SÖYLEŞİYİ YAPAN: Sultan ÇAMUR KARATAŞ
Sultan: Sevgili Umudun Kadınları dinleyicileri. Esin Akgül'le birlikteyiz bugün. Karşıyaka Soroptimist Kulübü saymanı. Hoş geldin Esin.
Esin: Hoş buldum Teşekkür ediyorum.
Sultan: Bizimle röportaj yapmaya izin verdiğin için çok teşekkür ediyorum. Öncelikle kendini tanıtır mısın?
Esin: Merhaba ben Esin Akgül. İzmir Büyükşehir Belediyesi Engelli Hizmetleri Şube Müdürlüğü’nde sosyal hizmet kadrosu ile çalışıyorum. Engelli bireylerle izcilik çalışması yapıyorum. Grubumuzda 150 kadar engelli birey, aşağı yukarı 100 kadar da engelli olmayan kapsayıcı toplam 250 kişilik bir öğrenci grubumuz var ve onlara bakım verenlerle 400 kişiye yakın bir grupla çalışıyorum. Ayrıca Karşıyaka Soroptimist Kulübünün bir yıllık üyesiyim. Geçen sene üye oldum ve yapılan işler gerçekten kadın ve kız çocuğu odaklı olduğu için çok ilgimi çekti ve sizinle röportaj yapmak da çok mutluyum şu an.
Sultan: Çok teşekkür ederiz Soroptimist Kulüple ilgili bize biraz bilgi verir misin lütfen?
Esin: Tabii ki. 8 Nisan 1989'da kurulmuş Kulübümüz. Pek çok uluslarası bir Federasyona bağlı. Ülke içindeki pek çok kulüpten meydana geliyor. Bizimki de İzmir'de yer alan kulüplerden bir tanesi. Pek çok projemiz var. Özellikle hukuk konusunda. Kadınlara hukuk okuryazarlığı üzerine güzel bir projemiz var. İşte ayrıca kadınları kız çocukları güçlendirici pek çok projemiz var. Bursiyerlerimiz var. Genç kızlar üzerinden en son deprem bölgesinde burs alan ama oradaki kulüplerimizin ne yazık ki artık kasalarına ve ekonomik durumlarından ötürü burs veremedikleri üç bursiyerimizi de bölüştük aramızda. Üçü bizde diğerleri diğer kulüplerde. Genç kızların okumasını ve kadınların güçlenmesini hedefleyen, kadınlar için çalışa, iş ve meslek kadınları kulübüyüz.
Sultan: Harikasınız. Çok güzel çalışmalar olduğunu biliyorum. Bunlar da söylediğin gibi destekleme çalışmaları. Engellilerle ilgili projeleriniz olduğunu duyuyorum. Onunla ilgili bilgi verebilir misin? Bizim çok ilgimizi çekiyor çünkü engelli kadın çalışmaları.
Esin: Özellikle engelliler ve engellilere bakım veren kadınlar üzerinden ya da onlara destek olan gönüllü kadın, genç kızlar üzerinden projeler yapmayı planlıyoruz. Çünkü toplumumuzda ne yazık ki hem kırılgan hem dezavantajlı grup olarak engellilik, bir de üzerine kadın vasfı eklenince çoklu dezavantaja giriyor ki zaten zor bir yaşamın içindeyken 2-3 kat artıyor durumları. Biz bunu nasıl kolaylaştırabiliriz, nasıl güçlendirebiliriz ya da farkındalık nasıl yaratabiliriz? Toplumun çünkü engellilik hakkında hiç bilgisi yok. Engel eğer ailesinde yoksa hiç bilmiyor varsa da sadece o engeli biliyor ve ne yazık ki bir süre sonra şu gelişiyor: Engellilik sanki onlar için. Ne yazık ki politika da bu yöne doğru ilerlediği için engellilik iyi bir şeymiş de bunun için başka bir çabaya gerek yokmuş gibi yargılar gelişmeye başladı. Ki bunu zaten söyleyen ne yazık ki siyasetçiler de var. Amacımız engeli ortadan kaldırma şansımız olmadığı durumlar. Fakat toplumun engelini ortadan kaldırabilir, toplumdaki engelliye bakışı ortadan kaldırabiliriz. Çünkü her şey hepimiz için. Engelliye yapılan hiçbir hizmet lütuf değil. Biz o çalışmaları sanki iyilik yapıyormuşuz, engellileri “sizi seviyoruz” ya da işte sizde engelliler şurada bir tarafta kendi kendinize olun” gibi değil tam tersi, yaşamın her alanında, her yerinde, hep beraber bir arada olmak üzerine çalışmalar yapmak istedi Bunun üzerine yapılması gereken ne varsa, politika, siyaset, farkındalıksa farkındalık, içinde ve kadının aktif rol aldığı özellikle engelli kadının ve genç kızların bu bilinçlendirme, farkındalık çalışmaları, sosyal değişim ve gelişim üzerine yapılması gereken ne varsa çok fazla fikrimiz var. Umarım çoğunu projelendirip hayata geçirebiliriz. Bunun üzerine çalışıyoruz özellikle.
Sultan: Harika. Bir de izcilik meselesi var. Senin hayatının çok önemli bir bölümünü kapladığını biliyorum.
