ve tek ülke oldu. Söz konusu kararın iptali için Kadının İnsan Hakları Derneği’nin de aralarında bulunduğu çok sayıda kurum Danıştay’a başvurdu. 28 Nisan 2022’deki duruşma, Danıştay tarihinin en kalabalık duruşması olarak kayda geçti. KİH’in açtığı davanın esas duruşması ise 28 Kasım 2023’te Danıştay 10. Dairesi’nde görüldü.
Duruşmada, İstanbul Sözleşmesi’nden yalnızca "kâğıt üzerinde" çıkıldığı vurgulanarak, toplumun büyük bir kesiminin sözleşmeye sahip çıkmaya devam ettiği ifade edildi. Ancak Danıştay 10. Dairesi, aralarında KİH’in de bulunduğu tüm başvuruları oy çokluğuyla reddetti. Danıştay savcılarının aksi yöndeki görüşleri dikkate alınmadı.
Ret kararının ardından Aralık 2024’te temyiz başvurusu da reddedilince KİH, Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruda bulundu. Başvuruda, “örgütlenme özgürlüğü” ile “adil yargılanma hakkının ihlal edildiği” savunuldu. Ancak daha önce Şanal Saruhan ve 29 Ekim Kadınları Derneği gibi başvurularda AYM’nin gerekçesiz ret kararları vermesi, başvurudan sonuç alınamayacağı yönünde güçlü bir kanaat oluşturdu.
Bu nedenle, iç hukuk yollarının tükendiğini belirten KİH, 18 Nisan 2025 tarihinde AİHM’ye başvurdu.
AİHM’ye yapılan başvuruda şu ihlaller sıralandı:
• Örgütlenme özgürlüğü
• Adil yargılanma hakkı
• Etkili başvuru hakkı
• Ayrımcılık yasağı
Dernek, Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesinin hukuki zemine dayanmadığını; kararın kanuni bir dayanağının olmadığını, meşru bir amaç taşımadığını ve demokratik toplum düzeninde gerekli veya orantılı bir işlem olmadığını vurguladı.
Başvuruda ayrıca çekilme kararının aşırı sağcı grupların siyasi baskısıyla alındığı, bu karar sonrası kadınlara ve LGBTİ+’lara yönelik nefret söylemi ve şiddet olaylarının arttığı da belirtildi.
KİH, AİHM’ye gönderdiği başvuruda mahkemenin Anayasa Mahkemesi kararını beklemesi halinde tekrar başvuru yapabileceklerini de bildirdi.
“Şiddetten uzak, özgür ve eşit yaşamak bir Cumhurbaşkanı kararıyla bizlere lütfedilmediği gibi, bir Cumhurbaşkanı kararıyla da elimizden alınamaz. Mahkemenin kararı ne olursa olsun bu gerçeği değiştirmez. Haklarımıza, varoluşumuza ve özgürlüğümüze yönelen politikalara karşı hem sokakta hem hukuk önünde mücadele etmeye devam edeceğiz. İstanbul Sözleşmesi bizim, vazgeçmiyoruz.”
AİHM’nin bu başvuruya vereceği karar, sadece Türkiye’de değil; toplumsal cinsiyet eşitliğine, yükselen küresel tehditlere karşı da önemli bir emsal teşkil edecek.
Afgan çocuk gelinin dünya şampiyonu bir vücut geliştiriciye dönüşme hikâyesi
Roya Karimi bir zamanlar Afganistan'da 15 yaşında bir çocuk gelin ve anneyken Avrupa'nın en iyi vücut geliştiricilerinden biri haline geldi. Şu anda vücut geliştirme Dünya Şampiyonası'nda yer alan Karimi'nin öyküsü, kısıtlayıcı geleneklere karşı mücadele etmenin, kimliğini yeniden inşa etmenin ve hala yaygın kısıtlamalarla karşı karşıya olan kadınlara ilham vermenin hikâyesi.
Roya 14 yıl önce annesi ve küçük oğluyla birlikte Afganistan'dan kaçtı, ardından Norveç'e sığındı.
Kendisini 30 yaşında Dünya Vücut Geliştirme Şampiyonası'nda yarışmaya kadar götüren yeni hayatına rağmen, Roya'nın anavatanında kadınların temel hakları konusundaki korkuları devam ediyor.
