Uzun siyah saçlarını toplamış, gözlüklü, açık mavi hırka içinde, mavi çizgili beyaz gömleği var. İki eli, önünde açık olan laptopun üzerinde.
SÖYLEŞİYİ YAPAN: Sultan ÇAMUR KARATAŞ

Sultan: Sevgili Umudun kadınları dinleyicileri.
Bugün Nallıhan’da Kadriye Sezer’le birlikteyiz. İki tane kurumu temsil edecek. Şimdi önce biraz Kadriye’yi tanıyalım sonra da kurumlarını bize anlatsın. Hoş geldin Kadriyeciğim.
Kadriye: Hoş bulduk, adım Kadriye Sezer. Nallıhan’lıyım. Ankara’nın ilçesi Nallıhan. Burada doğdum, burada okudum, burada yaşıyorum. Hala da ileride burada yaşamayı düşünüyorum. İlçemi çok seviyorum çünkü. Ben Nallıhan Turizm Gönüllüleri Derneği başkanıyım. Aynı zamanda bir kadın kooperatifinin Nallıhan Turizm ve El Sanatları Kooperatifinin yönetim kurulu ve kurucularındanım. Çocukluğumuzdan beri, gençliğimizden beri hep böyle ilçemizi sevdiğimiz için buradan çıkmayı hiç düşünmedik. Buralarda bir şeyler yapmak hatta çocuğum küçükken ayağımda sallarken bir arkadaşımla sürekli hayal ediyorduk. Acaba burada tüm kadınların çalışacağı ortam yok. Kadınları bir arada toplayıp çalışabilecekleri yerler yapabilir miyiz, işte yaptıkları ürünleri satabilirler mi? Hep bunlar üzerine, o zamanlar ben de işsizim. Aynı zamanda kamu yönetimi mezunuyum, ne yapabiliriz diye düşünürken, sonra ben de baktım buradan ayrılmak istemediğim için Nallıhan iğne oyaları yeniden canlanmaya başladı. Ama çocukluğumuzdan beri aslında çok özel şeyler yaşamışız bu arada. Herkes yaşadığı yeri sıradan zannediyor. Herkes aynısını zannediyordur. Aslında çok güzel şeyler yaşamışız ipek böceği yetiştirmiş onlarla biz haşır-neşir. Kışın kalktığımızda sabahları annem sobanın etrafına renk renk ipekleri boyar, asar. Biz onları gördüğümüzden bizim bildiğimizi herkesin bildiğini zannediyorduk ama ben şimdi bakıyorum bunlar bize özel şeylermiş. Bizim bölgeye özel, çok güzel şeylermiş. Annelerimiz oyaları yaparken biz de onların yaptığı ilmekleri onlar gittiğinde alıp atmaya çalışıyorduk, yapmaya çalışıyorduk. Derken ama hiçbir şekilde kendimin el sanatlarıyla ilgili bir şeyle uğraşacağımı hesaplamamıştım. Halk eğitim kurslarına katıldım. İşte usta öğretici oldum. Onlar sonra yetmedi bana. Daha güzel şeyler nasıl yaparız arkadaşlarımızla birlikte. İşte biz Turizm Gönüllüleri Derneğini kurup ilçemizi tanıtmaya başladık. İlçemizi tanıtırken neler yapabiliriz derken, hediyelik ürünler gelen turistlere derken, yine o yıl takıların daha çok satılacağını, daha göz önünde olacağını, kullanım alanın daha geniş olacağını düşünerek iğne oyası takılar yapmaya başladık. Tanıtımlara gittik. Aklımızdan asla bir pazar geçmemişti ama çok güzel bir pazar bulduk. Bunun üzerine Ekim'in 9'unda da işte Kooperatifimizi kurduk. Ama burada en güzel şey yıllardır kadınların sözsüz iletişim kurdukları iğne oyaları. Sadece iğne oyaları onların başını kapatmamış, süslememiş. Kolyeler, bileklikler onları süslememiş. Aynı zamanda dertlerini, sevinçlerini, hüzünlerini her şeyi anlatmış. Hatta bazen kadınlar siyasi alanda bile kızdıkları kişinin oyasını yapmışlar. Onun işte en çok belirgin bir noktasıyla ya da bir sözüyle yola çıkarak tasarımlar yapmışlar, anlatmışlar. Biz de eskiden beri bu böyle. Zaten oradan aklımıza geldi. Mademki iğne oyaları bugüne kadar mesajlar içermişse bundan sonra da içermeli. Geçmişten