SÖYLEŞİYİ YAPAN: Şule SEPİN İÇLİ
Şule: Sevgili Umudun Kadınları Dergisi izleyicilerimiz, bugün sizlerle farklı bir rol modelle birlikteyiz. Adı Merve Karagöz. Ben onu yapmış olduğu bir çalışmadan tanımıştım. Kendini bize ayrıntılı olarak tanıtır mısın?
Merve: Selam, İstanbul’da ailemle yaşıyorum. Mayıs 1995’te doğdum. Gelir İdaresi Başkanlığında çalışıyorum. Bir buçuk sene kadar önce atandım. Lisans eğitimimi İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesinin Siyaset Bilimi Kamu Yönetimi programında tamamladım. 19 yaşımda kör oldum. Üniversite hayatıma başladığımda kendim için idealleştirdiğim şey müfettişlikti. Maliye alanına ilgi duyuyordum. Birinci sınıfı okuduktan sonra kör oldum. Tedavi sürecinden sonra ise okulu bitirmeye karar verdim. Mezuniyet sonrası da kamuda işe başladım.
Şule: Gelir İdaresi Başkanlığında ne iş yapıyorsun?
Merve: Veri hazırlama ve kontrol işletmeni benim unvanım. Görme engelim olduğu için kurum sınavlarına giremiyorum. Engelli olan adaylar sadece maliye özelinde değil, diğer Bakanlıklarda da giremiyor kurum sınavlarına. Yavaş yavaş değişmeye başladı gerçi bu durum. Engelliler hâkim savcı olabiliyor artık ama diğer kamu kurumlarına sirayet etmesi biraz uzun sürecek gibi. Benim unvanım kariyer mesleği gibi değil, memur statüsündeyim. Göreve başladıktan sonra bizim teşkilatta unvanın yapılan işte ciddi bir etkisinin olmadığını anladım. Gelir uzmanları da uzman yardımcıları da veri hazırlamalar da pratikte aynı işi yapıyor. Şu anda Uygulama Denetim Müdürlüğünde, İnceleme Servisinde çalışıyorum. Ön inceleme ve sorgulama işlemlerini yapıyorum, ilgili yerlere yazışmaların iletilmesini sağlıyorum. Herkesin yaptığı işleri yapıyorum özetle servisimde.
Şule: Uzmanlık olunca ücret anlamında da farklılık oluyor değil mi?
Merve: Evet, sanırım o fark var. Özlük anlamında da farklılıklar oluyor. Fakülteden beri sınavlara girememe meselesini dile getiriyorum. Bu açık ayrımcılık. İİBF/ SBF mezunlarının girebildiği sınavlara biz engeli olan adaylar giremiyoruz. Kurum içinden sınav açıldığında bu sınavlara girebiliyoruz ancak üç seneyi doldurma şartı var. Şu an Gelir İdaresi Başkanlığında uzman olmuş görme engelliler bulunuyor ama ben bir sonraki aşamada bu ayrımcılığın giderilmesi için yeni adımlar atmak istiyorum. Belki diğer kamu kurumlarında da bu uygulama değişir. Nihayetinde akademik köken anlamında bir farkımız yok, ben de aynı fakültede aynı dersleri verip başarılı oldum. Mezun olduğum halde sınava giremiyorum. KPSS’ye girdikten sonra kurum sınavına giriyoruz ya kariyer meslekleri için, engeli olanların başvurusunu dahi kabul etmiyorlar. Bunun da zaman içinde değişeceğini umut ediyorum.
Şule: Engelli KPSS’ye mi girmek gerekiyor?
Merve: Kör olduktan sonra okulum da bitince özel bir şirketle görüşme yaptım. Almadılar. Ayrımcılık nedeni benim görme engelli olmam değil bir kadın olarak başörtülü olmamdı. Açık ayrımcılığa uğradım. Engelliliğin kapsamı da çok geniş ve çok bireysel. EKPSS’ye girip kamuda göreve başladım. İlgimi çeken yerlere ağırlık vererek tercih yapmıştım. Gelir İdaresi ilk tercihlerimdendi. Alandan uzaklaşmadığım için mutluyum ama işe başlama noktasında keşke ben de fakültedeki diğer arkadaşlarım gibi kurum sınavlarına girip uzman yardımcısı olarak göreve başlamış olabilseydim. Bu pratikte bir fark yaratmasa da bunun ayrımcılık olduğunu bilmek bazı durumlarda yetersiz hissetmeme neden olabiliyor. Giderilmesi gereken bir ayrımcılık olduğunu düşünüyorum. İnşallah ilerleyen süreçte bu konuyla ilgili elimden geleni yaparım.
Şule: Sen bir tür kesişimsel ayrımcılık yaşamışsın aslında. Hem körlüğünden hem de başörtünden dolayı. Biz biraz geriye gidelim. Sen kör olduktan sonra körlüğe nasıl uyum sağladın, bilgisayar, baston kullanma meseleleri nasıl oldu, onları biraz paylaşabilir misin?
