zehrabirsenyamak@hotmail.com
Beyaz dikdörtgen dış çerçeve içerisinde oval bir portrede sarı, dalgalı saçları, gözlükleriyle tebessüm ediyor.
Orta yaşlı Avukat Zehra Birsen Yamak. Saçları açık renkli ve kıvırcık. Gözlük takıyor ve yüzünde hafif bir gülümseme var. Üzerine siyah bir üst giymiş. Arka plan beyaz ve sade.

Umudun Kadınları Dergisinin Değerli Okurları:



Ben Avukat Zehra Birsen YAMAK. Derginin bu sayısının ‘Hak mı, Hukuk mu, Lütuf mu?’ köşesinde, medeni hayatımızı düzenleyen Türk Medeni Kanununun ölüme bağlı tasarruflar kısmına kısaca değineceğim.



Medeni hayatımıza, 5 kitaptan oluşan, 1 Ocak 2022 tarihinde yürürlüğe giren, 4721 Sayılı Türk Medeni Kanunuyön vermektedir.



Kanunun üçüncü kitabında yer alan miras hukukunda;miras bırakan olarak, ölüme bağlı bir işlem yapmak isteyecek olan bizlere, tasarruf özgürlüğümüzün sınırları içinde, malvarlığımızın tamamında veya bir kısmında, vasiyetname ya da miras sözleşmesiyle tasarrufta bulunma imkânı tanınmıştır. Malvarlığı; taşınır, taşınmaz eşya ve çeşitli haklardan oluşur. Bu tasarruflar yani işlemler sayesinde, miras bırakacak kişiler, vefatlarından sonra, mal varlıklarının tamamının ya da bir kısmının diledikleri kişilere veya kurumlara geçmesini amaçlarlar. Miras bırakanın üzerinde tasarruf etmediği malvarlığı, yasal mirasçılarına kalır.



Tasarruf özgürlüğümüz de sınırsız değildir. Bu sınırları, geride bırakacağımız mirasçıların, saklı payları olup olmaması belirler. Miras hukukumuza göre hangi mirasçıların ne oranda saklı payları bulunuyor, bu konuya değinelim:



Türk Medeni Kanunu, yasal mirasçıları; saklı payları olan yasal mirasçılar ve saklı payları olmayan yasal mirasçılar olarak ikiye ayırmıştır. Yasal mirasçılar da miras bırakana olan yakınlıklarına göre birinci zümre mirasçılar, ikinci zümre mirasçılar, üçüncü zümre mirasçılar, dördüncü zümre mirasçılar olarak sınıflandırılır.



Miras bırakanın eşi ve çocukları, birinci derece mirasçılarıdır. Sağ kalan eş, mirastan dörtte bir pay alır, kalan dörtte üç payı miras bırakanın çocukları eşit şekilde bölüşürler. Eğer çocuklardan yani kardeşlerden daha önce vefat edenler varsa, onların da payını çocukları alır. Bu durumda sağ kalan eşin payının tamamı saklı payıdır, çocukların saklı payları, kendilerine düşen miras payının yarısıdır. 



Miras bırakanın çocuğu olmadığında, sağ kalan eş, mirası, ölen eşinin anne ve babasıyla paylaşacaktır. Bu durumda miras payı, miras bırakanın malvarlığının yarısı olur. Saklı payı ise, kendi miras payının tamamıdır, yani terekenin yarısıdır. Tereke, paylaşılmamış mirasın tümü demektir.  Sağ kalan eş, mirası vefat edenin çocukları ile veya çocukları olmayıp kayınvalidesi veya kayınpederi ile paylaşıyorsa, miras hakkının tamamı saklı payıdır fakat bunlar sağ olmayıp diğer mirasçılarla paylaşıyorsa miras hakkının dörtte üçü saklı payı olur yani eşin saklı payı mirası kimlerle paylaştığına bağlıdır.



Vefat eden eşin anne ve babası sağ değilse, onları çocukları temsil eder. Anne ve babanın saklı payları, kendi yasal paylarının dörtte biridir. Miras bırakanın eşi ve çocukları yoksa mirasın yarısı annesinin, yarısı babasınındır, onlar daha önce ölmüşlerse miras anne ve babanın çocuklarına yani mirasbırakanın kardeşlerine kalır. Kanun 2002 yılından beri kardeşlerin saklı paylarının, miras paylarının sekizde biri olduğunu düzenlerken, 4 Mayıs 2007 günü bu kuralı kaldırmış ve bu tarihten itibaren kardeşlerin saklı payları kalmamıştır. Bu nedenle kendisine miras düşen kardeşlerin saklı payları bulunmamaktadır. Anne, baba sağ ise, kardeşlere miras geçmez, annenin sağ, babanın ölmüş olması halinde veya babanın sağ, annenin ölmüş olması halinde; sağ olan mirasın yarısını alır, öleni alt soyu yani çocukları temsil eder. Anne, baba, kardeşler ikinci zümre mirasçılardır. Anne, baba, kardeşlerin hiçbirinin bulunmaması halinde miras yukarı doğru yani üçüncü zümre mirasçılara geçecektir ki bunlar miras bırakanın amca, hala, dayı, teyzeleridir, bu zümre mirasçıların saklı payları olmadığından miras bırakanın tasarruf özgürlüğünü kısıtlayamazlar. 



Tasarruf özgürlüğü demek; miras bırakanın, malvarlığını saklı payları olan yasal mirasçılarına ayrılacak paylar dışındaki kısmını, kişi ya da kurumlara, ölümünden sonra dilediği şekilde verilmesini isteyebilmesidir. Miras bırakanın, tasarruf özgürlüğünün sınırlarını aşarak işlemde bulunması mümkündür, çoğunlukla da yaşamımızda bu sınırları aşan tasarruflar yapılmaktadır. Miras bırakan, yaptığı tasarrufla, saklı payları olan mirasçıların, saklı paylarını hiçe sayarak bir işlem yaparsa, saklı payları olan yasal mirasçılar, miras açıldıktan sonra, bu paylarının yargı yoluyla kendilerine verilmesini isteyebilirler.