geleceğe giderken de aynı şekilde hafif modernize edilmiş hali ama yine onlar bize bir şey anlatsın, mesajları olsun diye hep düşündük. Bu çalışmaları yaparken işte biz teyzelerimizle, annelerimizle konuşup bu oyalar ne demek istiyor, çünkü biz konuşabildiğimiz için onlar konuşamıyorlarmış. Biz onları anlayamıyoruz. Onlar başladıklarında şöyle dediler: Eskiden erkekler evlenmek için devreye en son dâhil ediliyorlarmış. Mahalledeki kadın başka bir kızı beğendiğinde oğluna uygun gördüğünde kızı beğendiğinde ve kız da eğer niyeti varsa karşılıklı hemen Üzüm oyası yapıyorlarmış. Hani ola ki bir isteyen olursa oyası hazır olsun. Üzüm oyası yapıyorlar çünkü üzüm oyası tadından dolayı ağız tadı, iyi geçim anlamına geliyor. Tanelerinin çokluğundan dolayı bolluk bereket anlamına geliyor. Gene böyle güzel dileklerde başlıyorsun. İş yoluna giriyor, kız isteniyor, işte evlenme aşamasına geliniyor. Kayınvalidesi hemen başına bir “geneli” oyası örtüyor. Artık diyor ben senin Ayşe teyzen Fatma teyzen değilim artık ben senin kayınvalidenim. Evet, bugüne kadar tatlıydı seni sevdim ama bu saatten sonra ben kayınvalideyim ne yapacağım belli olmaz diye bir geneli oyası örtüyor.
Sultan: Ne oyası?
Kadriye: Geneli oyası. Keneli, bitkisinden esinlenilmiş, böyle iki renkli.
Sultan: Ne anlama geliyormuş?
Kadriye: Bak ben yanardönerim. Ne yapacağım belli olmaz. Bugün senden tarafa çalışırım yarın oğlumdan tarafa çalışırım. Baktım olmadı, orta yer karıştırırım diyor. Eğer kayınvalide iyi çalışıyorsa, gelini ile ilgili olumlu çalışmalar yapıyorsa, ara yer karıştırmıyorsa ikinci üçüncü oyaya gerek yok. Ama kayınvalide orta yer karıştırıyorsa, gelin hemen saklı gizli köşede otururken eli boş kaldıkça bir kızılcık oyası yapıyor. Neden, “kan kusuyorum ama kızılcık şerbeti içtim” diyorum.
Sultan: Kime mesaj gidiyor böyle?
Kadriye: Annesine veriyor, hani o zaman işte telefonlaşma, iletişim çok güçlü değil. Ailesi onu ziyarete geldiğinde ya da o oraya gittiğinde başına takacak ki, tabi yalnız gitme şansı da yok. Mutlaka eşiyle ya da eşinin ailesiyle gidecek. Kızılcık oyasının örtüyor ki, “siz bakmayın benim böyle mutlu göründüğüme, içim kan ağlıyor” diyor. “Kan kusuyorum ama kızılcık şerbeti içtim” diye kızılcık oyasından ailesi anlıyor ve gereken müdahaleyi yapıyor. Ne kadar başarılı olursa artık. Ama bir tane biber oyamız var. Biber oyasını başınıza takmışsanız, kim önce takmışsa, karşı tarafa, “bana bulaşma seni yakarım” diyor. Kayınvalide takmışsa geline, “Bana bulaşma seni yakarım” diyor. Gelin takmışsa kayınvalideye, “Bana bulaşma seni yakarım” diyor. İkisi birden takarsa ne oluyor, oğlan terk ediyor ortalığı.
Sultan: Oğlan kaçıyor.
Kadriye: Aynen. Çünkü eşini tutsa büyük bir sorun, annesini tutsa büyük bir sorun. O yüzden kaçıp kayboluyor. Bunun yanında işte papatya, elma çiçeği ve menekşe oya var. Bunlar da eğer bir genç kız bunları takmışsa başına diyor ki, “Ben aşığım. Benim bir sevdiğim var” diye o mesajı veriyor etrafına. Ki annesi onu çekip de olduğu yerdeki birisi bakmıyorlar “Bu kızın bir sevdiği var” diye onu düşünüyorlar. Evlenmişse ve bunları takmışsa tabi o zaman hani hamilelik müjdesi veremedikleri için diyor ki “Ben hamileyim” ama söyleyemiyor. Başına taktığı oyadan anlıyorlar, “Bizim gelin hamile” diyorlar onu oradan anlıyorlar.