Taliban'ın 2021'de iktidarı ele geçirmesinden bu yana Afgan kadınlarına uygulanan kısıtlamalar konusunda özellikle endişeli. BBC Afgan Servisi'ne konuşan Roya, "Spor salonuna her gittiğimde, Afganistan'da bir zamanlar özgürce egzersiz yapmama bile izin verilmediğini hatırlıyorum" diyor:
"O durumdan kurtulabildiğim için şanslıydım ama pek çok kadın hala eğitim gibi en temel insan haklarına sahip değil. “ Bu gerçekten üzücü ve yürek parçalayıcı."
Roya, Afganistan'ın yöneticileri Taliban tarafından uygulanan kız çocuklarının 12 yaşından sonra okula gitme yasağına atıfta bulunuyor. Roya, direniş öykülerini aktarmanın başlı başına bir mücadele biçimi olduğuna inanıyor:
"Bugün Afgan kızlarının sesi okula bile gidemeyecek kadar kısılmış durumda.
"Bırakın kendi kararlarını vermeyi, düşünme, fikirlerini ifade etme, âşık olma ya da hayatını yaşama hakkına sahip olmayı, bir erkek vasi olmadan evden bile çıkamıyor.
Taliban 2021'de ABD birliklerinin kaotik bir şekilde çekilmesiyle, Batı destekli Afgan hükümetinden yönetimi devraldıktan sonra kız çocuklarına ve kadınlara yönelik katı kısıtlamalar getirdi. Kadınlar medreselerde Kuran dersleri alabiliyor fakat kızların 12 yaşından sonra başka bir konuda eğitim almaları yasak. Roya "Çok çalışmalı ve bu konuda ısrarcı olmalıyız ki önce etrafımızda değişim yaratabilelim" diyor ve ekliyor:
"Afgan kadınların korkusuzca yaşayabilecekleri, kendileri olabilecekleri ve hayallerinin peşinden gidebilecekleri günlerin gelmesini umuyorum".
Roya, Taliban ülkede yeniden iktidara gelmeden önce bile "o hayatı istemediğini" söylüyor.
O zamanki kocasını geride bırakarak Afganistan'dan kaçma kararı, Afgan toplumundaki kadınların da aynı şeyi yapmaları halinde pek çok risk ve tehdit barındırıyor. Roya Norveç'e taşındığında tamamen farklı bir ortamla karşılaştığını anlatıyor.
Yeni ve daha liberal bir kültüre uyum sağlamak, kendisini ve ailesini geçindirmek için bir iş bulmak ve Norveç dilini öğrenmek zorunda olduğunu ve hemen bu yönde harekete geçtiğini anlatıyor. İlk günlerde tüm bunları dengelemesi oldukça zor ancak çabaları sonunda karşılığını veriyor.
Roya hemşirelik eğitimi aldıktan sonra başkent Oslo'da bir hastanede çalışmaya başlıyor.
Roya' nın vücut geliştirme sporuyla tanışması da hayatında bir dönüm noktası oluyor.
Spor salonlarına gitmek sadece fiziksel egzersizle ilgili değildi; aynı zamanda özgüvenini yeniden inşa etmenin ve kişisel kimliğini yeniden tanımlamanın bir yolu oluyor. Vücut geliştirmenin, yıllarca kendisine dayatılan zihinsel ve sosyal sınırlamalardan kurtulmasına yardımcı olduğunu söylüyor.
Roya, hemşirelik kariyerinin yanı sıra beslenme ve sağlık koçluğu eğitimine devam etmiş ve sonunda fitness alanında bir derece kazanmış.
Roya ve ikinci kocası artık Afganistan'dan gelen ilk vücut geliştirmeci çift olarak tanınıyor. Bu hem dayanıklılığı hem de değişimi simgeleyen çığır açıcı bir kimlik.
Roya bir yıl önce hemşireliği bırakıp profesyonel olarak vücut geliştirme dünyasına girmeye karar veriyor.
Bu, hayatının akışını değiştiren riskli bir karar. Ancak kendisi için asıl zorluğun iş değiştirmek değil, Afganistan'da yaşadığı kısıtlamalardan sonra özgürlüklere uyum sağlamak olduğunu söylüyor:
"En büyük zorluğumuz, başkalarının bizim için belirlediği sınırları ve çerçeveleri, gelenek, kültür, din ya da her neyse onun adına bize dayatılan yazılı olmayan kuralları aşmaktı.