Esin: İzcilik tam anlamıyla bir yaşam disiplini. En kısa tanımı, insan yetiştirme sanatı. Muhteşem bir sistem, muhteşem bir disiplin, hiyerarşik bir disiplin. Özel giysi ile yapılıyor. Eskiden biz buna üniforma derdik. Fakat o militarist yapısı yok izciliğin, tam tersine hiyerarşik yapıyı kullanıyor. Toplumun en küçük ölçüye indirilmiş hali ile çocuklara eğitim sağlıyor. %70'i %75'i kız. Erkekler daha azınlıkta. Daha çok kız çocukları ilgi gösteriyor bu ara. İzci anneleri diye bir kavramımız var. Eğitimin ailede başladığını inanıyoruz. İzcilikte aile ve okul arasındaki kalan eğitim ve akran eğitimini özellikle önemsiyor. Bir çeşit çete. Okul, sokak çetesi gibi düşünün. Okuldaki zorbalıktan başlayıp da akran eğitim üzerine devam eden ama toplumda nasıl var olabiliriz? Çünkü oba çalışması dediğimiz bir sistem var. Gruplar halinde çalışıyorlar. En küçük demokratik yapı. Yani topluma, sosyalleşmeye, sosyal hayata tam bir hazırlık. Bir obabaşı var. Obabaşı yardımcısını seçiyor. Bunların hepsi demokratik olabilirken bazen tek kişinin kararıyla da olabiliyor. Çünkü yaşamımızın bütün en küçük ölçekli benzetim halini biz çocuklara vermeye çalışıyoruz. Ama sadece çocukları. Bir engeller yaş sınırımız da kalkıyor ortadan. İçinde engelliler de var tabii ki. Asıl şu an yaptığımız “melek izcilik” dediğimiz. Bu bir marka, melek izcilik, yani engelliler melektir, şudur budur gibi bir bakış açısı değil. Aslında en çok izcilerin melekleri ya da melek. Bir dünya masası kuruldu. 2016 yılında engellilerin de izcilik yapma hakkını özellikle vurgulayan ama tek başına değil, hep beraber tabii ki. Hiçbirimiz her şeyi tam yapamıyoruz ya da yapabildiğimiz şeylerin üzerinden güçlenmeye gittiğimizde çok daha iyi şeyler yapabiliyoruz. Biz özellikle yönerge alma, toplum içinde bir arada yaşama kuralları, hayatı idame. Bunların hepsi izciliğin sorunu ve sorumluluğu. Çocuklara da öğretmeye çalıştığımız, gençlere de. Engelli dediğimiz 4-6 yaş okul öncesi gruba da “şirin izcilik” yapıyoruz. Zaten dört yaşında bir çocuk izci olduysa ömür boyu bir daha çok fazla bir şeyle uğraşmanız gerekmiyor. Çünkü kendi eğitimi için gerekli olan materyalleri kendisi bulup eğitim şeklini de kendisi seçiyor. Çünkü öğrendiği her şeyi bir başkasına aktarmak durumunda izciler. Grup içinde hem bireyselleşmeyi hem grup içinde yaşamayı öğreniyorlar. Tatlı bir rekabetleri var ama asla yarışma değil. Bu, en iyisini yapmak adına kendileri ile yarışıyorlar her seferinde. Engelliler de işin içine girdiğinde şunu fark ettik: Bir ailede engelli varsa engelli çocuk ya da engelli olmayan çocuk bir şekilde ihmal ediliyor. Fakat biz kapsayıcı izcilik yaptığımız için aralarındaki o süregelen çatışma yani kardeş çatışması harici, ilgi çatışması, ailenin birine daha çok ilgi gösteriyor olmasının bile üstesinden gelebiliyoruz bu durumda. Çünkü birey olduklarını fark ediyorlar ya da ayrı grupta bile olsalar bir arada yaşama kültürleri geliştiği için ev içi barış da gelişiyor. Ve arkasından en iyi ne yapabilirime gittiği için de yaşam kalitelerini yükseltiyorlar iç disiplinle beraber. Ama bu disiplini sadece izcilere ve çocuklara vererek kazanamadık. Dedik ki biz “izci anneleri” diye bir kavram geliştirelim. Onları da izci gönüllüsü yapalım. Aynı tekniği onlara da uygulayalım dediğimizde, özgüveni çok yükselmiş ve çokça iş hayatına atılmış kadınlar gelişmeye başladı. Kişisel gelişim üzerine ilerliyorsunuz. Bir süre sonra izcilik size kişisel gelişimi tam anlamıyla veriyor. Mesela bir kadınla çalıştığınızda, kadın çalışmalarına da girdiğinizde, bunun içine öfke kontrolü giriyor, stresle başa çıkma geliyor, etkili iletişim giriyor. Çünkü pek çok tekniği kullanabiliyorsunuz. Disiplinler arası bir çalışmadır. Kendi felsefesi ve bir sistemi vardır. Fakat sportif faaliyetleri içerir. Yaratıcı dramayı mutlaka kullanır, içinde matematiği, kesinlikle uzayı kullanır. Çünkü gök bilimcisi olmak zorundasınız ki doğadaki yönünüzü de bilesiniz. Doğayla barışık olmanın ne kadar gerekli olduğunu depremler afetler bize gösterdi. İzcilik doğada yapılan bir çalışmadır. Tabii ki salon çalışmaları vardır, tabii ki izcilik güzel şeyleri, lüks şeyleri izcilik de sever ama doğada yaşamayı da bilir. Yani insanı, genci, çocuğu en iyi şekilde hayata hazırlayan, hayatını idame edebilmesi için tek başına, tırnak içinde, birlikte ve tek başına idame edebilmesi için geliştiren, toplum içinde “ben de varım” dedirten, sosyal değişim gelişim üzerine müthiş bir sistem.
Sultan: Siz ne zamandır uğraşıyorsunuz izcilik meselesiyle?