Merve: Başlangıçta sadece hayatta kalmaya çalıştım. Hastalığımın teşhis süreci biraz uzun sürdü ve biraz yıpratıcıydı. Bağışıklık sistemimi baskılayan çok fazla ilaç kullanıyordum. İki yıl böyle geçti, toparlandım. Baktım hayat devam ediyor. Eskisi kadar sağlıklı olmasa da arkadaşlarımla halen daha iletişimdeydim. Tamamen evin veya hastanenin içerisindeydim. Ailemin desteği çok güzeldi. Özellikle annem desteğini hiç esirgemedi. Onun motive etmesiyle görmeme dışında bir farklılığımın olmadığına inandım. Bunun hayatımın bir parçası olduğu bilinciyle birazcık daha neler yapabileceğimi düşünmeye başladım. Annem, “Neden okula devam etmiyorsun” dedi. Arkadaşlarım okulu bitirdi, patır patır işe girmeye başladılar. Onları çok sağlıklı takip edemesem de haberleri geliyordu işte. Aslında bağımsızlığım, teknolojinin getirdiği kolaylıklar aracılığıyla telefonla başladı. Ekran okuyucuları, görmeyenlerin teknolojik aletleri nasıl kullanabileceğini falan hiç bilmiyordum. Googlelayarak telefonu nasıl kullanabileceğimi, Voice Over gibi teknik konuları keşfettim. Sonra da üniversiteye devam etmek için gereken adımları attım. İstanbul’da, ailemin yanında eğitimime devam etmek istedim. Fakültede ciddi bir erişilebilirlik sorunu yaşamadım. Hocalarımın ve arkadaşlarımın yaklaşımları olsun, hiçbir sorun. Bence duruşumun ve talep ettiklerimin etkisi vardı. Görmediğim için herhangi bir muafiyet veya bu durumu avantaja çevirecek bir talepte bulunmadım. Fırsat Eşitliği Yönergesini elime aldım, okudum. O eksende hareket etmeye başladım. Üniversitedeki Engelli Öğrenci Birimiyle iletişime geçtim. Oranın yönlendirmesiyle İstanbul Tophane’de Engelliler Müdürlüğünde bağımsız hareket eğitimi verildiğini öğrendim. Kervan yolda düzülür gibi bir durum oldu burada aslında. Bastonu annemin teşvikiyle zaten kullanıyordum, kör olduğum dışarıdan bakıldığında belli olmadığı için baston sosyal ilişkilerde de işimi kolaylaştırıyordu. İlk kör olduğum zamanlarda annemin kolunda yürüyordum. Bastonun satılan bir ürün olduğu aklımın ucundan bile geçmezdi. Ailem ve yakın çevremde körlük deneyimi olan kimse yoktu. Annemin, kardeşlerimin aracılığıyla bir tane baston temin ettik. Engelliler Müdürlüğünde farklı eğitim düzeyinden farklı beceriler geliştirmiş farklı engel gruplarıyla bir arada olduğumuz için çok hızlı bir şekilde yol alamıyordum ama neler öğrenmem gerektiğini gördüm. Bağımsız hareketin tekniklerini bile internetten okuyarak hızlıca pratik etmeye çalıştım. Üniversitede birim koordinatörümüz değişti, Ilgın Aydınoğlu oldu. Onunla da birkaç kez pratik ettik. Dışarıya çıkmaya karar verdikten sonra baston hep benim hayatımdaydı özetle. Kendi tekniğimi geliştirmiştim. Bilimsel metodolojisine de hâkim olduktan sonra keyifli, meraklı, bazen karamsar, hayat gibi her şeyin iç içe olduğu bir pratik sürecim oldu. Pandemide bilgisayar kullanmak zorunda olduğum için bilgisayarı öğrendim. Çok çileliydi. İnternetten bilgisayar sipariş ettim, geldi. Ama nasıl kullanılacağına dair hiçbir fikrim yok. Uzaktan Üniversiteden destek aldım ve Jaws yükledik. Ekran okuyucuydu, cracklemekti derken yapabildiğimi görünce kendimi hacker gibi hissetmeye başladım. Arkadaşlarıma ve kardeşlerime sorarak, Googlelayarak öğrendim işte. Bilgisayar sustuğunda çileden çıkıyordum. Zorlayıcı birkaç haftadan sonra bilgisayarla günlük hayatımın getirdiği ve gerektirdiği birçok şeyi yapabildim. Çalışma hayatımda da çeşitli yöntemler geliştirdim.
Şule: Annen duygusal olmayı bir tarafa bırakıp sana destek olmuş. Çocuğunun engelli olması çok üzücü ve derin süreçleri olan bir durum. Bu çok anlamlı. Çoğu anne-baba bunu yapamıyor maalesef. Ailelerde çok ciddi bir kabullenme sorunu var. Rehabilitasyon merkezine gittin mi?
Merve: İstanbul Büyükşehir Belediyesinin Engelliler Müdürlüğü, engellilere gündüz eğitim veren bir yer. Birkaç kez oraya gittim ama dedim ya aradığımı çok bulamadım. Benim acelem vardı. Oradaki rutine bağlı kalmak, okurken yapabileceğim bir şey gibi gelmedi bana. O bilgiyi edinebileceğim kaynakları oradaki hocalardan; İbrahim ve Zeynep hocanın yönlendirmeleriyle aldım. Teknik bilgilerin yazılı olduğu metinleri, bilgileri edinebileceğim ve deneyimleyebileceğim alanları kısa kısa hap bilgi şeklinde aldım onlardan. Onlar acelem olduğunu biliyorlardı. Okurken öğrenmek zorundasınız. Bilgim ve kendi tekniğim olsa da belki daha başka daha kolay bir yolu vardır diye diğer körlerin deneyimini de çok önemli bulurum. Hayatımda başka bir kör yoktu ki. Üniversitede Engelli Öğrenci Birimiyle tanıştıktan sonra başka körlerle de tanıştım. Benim açımdan ufuk açıcıydı çünkü diğerlerinin deneyimi bana yol gösteriyordu. Bu anlamda Engelli Öğrenci Biriminin bana çok faydası oldu.
Şule: Zorlu, zevkli ve umutlu bir mücadeleymiş seninki. Derneklerle ilişkilerin nasıl? Herhangi bir derneğe üye misin?
Merve: Pandemiden hemen önce öteki körlerin hayatıma olumlu etkisini görünce o gazla diğer körlerin ne yaptığını takibe aldım, merak ediyordum. Sonradan kör olmuş biri için diğerlerinin ne yaptığı önemli bence, taklit edeceğim çünkü. Biraz araştırdım ve süzerek fikirlerimin uyuştuğu bir-iki dernek buldum. Bir süre çalışmalarını izledikten sonra üye oldum. Sonrasında örgütlü mücadelenin pek bana göre olmadığını anladım. Yaklaşık iki senedir çalışmaları uzaktan takip ediyorum. Önceden daha aktiftim, daha çok inisiyatif alıyordum. Grupla çalışmak bana iyi geliyordu o zamanlar. Her derneğin, her gurubun kendi handikabı var. Şu an örgütlü mücadele anlamında hiçbir dernekle çalışmıyorum. Dışarıdan destek veriyorum. Bir arkadaş gurubum var ve beraber adım atmamız gereken noktalarda birlikte adım atıyoruz. Gelir İdaresinde çalışan körler olarak bizim de bir gurubumuz oldu. Ben üniversiteden mezun olduktan sonra Emirgan’dan rehabilitasyon hizmeti de aldım. Tanıdığım körler bana, “Gitme, orada ne yapacaksın, öğrenebileceğin bir şey yok.” minvalinde şeyler söylüyordu. Ama ilk tanıştığım körlerle sosyal açıdan hep birbirimize benziyorduk. Eğitim alanında bir noktaya gelmişiz, birlikte hareket etme kültürüne aşinayız, konuşup tartıştığımız konular benzer. Engellilik, körlük hepimiz için bireysel bir şey evet ama Türkiye’nin farklı yerlerindeki körler ne yaşıyor mesela, bunu merak ettiğim için rehabilitasyona gitmeyi istiyordum. Bu kitle için bir şey yapacaksam ve üreteceksem, onları daha iyi tanımam gerektiğini düşünüyordum. Rehabilitasyon gerçekten 21. Yüzyılın gereklerini eğitim anlamında asla sağlamayan bir kurum. Derneklerin de sırt çevirdiği bir alan bence burası. Kendi kaderine terk edilmiş. Hak temelli çalışan dernekler oradan çok uzaklar. Oradayken ve oradan ayrıldıktan sonra rehabilitasyonun apayrı bir dünya olduğunu düşündüm.