Sultan: Ne kadar güzel mesajlar veriyorlar. Kadınlar ne kadar susturulmak istenirse istensin illaki konuşuyorlar. Bir şekilde mesajlarını iletiyorlar.
Kadriye: Başına papatya taktığında kayınvalide gelinin mutlu olduğunu anlıyor “Tamam oğlumla gelinim mutlu” gelin papatyasını örtmüş, gayet mutlu bir şekilde çıkıyor.
Sultan: Siz bir de çok güzel geliştiriyorsunuz bunları.
Kadriye: Aynen.
Sultan: Geliştirmek için nasıl bir yolumuz var?
Kadriye: Biz şimdi şöyle yaptık. Öncelikle iğne oyası yapan kadınları iğne oyası tekniklerini öğrenen kadınları bir araya getirip onlara yeni tasarımlarımızı öğrettik ve bunları yurtdışına, yaklaşık 25 ülke Nallıhan iğne oyalarını tanıyor. Tanıdığı, çok güzel bir noktaya geldik ama bu saatten sonra sağlıklı standart kaliteli bir şekilde ayakta durmamız için biz kadınlarımızı bir kurs ortamında, çünkü bu elişi fabrikasyon ürün değil. Ayşe hanımla Fatma hanımın el işi birbirini tutmuyor, standart olması gerekiyor bir yaprak çalışırken. Bizler onlarla beraber çalıştık, modelleri beraber çıkarttık, Ayşe Hanım sen beşe çık, Fatma'yı se üçe çık, işinin ayarına göre. Standardı yakaladıktan sonra evlerine gidip yapıyorlar. Ama yine, yeni modellerimizin hikâyeleri olsun istiyoruz. Bunu da şunu fark ettik Ayşe Hanımın tasarladığı bir takımı, takıyı, kolyeyi ya da herhangi bir ürünü, Fatma hanım yaptığında işi ne kadar güzel olursa olsun Ayşe hanım gibi olmuyor. Çünkü o, onunla arasında bir bağ kurmuş durumda. Onun bir hikayesi var. Hani resim yaparken içimizdeki şeyleri döktüğümüzü düşünün ya da bir şiiri, bir şarkı söylerken, dinlerken kendimizi bulduğumuzu düşünün. O duygu içerisinde yapıldığı için Ayşe hanımın tasarladığı takıyı ya da bir kadının tasarladığı takıyı, ürünü diğer kadının işi çok güzel olsa bile, tasarlayan kadar güzel yapamıyor.
Sultan: Bir de yarışmalar yaparak tasarım üretiyorsunuz diye biliyorum.
Kadriye: Evet. Nallıhan olarak bir tasarımcı ile çalışmıyoruz. Bizim bütün kadınlarımız, bütün kadınlar tasarımcı oldular. Çünkü burada çok artısı var. Biz bir tasarımcıyla çalışmış olsak onun tek bir tarzı olacak. Kendini ne kadar yenilerse yenilesin bir tarz olacak. Ama bizim kadınların hepsi bu işe dâhil oldukları için herkesin beğenisine göre bir tarz çıkıyor. Ayrıca söylediğimiz gibi bizim her yıl yaptığımız yarışmalarda biz diyoruz ki, bir takı ya da bir ürün tasarlayın ama lütfen bunun bir hikayesi olsun. Nasıl geçmişte üzüm oyası ağız tadı, bolluk, düşünce bereketse bundan sonra da yapacağımız bu olsun. Hatta bundan önceki yıllarda bir kadınımız eğitim sisteminin 4+4 olduğunda, kızı için ona bir kolye tasarlıyor ya da işte Nallıhan’a ait bir objeyi, öyle döküyorlar Bir tablo bir resim gibi olmuş oluyor. Anlattığınızda, satışları yaparken ya da ürün alınırken geliyor bakıyor diyor ki müşteri, ay çok güzel bu. Biz de evet güzel ama size hikayesini anlatalım dediğimizde birden bakış açısı değişiyor ve “Evet bu tam beni anlatıyor, ben bunu almalıyım”. Hatta bazen erkek müşterilerimiz geldiğinde, “Biz oyalardan anlamayız, biz çıkalım” diyorlar. “Bir dakika biz bunun hikâyesini bir anlatalım size” “Benim hanım çok eziliyor. Annemi görünce bir taksın, korkutsun” diye