"Ancak yenilik yapmaya karar verdiğinizde, kendinizi bu çerçevelerden kurtarmanız gerekir." Diyor.
Roya, sportif faaliyetlerinin yanı sıra sosyal medya aracılığıyla ülke içindeki ve dışındaki Afgan kadınlarla bağlantı kuruyor.
Onlarla fiziksel sağlığın, özgüvenin ve kişinin kimliğini yeniden inşa etmesinin önemi hakkında konuşuyor. Roya, her Afgan kadının başarısının kişisel bir zaferden öte, kadının toplumdaki rolünü yeniden tanımlamaya yönelik bir adım olduğuna inanıyor. Roya, 27 Kasım'da başlayacak olan Dünya Vücut Geliştirme Şampiyonası'nda yarışmaya hazırlanıyor.
Gelecek sayımızda bu kadar hak ihlalleri içeren haberler vermek istemiyoruz sizlere ama ülkemizin kaygı verici antidemokratik gelişmeleri bizi buna zorluyor. Umutla kalın.
17 05 2025
Selamlar değerli Umudun Kadınları Dergisi dostları. Yeni bir Kadının Güncesi köşemizle sesleniyoruz sizlere. Gündemimiz yine engellilere, kadınlara yönelik can sıkıcı haberlerle dolu ne yazık ki. Önce başlıklar:
• İktidar engellilerin hak mücadelesini duymuyor’
• Kadınlar sömürüye ve şiddete karşı sokakta: “Direnişimiz vazgeçilmez”
• Kadınlar çekmedikleri halaydan yargılandı
• Aile Bakanlığı’ndan toplumsal cinsiyet kavramlarına yasaklama girişimi
• Pınar Gültekin’in avukatından Yargıtay’ın bozma kararına tepki: ‘Hukuki dayanaktan yoksun’
• (KİH) İstanbul Sözleşmesi davasını AİHM’ye taşıdı
• Afgan çocuk gelinin dünya şampiyonu bir vücut geliştiriciye dönüşme hikâyesi
‘İktidar engellilerin hak mücadelesini duymuyor’
10-16 Mayıs Engelliler Haftası kapsamında Ayrımcılıkla Mücadele ve Eşitlik Derneği Başkanı ve Engellilerin Haklarına Erişim Platformu Sözcüsü Avukat Turhan İçli, engellilerin yaşadığı sorunları ve isteklerini Cumhuriyet’e anlattı. Cumhurbaşkanlığı sisteminin engellilerin hak mücadelesine zarar verdiğini belirten İçli, “Bütün yetkiler cumhurbaşkanının elinde. Parlamento devre dışı kaldı. Böyle olunca parlamentoda yaptığımız tüm çabalar sonuçsuz kaldı. Muhatap olarak herkes Cumhurbaşkanını gösteriyor. “Cumhurbaşkanı erişilebilir de etkilenebilir de değil” dedi. Bakanlıkların da randevu vermediğini belirten İçli, “Demokratik Parlamenter rejime geçiş, engellilerin de öncelikli sorunudur. Bu oluşmadıkça engellilerin haklarında köklü ilerlemeler sağlama imkânı bulunmuyor” ifadelerini kullandı. Bakım Sigortası Yasası’nın çıkması gerektiğini söyleyen İçli, “Çağdaş ülkelerde var. Bir yurttaş, bakıma muhtaç hale geldiği anda devletin koruması altına girerek bu sigortadan faydalanabiliyor. Size bakan kişiler eğitilip destekleniyor. 2007’de bu yasanın çıkartılması kararlaştırıldı, 2013’te hükümet gündeme aldı, araştırmalar yapıldı fakat sonrasında askıya alındı” dedi. Engellilerin aylık yaklaşık beş bin lira ücret aldığını belirten İçli, “Üstelik bu aylık, asgari ücretin üçte birinden daha az gelir almaları koşuluna bağlı. Engelli ise başka koşul aramaksızın aylık ödenmesi lazım” ifadelerini kullandı. İçli, “Engelli birey, yaşama erişilebilirlik koşulları sağlandığı zaman dâhil olabilir. Hayatında hem fiziksel hem bilgi hem hizmete erişilebilirlik koşullarının sağlanması lazım” diye konuştu.