Şule: Gelir İdaresinde yapmış olduğun bir çalışmayı bizimle paylaşır mısın?
Merve: Atandığımda kadromun gereği olan işi yapmak istediğimi söyledim kendi kendime. Tanıdığım körler, her körün yolunun santralden geçeceğini söylüyordu. Bu benim için korkulu bir rüya gibiydi. Bu bir kibir gibi görülebilir ama alanımda yeterli bilgi birikimine sahibim, yeterliliğimi ispat etmişim, EKPSS belki bunu ölçmek için uygun bir araç değil ama atanmaya hak kazanmışım. Santralde çalışmak istemediğim için ilk görüşmeye gittiğimde savaş boyalarımı sürmüştüm. İstanbul’da bir vergi dairesinde göreve başladım. Müdüre kendimi tanıttım. Santral diyecek diye ödüm patlıyor ama. Müdür: “Ben senin gibi akademik kökene sahip birinin santralde çalışmasını istemem. Zaten santralde çalışan elemanım da var.” dedi. Derdimi anlamıştı bence. Ne yapabileceğimizi o da ben de bilmiyorduk. Çünkü maliyede çalışan bütün körler santralde çalışıyordu. Resmi olarak bilgisayar talep ettim. Ekran okuyucu yazılım ile bilgisayar kullandığımı söyledim. Veri hazırlama ve kontrol işletmenliği bilgisayar sistemiyle çalıştığı için konuyla ilgili araştırma yapıp dilekçelerimi sundum. Dairede özlük işleri, santral ve sekretarya bir aradaydı. Ben özlük işlerinde oturuyordum bu süreçte. Telefona sekreter bakıyordu. Direnerek telefonlara bakmadım. Kurumda çalışanlar neden telefonlara bakmadığım, en rahat bunu yapabileceğim konusunda bir algı geliştirmişti. Başka kurumlardan tanıdıkları körler telefona baktığı için benden de beklenen buydu çoğunlukla. Agresif bir tavır sergilemedim. Diğer servislerdeki üretime nasıl katkı sağlayabileceğimi gözlemledim. Müdürümün önerisiyle belli periyotlarla servis değiştirdim. Dilekçemden yanıt gelene kadar servislerde neler yapabileceğimi araştırdım. Dilekçelerime olumsuz yanıt geldi. Bizim kurumda o dönemde yalnızca Âdem Vural Windows işletim sistemli bilgisayarla kurum portallarını kullanabiliyordu. Teşkilatta ise Gelir İdaresi Başkanlığı işletim sistemi olan Gibux kullanılıyor ve bu nedenle bir süre sonra o da sistem dışı kalacaktı. Son zamanlarda Âdem Vural güncelleme alamadığı için onun da yaptığı işler kısıtlanmıştı. Âdem Vural ile görüşerek onun yönlendirmesiyle Ankara’da Uygulama ve Veri Yönetimi Daire Başkanlığı 79. Şube Sistem Yönetimi Müdürlüğünde çalışan bir beyefendi ile görüştüm. Vaktiyle Âdem Vural için Windows işletim sistemli bir bilgisayara NVDA’yı kurmuşlar. İşletim sistemimizin değiştiğini ve başka bir ekran okuyucu gerektiğini söyledi. Durumun teknik bilgilerini aldıktan sonra benim için yine Googlelama süreci başladı. Linux temelli bir işletim sistemi olduğundan hangi ekran okuyucu çalışır, Türkçeyle uyumlu sentezleyicisi var mı?” gibi sorulara yanıt aradım. Olcay Aşçı çalışma hayatımın bu noktaya gelmesinde gerçekten ciddi destek sağladı. Onunla inceledik, körler camiasını yokladım; bu ekran okuyucuyu kullananlar olup olmadığını araştırdım. Topladığım verileri Ankara’da iletişim kurduğum kişiye ilettim. Nelere ihtiyacım olduğunu içeren bir rapor yazdım. Yazılımı temin etmek için bağış da gerekiyordu çünkü bu yazılımı geliştirenler yurtdışında gönüllü çalışan kurumlar. JAWS ve NVDA kadar kolay erişilebilen bir ekran okuyucu olmadı benim için. Göreve temmuz başında başlamıştım. Geçen sene Aralık ayının sonuna doğru Ankara’dan bilgisayar gönderdiler, yazılımı da temin etmişler. Test kullanıcısı olacağım. Havalara uçtum çünkü hiç umudum kalmamıştı. Çalışma arkadaşlarım süreçten haberdarlardı ve “Ödenek ne zaman çıkar? Bu sene olmaz.” gibi olumsuz şeyler söylüyorlar. Umudumu da kaybetmek istemiyorum ama etkileniyorum ister istemez. Sonrasında bilgisayarı denemeye başladım işte. Maliye sistemleri aşırı güvenlikli olduğu için süreç zor ilerledi. Başlangıçta sadece ofis işlerini yapabiliyordum mesela gelen maillere cevap vermek yapabildiğim ilk işti ancak bunu yapmak da beni tatmin etmezdi. Kurumda kullandığımız portallar web tabanlı ve yetki açısından bunları kullanmamla ilgili hiçbir kısıtlılık yok. Denediğimde ise tarayıcıyı açtığım anda ekran okuyucu susuyordu. Ankara’dakilerle iletişim halindeydik, yazılımsal bir sorun olduğunu düşündük. Sorunu saptamaya çalıştılar. Sürekli kendi deneyimlerimden bahsedip güncellenmesi gereken kısımları bildirdim. Örneğin bazı kısayollara ihtiyaç duyuyordum. Windows işletim sistemindeki alışkanlıkları tamamen bırakmamız, haliyle başka bir düzene alışmamız gerekiyordu. İşyerindeki bilgisayarlarımıza komut girerek kullanıyoruz mesela. Buna alışmam, deneyimlemem ve rapor etmem gerekti. Özetle, kurum portallarında ekran okuyucu etkin bir şekilde çalışmadı ve ofis işleri dışında yapabileceğim bir iş olmadığı anlaşıldı. Umudumu yitirir gibi oldum ve karalar bağladım. Bilgisayar geldi, ekran okuyucu yazılım desteği sağlandı, yalnızca ofis işleri yapılıyor tamam ama bu bile maliyede santralden çıkmak isteyen körler için başka bir çalışma alanı. Telefonla uğraşmak yerine gelen mailleri ilgili servise iletip cevap almak, ardından mükellefin mailine cevap