selvetbayraktarr@hotmail.com
Uzun, gür, kahverengi saçları, mavi kazağıyla, elleri klavyenin üzerinde çalışıyor.
Türkan Saylan, pencere camının arkasından dışarıya bakıyor. Başında mavi ve yeşil tonlarında bir başörtüsü var. Yüzünde hafif bir gülümseme ve huzurlu bir ifade bulunuyor. Ön planda bulanık görünen kırmızı çiçekler ve yeşil yapraklar var. Arka plan mavi tonlarında ve oldukça sade. Saylan’ın yüzü ve çiçekler, fotoğrafın odak noktası olarak öne çıkıyor.
HAZIRLAYAN: Selvet BAYRAKTAR TOKAT

Umut dolu bir merhaba hepinize sevgili dergi okurlarımız ve dinleyenlerimiz. Yıl sonunda yine kadınların ürettikleri dopdolu haberlerle sizlerle birlikteyiz.
Önce başlıklar:
• Zehra Yıldız gençlere ilham veriyor
• 2024 yılında kadın temalı değerli çalışmalardan örnekler
• Yaşamını İtalya’da sürdüren usta yönetmen Ferzan Özpetek’in yeni filmi “Diamanti/Elmaslar”, İtalya’da gösterime girdi.
• Meltem Cumbul’un yazdığı “Bent Oyununda Fütursuz Oyunculuk” raflardaki yerini aldı.
• Türkan: Bir Bilim Kadınının Öyküsü” ödüllü belgeseli Londra’da izleyici ile buluştu
Zehra Yıldız gençlere ilham veriyor
Türk operasının çok genç yaşta kaybettiği güzel sesi, yorumu ve sahnesiyle, mükemmeli arayışıyla unutulmaz sopranosu Zehra Yıldız ölümünün 27.yılında Zehra Yıldız Kültür Sanat Vakfı'nın İstanbul Kültür Üniversitesi ev sahipliğinde 11 Aralık akşamı düzenlediği konserle anıldı.
Vakıf Başkanı Süha Yıldız'ın konuşmasıyla başlayan geceye Zehra Yıldız kayıttan yükselen sesiyle katılırken dünya operasının divası Leyla Gencer ve dünya basınından pek çok müzik yazarının Zehra Yıldız hakkındaki değerlendirmeleri ekrana yansıdı.
2024
2024 özellikle kadın sanatçıların yalnızca sanatı değil, toplumu ve doğayı dönüştürmeye niyetli olduğu bir yıl oldu. Her bir eser, özenle, izleyiciye, onu anlamak isteyene birer mesaj taşır nitelikteydi. 2024’te kadın sanatçılar, toplumsal travmaları hem bireysel hem de kolektif düzeyde işleyerek, bir tür iyileşme alanı yaratmaya çalıştılar ve insanları düşünmeye, tartışmaya ve farkındalık yaratmaya çağırdılar.
Bu yılın sanatı, yalnızca izlenmek için değil, hissedilmek için de vardı. Özellikle kadın sanatçılar nezdinde neredeyse her sergi, her çalışma bir eylem çağrısı, bir uyanış manifestosuydu.
Kısacası 2024 yılı, sanatın yalnızca bir ifade biçimi değil, aynı zamanda vicdanın ve doğanın sesi olduğu bir yıl oldu. Özellikle birçok kadın sanatçı, kişisel hikayeleriyle evrensel yaralara dokunurken, şiddetin sessiz çığlıklarını, toprağın ve doğanın fısıltılarını ortaya çıkardıkları eserlerle görünür kıldılar. Bu yılın sanatında, insanlığın kendiyle ve doğayla yüzleşmesi, sanatçıların ellerinde bir tür yeniden doğuş hikayesine dönüştü.
Günsu Saraçoğlu’nun 30 Kasım-15 Aralık arasında Gallery Duende’de Emine Özkarslıoğlu küratörlüğünde hayata geçen ve elde edilen tüm gelirlerinin Çocuk Eğitim Derneği aracılığıyla işitme engelli çocukların eğitimi için kullanıldığı “Rebirth: Denge ‘Siz’siniz!” sergisi, geçmişteki hatalardan ders alarak doğayla olan bağımızı yeniden kurmamız gerektiğini vurgularken, sanatseverleri doğanın döngüsü ve insanın bu döngü üzerindeki etkileri üzerine düşünmeye davet etti. “Rebirth,” yalnızca bir yeniden doğuşu değil, doğanın, insanın bencilliğine rağmen dirençle yeniden yeşerebileceğini de kulaklara fısıldayan bir sergi oldu.