Kadınlar sömürüye ve şiddete karşı sokakta: “Direnişimiz vazgeçilmez”
İzmirli kadınlar, son dönemde artan kadın cinayetleri, LGBTİ+ bireylere yönelik nefret politikaları, çocuk işçiliği, işçi ölümleri, çevre katliamları ve sokak hayvanlarına yönelik şiddete karşı bir araya geldi. Alsancak’ta bulunan Türkan Saylan Kültür Merkezi önünde gerçekleştirilen basın açıklamasını İzmir Feminist Gece Yürüyüşü Ekibinden Gizem ve Güneş okudu.
Geçtiğimiz günlerde sokak ortasında darp edilen ve ardından boşandığı erkek tarafından öldürülen Bahar Aksu’nun defalarca başvurduğu halde korunmadığına dikkat çekilen açıklamada, “Bu, siyasi iktidarın politik bir tercihidir. Bile isteye kadınları korumuyorlar, öldürülmelerine göz yumuyorlar. Bizler ise, bir kişi daha eksilmeyinceye kadar isyan etmekten vazgeçmeyeceğiz” denildi.
2020 yılında katledilen Pınar Gültekin davasında kararın fail lehine bozulduğuna değinilen açıklamada, “Katile ‘iyi hal’ indirimi uygulanması gerektiğinin söylenmesi, siyasi iktidarın güdümündeki adalet mekanizmasının erkek yapısını bir kez daha gözler önüne sermiştir. Sokakta olduğu gibi adliyelerde de gerçek adalet için, faillerin hak ettikleri cezaları almaları için mücadele etmeye devam edeceğiz” ifadeleri yer aldı.
İktidarın LGBTİ+’ları tahakküm altına almayı amaçladığı kanun teklifine yönelik ise şunlar söylendi: “Nasıl ki, onur yürüyüşlerini yasaklamanıza, medya aracılığıyla nefret söylemini yaygınlaştırmanıza, hedef göstermenize, güvenlik güçlerinizle bizzat şiddet uygulamanıza, intihara sürüklemenize ve katletmenize, katilleri takdir ve teşvik etmenize rağmen isyanımızdan, örgütlülüğümüzden vazgeçmediysek bundan sonra da vazgeçmeyeceğiz.” Öte yandan “aynı şekilde sermayenin daha fazla emek sömürüsü yapabilmesi için, demokratik kamuoyunun ve eğitimcilerin tüm itirazlarına rağmen, çocuk işçiliğini MESEM gibi uygulamalarla yaygınlaştırmaları sayesinde her gün çocuk işçi cinayetlerine tanık oluyoruz” denilen açıklama, şöyle son buldu: “Çocukların, kadınların, emekçilerin, ağaçların, köpeklerin katledildiği bu zor günlerde, ölüme inat yaşamı daha fazla savunmaya, sokakta daha fazla yan yana durmaya ihtiyacımızın olduğunun farkındayız! İnsanca, hep birlikte, tüm renklerimizle bir arada yaşayabilmek adına; sömürüye karşı emeğimizin hakkı için, baskıya, şiddete, hak ihlallerine karşı demokrasi için, savaşa karşı barış için mücadele etmeye devam ediyoruz.”
Kadınlar çekmedikleri halaydan yargılandı
Geçtiğimiz yıl Van’da halkın iradesinin gasp edilmesine karşı yapılan protestoların kazanımla sonuçlanmasının ardından, İstanbul Kadıköy’de halayla kutlama yapmak isteyen 54 kadın ve LGBTİ+'ya açılan davanın ilk duruşması İstanbul 47. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görüldü.
Kadınlar Birlikte Güçlü’nün çağrısıyla Süreyya Operası önünde gerçekleşmesi planlanan buluşma, polis müdahalesiyle başlamadan sona ermişti.
Eyleme katılan kadınlar ve LGBTİ+ aktivistler “2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na muhalefet” suçlamasıyla hâkim karşısına çıktı. Kadınlar, duruşmada yaşanan hak ihlallerini ayrıntılarıyla anlattı. Henüz eylem başlamadan ablukaya alınan grup, hiçbir uyarı yapılmadan sert müdahaleyle gözaltına alınmıştı.