vermek önemli bir çalışma alanı. Kendimi biliyorum, bunu yaptığımda belli bir süre sonra sıkılacağım, beni tatmin etmez. Bu kazanımı cepte tutarak başka neler yapabilirim meselesini araştırdım, grup müdürümle tartıştık. O da bana Uygulama Denetim Müdürlüğünde ofis işlerinin daha fazla olduğunu, oraya geçebileceğimi söyledi. Vergi Dairesinde daha standart yazılar var ve ben servis arkadaşlarımın iş yükünü artıracak işler olduğunu düşündüğüm için oralara hiç girmek istemedim. Denetim Müdürlüğünde daha özgün raporlar yazıldığı için orayla görüştüm. Mart, Nisan gibi tayinim çıktı. Âdem Vural'a da o zamanlarda Gibux işletim sistemli bilgisayar ve ekran okuyucu yazılım desteği sağlandı ve artık Maliyede iki test kullanıcısı olmuştuk. Bildiklerimi ona gösteriyor, yapamadıklarımı soruyordum. Birbirimizi motive ederek denemeler yapıyoruz, yapay zekâya soruyoruz çünkü Linux ile ilgili Türkçe kaynak yok. Bir gün Google Chrome’u açtığımızda ekran okuyucunun susmadığını görünce çok heyecanlandık. Bunu bildirdiğimizde Ankara’daki ekibin daha önce bildirdiğimiz sorunu gidermek için Google Chrome’u güncellediğini öğrendik. Artık kurum bilgisayarında portal üzerinde ilgili modüller üzerinden çalışabiliyoruz. Portalların erişilebilirliği konusunda hala geri bildirimde bulunmamız gerekiyor örneğin her yerde etiketlemeler yok, düğmeler eksik, kısayollarla hareket edemiyoruz, ekran okuyucu yukarıdan aşağıya doğru şekilde senkronize çalışmıyor... Bunları bildirdik ve bazı iyileştirmeler yapıldı. Bazı kısımlar için süreç hala devam ediyor. Çünkü birden fazla modül var ve hepsi birbirinden karmaşık. Bunların erişilebilir hale getirilmesi için Daire Başkanını ziyaret ettik, kullanıcı deneyimimizi sürekli geri bildirimler vererek bildirdik. Son halde, Türkiye’nin neresinde olursa olsun Gelir İdaresinde unvanı uygun olan görme engelliler, Temmuz ayından beri ekran okuyucu yazılım desteğini alabiliyorlar. Ekran okuyucu kullanıcı hesabımıza tanımlanıyor ve bu sayede bütün bilgisayarlarda ekran okuyucu ile çalışabiliyoruz. Herhangi bir taşınabilir kopyaya gerek yok, yazılım otomatik olarak iniyor. Şu an 15 kadar personel bu yazılım desteğinden faydalanıyor. Gelir ve gider birleştiği için Defterdarlık bünyesinde çalışan her kör bundan yararlanabilecek artık, umarım daha çok kişi duyar. Bu çok güzel oldu ve daha da büyüyecek.
Şule: Görenle görmeyenin bir arada çalışıp ürettiği çok güzel bir başarı elde edilmiş. Sınav konusunda ayrımcılıkla ilgili atmak istediğin adımları da öğrenmek isteriz.
Merve: Bugünlerde bütün enerjimi bu erişilebilirlik işi alıyor. Bir sonraki hedefim sınavlar konusundaki ayrımcılığı gidermek. Bu insanlar akademik anlamda yeterliliklerini ispat etmişler ve bu işe girmek için sadece bunu ölçmek gerekiyor. Yalnızca lobicilik faaliyetleri yürütmek sonuca gitmemizi biraz yavaşlatıyor. Müdürümün bu ayrımcılıktan haberi bile yok ve evet bunların anlatılması bir noktada önemli ama işin bitirilmesi için bu ayrımcılığı gideren merciinin haberdar olması gerekir. Bununla ilgili uyuşmazlık başlatma niyetim var. Daha fazla engelli çalıştıran Bakanlıklar bunları çözmüş olabilir ama benden öncekiler neden bu adımı atmamışlar diye soruyorum ister istemez. Benden sonrakilerin yararlanması için iptal davası açabilirim, İdare Mahkemesine başvuracağım ve kararın iptali için mücadele edeceğim. Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu gibi mekanizmalara başvuruda bulunmayı da düşündüm. İdari para cezası bu ayrımcılığı elbette daha görünür hale getirir ama saldırgan olarak algılanmak istemiyorum. Kendimizi motive ederek adım adım haklarımızdan eşit şekilde yararlanmamız gerekiyor.
Şule: Biz senden örgütsel mücadeleyle beraber bireysel mücadele yöntemlerini de öğrendik. Acaba dergimize yazılarınla katkıda bulunabilir misin?
Merve: Ben sadece günlük yazıyorum. Çok dağınık konuşur ve düşünürüm. Tutarlı metin üretmek kaygı duyduğum bir alan. Kafamın içi çok hızlı çalıştığı için ipin ucu kaçıyor bir noktadan sonra.
Şule: Kendini çok güzel ifade ettiğin için sormuştum bunu. Son mesajlarını alıp bitirelim.
Merve: Görme engelli olduğumuz için ister istemez bu kitleyi temsil ediyoruz. Çoğunluğun menfaatini düşünerek hareket etmemiz gerekiyor. Mesai saatine uymamak, çalışmamak, işe gelmemek... Bunlar toplumsal olarak yıkılmasını istediğimiz önyargıları pekiştiriyor. Kitlenin menfaatini dikkate almalı, sahip olduğumuz bütün kimliklerin temsilcisinin de biz olduğumuzu gözetmeliyiz bence. Bunu önceleyerek adım atmalıyız. Ben karşı tarafın beni nasıl algılayacağını düşünmeye çalışıyorum ve üslubu çok önemsiyorum. Agresif algılanmadan derdimi anlatıyorum. Tatlı sert bir yöntem geliştirdim kendimce.
Şule: ‘Rol Modellerimiz’ köşemize konuk olduğun için çok teşekkür ediyoruz.
Merve: Umarım pek çok kişiye ulaşır.
Şule: Sevgili Umudun Kadınları izleyicilerimiz, bir ‘Rol Modellerimiz’ köşemizin daha sonuna geldik. Çok farklı bir mücadele biçimini öğrendik. Umarız başka mücadelelerde Merve sizlere rol model olur.