Esin: 2006 yılında tanıştım ben izcilikle. Oğlumun olmasını çok istiyordum. Ama şöyle bir durum var. Türkiye genelinde izcilik %2. O zamanlar Milli Eğitimde falan gene izcilik vardı ama dünya geneline baktığımızda Amerika'da %100, Japonya'da %100. Okuldaki her çocuk mutlaka eğitim disiplininin bir parçası. Şunu görüyoruz, yani filmlerde falan görürsün işte kurabiye satan. Ama biz de iyi ki bir hababam sınıfı var. Hakikaten biz de hala aynı üniformayı kullanıyoruz. Çünkü o, Türkiye İzciler Birliği'nin yansımasıdır filmdeki görseller. Biz de onun geleneğini sürdüren Trakya İzciler Birliği Federasyonu olarak devam ediyoruz. Yine bizim de kısıtlamamız TİB birebir aynı durum. Yani okul dört duvar olan yer değildir diye başlayan o muhteşem tirat bizim için de geçerli. Çünkü öğrenme yaşamın her alanında var olmazsa yaşamımızı sürdüremeyiz. Zaten İzciliğe de 2006 yılında oğlumu izciliğe yazdırarak başladım. İzmir'in oldukça göç alan ve ekonomik, sosyo-ekonomik dezavantajlı bir bölgesinde başladık. Sosyal güçlendirme adına göç ile gelen ve şehirde yaşayan çocukların kaynaşması üzerine kurulmuş bir projeydi. Bölge genelinde kadın liderlerin çalışması biraz sıkıntılıydı açıkçası yeri nedeniyle. Gelip giden kadın liderler azaldıkça şey yaptık biz orada, izci annesi, izci gönüllüsü gibi, izci annesi kavramı sonra geldi. Yönetici bir kurul vardı. Kurulun içinde kadınlardan oluşan bir koruyucu kurul vardı. Ben orada yer aldım. Fakat liderler gelip gitmeyince eğitimim de yeterli olduğu için ben gönüllü gibi başladım yanlarında. Bir yıl sonra lider oldum. Fakat benim yaşamımı çok değiştirdi izcilik. Yani bir çocuğun aşırı korumacı bir annesi iken aslında çocuğumun ne kadar gelişimine engel olduğumu fark ettim orada. Yaptığım şeyin iyilik değil tam tersine o çocuğun özgüveninin yıkılmasına, hayatta “ben de varım” demesine engel olduğumu fark ettim. Bütün bu çalışmalar içerisinde dedim ki benim hayatımı yani eğitimli bir kadın olarak, kendimi iyi bir yerde gören bir kadın olarak, benim yaşamımla ilgili bu kadar değiştiriyorsa özellikle bu göçle gelen ya da şehirde kendini iyi hissedemeyen kadınlar için muhteşem bir proje ve çocuklarıyla bir arada yapabilecekleri bir proje. İzci anneleri de orada gelişti ve bir süre sonra Konak Belediyesinde hayat bulduk. Her yıl 2000 izci ve 800 izci annesi ile muhteşem işler yaptık. Muhteşem projeler yürüttük. Yaz kampları, kış kampları, geziler, farkındalık çalışmaları… Konak Belediyesinin kadın futbolu diye bir kulüpte bir alanı vardır. Hep dünya şampiyonları kız çocuklarıyla futbol oynuyorlar ve muhteşem işler beceriyorlar, çok güzel yerdeler. Kadının toplumdaki yeri çok kıymetli, politika, politik hayattaki yeri çok kıymetli biz bütün çalışmalarımızda kadınları güçlendirme ama aile birliğini de önemseyen güçlendirme yani etik değerlerimizi aşmayan güçlendirme. Çünkü bazen hazır olmayan eğitimleri verdiğimizde kadınları dengesiz bir yaşama sokmamamız gerekiyor. Hazırlaya hazırlaya, bir üst basamağa çıkara çıkara. Hepimiz için geçerli yani benim için de böyle oldu. Çünkü deneyimleyerek yaptığım için bu kadar rahat konuşabiliyorum. Yaşamımı çok değiştirdi. Doğada yaşamak, doğadaki o hayvanlarla, ağaçlarla, gökyüzü ile. Şehirlerde hiç gökyüzünü göremiyoruz. Yıldızları, takımyıldızları hiçbir çocuk bilmiyor neredeyse. Benim hayalimdir termitle karıncayı ayırt edebilen çocuk ama gördüğü her şeyi haşere zannediyor bizim çocuklarımız ve onların asla doğal yaşam döngüsünde ne kadar kıymetli olduğunun farkında değiller. Gittiğimiz kamplarda, doğa içi kamplarda hep bunlardan bahsediyoruz. Yönümüzü nasıl bulabiliriz, güneş saatini nasıl okuyabiliriz, işte hava durumunu nasıl tahmin edebiliriz, elimizde hiçbir materyal yokken uzaklık nasıl ölçebiliriz gibi aslında teknik aynı zamanda teknik fakat doğanın bize sunduğu mucizeleri keşfetmelerini, izciliğin bir anlamı da keşşaflık zaten biliyorsunuz, iz süren demek. Yani muhteşem bir, ütopik gibi görünse, ütopya gibi muhteşem bir yaşamın içine onları alıyoruz.
Sultan: Harikasınız. Kaç lider yapıyorsunuz bu çalışmayı?
Esin: Şu an Büyükşehir belediyesinde tek liderim ben. Fakat lider yetiştirmeyi çok önemsiyorum. Bizim Federasyonumuzda çok fazla liderimiz var. Bu konuda bize çok destek oluyorlar. Onlar daha çok, yani izcilik gönüllülük esaslıdır. Yani profesyonel olmasını çok isterim, çünkü profesyonelleşen her işin kıymeti artıyor. Bizde ne yazık ki amatör yaptığınız çalışmalar bir süre sonra sanki birilerinin isteğiyle devam ediyormuşsunuz gibi geliyor ama profesyonel olduğunda işlerin çok daha hızlı ilerlediğine inanıyorum. Amacım da bu işi olabildiğince profesyonel hale getirmek. Bazen 3 lider, bazen 23 lider. O an kim hazırsa yanımızda hepsi. Çok aktif bir şekilde, şehrin içinde varız. Çünkü izcilik özel giysili bir kıyafet. Fular var, sembolik çerçeve dediğimiz tüm dünyada değişmez ritüelleri ve görselleri var. İzci selamı yani üç parmağınızı kaldırırsın başparmağınızla küçük parmağınızı tutarsınız. Yaptığınız bu hareket dünya üzerindeki izci selamıdır. Dünya üzerinde bütün izciler sol eliyle tokalaşır. Fularları vardır, fularlarının renkleri vardır. Siz bunlardan onların hiyerarşik yapısını öğrenirsiniz. Tahtalarımız vardır eğitimci liderlerin 2, 3, 4, ona bakarak eğitim kadrosunun neresinde olduğunu görürsünüz. Bir sürü armalarımız vardır. Bu armalarla yetkinliklerimizi görürsünüz. Hakikaten sizi bir sonraki aşamaya o kadar hızlı hazırlar ki, diyelim keşifle ilgili bir çalışma yapıyorsunuz, keşif armasını almak için keşifle ilgili en az beş tane terimi bilmeniz ve çok net anlatabilmeniz gerekir, en az üç doğa yürüyüşü yapmanız gerekir, en az işte teknik işaretlerin 20 tanesini bilmeniz gerekir, harita okumanız gerekir, pusula okumanız gerekir gibi bunları kazanım olarak elde ettiğinizde size o arma verilir ve siz göğsünüzü gere gere “ben keşif arması taşıyorum” diyebilirsiniz. Bunu gören herkes de “evet bu kişi doğada keşif yapabilen, teknik işaret okuyabilen, o teknik beceriye sahiptir” denmesine sebep olur. Şunu gösteriyor, semboller yaşamımızı yönetiyor aslında.
