sulesepin06@gmail.com
Bir masada oturmuş, ciddiyetle önündeki kağıtları inceliyor. Kısa, koyu kahverengi, küt saçları, vişne çürüğü uzun kollu, çizgili bir kazağı var.
Bir kanepe üzerinde oturan bir kadın ve bir erkek. Kadın, sol elini alnına koymuş ve üzgün ya da düşünceli görünüyor. Erkek sağ elini iki yana açmış, konuşuyor gibi ve yüz ifadesi biraz şaşkın ya da açıklama yapar gibi. İkisi de beyaz giysiler giymiş. Aralarındaki etkileşim, bir tartışma ya da anlaşmazlık yaşadıklarını düşündürüyor.

Kırılmak, insanları kırmaktan korkmak, kırgınlıkları gidermek hemen hemen hepimizin zaman zaman yaşadığı, istemesek de yaşamın akışı içinde başımıza gelen olaylardır. Bu olayları sık sık yaşıyorsak, üzerine gitmemiz gereken kişilik özelliklerimize yoğunlaşmalıyız. Çünkü sürekli tekrarlanan olaylar zinciri vardır. Biz bunun farkında olmayız çoğu zaman ve sanki farklı bir durummuş gibi algılarız. Ne demek istiyorum? Örnekler üzerinden gitsem çok daha iyi olacak.



Sıkıntılarıyla baş etmek isteyen pek çok danışanımın sıkça söylediği şöyle bir cümle var: “Elimden geleni yapıyorum, yine de karşımdaki insanı memnun edemiyorum. Daha farklı ne yapmalıyım da onları kırmamalıyım?” “Peki ya siz kendinizi ne kadar memnun ediyorsunuz?” sorusunun yanıtının içinde gizli olan bir duygu var, o da suçluluk duygusu. Bizi sarmalayan bu duygu, insanların bizi kolayca ele geçirmesini sağlıyor ve sonra da biz kendimiz olmaktan çıkıyoruz. Başlıyoruz kendimizi suçlamaya ve karşıyı memnun etmek için çırpınmaya. İnsanları kırmayalım ama kendimizi de kırmayalım. Sürekli insanları kırmamak için çırpınır kendimizi ihmal edersek, içimizde biriktirdiğimiz öfke sağlıksız bir biçimde ortaya çıkar. Bu durumda kırmamak için çaba gösterdiğimiz insanları öfkemizle tamamen incitiriz.



Suçluluk duygusu, her zaman yaptığımız bir hata sonucunda ortaya çıkmaz. Tam tersine bir hata yoktur ortada. Her insan hata yapabilir ama hatasını fark ettiğinde dönüp kendini eleştirir ve bu hatayı yapmamak için yol arayışına girer. Önce özür diler, sonra da aynı hatayı yapmamaya çalışır. Suçluluk duygusu, bir tür iç huzursuzluk, bir türlü rahat edememek durumudur. Bir arkadaşımız bizden misafiri geleceği için yardım istedi. Biz yardım etmek için hiç uygun bir konumda değiliz. Bunu söylemek yerine, “Acaba nasıl yapsam da ona yardım etsem?” duygusu içine girersek, kendimizi ifade etmemiş oluruz. Kendi ihtiyacımızı görmezden gelerek onun imdadına koşarız. Oysa o kadar hasta ya da o kadar yorgunuzdur ki kendi işimiz olsa yapacak bir durumda değilizdir. Kendimizi feda ederiz. İç sesimiz “O da sürekli benden yardım istiyor, ne durumda olduğumu hiç düşünmüyor.” dese de bastırırız bu düşünceyi. Aynı talep geldiğinde uygun bir şekilde hayır diyemediğimiz için bu kez de lafı dolandırarak uzun uzun açıklamalar yaparken buluruz kendimizi. Karşımızdaki insanlara yetmeye çalıştığımız için onları da alıştırmış oluruz. “O hep bana yardım eder. Ne olursa olsun beni kırmaz.” düşüncesini bu davranışları yaparak biz oluşturuyoruz.