15 Aralık 2024
Şule: Sevgili Umudun Kadınları Dergisi izleyicilerimiz, bugün sizlerle farklı bir rol modelle birlikteyiz. Adı Merve Karagöz. Ben onu yapmış olduğu bir çalışmadan tanımıştım. Kendini bize ayrıntılı olarak tanıtır mısın?
Merve: Selam, İstanbul’da ailemle yaşıyorum. Mayıs 1995’te doğdum. Gelir İdaresi Başkanlığında çalışıyorum. Bir buçuk sene kadar önce atandım. Lisans eğitimimi İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesinin Siyaset Bilimi Kamu Yönetimi programında tamamladım. 19 yaşımda kör oldum. Üniversite hayatıma başladığımda kendim için idealleştirdiğim şey müfettişlikti. Maliye alanına ilgi duyuyordum. Birinci sınıfı okuduktan sonra kör oldum. Tedavi sürecinden sonra ise okulu bitirmeye karar verdim. Mezuniyet sonrası da kamuda işe başladım.
Şule: Gelir İdaresi Başkanlığında ne iş yapıyorsun?
Merve: Veri hazırlama ve kontrol işletmeni benim unvanım. Görme engelim olduğu için kurum sınavlarına giremiyorum. Engelli olan adaylar sadece maliye özelinde değil, diğer Bakanlıklarda da giremiyor kurum sınavlarına. Yavaş yavaş değişmeye başladı gerçi bu durum. Engelliler hâkim savcı olabiliyor artık ama diğer kamu kurumlarına sirayet etmesi biraz uzun sürecek gibi. Benim unvanım kariyer mesleği gibi değil, memur statüsündeyim. Göreve başladıktan sonra bizim teşkilatta unvanın yapılan işte ciddi bir etkisinin olmadığını anladım. Gelir uzmanları da uzman yardımcıları da veri hazırlamalar da pratikte aynı işi yapıyor. Şu anda Uygulama Denetim Müdürlüğünde, İnceleme Servisinde çalışıyorum. Ön inceleme ve sorgulama işlemlerini yapıyorum, ilgili yerlere yazışmaların iletilmesini sağlıyorum. Herkesin yaptığı işleri yapıyorum özetle servisimde.
Şule: Uzmanlık olunca ücret anlamında da farklılık oluyor değil mi?
Merve: Evet, sanırım o fark var. Özlük anlamında da farklılıklar oluyor. Fakülteden beri sınavlara girememe meselesini dile getiriyorum. Bu açık ayrımcılık. İİBF/ SBF mezunlarının girebildiği sınavlara biz engeli olan adaylar giremiyoruz. Kurum içinden sınav açıldığında bu sınavlara girebiliyoruz ancak üç seneyi doldurma şartı var. Şu an Gelir İdaresi Başkanlığında uzman olmuş görme engelliler bulunuyor ama ben bir sonraki aşamada bu ayrımcılığın giderilmesi için yeni adımlar atmak istiyorum. Belki diğer kamu kurumlarında da bu uygulama değişir. Nihayetinde akademik köken anlamında bir farkımız yok, ben de aynı fakültede aynı dersleri verip başarılı oldum. Mezun olduğum halde sınava giremiyorum. KPSS’ye girdikten sonra kurum sınavına giriyoruz ya kariyer meslekleri için, engeli olanların başvurusunu dahi kabul etmiyorlar. Bunun da zaman içinde değişeceğini umut ediyorum.
Şule: Engelli KPSS’ye mi girmek gerekiyor?
Merve: Kör olduktan sonra okulum da bitince özel bir şirketle görüşme yaptım. Almadılar. Ayrımcılık nedeni benim görme engelli olmam değil bir kadın olarak başörtülü olmamdı. Açık ayrımcılığa uğradım. Engelliliğin kapsamı da çok geniş ve çok bireysel. EKPSS’ye girip kamuda göreve başladım. İlgimi çeken yerlere ağırlık vererek tercih yapmıştım. Gelir İdaresi ilk tercihlerimdendi. Alandan uzaklaşmadığım için mutluyum ama işe başlama noktasında keşke ben de fakültedeki diğer arkadaşlarım gibi kurum sınavlarına girip uzman yardımcısı olarak göreve başlamış olabilseydim. Bu pratikte bir fark yaratmasa da bunun ayrımcılık olduğunu bilmek bazı durumlarda yetersiz hissetmeme neden olabiliyor. Giderilmesi gereken bir ayrımcılık olduğunu düşünüyorum. İnşallah ilerleyen süreçte bu konuyla ilgili elimden geleni yaparım.
Şule: Sen bir tür kesişimsel ayrımcılık yaşamışsın aslında. Hem körlüğünden hem de başörtünden dolayı. Biz biraz geriye gidelim. Sen kör olduktan sonra körlüğe nasıl uyum sağladın, bilgisayar, baston kullanma meseleleri nasıl oldu, onları biraz paylaşabilir misin?