Kadınlar, hazırlanan iddianameyi "dayanaksız ve gerçek dışı" olarak tanımlarken, anayasal haklarını kullanmalarının suç sayılmasını kabul etmediklerini belirtti. Duruşmaya başka bir dosyadan tutuklu olan iki kişi SEGBİS üzerinden katıldı. Onlara el sallayan kadınlardan biri zafer işareti yaptı.
Bu işareti savcı, suç unsuru saydı. Savcı, zafer işareti nedeniyle suç duyurusunda bulunulmasını talep etti mahkeme de bu talebi kabul etti.
Mahkeme heyeti, savunmalara rağmen davayı düşürmeyerek beraat talebini reddetti. Bir sonraki duruşma 23 Haziran’da görülecek. Duruşma sonrasında açıklama yapan Kadınlar Birlikte Güçlü aktivistleri, şöyle seslendi:
“Bugün burada yargılanan bizler değil, anayasal hakkımızı engelleyen, işkence uygulayan polisler ve bu kararı veren yetkililer olmalıydı. Kayyımlara, irade gaspına, polis şiddetine karşı mücadelemiz sürecek. Bu davalar bizi yıldıramaz. Sokaktayız, mücadeledeyiz, buradayız. Kayyımlar gidecek, biz kalacağız!”
Aile Bakanlığı’ndan toplumsal cinsiyet kavramlarına yasaklama girişimi
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, 2025 yılının "Aile Yılı" ilan edilmesi kapsamında, toplumsal cinsiyet eşitliği, LGBTİ+ hakları ve cinsel yönelim çeşitliliği gibi evrensel hak temelli kavramları hedef alan bir genelge yayınladı. 2 Mayıs 2025 tarihli yazı ile tüm il müdürlüklerine ve bağlı kurumlara gönderilen bu belge, kadınların, LGBTİ+'ların ve çocukların hak mücadelesini görmezden gelen bir yaklaşım içeriyor. Genelgede, “toplumsal cinsiyet”, “toplumsal cinsiyet kimliği”, “LGBT”, “SOGIESC” (cinsel yönelimler, cinsiyet kimlikleri, cinsiyet ifadeleri ve cinsiyet özellikleri) ve “kapsamlı cinsellik eğitimi” gibi kavramların "aile yapısına zarar verdiği" öne sürülüyor.
Ancak bu kavramlar, Birleşmiş Milletler, Avrupa Konseyi ve pek çok uluslararası sözleşmede bireysel özgürlüklerin ve eşitliğin temel taşları olarak kabul ediliyor. Bu kavramların tehdit olarak sunulması, devletin insan hakları yükümlülükleriyle açık bir çelişki oluşturuyor. Bakanlığın açıklamasında, toplumsal cinsiyetin “biyolojik cinsiyetin ötesine geçen” bir inşa olduğu yönündeki bilimsel ve akademik literatur “tehdit unsuru” olarak tanımlanıyor.
Türkiye’nin taraf olduğu Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi (CEDAW) ve daha önce imzacısı olduğu İstanbul Sözleşmesi, toplumsal cinsiyet eşitliğini hem anayasal düzeyde hem de politik alanda temel bir yükümlülük olarak tanımlar.
Ancak Bakanlığın yayımladığı bu genelge, uluslararası insan hakları belgelerine karşı ideolojik bir pozisyon alma çabasını akla getiriyor. Genelgede ayrıca eğitim içeriklerine doğrudan müdahale çağrısı yer alıyor. Eğitici eğitimleri, hizmet içi programlar ve kamuya yönelik farkındalık çalışmalarında söz konusu kavramların yer almaması gerektiği ifade ediliyor. Bu tutum, bilimsel bilgiye, pedagojik özgürlüğe ve ifade hakkına doğrudan bir müdahale niteliği taşıyor.
Söz konusu genelge; Aile Bakanlığı’na bağlı 81 il müdürlüğü, Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü, Engelli ve Yaşlı Hizmetleri, Çocuk Hizmetleri gibi birimlerin yanı sıra Avrupa Birliği ve Dış İlişkiler Dairesi Başkanlığı’na da gönderildi.
Pınar Gültekin’in avukatından Yargıtay’ın bozma kararına tepki: ‘Hukuki dayanaktan yoksun
Muğla’da üniversite öğrencisi Pınar Gültekin’in katledilmesine ilişkin davada, sanık Cemal Metin Avcı hakkında verilen ağırlaştırılmış müebbet cezasının Yargıtay 1. Ceza Dairesi tarafından bozulmasına tepkiler sürüyor. Gültekin ailesinin avukatı Rezan Epözdemir, kararı “hukuk garabeti” olarak nitelendirerek Yargıtay Ceza Genel Kurulu’na taşınan sürecin takipçisi olduklarını vurguladı.
