YAZAN: Emine KAMÇI
Kitap Günleri haberini alır almaz, Bornova Büyük Park’taki Kitap Fuar’ına koştum. Arkadaşlarımın davetleri üzerine de üç ayrı kitap söyleşisine katıldım.
İlk olarak ‘İnadına Kadınım Kadınsın Kadınız’ adlı kitapla tanıştım. Bu kitabı henüz okumamıştım ama söyleşideki sunumlar çok değerliydi bana göre. Üç ayrı kadın konuşmacı, kadınların maruz kaldığı, karşılaşmış olduğu farklı sorunlardan söz ediyorlardı. Erkek kimliğinin gözlere sokulurcasına öne sürülmesinden tutun da sünnet olgusuna kadar… Her türlü şiddet, kadın cinayetleri, çocuk gelinler, ekonomik anlamda zayıflamaları için, eşleri tarafından ellerinden paraları zorla alınan kadınlar, çocuk sahibi olduğu için iş verilmeyen, hamile olduğu için de işten çıkarılan kadınlar anlatılıyordu.
Bu söyleşide İstanbul Sözleşmesi üzerine de konuşuldu. Sözleşmeden çekilmekle mücadelenin bitmeyeceği, hiçbir sorunun üzerinin örtülemeyeceği vurgulandı. Aksine, kadın mücadelesinin artarak süreceğinin altı çizildi.
Söyleşinin son konuşmacısı sözlerinin sonunda, saçı göründü diye İran’da dövülerek öldürülen gencecik Mahsa’ya tepki gösterenlere destek amacıyla bir tutam saçını kesti.
Katıldığım ikinci söyleşinin konusu sansürdü. Nelere sansür uygulanabilir, nelere uygulanamaz konuları tartışıldı. Bu söyleşide, bir şeye daha tanık oldum. Önceden yasak olmayan fakat sonraları çalışmasına engel getirilen bazı yayınlar vardı. Örneğin pandemi sırasında evlere kapanan çocuklar, çizdikleri resimleri, evlerinin camlarında sergiliyorlardı. Sonrasında bu resimlerin fotoğrafları yukarıda sözünü ettiğim yasaklanan yayınlardan birinde yer alıyordu.
İzlediğim üçüncü söyleşiye dair anımsadıklarımsa çok az. Sanırım o da yasakla sansürle ilgiliydi ama orada beni çok etkileyen bir konuşma vardı: Konuşmacılardan biri Yunanistan ve Türkiye’yi ilgilendiren bir toplantıda bulunurken iki ülke arasındaki denizlerin ‘senin benim’ muhabbeti olunca, bu konuşmacımız o sırada bir şiirini dillendiriyor. Şiirin içinde ‘Denizler Balıklarındır’ diye bir dize geçiyordu. İşte bu dizeler bende her şeyi bitirmişti. ‘Sen ben’ yoktu. Ülkeler yoktu, ırklar, ideolojiler, farklı renkler yoktu. Sadece koskoca bir dünya vardı ve biz bu dünyada tek bir aile gibiydik. Gerisi boştu. Gerçi önceleri de böyle düşünüyor, tüm dünya insanlarının da böyle düşünmesini böyle hissetmesini diliyordum ama bu söyleşiden sonra adeta düşüncelerimin ötesine geçmiş, kendimi bu yaşamın içinde bulmuş gibiydim.
25 EKİM 2022
Kitap Günleri haberini alır almaz, Bornova Büyük Park’taki Kitap Fuar’ına koştum. Arkadaşlarımın davetleri üzerine de üç ayrı kitap söyleşisine katıldım.
İlk olarak ‘İnadına Kadınım Kadınsın Kadınız’ adlı kitapla tanıştım. Bu kitabı henüz okumamıştım ama söyleşideki sunumlar çok değerliydi bana göre. Üç ayrı kadın konuşmacı, kadınların maruz kaldığı, karşılaşmış olduğu farklı sorunlardan söz ediyorlardı. Erkek kimliğinin gözlere sokulurcasına öne sürülmesinden tutun da sünnet olgusuna kadar… Her türlü şiddet, kadın cinayetleri, çocuk gelinler, ekonomik anlamda zayıflamaları için, eşleri tarafından ellerinden paraları zorla alınan kadınlar, çocuk sahibi olduğu için iş verilmeyen, hamile olduğu için de işten çıkarılan kadınlar anlatılıyordu.
Bu söyleşide İstanbul Sözleşmesi üzerine de konuşuldu. Sözleşmeden çekilmekle mücadelenin bitmeyeceği, hiçbir sorunun üzerinin örtülemeyeceği vurgulandı. Aksine, kadın mücadelesinin artarak süreceğinin altı çizildi.
Söyleşinin son konuşmacısı sözlerinin sonunda, saçı göründü diye İran’da dövülerek öldürülen gencecik Mahsa’ya tepki gösterenlere destek amacıyla bir tutam saçını kesti.
Katıldığım ikinci söyleşinin konusu sansürdü. Nelere sansür uygulanabilir, nelere uygulanamaz konuları tartışıldı. Bu söyleşide, bir şeye daha tanık oldum. Önceden yasak olmayan fakat sonraları çalışmasına engel getirilen bazı yayınlar vardı. Örneğin pandemi sırasında evlere kapanan çocuklar, çizdikleri resimleri, evlerinin camlarında sergiliyorlardı. Sonrasında bu resimlerin fotoğrafları yukarıda sözünü ettiğim yasaklanan yayınlardan birinde yer alıyordu.
İzlediğim üçüncü söyleşiye dair anımsadıklarımsa çok az. Sanırım o da yasakla sansürle ilgiliydi ama orada beni çok etkileyen bir konuşma vardı: Konuşmacılardan biri Yunanistan ve Türkiye’yi ilgilendiren bir toplantıda bulunurken iki ülke arasındaki denizlerin ‘senin benim’ muhabbeti olunca, bu konuşmacımız o sırada bir şiirini dillendiriyor. Şiirin içinde ‘Denizler Balıklarındır’ diye bir dize geçiyordu. İşte bu dizeler bende her şeyi bitirmişti. ‘Sen ben’ yoktu. Ülkeler yoktu, ırklar, ideolojiler, farklı renkler yoktu. Sadece koskoca bir dünya vardı ve biz bu dünyada tek bir aile gibiydik. Gerisi boştu. Gerçi önceleri de böyle düşünüyor, tüm dünya insanlarının da böyle düşünmesini böyle hissetmesini diliyordum ama bu söyleşiden sonra adeta düşüncelerimin ötesine geçmiş, kendimi bu yaşamın içinde bulmuş gibiydim.
25 EKİM 2022
Yorumlar
Bu yazı için yorum mevcut değil.
Dilerseniz Buradan yeni yorum gönderebilirsiniz.