Merve: Başlangıçta sadece hayatta kalmaya çalıştım. Hastalığımın teşhis süreci biraz uzun sürdü ve biraz yıpratıcıydı. Bağışıklık sistemimi baskılayan çok fazla ilaç kullanıyordum. İki yıl böyle geçti, toparlandım. Baktım hayat devam ediyor. Eskisi kadar sağlıklı olmasa da arkadaşlarımla halen daha iletişimdeydim. Tamamen evin veya hastanenin içerisindeydim. Ailemin desteği çok güzeldi. Özellikle annem desteğini hiç esirgemedi. Onun motive etmesiyle görmeme dışında bir farklılığımın olmadığına inandım. Bunun hayatımın bir parçası olduğu bilinciyle birazcık daha neler yapabileceğimi düşünmeye başladım. Annem, “Neden okula devam etmiyorsun” dedi. Arkadaşlarım okulu bitirdi, patır patır işe girmeye başladılar. Onları çok sağlıklı takip edemesem de haberleri geliyordu işte. Aslında bağımsızlığım, teknolojinin getirdiği kolaylıklar aracılığıyla telefonla başladı. Ekran okuyucuları, görmeyenlerin teknolojik aletleri nasıl kullanabileceğini falan hiç bilmiyordum. Googlelayarak telefonu nasıl kullanabileceğimi, Voice Over gibi teknik konuları keşfettim. Sonra da üniversiteye devam etmek için gereken adımları attım. İstanbul’da, ailemin yanında eğitimime devam etmek istedim. Fakültede ciddi bir erişilebilirlik sorunu yaşamadım. Hocalarımın ve arkadaşlarımın yaklaşımları olsun, hiçbir sorun. Bence duruşumun ve talep ettiklerimin etkisi vardı. Görmediğim için herhangi bir muafiyet veya bu durumu avantaja çevirecek bir talepte bulunmadım. Fırsat Eşitliği Yönergesini elime aldım, okudum. O eksende hareket etmeye başladım. Üniversitedeki Engelli Öğrenci Birimiyle iletişime geçtim. Oranın yönlendirmesiyle İstanbul Tophane’de Engelliler Müdürlüğünde bağımsız hareket eğitimi verildiğini öğrendim. Kervan yolda düzülür gibi bir durum oldu burada aslında. Bastonu annemin teşvikiyle zaten kullanıyordum, kör olduğum dışarıdan bakıldığında belli olmadığı için baston sosyal ilişkilerde de işimi kolaylaştırıyordu. İlk kör olduğum zamanlarda annemin kolunda yürüyordum. Bastonun satılan bir ürün olduğu aklımın ucundan bile geçmezdi. Ailem ve yakın çevremde körlük deneyimi olan kimse yoktu. Annemin, kardeşlerimin aracılığıyla bir tane baston temin ettik. Engelliler Müdürlüğünde farklı eğitim düzeyinden farklı beceriler geliştirmiş farklı engel gruplarıyla bir arada olduğumuz için çok hızlı bir şekilde yol alamıyordum ama neler öğrenmem gerektiğini gördüm. Bağımsız hareketin tekniklerini bile internetten okuyarak hızlıca pratik etmeye çalıştım. Üniversitede birim koordinatörümüz değişti, Ilgın Aydınoğlu oldu. Onunla da birkaç kez pratik ettik. Dışarıya çıkmaya karar verdikten sonra baston hep benim hayatımdaydı özetle. Kendi tekniğimi geliştirmiştim. Bilimsel metodolojisine de hâkim olduktan sonra keyifli, meraklı, bazen karamsar, hayat gibi her şeyin iç içe olduğu bir pratik sürecim oldu. Pandemide bilgisayar kullanmak zorunda olduğum için bilgisayarı öğrendim. Çok çileliydi. İnternetten bilgisayar sipariş ettim, geldi. Ama nasıl kullanılacağına dair hiçbir fikrim yok. Uzaktan Üniversiteden destek aldım ve Jaws yükledik. Ekran okuyucuydu, cracklemekti derken yapabildiğimi görünce kendimi hacker gibi hissetmeye başladım. Arkadaşlarıma ve kardeşlerime sorarak, Googlelayarak öğrendim işte. Bilgisayar sustuğunda çileden çıkıyordum. Zorlayıcı birkaç haftadan sonra bilgisayarla günlük hayatımın getirdiği ve gerektirdiği birçok şeyi yapabildim. Çalışma hayatımda da çeşitli yöntemler geliştirdim.
Şule: Annen duygusal olmayı bir tarafa bırakıp sana destek olmuş. Çocuğunun engelli olması çok üzücü ve derin süreçleri olan bir durum. Bu çok anlamlı. Çoğu anne-baba bunu yapamıyor maalesef. Ailelerde çok ciddi bir kabullenme sorunu var. Rehabilitasyon merkezine gittin mi?
Merve: İstanbul Büyükşehir Belediyesinin Engelliler Müdürlüğü, engellilere gündüz eğitim veren bir yer. Birkaç kez oraya gittim ama dedim ya aradığımı çok bulamadım. Benim acelem vardı. Oradaki rutine bağlı kalmak, okurken yapabileceğim bir şey gibi gelmedi bana. O bilgiyi edinebileceğim kaynakları oradaki hocalardan; İbrahim ve Zeynep hocanın yönlendirmeleriyle aldım. Teknik bilgilerin yazılı olduğu metinleri, bilgileri edinebileceğim ve deneyimleyebileceğim alanları kısa kısa hap bilgi şeklinde aldım onlardan. Onlar acelem olduğunu biliyorlardı. Okurken öğrenmek zorundasınız. Bilgim ve kendi tekniğim olsa da belki daha başka daha kolay bir yolu vardır diye diğer körlerin deneyimini de çok önemli bulurum. Hayatımda başka bir kör yoktu ki. Üniversitede Engelli Öğrenci Birimiyle tanıştıktan sonra başka körlerle de tanıştım. Benim açımdan ufuk açıcıydı çünkü diğerlerinin deneyimi bana yol gösteriyordu. Bu anlamda Engelli Öğrenci Biriminin bana çok faydası oldu.
Şule: Zorlu, zevkli ve umutlu bir mücadeleymiş seninki. Derneklerle ilişkilerin nasıl? Herhangi bir derneğe üye misin?
Merve: Pandemiden hemen önce öteki körlerin hayatıma olumlu etkisini görünce o gazla diğer körlerin ne yaptığını takibe aldım, merak ediyordum. Sonradan kör olmuş biri için diğerlerinin ne yaptığı önemli bence, taklit edeceğim çünkü. Biraz araştırdım ve süzerek fikirlerimin uyuştuğu bir-iki dernek buldum. Bir süre çalışmalarını izledikten sonra üye oldum. Sonrasında örgütlü mücadelenin pek bana göre olmadığını anladım. Yaklaşık iki senedir çalışmaları uzaktan takip ediyorum. Önceden daha aktiftim, daha çok inisiyatif alıyordum. Grupla çalışmak bana iyi geliyordu o zamanlar. Her derneğin, her gurubun kendi handikabı var. Şu an örgütlü mücadele anlamında hiçbir dernekle çalışmıyorum. Dışarıdan destek veriyorum. Bir arkadaş gurubum var ve beraber adım atmamız gereken noktalarda birlikte adım atıyoruz. Gelir İdaresinde çalışan körler olarak bizim de bir gurubumuz oldu. Ben üniversiteden mezun olduktan sonra Emirgan’dan rehabilitasyon hizmeti de aldım. Tanıdığım körler bana, “Gitme, orada ne yapacaksın, öğrenebileceğin bir şey yok.” minvalinde şeyler söylüyordu. Ama ilk tanıştığım körlerle sosyal açıdan hep birbirimize benziyorduk. Eğitim alanında bir noktaya gelmişiz, birlikte hareket etme kültürüne aşinayız, konuşup tartıştığımız konular benzer. Engellilik, körlük hepimiz için bireysel bir şey evet ama Türkiye’nin farklı yerlerindeki körler ne yaşıyor mesela, bunu merak ettiğim için rehabilitasyona gitmeyi istiyordum. Bu kitle için bir şey yapacaksam ve üreteceksem, onları daha iyi tanımam gerektiğini düşünüyordum. Rehabilitasyon gerçekten 21. Yüzyılın gereklerini eğitim anlamında asla sağlamayan bir kurum. Derneklerin de sırt çevirdiği bir alan bence burası. Kendi kaderine terk edilmiş. Hak temelli çalışan dernekler oradan çok uzaklar. Oradayken ve oradan ayrıldıktan sonra rehabilitasyonun apayrı bir dünya olduğunu düşündüm.