Epözdemir, Yargıtay’ın “canavarca hisle öldürme yoktur, sanık haksız tahrikten yararlanmalıdır” yönündeki kararına tepki gösterdi. “Bu kararın hukuki hiçbir temeli yok. Maddi gerçeklik hiçe sayılmıştır” dedi. Avukat Epözdemir, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın da bu karara itiraz ettiğini belirtti. Başsavcılığın 6 sayfalık kapsamlı itiraz metninde, sanığın eyleminin canavarca hisle işlendiğinin açıkça yer aldığını, haksız tahrik indiriminin ise uygulanamayacağını ifade ettiğini açıkladı.
“Başsavcılığın itirazı bizim hukuki değerlendirmelerimizle örtüşüyor” diyen Epözdemir, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun, bu ağır ve vahşi cinayeti hukuka ve vicdana uygun şekilde değerlendireceğine, adaletin tesis edileceğine olan inancımız tamdır.” 2020 yılında Muğla’da üniversite öğrencisi Pınar Gültekin, Cemal Metin Avcı tarafından önce boğularak öldürülmüş, ardından yakılmış ve üzerine beton dökülerek variliyle birlikte ormanlık alana atılmıştı.
Sanık Avcı, yerel mahkemece ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılmıştı. Ancak daha sonra haksız tahrik indirimi uygulanarak ceza 23 yıla düşürülmüş, kamuoyunda infiale neden olan karar istinafa taşınmıştı.
İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 4. Ceza Dairesi, haksız tahrik indiriminin uygulanamayacağına karar vererek sanığa yeniden ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası vermişti. Sanık avukatlarının temyiz başvurusu sonrası dosya Yargıtay’a taşınmıştı.
Yargıtay 1. Ceza Dairesi’nin “canavarca his yok” gerekçesiyle cezayı bozması, kamu vicdanını bir kez daha yaralarken, dosya şimdi Yargıtay Ceza Genel Kurulu’na taşındı. Eğer bu cinayette de canavarca his yoksa nerede var acaba demekten de alamıyoruz kendimizi.
(KİH) İstanbul Sözleşmesi davasını AİHM’ye taşıdı
Türkiye’nin 2021 yılında Cumhurbaşkanı kararıyla İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesi, hukuki ve toplumsal mücadelelerle hâlâ tartışılmaya devam ediyor. Kadının İnsan Hakları Derneği (KİH), sözleşmeden çekilme kararına karşı iki buçuk yılı aşkın süredir yürüttüğü hukuki süreci Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) taşıdı.
İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararı, kadın örgütleri, hukukçular ve geniş toplum kesimlerinin sert tepkilerine rağmen 20 Mart 2021 gecesi Cumhurbaşkanı kararıyla alındı. Türkiye böylece, bir insan hakları sözleşmesinden tek taraflı çekilen ilk ve tek ülke oldu. Söz konusu kararın iptali için Kadının İnsan Hakları Derneği’nin de aralarında bulunduğu çok sayıda kurum Danıştay’a başvurdu. 28 Nisan 2022’deki duruşma, Danıştay tarihinin en kalabalık duruşması olarak kayda geçti. KİH’in açtığı davanın esas duruşması ise 28 Kasım 2023’te Danıştay 10. Dairesi’nde görüldü.
Duruşmada, İstanbul Sözleşmesi’nden yalnızca "kâğıt üzerinde" çıkıldığı vurgulanarak, toplumun büyük bir kesiminin sözleşmeye sahip çıkmaya devam ettiği ifade edildi. Ancak Danıştay 10. Dairesi, aralarında KİH’in de bulunduğu tüm başvuruları oy çokluğuyla reddetti. Danıştay savcılarının aksi yöndeki görüşleri dikkate alınmadı.
Ret kararının ardından Aralık 2024’te temyiz başvurusu da reddedilince KİH, Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruda bulundu. Başvuruda, “örgütlenme özgürlüğü” ile “adil yargılanma hakkının ihlal edildiği” savunuldu. Ancak daha önce Şanal Saruhan ve 29 Ekim Kadınları Derneği gibi başvurularda AYM’nin gerekçesiz ret kararları vermesi, başvurudan sonuç alınamayacağı yönünde güçlü bir kanaat oluşturdu.