güzel şeyler de ortaya çıkıyor Yani biz diyoruz ki, her şeyin bir anlamı olduğunda onun, onu görenler, bakanlar, daha farklı bakıyorlar. Anlamsız bir taş bir kaya bile olduğunda, sizin verdiğiniz anlamla beraber o güzelleşiyor. O yüzden istiyoruz ki, kadınlarımız gerçekten kendileri onu yaparken çok iyi hissederek yapıyorlar. Hatta bazen renklerle aralarında bağlantılar kuruyorlar. Diyorlar ki, “biz maviden çok sıkıldık, ruh halimiz artık pembe istiyor ya da kırmızı istiyor, yeşil istiyor” diyorlar. Hatta renkleri de numaralandırdılar, konuşurken, dün söylüyordu ya bir arkadaşımız “221 yeşil istiyorum, 221 yeşilin tonlarını görmek istiyorum” Bizim için doğadaki her renk çok anlamlı. Yapmak gerçekten çok güzel. Ayrıca şöyle bir şey var: Ben kursiyerlerimle çalışırken hep şunu diyorum: Bakın siz şu anda sadece üretim yapıp para kazanmıyorsunuz. Düşünüyorsunuz ve güçleniyorsunuz. Neler tasarlıyorsunuz, ne kadar güzel düşünceleriniz var. Bunu yapmış olmasanız düşüncenizi ortaya çıkaramayacaktınız. Çok güzel yemek yapacaksınız sevginizi katacaksınız ama bakın bu eserler sizin eserleriniz dediğimde bir kadın, “Hocam evet şimdi seni anlıyorum. Düşündüm de ben yıllardır kocamın partisini tutuyordum. Orada olmamam gerekiyormuş. Karşı tarafa geçiyorum” diye güzel düşünceler ortaya çıkıyor.
Sultan: Siz bir de farklı farklı ülkelere gönderiyorsunuz ya da burada farklı ülkelerden misafirler ağırlıyorsunuz. Farklı ülkelerin beğenilerinde fark var mı?
Kadriye: Tabi, biz ülkeleri çözdük. Mesela İngiltere, Japonya ve İtalya’nın seçtikleri modeller birbirine çok benziyor. Daha pastel tonlar, daha hafif, daha sade modeller. Ama bunun yanında Arap ülkelerinden gelen Dubai gibi, daha böyle gösterişli, şaşalı, onların yaşam şekilleri gibi mesela. Ağır modeller istiyorlar. Biz herhangi bir ülkeden telefon aldığımızda sipariş için diyoruz ki, bu modellerden mi istiyorsunuz? Hatta biz bunu bizzat yaşadık. İsviçre’den arayan bir arkadaşımız bize ulaştığında birkaç model istedi. Ben ona sizin ülkede şu renkleri daha çok tercih edebilirler. Şu modeller daha güzel olur diye anlattığımda, “Ben kesinlikle onları istemiyorum” dedi. Kendi seçtiği istediği modelleri ona yaptık gönderdik. Bir hafta sonra eline kargo ulaştıktan sonra dedi ki, “Haklıymışsınız, sizin dediğiniz modeller daha çok gidecekmiş.” Fotoğraflarını atmıştım. Yani biz ülkeleri çok güzel tanıdık. Artık iğne oyasıyla sözsüz kurduğumuz iletişimi ülkeler arasında kurabiliyoruz. O kadar çok şey anlatıyoruz bir bağ kurduk hem oyalarla hem insanlarla.
Sultan: Gelecek için planlarınızda vardır herhalde.
Kadriye: Gelecek için de planlarımız var. Öncelikle Nallıhan yüzyıllardır iğne oyası yapan bir yer. Burada herkes iğne oyasını biliyor, yapıyor. Ama kendilerinin işinin çok özel ve çok güzel bir iş olduğunu, resim kadar kıymetli olduğunu anlatmaya çalışıyoruz. Onlar sıradan bir iş olarak görüyorlar hala. O yüzden, diyoruz ki Nallıhan iğne oyasının eğitim merkezi ve atölyesi olmalı diyoruz Gerçekten Nallıhan iğne oyasını her anlamda çözdü. Her bir kadın, kimi çağırsanız, yoldan geçen birini tuttuğunuzda size iğne oyası hakkında anlatacağı o kadar çok şey vardır ki.