Sultan: Harika.
Esin: Biz de bu sembolleri üzerimize taşımaktan çok keyif alıyoruz.
Sultan: İzcilik çalışması ile Soroptimist Kulübü çalışmaları başa baş gidiyor mu, bir araya gelebiliyor mu?
Esin: Şöyle ki çok yeni ben Soroptimist ailesine üyeyim. Ortak çalışmaları hep yapmak istiyoruz. Bizim İzmir'in Dünya İzcilik Başkenti ilanında benim Soroptimist kız kardeş yönetim kurulu, yönetim kurulumuz bizim ziyaretimizdeydi, yanımızdaydı. Hep bir arada ve yan yana yürümeyi hedefliyoruz amacımız bu zaten.
Sultan: Bir de üzüldüm doğrusu. Bu sadece İzmir’le mi acaba sınırlı diye düşündüm. Daha genişletmeyi düşünüyor musunuz?
Esin: İzciliği mi?
Sultan: Evet. İzciliği, Soroptimist Kulüple bağlantıyı.
Esin: Soroptimist Kulüple var. Şöyle ki her ilde, pek çok ilde diyeyim Soroptimist kulüplerimiz. İzciliğimiz de devam ediyor. İstanbul’da aktif, Sakarya'da aktif, Ankara'da aktif, pek çok ilde var. Fakat engelli izciliği daha çok İzmir üzerinden, yani melek izcilik dediğimiz kavram İzmir üzerinden daha çok ilerliyor. Çok istiyorum, her ilde açalım, bu tür özel eğitim almış, özel eğitim tekniklerini bilen ve bizim deneyimlerimizi paylaşarak yetiştirdiğiniz pek çok engellilik alanında çalışan liderlerimiz olsun istiyorum. Bir de şöyle bir hayalim var: “Enlider” dediğimiz. Tam bir lider kadrosu olmayacak ama izci gönüllüsüyle liderlik arasında, lider yardımcılığı gibi, engelli bireylerden oluşan liderlik kadrosu. Çünkü en güzel kendilerini onlar ifade edebiliyorlar ve bu alanda belki tam anlamıyla sorumluluk almalarında ya da tabii ki sıkıntı olmayan durumlar olabilir ama her engel grubunda ne yazık ki bu sorumluluğu veremeyebiliyoruz. Ama enlider kadrosunu geliştirip, bunun standartlarını oluşturabilirsek, çünkü Trakya İzciler Birliği, İSO belgesi olan, standartları olan bir kuruluş, bir federasyon, onun üzerine çalışıyoruz. Enlider kavramını geliştirip engelli bireylerden liderler yapmayı hedefliyoruz. Onların da bizim desteğimizle, onların bize desteğiyle, hep birlikte yani onların bize desteği bizim onlarla desteğimiz olsun ve bu hareket yapıyorsun diye. Çok fazla enlider, işte normal, engelli olmayan, normal kavramı ne kadar normalse onu da bilmiyorum, çünkü hepimiz normaliz. Kavramlar birbirine giriyor bir süre sonra sosyal hizmet alanında ne yazık ki. Mesleki deformasyon mudur bilmiyorum ama herkes izci olsun istiyorum. Çünkü ailemdeki herkes, 18 yaşını geçmiş herkes izci lideri, konu komşu, mahalle, herkesi izcilikte tanıştırmak istiyorum. Bu gittikçe genişliyor. İlçem olsun, ilim olsun, ülkem olsun diye. Dünyaya kadar yayılsın, herkes izci olsun istiyorum.
Sultan: Şu geldi aklıma. Özel eğitim bölümlerinde bir izci liderliği dersi koymak lazım.
Esin: Evet.
Sultan: Onlar engellerle çalışırken izci lideri olarak da çalışsın, ne kadar güzel olur.
Esin: Özel eğitim özellikle birebir uygulanıyor bizde. Daha çok, çünkü özel eğitime ihtiyacı olan çocuklar birebir eğitim alır sonuçta. En büyük sıkıntılarımızdan birisi bizim buydu. Yani eğitim alması gereken, bireysel eğitim programı hazırladığınız çocukla birebir çalışırken sıkıntı yok. Ama yanında bir çocuk daha geldiğinde, o dikkatinin dağılmasını ya da aynı akran eğitimi ile beraber öğrenmesini, görerek öğrenmesini, işte arkadaşının yaptığından da bir şeyler öğrenmesini, duyarak öğrenmesini geliştirmek için ben hep grup çalışması yapmayı önemsiyorum. Çünkü asıl rehabilitasyon, asıl özel eğitim orada başlıyor. Çünkü çocuklarımız, özel gereksinimli çocuklarımız birebir yaşamını sürdürmeyecekler. Çünkü bir süre sonra bu yük hep ebeveynin, özellikle de kadının üzerine kalıyor. Öyle çalışmalar yapmalıyız ki hem tek başına hem de grup içinde kendinin yaşamını sürdürebilir hale getirmeliyiz. Amacımız yeri geldiğinde her zaman akademik okul yazarlık değil, günlük okul yazarlık bizim için daha kıymetli. Otobüsünün numarasını bilsin ya da alacağı materyallerin adını bilsin, markasını bilsin ya da parayı okuyabilsin. Yoksa akademik belki bir kariyer, o kadar gelişim sağlayamayacak çocuğumuza. Bazen bu konuda çok zorluyor olabiliriz ama yani hayatın nasılsa günlük yaşam becerilerinin kazanılması bazen akademik becerilerden çok daha kıymetli oluyor
Sultan: Çok teşekkür ederim.
Esin: Ben teşekkür ederim
Sultan: Çok zihin açıcı bir röportajdı benim için. Çok teşekkür ederim. Emeklerinize sağlık, Umudun Kadınlarının da eminim ki bundan alacakları çok mesaj olacak. Sevgili Umudun Kadınları Dergisi izleyicileri. Bugün Esin Akgül’le birlikteydik ona emekleri için çok teşekkür ediyorum. Belki de çalışmaları genişletmek için bir röportaj daha yaparız diye söz almaya çalışacağım. Sevgilerle.
Esin: İzci sözü.
