sebnemkarakus4@gmail.com
Yeşil bir alanda bir piknik masasında oturmuş, sol elinde kemanı sağ elinde yayı, kırmızı elbisesiyle ve siyah uzun saçlarına taktığı tacıyla ,gülümsüyor.
Arkası dönük ellerini gökyüzüne açmış beyaz kıyafet giyinmiş bir kadın.
YAZAN: Şebnem KARAKUŞ

Ramazan davulcusunun geceyi şenlendiren ritimleriyle uyandı. Her güne şükrederek başlama alışkanlığı edinmeye karar verdiği için yatakta doğrulmak yerine dizlerini karnına çekip iyice büzüştü. Bu saatte kalkıp şişmiş gözlerle hortlak gibi dolaşmaktansa, şu şükretme işine bir yerden başlamak daha makûl görünüyordu. Gecenin serinliği Temmuz’a kafa tutar gibiydi. Ürperdiği halde kalkıp pencereyi kapatmak gelmiyordu içinden.
"Evet, hadi bakalım, başlayalım şükür listemize. Aman be, şükür listesi de ne? Böyle top on listesi gibi düşünürsem bunun bir anlamı mı kalır? Neyse ne canım, ilk şükredeceğim şey, yeni güne uyanma mutluluğu olsun. Yeni gün demişken, hani şu sabahın köründe yatıp akşama kadar fosur fosur uyuyanlar var ya, ha işte en çok onlara kıl oluyorum. Aman bana ne yahu kimin ne zaman, nasıl uyuduğundan. Nerde kalmıştık? Yeni güne uyanma mutluluğu...”
-Ooof ulan anasını becerdiğimin dünyası, dinine yandığımın feleği. Kimine kavun yedirdin, bize de saman çöpü…
“Al işte bak, ayyaşın biri, kadınları aşağılayan, kendi anasını, bacısını, eşini bile yok sayarak sinirlerimi zıplatıp dikkatimi dağıtıp şükür listemin ikinci maddesini unutturdu diye de şükredeyim mi, şimdi? Ne listesi, ne maddesi be, oldu olacak bir de kâtip tutup kararname yazdırsaydım bari. Peki tamam, madde madde hatırlamaya çalışmak yok, dolayısıyla liste falan oluşturma saçmalıklarına da son! Ne diyordu kitapta, sizi manen güçlendiren şeylerle ilgili şükrederek başlayın güne. Nefes alabildiğim için şükrediyorum. Bana her yönde destek bir aileye sahip olduğum için şükrediyorum. Bak yine aklıma geldi şimdi, ev sahibinin geçenki afra tafrası neydi öyle be! Kadının merakı boyundan büyük maşallah! Yok efendim aslında kimsenin hayatını gözetlemek huyu değilmiş de, birkaç kez tesadüfen evime bir delikanlının girdiğini görmüş. Kendisi çok açık görüşlüymüş de dilin kemiği yokmuş, işte ne yaparsın? El alemin nerde ne konuşacağı belli olmazmış. Mış mış da mış mış... Hayır, o gördüğü gencin kuzenim olduğunu söylesem inanır mı ki bu cadaloz çirkef? İnadına söylemeyeceğim işte, merakından çatlasın dursun bırak! Zaten onu söylesem, kadın beni uyarmak için başka bir açığımı arayacak. Her bulduğu malzemeye de cevap yetiştiremem ki canım! Neyse, bu yıl kiraya 50 lira zam yapmadı diye şükredeyim. Bir de bak, o parayla internet bağlattırdım eve en azından, fena mı? İnternetim için de şükretsem mi ki? Yok yok, o olmaz. Manevi şeylere öncelik verecektik hani? Peki o zaman, sağlıklı bir ruha sahip olduğum için şükrediyorum. Ruh deyince nedense hep bizim şu ilkokuldaki rehberlik hocası geliyor gözümün önüne. Neydi onun adı? Aydan mı, Ayla mı? İkisi de değil. Hatırlayamadım bak. Ne anlayışlı kadındı o sahiden. Sadece konuşma biçimini, ses tonunu anımsamak bile huzur veriyor bilmem kaç yıl sonra bile. Bir gün gidip kadına karanlık korkumu anlatmıştım çocuk aklımla. Sırf onunla bir şeyler paylaşabilmek için uydurmuş muydum bunu? Yok daha neler, kalbim kıçımda atıyordu resmen karanlıkta kalınca. Odanın ışığını kapatıp öylece otur, demişti bana. Korkuyu ancak üstüne giderek alt edebilirmişim. Onunla konuştuktan sonra değil karanlıkta yalnız kalmak, böyle bir şeyi yaptığımı aklımdan bile geçirmedim. Sağım, solum, önüm, arkam korkuymuş çocukken. Pencereye oturup, “Allah’ım ben 101 yaşına kadar yaşamak istiyorum” diye ağladığımı görmüş annem ben çocukken, hâlâ gülesim geliyor düşününce. Annem miydi beni öyle gören, babam mı? Hoş babam böyle şeyleri hatırlayıp anlatacak türden bir adam değildir ya, neyse. Aman şurada iki şükür edeyim dedim dağıldı yine kafam."
Kumruların melodik çığlıklarını duydu önce. Güvercinler, kargalar, serçeler şafağın içinde süzülüp şarkılarını mırıldandılar doğaya. Hava hepten serinlemişti, ürperip yatakta biraz daha büzüldü. Şükür listesinin maddeleri birer birer bulanıklaşıp silindi. Gece, neyi var neyi yoksa toplayıp giderken, uyku davetkâr bir sevgili gibi sardı bedenini. Kendini tam bir teslimiyetle bırakmadan önce, yine sarhoşun aynı, ağıza alınmayacak küfür cümleleri çarptı kulağına.
​ 7 Eylül 2014

Yorumlar

Bu yazı için yorum mevcut değil.
Dilerseniz Buradan yeni yorum gönderebilirsiniz.