Diğer yandan Türkiye, her yıl artan kadın cinayetleri ve çocuk istismarı vakalarıyla yüzleşirken, 2024’te kadın sanatçılar, bu sorunlara da sessiz kalmadılar. 2024’te gerçekleşen önemli sergilerden bir diğeri olan “Ruhun İsyanı”, sanatçı Zehra Çobanlı’nın çağdaş seramik eserleriyle toplumsal şiddeti soyut bir dille ele aldı. Çobanlı’nın kırık tabaklar ve çatlamış vazo motifleriyle anlattığı hikaye, kadınların parçalanmış hayallerini ve toplumdaki “tamir edilemeyen” yapıyı simgeliyordu. Çobanlı, tıpkı kadın gibi hem hayat veren hem de tahrip edilen toprağı elleriyle şekillendirirken aslında kadının isyanını susturulmuşluğunu ve aynı zamanda yeniden güçlenişini anlattı.
Genç sanatçı Nurdan Unus’un İstanbul’daki kişisel sergisi “Gölgeler ve Sesler” oldu. Unus, kadınların görünmez kılındığı bir dünyayı anlatmak için gölgelerle çalıştı. Onun ironik ve minimalist üslubu, toplumun yüz çevirdiği gerçeklere ışık tuttu. Eserlerinde yer alan boş sandalye motifleri, “artık konuşamayan” kadınları temsil ediyordu. Gölgeler, kaybolmuş olanların yasını tutarken; sesler, var olma ve direnme mücadelesinin bir yankısıydı. Sergide yalnızca kadının değil, doğanın da hikayesi vardı. Kirletilmiş denizlerin, kesilmiş ormanların ve yok olmuş hayvanların gölgeleri, kadının sessiz ama güçlü birer tanığı oldular. Ve o gölgelerin içinden yükselen sesler, hala bir şeylerin değişebileceğini, hala kurtuluşun mümkün olduğunu haykırıyor gibiydi.
BASE 2024’te yer alan genç sanatçı Deniz Ada Depecik’in “Sesimi Duymuyor musunuz?” isimli animasyon çalışması ise basit ve neşeli görsellerle başlayan bir hikâyeyi, giderek kararan bir tema ile tamamlıyor. Bu eser, modern hayatın bir eleştirisi ve sessiz çığlıkların ironik bir dışavurumu olarak en savunmasız olanların, çocukların hikâyesini anlatıyor. Depecik’in animasyonunda, her ikisi de korunmaya muhtaç, her ikisi de insanların bencilliğiyle örselenmiş olan doğa ve çocuk birbiriyle bütünleşiyor. Bir çocuk ağlıyor, ağaçlar yapraklarını döküyor, deniz suskun. Ve bu akıllara şu soruyu getiriyor: “Neden bu sessizliğe ortak oluyorsunuz?”
Yaşamını İtalya’da sürdüren usta yönetmen Ferzan Özpetek’in yeni filmi “Diamanti/Elmaslar”, İtalya’da gösterime girdi.
Özpetek, ‘70’li yılların Roma’sında geçen filmde, İtalya’nın en ünlü 18 kadın oyuncusuyla çalıştı. Usta sinemacı filmin galasında “Sadece kadınlarla çalışmak fikri hep aklımdaydı ama cesaret edemiyordum. Ama yanılıyormuşum. Bunun çok zor olacağını sanıyordum. Luisa Ranieri ile yaptığım bir sohbet esnasında bu isteğim tekrar canlandı. Bu fikri dile getirdiğimde çevremdeki birçok insan ‘Sana kolay gelsin’ diye tepki verdi ama yanılıyorlarmış. Hepsi birer elmas olan kadınlarla müthiş uyumlu çalıştım. Kadınların dünyasını araştırmayı sürdürmek istiyorum. Kadınlar yaşamın taşıyıcı kolonlarıdır” dedi.
Meltem Cumbul’un yazdığı “Bent Oyununda Fütursuz Oyunculuk” raflardaki yerini aldı.
Cumbul, 22 Aralık Pazar günü saat 14.00’te Penguen Kitabevi Suadiye’de gerçekleşen imza günüyle de okuyucularıyla buluştu.