Şule: Gelir İdaresinde yapmış olduğun bir çalışmayı bizimle paylaşır mısın?
Merve: Atandığımda kadromun gereği olan işi yapmak istediğimi söyledim kendi kendime. Tanıdığım körler, her körün yolunun santralden geçeceğini söylüyordu. Bu benim için korkulu bir rüya gibiydi. Bu bir kibir gibi görülebilir ama alanımda yeterli bilgi birikimine sahibim, yeterliliğimi ispat etmişim, EKPSS belki bunu ölçmek için uygun bir araç değil ama atanmaya hak kazanmışım. Santralde çalışmak istemediğim için ilk görüşmeye gittiğimde savaş boyalarımı sürmüştüm. İstanbul’da bir vergi dairesinde göreve başladım. Müdüre kendimi tanıttım. Santral diyecek diye ödüm patlıyor ama. Müdür: “Ben senin gibi akademik kökene sahip birinin santralde çalışmasını istemem. Zaten santralde çalışan elemanım da var.” dedi. Derdimi anlamıştı bence. Ne yapabileceğimizi o da ben de bilmiyorduk. Çünkü maliyede çalışan bütün körler santralde çalışıyordu. Resmi olarak bilgisayar talep ettim. Ekran okuyucu yazılım ile bilgisayar kullandığımı söyledim. Veri hazırlama ve kontrol işletmenliği bilgisayar sistemiyle çalıştığı için konuyla ilgili araştırma yapıp dilekçelerimi sundum. Dairede özlük işleri, santral ve sekretarya bir aradaydı. Ben özlük işlerinde oturuyordum bu süreçte. Telefona sekreter bakıyordu. Direnerek telefonlara bakmadım. Kurumda çalışanlar neden telefonlara bakmadığım, en rahat bunu yapabileceğim konusunda bir algı geliştirmişti. Başka kurumlardan tanıdıkları körler telefona baktığı için benden de beklenen buydu çoğunlukla. Agresif bir tavır sergilemedim. Diğer servislerdeki üretime nasıl katkı sağlayabileceğimi gözlemledim. Müdürümün önerisiyle belli periyotlarla servis değiştirdim. Dilekçemden yanıt gelene kadar servislerde neler yapabileceğimi araştırdım. Dilekçelerime olumsuz yanıt geldi. Bizim kurumda o dönemde yalnızca Âdem Vural Windows işletim sistemli bilgisayarla kurum portallarını kullanabiliyordu. Teşkilatta ise Gelir İdaresi Başkanlığı işletim sistemi olan Gibux kullanılıyor ve bu nedenle bir süre sonra o da sistem dışı kalacaktı. Son zamanlarda Âdem Vural güncelleme alamadığı için onun da yaptığı işler kısıtlanmıştı. Âdem Vural ile görüşerek onun yönlendirmesiyle Ankara’da Uygulama ve Veri Yönetimi Daire Başkanlığı 79. Şube Sistem Yönetimi Müdürlüğünde çalışan bir beyefendi ile görüştüm. Vaktiyle Âdem Vural için Windows işletim sistemli bir bilgisayara NVDA’yı kurmuşlar. İşletim sistemimizin değiştiğini ve başka bir ekran okuyucu gerektiğini söyledi. Durumun teknik bilgilerini aldıktan sonra benim için yine Googlelama süreci başladı. Linux temelli bir işletim sistemi olduğundan hangi ekran okuyucu çalışır, Türkçeyle uyumlu sentezleyicisi var mı?” gibi sorulara yanıt aradım. Olcay Aşçı çalışma hayatımın bu noktaya gelmesinde gerçekten ciddi destek sağladı. Onunla inceledik, körler camiasını yokladım; bu ekran okuyucuyu kullananlar olup olmadığını araştırdım. Topladığım verileri Ankara’da iletişim kurduğum kişiye ilettim. Nelere ihtiyacım olduğunu içeren bir rapor yazdım. Yazılımı temin etmek için bağış da gerekiyordu çünkü bu yazılımı geliştirenler yurtdışında gönüllü çalışan kurumlar. JAWS ve NVDA kadar kolay erişilebilen bir ekran okuyucu olmadı benim için. Göreve temmuz başında başlamıştım. Geçen sene Aralık ayının sonuna doğru Ankara’dan bilgisayar gönderdiler, yazılımı da temin etmişler. Test kullanıcısı olacağım. Havalara uçtum çünkü hiç umudum kalmamıştı. Çalışma arkadaşlarım süreçten haberdarlardı ve “Ödenek ne zaman çıkar? Bu sene olmaz.” gibi olumsuz şeyler söylüyorlar. Umudumu da kaybetmek istemiyorum ama etkileniyorum ister istemez. Sonrasında bilgisayarı denemeye başladım işte. Maliye sistemleri aşırı güvenlikli olduğu için süreç zor ilerledi. Başlangıçta sadece ofis işlerini yapabiliyordum mesela gelen maillere cevap vermek yapabildiğim ilk işti ancak bunu yapmak da beni tatmin etmezdi. Kurumda kullandığımız portallar web tabanlı ve yetki açısından bunları kullanmamla ilgili hiçbir kısıtlılık yok. Denediğimde ise tarayıcıyı açtığım anda ekran okuyucu susuyordu. Ankara’dakilerle iletişim halindeydik, yazılımsal bir sorun olduğunu düşündük. Sorunu saptamaya çalıştılar. Sürekli kendi deneyimlerimden bahsedip güncellenmesi gereken kısımları bildirdim. Örneğin bazı kısayollara ihtiyaç duyuyordum. Windows işletim sistemindeki alışkanlıkları tamamen bırakmamız, haliyle başka bir düzene alışmamız gerekiyordu. İşyerindeki bilgisayarlarımıza komut girerek kullanıyoruz mesela. Buna alışmam, deneyimlemem ve rapor etmem gerekti. Özetle, kurum portallarında ekran okuyucu etkin bir şekilde çalışmadı ve ofis işleri dışında yapabileceğim bir iş olmadığı anlaşıldı. Umudumu yitirir gibi oldum ve karalar bağladım. Bilgisayar geldi, ekran okuyucu yazılım desteği sağlandı, yalnızca ofis işleri yapılıyor tamam ama bu bile maliyede santralden çıkmak isteyen körler için başka bir çalışma alanı. Telefonla uğraşmak yerine gelen mailleri ilgili servise iletip cevap almak, ardından mükellefin mailine cevap vermek önemli bir çalışma alanı. Kendimi biliyorum, bunu