Sultan: Sevgili Umudun Kadınları dinleyicileri. Esin Akgül'le birlikteyiz bugün. Karşıyaka Soroptimist Kulübü saymanı. Hoş geldin Esin.
Esin: Hoş buldum Teşekkür ediyorum.
Sultan: Bizimle röportaj yapmaya izin verdiğin için çok teşekkür ediyorum. Öncelikle kendini tanıtır mısın?
Esin: Merhaba ben Esin Akgül. İzmir Büyükşehir Belediyesi Engelli Hizmetleri Şube Müdürlüğü’nde sosyal hizmet kadrosu ile çalışıyorum. Engelli bireylerle izcilik çalışması yapıyorum. Grubumuzda 150 kadar engelli birey, aşağı yukarı 100 kadar da engelli olmayan kapsayıcı toplam 250 kişilik bir öğrenci grubumuz var ve onlara bakım verenlerle 400 kişiye yakın bir grupla çalışıyorum. Ayrıca Karşıyaka Soroptimist Kulübünün bir yıllık üyesiyim. Geçen sene üye oldum ve yapılan işler gerçekten kadın ve kız çocuğu odaklı olduğu için çok ilgimi çekti ve sizinle röportaj yapmak da çok mutluyum şu an.
Sultan: Çok teşekkür ederiz Soroptimist Kulüple ilgili bize biraz bilgi verir misin lütfen?
Esin: Tabii ki. 8 Nisan 1989'da kurulmuş Kulübümüz. Pek çok uluslarası bir Federasyona bağlı. Ülke içindeki pek çok kulüpten meydana geliyor. Bizimki de İzmir'de yer alan kulüplerden bir tanesi. Pek çok projemiz var. Özellikle hukuk konusunda. Kadınlara hukuk okuryazarlığı üzerine güzel bir projemiz var. İşte ayrıca kadınları kız çocukları güçlendirici pek çok projemiz var. Bursiyerlerimiz var. Genç kızlar üzerinden en son deprem bölgesinde burs alan ama oradaki kulüplerimizin ne yazık ki artık kasalarına ve ekonomik durumlarından ötürü burs veremedikleri üç bursiyerimizi de bölüştük aramızda. Üçü bizde diğerleri diğer kulüplerde. Genç kızların okumasını ve kadınların güçlenmesini hedefleyen, kadınlar için çalışa, iş ve meslek kadınları kulübüyüz.
Sultan: Harikasınız. Çok güzel çalışmalar olduğunu biliyorum. Bunlar da söylediğin gibi destekleme çalışmaları. Engellilerle ilgili projeleriniz olduğunu duyuyorum. Onunla ilgili bilgi verebilir misin? Bizim çok ilgimizi çekiyor çünkü engelli kadın çalışmaları.
Esin: Özellikle engelliler ve engellilere bakım veren kadınlar üzerinden ya da onlara destek olan gönüllü kadın, genç kızlar üzerinden projeler yapmayı planlıyoruz. Çünkü toplumumuzda ne yazık ki hem kırılgan hem dezavantajlı grup olarak engellilik, bir de üzerine kadın vasfı eklenince çoklu dezavantaja giriyor ki zaten zor bir yaşamın içindeyken 2-3 kat artıyor durumları. Biz bunu nasıl kolaylaştırabiliriz, nasıl güçlendirebiliriz ya da farkındalık nasıl yaratabiliriz? Toplumun çünkü engellilik hakkında hiç bilgisi yok. Engel eğer ailesinde yoksa hiç bilmiyor varsa da sadece o engeli biliyor ve ne yazık ki bir süre sonra şu gelişiyor: Engellilik sanki onlar için. Ne yazık ki politika da bu yöne doğru ilerlediği için engellilik iyi bir şeymiş de bunun için başka bir çabaya gerek yokmuş gibi yargılar gelişmeye başladı. Ki bunu zaten söyleyen ne yazık ki siyasetçiler de var. Amacımız engeli ortadan kaldırma şansımız olmadığı durumlar. Fakat toplumun engelini ortadan kaldırabilir, toplumdaki engelliye bakışı ortadan kaldırabiliriz. Çünkü her şey hepimiz için. Engelliye yapılan hiçbir hizmet lütuf değil. Biz o çalışmaları sanki iyilik yapıyormuşuz, engellileri “sizi seviyoruz” ya da işte sizde engelliler şurada bir tarafta kendi kendinize olun” gibi değil tam tersi, yaşamın her alanında, her yerinde, hep beraber bir arada olmak üzerine çalışmalar yapmak istedi Bunun üzerine yapılması gereken ne varsa, politika, siyaset, farkındalıksa farkındalık, içinde ve kadının aktif rol aldığı özellikle engelli kadının ve genç kızların bu bilinçlendirme, farkındalık çalışmaları, sosyal değişim ve gelişim üzerine yapılması gereken ne varsa çok fazla fikrimiz var. Umarım çoğunu projelendirip hayata geçirebiliriz. Bunun üzerine çalışıyoruz özellikle.
Sultan: Harika. Bir de izcilik meselesi var. Senin hayatının çok önemli bir bölümünü kapladığını biliyorum.