Bu nedenle, iç hukuk yollarının tükendiğini belirten KİH, 18 Nisan 2025 tarihinde AİHM’ye başvurdu.
AİHM’ye yapılan başvuruda şu ihlaller sıralandı:
• Örgütlenme özgürlüğü
• Adil yargılanma hakkı
• Etkili başvuru hakkı
• Ayrımcılık yasağı
Dernek, Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesinin hukuki zemine dayanmadığını; kararın kanuni bir dayanağının olmadığını, meşru bir amaç taşımadığını ve demokratik toplum düzeninde gerekli veya orantılı bir işlem olmadığını vurguladı.
Başvuruda ayrıca çekilme kararının aşırı sağcı grupların siyasi baskısıyla alındığı, bu karar sonrası kadınlara ve LGBTİ+’lara yönelik nefret söylemi ve şiddet olaylarının arttığı da belirtildi.
KİH, AİHM’ye gönderdiği başvuruda mahkemenin Anayasa Mahkemesi kararını beklemesi halinde tekrar başvuru yapabileceklerini de bildirdi.
“Şiddetten uzak, özgür ve eşit yaşamak bir Cumhurbaşkanı kararıyla bizlere lütfedilmediği gibi, bir Cumhurbaşkanı kararıyla da elimizden alınamaz. Mahkemenin kararı ne olursa olsun bu gerçeği değiştirmez. Haklarımıza, varoluşumuza ve özgürlüğümüze yönelen politikalara karşı hem sokakta hem hukuk önünde mücadele etmeye devam edeceğiz. İstanbul Sözleşmesi bizim, vazgeçmiyoruz.”
AİHM’nin bu başvuruya vereceği karar, sadece Türkiye’de değil; toplumsal cinsiyet eşitliğine, yükselen küresel tehditlere karşı da önemli bir emsal teşkil edecek.
Afgan çocuk gelinin dünya şampiyonu bir vücut geliştiriciye dönüşme hikâyesi
Roya Karimi bir zamanlar Afganistan'da 15 yaşında bir çocuk gelin ve anneyken Avrupa'nın en iyi vücut geliştiricilerinden biri haline geldi. Şu anda vücut geliştirme Dünya Şampiyonası'nda yer alan Karimi'nin öyküsü, kısıtlayıcı geleneklere karşı mücadele etmenin, kimliğini yeniden inşa etmenin ve hala yaygın kısıtlamalarla karşı karşıya olan kadınlara ilham vermenin hikâyesi.
Roya 14 yıl önce annesi ve küçük oğluyla birlikte Afganistan'dan kaçtı, ardından Norveç'e sığındı.
Kendisini 30 yaşında Dünya Vücut Geliştirme Şampiyonası'nda yarışmaya kadar götüren yeni hayatına rağmen, Roya'nın anavatanında kadınların temel hakları konusundaki korkuları devam ediyor.
Taliban'ın 2021'de iktidarı ele geçirmesinden bu yana Afgan kadınlarına uygulanan kısıtlamalar konusunda özellikle endişeli. BBC Afgan Servisi'ne konuşan Roya, "Spor salonuna her gittiğimde, Afganistan'da bir zamanlar özgürce egzersiz yapmama bile izin verilmediğini hatırlıyorum" diyor:
"O durumdan kurtulabildiğim için şanslıydım ama pek çok kadın hala eğitim gibi en temel insan haklarına sahip değil. “ Bu gerçekten üzücü ve yürek parçalayıcı."
Roya, Afganistan'ın yöneticileri Taliban tarafından uygulanan kız çocuklarının 12 yaşından sonra okula gitme yasağına atıfta bulunuyor. Roya, direniş öykülerini aktarmanın başlı başına bir mücadele biçimi olduğuna inanıyor:
"Bugün Afgan kızlarının sesi okula bile gidemeyecek kadar kısılmış durumda.
"Bırakın kendi kararlarını vermeyi, düşünme, fikirlerini ifade etme, âşık olma ya da hayatını yaşama hakkına sahip olmayı, bir erkek vasi olmadan evden bile çıkamıyor.