yaptığımda belli bir süre sonra sıkılacağım, beni tatmin etmez. Bu kazanımı cepte tutarak başka neler yapabilirim meselesini araştırdım, grup müdürümle tartıştık. O da bana Uygulama Denetim Müdürlüğünde ofis işlerinin daha fazla olduğunu, oraya geçebileceğimi söyledi. Vergi Dairesinde daha standart yazılar var ve ben servis arkadaşlarımın iş yükünü artıracak işler olduğunu düşündüğüm için oralara hiç girmek istemedim. Denetim Müdürlüğünde daha özgün raporlar yazıldığı için orayla görüştüm. Mart, Nisan gibi tayinim çıktı. Âdem Vural'a da o zamanlarda Gibux işletim sistemli bilgisayar ve ekran okuyucu yazılım desteği sağlandı ve artık Maliyede iki test kullanıcısı olmuştuk. Bildiklerimi ona gösteriyor, yapamadıklarımı soruyordum. Birbirimizi motive ederek denemeler yapıyoruz, yapay zekâya soruyoruz çünkü Linux ile ilgili Türkçe kaynak yok. Bir gün Google Chrome’u açtığımızda ekran okuyucunun susmadığını görünce çok heyecanlandık. Bunu bildirdiğimizde Ankara’daki ekibin daha önce bildirdiğimiz sorunu gidermek için Google Chrome’u güncellediğini öğrendik. Artık kurum bilgisayarında portal üzerinde ilgili modüller üzerinden çalışabiliyoruz. Portalların erişilebilirliği konusunda hala geri bildirimde bulunmamız gerekiyor örneğin her yerde etiketlemeler yok, düğmeler eksik, kısayollarla hareket edemiyoruz, ekran okuyucu yukarıdan aşağıya doğru şekilde senkronize çalışmıyor... Bunları bildirdik ve bazı iyileştirmeler yapıldı. Bazı kısımlar için süreç hala devam ediyor. Çünkü birden fazla modül var ve hepsi birbirinden karmaşık. Bunların erişilebilir hale getirilmesi için Daire Başkanını ziyaret ettik, kullanıcı deneyimimizi sürekli geri bildirimler vererek bildirdik. Son halde, Türkiye’nin neresinde olursa olsun Gelir İdaresinde unvanı uygun olan görme engelliler, Temmuz ayından beri ekran okuyucu yazılım desteğini alabiliyorlar. Ekran okuyucu kullanıcı hesabımıza tanımlanıyor ve bu sayede bütün bilgisayarlarda ekran okuyucu ile çalışabiliyoruz. Herhangi bir taşınabilir kopyaya gerek yok, yazılım otomatik olarak iniyor. Şu an 15 kadar personel bu yazılım desteğinden faydalanıyor. Gelir ve gider birleştiği için Defterdarlık bünyesinde çalışan her kör bundan yararlanabilecek artık, umarım daha çok kişi duyar. Bu çok güzel oldu ve daha da büyüyecek.
Şule: Görenle görmeyenin bir arada çalışıp ürettiği çok güzel bir başarı elde edilmiş. Sınav konusunda ayrımcılıkla ilgili atmak istediğin adımları da öğrenmek isteriz.
Merve: Bugünlerde bütün enerjimi bu erişilebilirlik işi alıyor. Bir sonraki hedefim sınavlar konusundaki ayrımcılığı gidermek. Bu insanlar akademik anlamda yeterliliklerini ispat etmişler ve bu işe girmek için sadece bunu ölçmek gerekiyor. Yalnızca lobicilik faaliyetleri yürütmek sonuca gitmemizi biraz yavaşlatıyor. Müdürümün bu ayrımcılıktan haberi bile yok ve evet bunların anlatılması bir noktada önemli ama işin bitirilmesi için bu ayrımcılığı gideren merciinin haberdar olması gerekir. Bununla ilgili uyuşmazlık başlatma niyetim var. Daha fazla engelli çalıştıran Bakanlıklar bunları çözmüş olabilir ama benden öncekiler neden bu adımı atmamışlar diye soruyorum ister istemez. Benden sonrakilerin yararlanması için iptal davası açabilirim, İdare Mahkemesine başvuracağım ve kararın iptali için mücadele edeceğim. Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu gibi mekanizmalara başvuruda bulunmayı da düşündüm. İdari para cezası bu ayrımcılığı elbette daha görünür hale getirir ama saldırgan olarak algılanmak istemiyorum. Kendimizi motive ederek adım adım haklarımızdan eşit şekilde yararlanmamız gerekiyor.
Şule: Biz senden örgütsel mücadeleyle beraber bireysel mücadele yöntemlerini de öğrendik. Acaba dergimize yazılarınla katkıda bulunabilir misin?
Merve: Ben sadece günlük yazıyorum. Çok dağınık konuşur ve düşünürüm. Tutarlı metin üretmek kaygı duyduğum bir alan. Kafamın içi çok hızlı çalıştığı için ipin ucu kaçıyor bir noktadan sonra.
Şule: Kendini çok güzel ifade ettiğin için sormuştum bunu. Son mesajlarını alıp bitirelim.
Merve: Görme engelli olduğumuz için ister istemez bu kitleyi temsil ediyoruz. Çoğunluğun menfaatini düşünerek hareket etmemiz gerekiyor. Mesai saatine uymamak, çalışmamak, işe gelmemek... Bunlar toplumsal olarak yıkılmasını istediğimiz önyargıları pekiştiriyor. Kitlenin menfaatini dikkate almalı, sahip olduğumuz bütün kimliklerin temsilcisinin de biz olduğumuzu gözetmeliyiz bence. Bunu önceleyerek adım atmalıyız. Ben karşı tarafın beni nasıl algılayacağını düşünmeye çalışıyorum ve üslubu çok önemsiyorum. Agresif algılanmadan derdimi anlatıyorum. Tatlı sert bir yöntem geliştirdim kendimce.
Şule: ‘Rol Modellerimiz’ köşemize konuk olduğun için çok teşekkür ediyoruz.
Merve: Umarım pek çok kişiye ulaşır.
Şule: Sevgili Umudun Kadınları izleyicilerimiz, bir ‘Rol Modellerimiz’ köşemizin daha sonuna geldik. Çok farklı bir mücadele biçimini öğrendik. Umarız başka mücadelelerde Merve sizlere rol model olur.
15 Aralık 2024
Yorumlar
Bu yazı için yorum mevcut değil.
Dilerseniz Buradan yeni yorum gönderebilirsiniz.