Esin: İzcilik tam anlamıyla bir yaşam disiplini. En kısa tanımı, insan yetiştirme sanatı. Muhteşem bir sistem, muhteşem bir disiplin, hiyerarşik bir disiplin. Özel giysi ile yapılıyor. Eskiden biz buna üniforma derdik. Fakat o militarist yapısı yok izciliğin, tam tersine hiyerarşik yapıyı kullanıyor. Toplumun en küçük ölçüye indirilmiş hali ile çocuklara eğitim sağlıyor. %70'i %75'i kız. Erkekler daha azınlıkta. Daha çok kız çocukları ilgi gösteriyor bu ara. İzci anneleri diye bir kavramımız var. Eğitimin ailede başladığını inanıyoruz. İzcilikte aile ve okul arasındaki kalan eğitim ve akran eğitimini özellikle önemsiyor. Bir çeşit çete. Okul, sokak çetesi gibi düşünün. Okuldaki zorbalıktan başlayıp da akran eğitim üzerine devam eden ama toplumda nasıl var olabiliriz? Çünkü oba çalışması dediğimiz bir sistem var. Gruplar halinde çalışıyorlar. En küçük demokratik yapı. Yani topluma, sosyalleşmeye, sosyal hayata tam bir hazırlık. Bir obabaşı var. Obabaşı yardımcısını seçiyor. Bunların hepsi demokratik olabilirken bazen tek kişinin kararıyla da olabiliyor. Çünkü yaşamımızın bütün en küçük ölçekli benzetim halini biz çocuklara vermeye çalışıyoruz. Ama sadece çocukları. Bir engeller yaş sınırımız da kalkıyor ortadan. İçinde engelliler de var tabii ki. Asıl şu an yaptığımız “melek izcilik” dediğimiz. Bu bir marka, melek izcilik, yani engelliler melektir, şudur budur gibi bir bakış açısı değil. Aslında en çok izcilerin melekleri ya da melek. Bir dünya masası kuruldu. 2016 yılında engellilerin de izcilik yapma hakkını özellikle vurgulayan ama tek başına değil, hep beraber tabii ki. Hiçbirimiz her şeyi tam yapamıyoruz ya da yapabildiğimiz şeylerin üzerinden güçlenmeye gittiğimizde çok daha iyi şeyler yapabiliyoruz. Biz özellikle yönerge alma, toplum içinde bir arada yaşama kuralları, hayatı idame. Bunların hepsi izciliğin sorunu ve sorumluluğu. Çocuklara da öğretmeye çalıştığımız, gençlere de. Engelli dediğimiz 4-6 yaş okul öncesi gruba da “şirin izcilik” yapıyoruz. Zaten dört yaşında bir çocuk izci olduysa ömür boyu bir daha çok fazla bir şeyle uğraşmanız gerekmiyor. Çünkü kendi eğitimi için gerekli olan materyalleri kendisi bulup eğitim şeklini de kendisi seçiyor. Çünkü öğrendiği her şeyi bir başkasına aktarmak durumunda izciler. Grup içinde hem bireyselleşmeyi hem grup içinde yaşamayı öğreniyorlar. Tatlı bir rekabetleri var ama asla yarışma değil. Bu, en iyisini yapmak adına kendileri ile yarışıyorlar her seferinde. Engelliler de işin içine girdiğinde şunu fark ettik: Bir ailede engelli varsa engelli çocuk ya da engelli olmayan çocuk bir şekilde ihmal ediliyor. Fakat biz kapsayıcı izcilik yaptığımız için aralarındaki o süregelen çatışma yani kardeş çatışması harici, ilgi çatışması, ailenin birine daha çok ilgi gösteriyor olmasının bile üstesinden gelebiliyoruz bu durumda. Çünkü birey olduklarını fark ediyorlar ya da ayrı grupta bile olsalar bir arada yaşama kültürleri geliştiği için ev içi barış da gelişiyor. Ve arkasından en iyi ne yapabilirime gittiği için de yaşam kalitelerini yükseltiyorlar iç disiplinle beraber. Ama bu disiplini sadece izcilere ve çocuklara vererek kazanamadık. Dedik ki biz “izci anneleri” diye bir kavram geliştirelim. Onları da izci gönüllüsü yapalım. Aynı tekniği onlara da uygulayalım dediğimizde, özgüveni çok yükselmiş ve çokça iş hayatına atılmış kadınlar gelişmeye başladı. Kişisel gelişim üzerine ilerliyorsunuz. Bir süre sonra izcilik size kişisel gelişimi tam anlamıyla veriyor. Mesela bir kadınla çalıştığınızda, kadın çalışmalarına da girdiğinizde, bunun içine öfke kontrolü giriyor, stresle başa çıkma geliyor, etkili iletişim giriyor. Çünkü pek çok tekniği kullanabiliyorsunuz. Disiplinler arası bir çalışmadır. Kendi felsefesi ve bir sistemi vardır. Fakat sportif faaliyetleri içerir. Yaratıcı dramayı mutlaka kullanır, içinde matematiği, kesinlikle uzayı kullanır. Çünkü gök bilimcisi olmak zorundasınız ki doğadaki yönünüzü de bilesiniz. Doğayla barışık olmanın ne kadar gerekli olduğunu depremler afetler bize gösterdi. İzcilik doğada yapılan bir çalışmadır. Tabii ki salon çalışmaları vardır, tabii ki izcilik güzel şeyleri, lüks şeyleri izcilik de sever ama doğada yaşamayı da bilir. Yani insanı, genci, çocuğu en iyi şekilde hayata hazırlayan, hayatını idame edebilmesi için tek başına, tırnak içinde, birlikte ve tek başına idame edebilmesi için geliştiren, toplum içinde “ben de varım” dedirten, sosyal değişim gelişim üzerine müthiş bir sistem.
Sultan: Siz ne zamandır uğraşıyorsunuz izcilik meselesiyle?