Suçluluk duygusunu yansıttığımızda, bunu fark eden bazı insanlar bizi kolayca ele geçirebilir. Bizi eleştirdiğinde, bizi kırdığında, “Acaba ben yine ne yaptım?” cümlesiyle içimizde kabaran suçluluk duygusuyla, hiç düşünemeyiz bile bize yapılan suçlamanın ağırlığını. Sonra şöyle bir sarmal oluşur: o hep bizi suçlar, biz de kendimizi suçladığımız için kendimizi heba ederiz. Suçluluk duygusuyla yok olmaya başladığımızın farkında bile olamayız. Kendimize yeterince güvenmediğimiz için onun söylediklerini sorgulama gereği duymayız.



Neden suçlu hissederiz? Çocuklar çok meraklıdırlar, girişimci ve araştırmacıdırlar. Bu nedenle sürekli soru sorarak kendilerini geliştirirler. Bu sorular, “Ne kadar çok soru soruyorsun.” diyerek kızmayla, çocuğun her yaptığını eleştirmeyle sonuçlanırsa, suçluluk duygusu içimize yerleşir. Hep eleştirildik, bu eleştiriler karşısında öfkelendik ama bunu ifade edemedik. Yetişkin olunca bu, sürekli kendimizde hata aramakla ortaya çıktı. Örneğin, kaza sonucu bardak kıran çocuk, büyükleri tarafından azarlanır ve saatlerce karanlık bir odaya kapatılırsa, bu çocuk yetişkinken bile kaza sonucu gittiği misafirlikte bardak kırarsa, kendisini suçlar.



Toplantılarda çok sık rastladığım bir durum var. Kadınların çoğu, konuşmanın başında hatalarının olabileceğinisöylüyor ve şimdiden özür diliyor. Daha hata yapmadı ki hangi hatası için özür diliyor? Hata yaparsa dilesin özrünü. Bu, bir tür suçluluk duygusu ve onun ortaya çıkardığı güvensizlik. Kız çocuklarının daha çok susturulmaya, sürekli eleştiriye, engellenmeye maruz kaldığından söz edebiliriz bu durumda.



Ne yapmalı da bu duygudan kurtulmalı? Kısa sürede kurtulacağımız bir duygu değil maalesef. Çünkü yıllarca bizimle gelen, alışkanlığa dönüşmüş bir duygu. Ama istersek ve kendimize zaman tanıyabilirsek, neden kurtulmayalım? Önce bu duygumuzu tanıyacağız? Sadece bir olayla gerçekleşen ve bir kişiyle yaşadığımız bir durum olmadığını anlayacağız. Aynı davranışları ne kadar tekrarlıyoruz? Bunları listeleyeceğiz. Kısaca kendimizle yüzleşerek farkındalığımızı artıracağız. Yani resmin bir bölümüne değil de tamamına bakacağız. Sonra uygun sözcükleri seçerek kısa açıklamalar yapacağız. Baktık ki bu açıklamalar bize iyi gelmiyor. O zaman neden yapamayacağımızı ve başka bir gün uygun olduğumuzu söyleyerek seçenek sunacağız. Bizi tanıyan ve bizi seven insanlar kolay kolay onları kırmayacağımızı bilir. Israr ederek bizi ikna etmek isteyenler olursa, bize kırılabilirler. Biraz dayanmaya çalışalım. Başkalarını memnun edebileceğimiz gibi, memnun edemeyeceğimiz durumlar da olabilir. Kendimizi kırmamayı da öğrenmeliyiz.



İnsan genel olarak bencil bir varlıktır. Bencilce davranarak sürekli sitem edebilir. Bu davranışlar karşısında bencilleşmeden fakat kendi gereksinimlerimizi, hissettiklerimizi unutmadan uygun davranışlar geliştirebiliriz. Bunlar da yaptıkça oturur. Zaman zaman kendimizi suçladığımız, kendimizi durduramadığımız olayları yaşayabiliriz. Bunlar doğaldır. Yeter ki yapamadıklarımızı ve yapabildiklerimizi fark edelim. Kendimizle yeri geldiğinde gurur duyabilelim.



Kendimize güvenmeyi öğrenmeliyiz. Bu da bize yöneltilen suçlamaları, bize gelen ısrarcı talepleri sorgulamakla mümkün olabilir.



18 Temmuz 2024

Yorumlar

Bu yazı için yorum mevcut değil.
Dilerseniz Buradan yeni yorum gönderebilirsiniz.