Miras bırakan, ölüme bağlı tasarrufunu, muayyen mal vasiyeti veya mirasçı atamak olmak üzere iki farklı şekilde yapabilir.  Muayyen mal vasiyeti, taşınır ya da taşınmaz olsun, miras bırakanın ölümü halinde, belli bir ya da birkaç malını sayarak veya malvarlığının tamamını bir ya da birden fazla sayıda kişi ya da kurumlara verilmesini istemesidir. 



Mirasçı atamak ise, miras bırakanın belirli mallarını ya da tümünü başka kişi ya da kurumlara geçirmek değil, miras bırakmak istediği kişi veya kişileri ya da kurumları doğrudan kendi mirasçısı olarak tayin etmesidir.  



Miras bırakan, atadığı mirasçının kendisinden önce ölmesi veya mirası reddetmesi halinde onun yerine geçmek üzere bir veya birden fazla kişiyi yedek mirasçı olarak atayabilir. Muayyen mal vasiyetinde de yedek kişi ya da kurum belirleyebilir.  



Belirli malların bırakılması ile mirasçı atanması; bu iki işlem arasında, malı elde etmek için tutulan yol açısından çokbüyük fark vardır.  Muayyen mal vasiyeti yoluyla malı elde edecek kişiler, bu malı elde etmek için yasal mirasçılara karşı “Vasiyeti Tenfiz” davası açmak zorundadırlar. Vasiyeti Tenfiz davası, hak düşürücü süreye tabidir ve kendisine muayyen mal vasiyeti yoluyla kazandırma yapılmış olanlar, bu tasarrufuSulh Hâkiminden yasal olarak öğrendikleri günden itibaren, yasal mirasçılara karşı 10 yıl içinde vasiyeti tenfiz davası açacaklardır. Bu dava ile yasal mirasçılardan kendilerine bırakılan malların verilmesini yani vasiyetin yerine getirilmesini isterler. Bu davayı açmazlarsa bu malları almak hakkını kaybederler. Oysa mirasçı atanması yoluyla yapılan ölüme bağlı tasarrufta; tıpkı miras bırakanın yasal mirasçıları gibi, mahkemeden alacakları mirasçılık belgesiyle, mirasbırakanın taşınır ya da taşınmaz mallarını üzerlerine geçirebilirler. Örneğin; mirasçı atanması yoluyla kendilerine bırakılan taşınmazları, mahkeme kararı olmadan tapu sicil müdürlüklerinde kendi adlarına kayıt ettirebilirler.



Daha çok edebiyatla ilgilenen kişiler tarafından bilinen “galat-ı meşhur” diye bir kavram vardır, bu da doğru zannettiğimiz yanlışlarımızdır. Çok kişi, kulaktan dolma bir bilgiyi sorgulamadan, araştırmadan doğru bilgi olarak kabul eder. Hukuki bir konuda, hukuk öğrenimi görmemiş olan kişilerin bu gibi hataya düşmesini bir dereceye kadar hoş görebiliriz de hukukçuların, hele de karar verme makamındaolan hâkimlerin çoğunun bu iki tasarrufun uygulama şeklinin farklı olduğunu bilmemeleri, hukuk adına üzücüdür. Muayyen mal vasiyetinde, 10 yılda açılma mecburiyeti olan vasiyeti tenfiz davasını, mirasçı atanmasına da uygulayıp, atanmış mirasçı bu davayı açmadı diye hak gaspına sebep olan mahkeme kararlarını yaşadığım hukuki gerçeklerden siz dinleyicilerimize aktarıyorum. Oysa atanmış mirasçıların vasiyeti tenfiz davası açmalarına gerek olmadığına dair Yargıtay içtihatları vardır, buna rağmen bu konuda hatalı karar veren mahkemeler bulunmaktadır. Doğru sandığımız yanlışlarımıza, maalesef tapu dairelerinde de rastlanmaktadır, atanmış mirasçının mirasçılık belgesiyle taşınmazları mirasçı adına geçirmemekte, “vasiyeti tenfiz davası açmadığınız için bu malı adınıza kaydedemeyiz” diyerek vatandaşa güçlük çıkarmaktadırlar. Bu hatalı uygulamalar, hukuki bilgi eksikliğinden, kanunları iyi bilmemekten kaynaklanmaktadır.



Miras bırakan, hangi şekilde olursa olsun, ölüme bağlı kazandırmaya ilişkin tasarrufunu yaptıktan sonra uzun süre yaşayabilir ve bu sürede tasarrufa konu ettiği mal ve hakları elinden çıkarmış olabilir. Bu konuda miras bırakanı sınırlayan bir hüküm yoktur. Ölüme bağlı işlemle başka kişi ya da kurumlara intikal edecek malvarlığı, vefat edenin ölümü halinde terekede ne kadarı varsa o kadarıyla geçerli olacaktır. 



Değerli Okurlar; bu tasarrufları miras bırakacak kişiler olarak sizler yapabileceğiniz gibi, sizlerin veya sevdiklerinizin lehine de yapabilecek kişiler vardır, bu kişileri de bu konuda bilgilendirmeniz dileğiyle hayatın gerçeklerine kısaca dokundum.



19 Haziran 2024

Yorumlar

Bu yazı için yorum mevcut değil.
Dilerseniz Buradan yeni yorum gönderebilirsiniz.