Esin: 2006 yılında tanıştım ben izcilikle. Oğlumun olmasını çok istiyordum. Ama şöyle bir durum var. Türkiye genelinde izcilik %2. O zamanlar Milli Eğitimde falan gene izcilik vardı ama dünya geneline baktığımızda Amerika'da %100, Japonya'da %100. Okuldaki her çocuk mutlaka eğitim disiplininin bir parçası. Şunu görüyoruz, yani filmlerde falan görürsün işte kurabiye satan. Ama biz de iyi ki bir hababam sınıfı var. Hakikaten biz de hala aynı üniformayı kullanıyoruz. Çünkü o, Türkiye İzciler Birliği'nin yansımasıdır filmdeki görseller. Biz de onun geleneğini sürdüren Trakya İzciler Birliği Federasyonu olarak devam ediyoruz. Yine bizim de kısıtlamamız TİB birebir aynı durum. Yani okul dört duvar olan yer değildir diye başlayan o muhteşem tirat bizim için de geçerli. Çünkü öğrenme yaşamın her alanında var olmazsa yaşamımızı sürdüremeyiz. Zaten İzciliğe de 2006 yılında oğlumu izciliğe yazdırarak başladım. İzmir'in oldukça göç alan ve ekonomik, sosyo-ekonomik dezavantajlı bir bölgesinde başladık. Sosyal güçlendirme adına göç ile gelen ve şehirde yaşayan çocukların kaynaşması üzerine kurulmuş bir projeydi. Bölge genelinde kadın liderlerin çalışması biraz sıkıntılıydı açıkçası yeri nedeniyle. Gelip giden kadın liderler azaldıkça şey yaptık biz orada, izci annesi, izci gönüllüsü gibi, izci annesi kavramı sonra geldi. Yönetici bir kurul vardı. Kurulun içinde kadınlardan oluşan bir koruyucu kurul vardı. Ben orada yer aldım. Fakat liderler gelip gitmeyince eğitimim de yeterli olduğu için ben gönüllü gibi başladım yanlarında. Bir yıl sonra lider oldum. Fakat benim yaşamımı çok değiştirdi izcilik. Yani bir çocuğun aşırı korumacı bir annesi iken aslında çocuğumun ne kadar gelişimine engel olduğumu fark ettim orada. Yaptığım şeyin iyilik değil tam tersine o çocuğun özgüveninin yıkılmasına, hayatta “ben de varım” demesine engel olduğumu fark ettim. Bütün bu çalışmalar içerisinde dedim ki benim hayatımı yani eğitimli bir kadın olarak, kendimi iyi bir yerde gören bir kadın olarak, benim yaşamımla ilgili bu kadar değiştiriyorsa özellikle bu göçle gelen ya da şehirde kendini iyi hissedemeyen kadınlar için muhteşem bir proje ve çocuklarıyla bir arada yapabilecekleri bir proje. İzci anneleri de orada gelişti ve bir süre sonra Konak Belediyesinde hayat bulduk. Her yıl 2000 izci ve 800 izci annesi ile muhteşem işler yaptık. Muhteşem projeler yürüttük. Yaz kampları, kış kampları, geziler, farkındalık çalışmaları… Konak Belediyesinin kadın futbolu diye bir kulüpte bir alanı vardır. Hep dünya şampiyonları kız çocuklarıyla futbol oynuyorlar ve muhteşem işler beceriyorlar, çok güzel yerdeler. Kadının toplumdaki yeri çok kıymetli, politika, politik hayattaki yeri çok kıymetli biz bütün çalışmalarımızda kadınları güçlendirme ama aile birliğini de önemseyen güçlendirme yani etik değerlerimizi aşmayan güçlendirme. Çünkü bazen hazır olmayan eğitimleri verdiğimizde kadınları dengesiz bir yaşama sokmamamız gerekiyor. Hazırlaya hazırlaya, bir üst basamağa çıkara çıkara. Hepimiz için geçerli yani benim için de böyle oldu. Çünkü deneyimleyerek yaptığım için bu kadar rahat konuşabiliyorum. Yaşamımı çok değiştirdi. Doğada yaşamak, doğadaki o hayvanlarla, ağaçlarla, gökyüzü ile. Şehirlerde hiç gökyüzünü göremiyoruz. Yıldızları, takımyıldızları hiçbir çocuk bilmiyor neredeyse. Benim hayalimdir termitle karıncayı ayırt edebilen çocuk ama gördüğü her şeyi haşere zannediyor bizim çocuklarımız ve onların asla doğal yaşam döngüsünde ne kadar kıymetli olduğunun farkında değiller. Gittiğimiz kamplarda, doğa içi kamplarda hep bunlardan bahsediyoruz. Yönümüzü nasıl bulabiliriz, güneş saatini nasıl okuyabiliriz, işte hava durumunu nasıl tahmin edebiliriz, elimizde hiçbir materyal yokken uzaklık nasıl ölçebiliriz gibi aslında teknik aynı zamanda teknik fakat doğanın bize sunduğu mucizeleri keşfetmelerini, izciliğin bir anlamı da keşşaflık zaten biliyorsunuz, iz süren demek. Yani muhteşem bir, ütopik gibi görünse, ütopya gibi muhteşem bir yaşamın içine onları alıyoruz.
Sultan: Harikasınız. Kaç lider yapıyorsunuz bu çalışmayı?
Esin: Şu an Büyükşehir belediyesinde tek liderim ben. Fakat lider yetiştirmeyi çok önemsiyorum. Bizim Federasyonumuzda çok fazla liderimiz var. Bu konuda bize çok destek oluyorlar. Onlar daha çok, yani izcilik gönüllülük esaslıdır. Yani profesyonel olmasını çok isterim, çünkü profesyonelleşen her işin kıymeti artıyor. Bizde ne yazık ki amatör yaptığınız çalışmalar bir süre sonra sanki birilerinin isteğiyle devam ediyormuşsunuz gibi geliyor ama profesyonel olduğunda işlerin çok daha hızlı ilerlediğine inanıyorum. Amacım da bu işi olabildiğince profesyonel hale getirmek. Bazen 3 lider, bazen 23 lider. O an kim hazırsa yanımızda hepsi. Çok aktif bir şekilde, şehrin içinde varız. Çünkü izcilik özel giysili bir kıyafet. Fular var, sembolik çerçeve dediğimiz tüm dünyada değişmez ritüelleri ve görselleri var. İzci selamı yani üç parmağınızı kaldırırsın başparmağınızla küçük parmağınızı tutarsınız. Yaptığınız bu hareket dünya üzerindeki izci selamıdır. Dünya üzerinde bütün izciler sol eliyle tokalaşır. Fularları vardır, fularlarının renkleri vardır. Siz bunlardan onların hiyerarşik yapısını öğrenirsiniz. Tahtalarımız vardır eğitimci liderlerin 2, 3, 4, ona bakarak eğitim kadrosunun neresinde olduğunu görürsünüz. Bir sürü armalarımız vardır. Bu armalarla yetkinliklerimizi görürsünüz. Hakikaten sizi bir sonraki aşamaya o kadar hızlı hazırlar ki, diyelim keşifle ilgili bir çalışma yapıyorsunuz, keşif armasını almak için keşifle ilgili en az beş tane terimi bilmeniz ve çok net anlatabilmeniz gerekir, en az üç doğa yürüyüşü yapmanız gerekir, en az işte teknik işaretlerin 20 tanesini bilmeniz gerekir, harita okumanız gerekir, pusula okumanız gerekir gibi bunları kazanım olarak elde ettiğinizde size o arma verilir ve siz göğsünüzü gere gere “ben keşif arması taşıyorum” diyebilirsiniz. Bunu gören herkes de “evet bu kişi doğada keşif yapabilen, teknik işaret okuyabilen, o teknik beceriye sahiptir” denmesine sebep olur. Şunu gösteriyor, semboller yaşamımızı yönetiyor aslında.