Sultan: Turizm açısından da herhalde iğne oyasının çok katkısı var.
Kadriye: Turizm açısından biz iğne oyası ile başladık işe. Aslında turizmle başladık, iğne oyaları turizmle birlikte gelişmeye başladı. Turizm artık geriler gibi kaldık. Biz iğne oyasında çok ilerlemeye başladık. Yüksek yüksek siparişler almaya başladık. Yetişemez olduk. Nallıhan’daki bütün kadınlar iğne oyası yapar oldu. Hatta bunun aileye de şöyle bir katkısı oldu: Başta çayını önüne isteyen erkekler, bakıyorlar ki kadınlar para kazanıyor, çocuğunun harçlığını veriyor, mutfak masrafının yarısı karşılanmış oluyor. Erkekler içten bir gülümsemeyle eşine belli etmeden, “Sen işini yap, çayımı kahvemi kendim alırım” diyor. Hatta, meyvesini soyup eşinin önüne getiren erkekler de olmaya başladı. Aslında görünmeden birçok şeye dokunmuş olduk. Onların içindekini ortaya çıkarmış olduk. Evde kadınlar eşlerinden para istemeden bir şeyler yapıyorlar. Çok mutlular. Çocuklar diyorlar ki, “Annem bize harçlık verecek, hemen şunu yaparken biz ödevlerimizi yapalım ki annemize yardımcı olalım.” Yani kadının ekonomiye katılmasıyla beraber, tatbikî kadınlar hep katılıyordu. Ama evde işlerini yaparken yapıyordu. Anne artık onların gözünde bir tasarımcı. Güzel şeyler yapıyor. İşte yarışmalarda ödül alıyor. Annem başardı. Çocuklardan biri bana “Hocam artık benim babaannem sahneye çıkacak ödül almak için.” Aslında küçücük şeylerle uğraşırken çok güzel şeyler yapmışız ve bunun üzerine biz baktık ki, turizmle iğne oyaları beraber gidecek bir şey. O yüzden iğne oyalarından kazandığımız parayı Nallıhan turizmine yatırdık. Köylerde atıl durumdaki okulları değerlendirirken, kaymakamlık, belediye, özel irade destekli yani kurumlar da destek oldular, tamamen STK kurumlar işbirliğiyle bir şeyler yapmaya çalıştık. Bir şeyler yapmaya çalıştık Kooperatif alıp işletmeye başladı. Çünkü neden, Nallıhan’a gelen insanların yöresel yemekleri yiyebileceği yerler olmalıydı. Oralarda da köylerde noktalar belirledik. Yeni yapılar yapmak yerine, koruma kullanma dengesi içerisinde mevcut yapıları değerlendirdik. Genelde kalkınmayı da sağladık Köylerde ürünlerini yetiştiren kadınlar gelen turistlerle beraber, onları satmaya başladılar. Çünkü bilirsiniz köylerde satış olmaz hediye edilirdi. Artık yavaş yavaş oradan para kazanacaklarını anladılar. Ürünleri ona göre yapmaya başladılar. Biz de yöresel yemek yapan yerleri daha çok hızlandırmaya başladık. Kadınlar heveslendiler, tamam dediler. Bir kısmı oyada kendini geliştirirken, bir kısmı yöresel yemeklerde geliştirdiler. Yani küçük dokunuşlarla büyük işler yaptık ama yapacağımız daha çok şey var, çok eksiğimiz var. İstiyoruz ki, her şey devamını takip ederek gitsin. Bölünmeden, kopmadan, üstüne ekleyerek gidelim ki, güzel şeyler yapalım ve güzel örnekler oluşturalım.
Sultan: Harika şeyler yapıyorsunuz. Bir taraftaki gelişme, hemen bütün toplumu, bütün ilişkileri. olumlu olarak etkiliyor. Ellerinize sağlık, çok kolay gelsin. Başarılarınızı izlemeye devam edeceğiz. Her şey için çok teşekkür ederiz.
Sevgili Umudun kadınları dinleyicileri. Bugün Kadriye hanımdan çok güzel şeyler öğrendik. Bir sonraki söyleşide buluşmak üzere hoşçakalın.
Kadriye: Teşekkür ederim ben de.

Yorumlar

Bu yazı için yorum mevcut değil.
Dilerseniz Buradan yeni yorum gönderebilirsiniz.