Taliban 2021'de ABD birliklerinin kaotik bir şekilde çekilmesiyle, Batı destekli Afgan hükümetinden yönetimi devraldıktan sonra kız çocuklarına ve kadınlara yönelik katı kısıtlamalar getirdi. Kadınlar medreselerde Kuran dersleri alabiliyor fakat kızların 12 yaşından sonra başka bir konuda eğitim almaları yasak. Roya "Çok çalışmalı ve bu konuda ısrarcı olmalıyız ki önce etrafımızda değişim yaratabilelim" diyor ve ekliyor:
"Afgan kadınların korkusuzca yaşayabilecekleri, kendileri olabilecekleri ve hayallerinin peşinden gidebilecekleri günlerin gelmesini umuyorum".
Roya, Taliban ülkede yeniden iktidara gelmeden önce bile "o hayatı istemediğini" söylüyor.
O zamanki kocasını geride bırakarak Afganistan'dan kaçma kararı, Afgan toplumundaki kadınların da aynı şeyi yapmaları halinde pek çok risk ve tehdit barındırıyor. Roya Norveç'e taşındığında tamamen farklı bir ortamla karşılaştığını anlatıyor.
Yeni ve daha liberal bir kültüre uyum sağlamak, kendisini ve ailesini geçindirmek için bir iş bulmak ve Norveç dilini öğrenmek zorunda olduğunu ve hemen bu yönde harekete geçtiğini anlatıyor. İlk günlerde tüm bunları dengelemesi oldukça zor ancak çabaları sonunda karşılığını veriyor.
Roya hemşirelik eğitimi aldıktan sonra başkent Oslo'da bir hastanede çalışmaya başlıyor.
Roya' nın vücut geliştirme sporuyla tanışması da hayatında bir dönüm noktası oluyor.
Spor salonlarına gitmek sadece fiziksel egzersizle ilgili değildi; aynı zamanda özgüvenini yeniden inşa etmenin ve kişisel kimliğini yeniden tanımlamanın bir yolu oluyor. Vücut geliştirmenin, yıllarca kendisine dayatılan zihinsel ve sosyal sınırlamalardan kurtulmasına yardımcı olduğunu söylüyor.
Roya, hemşirelik kariyerinin yanı sıra beslenme ve sağlık koçluğu eğitimine devam etmiş ve sonunda fitness alanında bir derece kazanmış.
Roya ve ikinci kocası artık Afganistan'dan gelen ilk vücut geliştirmeci çift olarak tanınıyor. Bu hem dayanıklılığı hem de değişimi simgeleyen çığır açıcı bir kimlik.
Roya bir yıl önce hemşireliği bırakıp profesyonel olarak vücut geliştirme dünyasına girmeye karar veriyor.
Bu, hayatının akışını değiştiren riskli bir karar. Ancak kendisi için asıl zorluğun iş değiştirmek değil, Afganistan'da yaşadığı kısıtlamalardan sonra özgürlüklere uyum sağlamak olduğunu söylüyor:
"En büyük zorluğumuz, başkalarının bizim için belirlediği sınırları ve çerçeveleri, gelenek, kültür, din ya da her neyse onun adına bize dayatılan yazılı olmayan kuralları aşmaktı.
"Ancak yenilik yapmaya karar verdiğinizde, kendinizi bu çerçevelerden kurtarmanız gerekir." Diyor.
Roya, sportif faaliyetlerinin yanı sıra sosyal medya aracılığıyla ülke içindeki ve dışındaki Afgan kadınlarla bağlantı kuruyor.
Onlarla fiziksel sağlığın, özgüvenin ve kişinin kimliğini yeniden inşa etmesinin önemi hakkında konuşuyor. Roya, her Afgan kadının başarısının kişisel bir zaferden öte, kadının toplumdaki rolünü yeniden tanımlamaya yönelik bir adım olduğuna inanıyor. Roya, 27 Kasım'da başlayacak olan Dünya Vücut Geliştirme Şampiyonası'nda yarışmaya hazırlanıyor.
Gelecek sayımızda bu kadar hak ihlalleri içeren haberler vermek istemiyoruz sizlere ama ülkemizin kaygı verici antidemokratik gelişmeleri bizi buna zorluyor. Umutla kalın.
17 05 2025
Yorumlar
Bu yazı için yorum mevcut değil.
Dilerseniz Buradan yeni yorum gönderebilirsiniz.