Sultan: Harika.
Esin: Biz de bu sembolleri üzerimize taşımaktan çok keyif alıyoruz.
Sultan: İzcilik çalışması ile Soroptimist Kulübü çalışmaları başa baş gidiyor mu, bir araya gelebiliyor mu?
Esin: Şöyle ki çok yeni ben Soroptimist ailesine üyeyim. Ortak çalışmaları hep yapmak istiyoruz. Bizim İzmir'in Dünya İzcilik Başkenti ilanında benim Soroptimist kız kardeş yönetim kurulu, yönetim kurulumuz bizim ziyaretimizdeydi, yanımızdaydı. Hep bir arada ve yan yana yürümeyi hedefliyoruz amacımız bu zaten.
Sultan: Bir de üzüldüm doğrusu. Bu sadece İzmir’le mi acaba sınırlı diye düşündüm. Daha genişletmeyi düşünüyor musunuz?
Esin: İzciliği mi?
Sultan: Evet. İzciliği, Soroptimist Kulüple bağlantıyı.
Esin: Soroptimist Kulüple var. Şöyle ki her ilde, pek çok ilde diyeyim Soroptimist kulüplerimiz. İzciliğimiz de devam ediyor. İstanbul’da aktif, Sakarya'da aktif, Ankara'da aktif, pek çok ilde var. Fakat engelli izciliği daha çok İzmir üzerinden, yani melek izcilik dediğimiz kavram İzmir üzerinden daha çok ilerliyor. Çok istiyorum, her ilde açalım, bu tür özel eğitim almış, özel eğitim tekniklerini bilen ve bizim deneyimlerimizi paylaşarak yetiştirdiğiniz pek çok engellilik alanında çalışan liderlerimiz olsun istiyorum. Bir de şöyle bir hayalim var: “Enlider” dediğimiz. Tam bir lider kadrosu olmayacak ama izci gönüllüsüyle liderlik arasında, lider yardımcılığı gibi, engelli bireylerden oluşan liderlik kadrosu. Çünkü en güzel kendilerini onlar ifade edebiliyorlar ve bu alanda belki tam anlamıyla sorumluluk almalarında ya da tabii ki sıkıntı olmayan durumlar olabilir ama her engel grubunda ne yazık ki bu sorumluluğu veremeyebiliyoruz. Ama enlider kadrosunu geliştirip, bunun standartlarını oluşturabilirsek, çünkü Trakya İzciler Birliği, İSO belgesi olan, standartları olan bir kuruluş, bir federasyon, onun üzerine çalışıyoruz. Enlider kavramını geliştirip engelli bireylerden liderler yapmayı hedefliyoruz. Onların da bizim desteğimizle, onların bize desteğiyle, hep birlikte yani onların bize desteği bizim onlarla desteğimiz olsun ve bu hareket yapıyorsun diye. Çok fazla enlider, işte normal, engelli olmayan, normal kavramı ne kadar normalse onu da bilmiyorum, çünkü hepimiz normaliz. Kavramlar birbirine giriyor bir süre sonra sosyal hizmet alanında ne yazık ki. Mesleki deformasyon mudur bilmiyorum ama herkes izci olsun istiyorum. Çünkü ailemdeki herkes, 18 yaşını geçmiş herkes izci lideri, konu komşu, mahalle, herkesi izcilikte tanıştırmak istiyorum. Bu gittikçe genişliyor. İlçem olsun, ilim olsun, ülkem olsun diye. Dünyaya kadar yayılsın, herkes izci olsun istiyorum.
Sultan: Şu geldi aklıma. Özel eğitim bölümlerinde bir izci liderliği dersi koymak lazım.
Esin: Evet.
Sultan: Onlar engellerle çalışırken izci lideri olarak da çalışsın, ne kadar güzel olur.
Esin: Özel eğitim özellikle birebir uygulanıyor bizde. Daha çok, çünkü özel eğitime ihtiyacı olan çocuklar birebir eğitim alır sonuçta. En büyük sıkıntılarımızdan birisi bizim buydu. Yani eğitim alması gereken, bireysel eğitim programı hazırladığınız çocukla birebir çalışırken sıkıntı yok. Ama yanında bir çocuk daha geldiğinde, o dikkatinin dağılmasını ya da aynı akran eğitimi ile beraber öğrenmesini, görerek öğrenmesini, işte arkadaşının yaptığından da bir şeyler öğrenmesini, duyarak öğrenmesini geliştirmek için ben hep grup çalışması yapmayı önemsiyorum. Çünkü asıl rehabilitasyon, asıl özel eğitim orada başlıyor. Çünkü çocuklarımız, özel gereksinimli çocuklarımız birebir yaşamını sürdürmeyecekler. Çünkü bir süre sonra bu yük hep ebeveynin, özellikle de kadının üzerine kalıyor. Öyle çalışmalar yapmalıyız ki hem tek başına hem de grup içinde kendinin yaşamını sürdürebilir hale getirmeliyiz. Amacımız yeri geldiğinde her zaman akademik okul yazarlık değil, günlük okul yazarlık bizim için daha kıymetli. Otobüsünün numarasını bilsin ya da alacağı materyallerin adını bilsin, markasını bilsin ya da parayı okuyabilsin. Yoksa akademik belki bir kariyer, o kadar gelişim sağlayamayacak çocuğumuza. Bazen bu konuda çok zorluyor olabiliriz ama yani hayatın nasılsa günlük yaşam becerilerinin kazanılması bazen akademik becerilerden çok daha kıymetli oluyor
Sultan: Çok teşekkür ederim.
Esin: Ben teşekkür ederim
Sultan: Çok zihin açıcı bir röportajdı benim için. Çok teşekkür ederim. Emeklerinize sağlık, Umudun Kadınlarının da eminim ki bundan alacakları çok mesaj olacak. Sevgili Umudun Kadınları Dergisi izleyicileri. Bugün Esin Akgül’le birlikteydik ona emekleri için çok teşekkür ediyorum. Belki de çalışmaları genişletmek için bir röportaj daha yaparız diye söz almaya çalışacağım. Sevgilerle.
Esin: İzci sözü.
Yorumlar
Bu yazı için yorum mevcut değil.
Dilerseniz Buradan yeni yorum gönderebilirsiniz.