“Bent Oyununda Fütursuz Oyunculuk” Kitabının Konusu
Stanislavski’nin yüzyıl önce dediği gibi, “Aktör, karakterlerin deneyimlediğini deneyimlemelidir” ya da Eric Morris’in söyleyişiyle “Aktör, karakterin deneyimlediğini deneyimleyebilmenin bir yolunu bulmalıdır ve Sistem’in özü de budur.” Bu çalışma da böylesi bir deneyimin serüveni olarak ortaya çıktı: İstanbul’da bir tiyatro kurmak için yola çıkan D22 Tiyatrosu için Meltem Cumbul tarafından sahneye konulan Martin Sherman’ın Bent adlı oyununun ‘Sistem’ üzerinden çözümlemesi. Bu anlamda kitap, yönetmen Meltem Cumbul’un Fütursuzluk kavramı üzerinden bir tiyatronun kuruluşuna, bir oyunun sahnelenme sürecine, oyuncu ve yönetmen deneyimine, dramaturjik bir zemini inşa etme anlatımına odaklanıyor. Meltem Cumbul yıllar içerisinde oluşturduğu oyuncu, eğitmen kimliğine bu defa yönetmen olarak kuramcı kimliğini ekliyor... Yıllarca birlikte çalıştığı Eric Morris ve onun ‘Sistem’ adını verdiği yöntemle Bent oyununu Dramaturjik Öğelerin ve Toplumsal Boyutların Çözümlenmesi alt başlığıyla irdeliyor. Kitap prova, gösteri ve felsefi alanları olan fütursuz oyunculuğun kuram ile uygulamayı bir arada düşünen, bunu hayata geçiren, zorlukları kullanılır hale getiren, oyuncuların bu süreçteki enstrüman ve işçilik çalışmalarını, pratik çözümleri, sahne buluşlarının çıkış dinamiklerini mekân olarak Galata Hamursuz Fırınında D22 Tiyatrosu’nun kurulduğu alanda tiyatronun mekân sanatı olduğuna inanan yönetmenin anlatımıyla bize gösteriyor.
Türkan: Bir Bilim Kadınının Öyküsü” ödüllü belgeseli Londra’da izleyici ile buluştu
Çağdaş bir Cumhuriyet kadını, idealist bir bilim insanı olan Prof. Dr. Türkan Saylan’ın ilham verici yaşam öyküsünün ele alındığı, gazeteci Özlem Özdemir’in yapımcılığı ile hazırlanan “Türkan” Belgeseli, Londra prömiyerini yaptı. Limehouse Library Hotel’de yapılan Etkinliğe katılan Özlem Özdemir, gösterimin ardından konukların sorularını yanıtladı.
Türkan Saylan’ın 89. doğum gününe armağan olarak düzenlenen belgesel gösterimi sonrasında “Eğitimde Burs Vermenin Önemi” konulu söyleşi düzenlendi. İngiltere Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD) Başkan Yardımcısı Dr. Ali Tekin Atalar da konuşmacı olarak etkinliğe katıldı.
Belgeselin yapımcılığı yanında senaryo ile seslendirmesine de imza atan gazeteci, araştırmacı-yazar Özlem Özdemir, Türkan Saylan’ın dünyaca tanınması gereken bir isim olduğunun altını çizerek, “Bu belgeselde, çağdaş Türkiye Cumhuriyeti’nin gelişmesi için çabalayan bir bilim insanının bir kadın olarak yaşamı ele alınıyor. Ayrıca siyasi nedenlerle yıpratılan Türkan Saylan adının, tertemiz bir şekilde gençlere hatta dünyadaki insanlara ulaşması ve de örnek alınacak bir bilim insanı olarak yaşatılması bu projedeki en önemli amaçtı. Fikirden yapım aşamasına kadar heyecanımı paylaşan ve yapımının destekçisi olan ÇYDD Başkanı Prof. Dr. Ayşe Yüksel’e bir kez daha teşekkür ederim. Filmin yönetmenliğini üstlenerek şahane bir işe imza atan ve desteğine minnet borçlu olduğum yönetmenim Gülay Ayyıldız Yiğitcan’ın hakkı ödenmez. Ne mutlu ki benim etrafımda da Cumhuriyet’i yükselten kadınlar var ve birlikte bizim hikâyelerimizi yazıyoruz” dedi. Belgeselin dünyanın her yerinde izlenmesini dilediğini aktaran Özdemir, “Belgeselin Londra’da gösterilmesinden dolayı heyecan duyuyorum. Bu anlamlı etkinliği mümkün kılan yine bir başka kadın, Sectoral Events şirketinin sahibi Arzu Güler’e çok teşekkür ederim” dedi.
Bu belgeselin Geliri ÇYDD Eğitim projelerine aktarılacak.
Gelecek sayımızda kadınların yarattığı harika sanat etkinlikleriyle sizleri buluşturmayı diliyoruz.
20 Aralık 2024

Yorumlar

Bu yazı için yorum mevcut değil.
Dilerseniz Buradan yeni yorum gönderebilirsiniz.