YAZAN: Selvet BAYRAKTAR TOKAT
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın son 2 Cuma hutbesi, Türkiye’de kadın hakları ve laik hukuk düzeni açısından önemli tartışmalara yol açtı. Hutbelerde yer alan ifadeler, özellikle kadınların miras hakkı, kıyafet tercihleri ve toplumsal rollerine dair dini yorumlarla gündeme geldi. Bu hutbeler, hem hukukçular hem de kadın hakları savunucuları tarafından eleştirilirken, laiklik ilkesine aykırı olduğu yönünde suç duyuruları da yapıldı. İlk hutbe 01.08.2025 tarihinde cuma günü yayınlandı. Türkiye'nin 81 ilindeki tüm camilerde okutulan cuma hutbesi, kamuoyunda yeni bir tartışmanın fitilini ateşledi. “Hayâ: Allah’ın Emri, Fıtratın Gereği” başlıklı hutbede, kısa ve şeffaf kıyafetlerin giyilmesinin “Allah’ın örtünme emrine aykırı” olduğu, bunun haram kabul edildiği belirtildi. “Moda sektörü ve medya” üzerinden çıplaklığın özendirildiği, bunun da aile kurumuna saldırı anlamına geldiği savunuldu. Hutbede şu ifadeler yer aldı:
“Bazı sinema, dizi film, dijital mecralarda yapılan yayınlar ve reklamlar aracılığıyla normalleştirilmeye çalışılan çıplaklık, cesaret ve özgürlük değil, aile kurumuna yapılan bir saldırıdır. Bu, çağdaşlık değil ilkelliktir. Ahlak ve edep ölçülerinin çiğnenmesine sessiz kalan herkes büyük bir vebal altındadır.”
Vücut hatlarını belli eden kıyafetlerin “tarz ya da imaj değil, günah” olduğu iddia edilen hutbede, özellikle kamuya açık alanlarda bu şekilde giyinmenin “ahlak kurallarına meydan okumak” olduğu ileri sürüldü. Hutbenin bir diğer bölümünde estetik ameliyatlar, dövme ve sosyal medyada dine aykırı kıyafetlerle yapılan paylaşımlar da eleştirildi. Estetik operasyonlar şeytanın oyunu, dövme ise haram olarak tanımlandı.
Söz konusu hutbeye yönelik çok sayıda tepki gelirken, Feminist yazar Berrin Sönmez, Diyanet’in son hutbesi sonrası ‘başını açma’ kararı aldı.
Sönmez, başörtüsü takma kararı aldığında kendisine "Eğer bir gün bu ülkede başörtüsü zorunlu olursa başımı açarım" sözünü verdiğini ve Diyanet'in son hutbesinin de bu doğrultuda atılan adımların bir işaret fişeği olduğunu belirterek, "Başörtüsü zorunluluğu getirilme ihtimaline karşı tepki vermek için başımı açıyorum." ifadelerini kullandı.
İkinci hutbe 15.08.2025 cuma günü yayınlandı. “Kul hakkı ateşten gömlektir” başlıklı hutbede, miras hukukuyla ilgili olarak kız çocuklarının yasada belirlenen haklarına karşı “Allah’ın takdir ettiği hakka razı olması” istendi.
Diyanet’in işaret ettiği şeri miras hukukuna göre ölen kişinin kızı tek çocuk ise mirasın yarısını alıyor, erkek kardeşi varsa kardeşin aldığı payın yarısını alıyor. Birden fazla kız çocuğu olup erkek kardeş bulunmadığında ise mirasın üçte ikisi aralarında paylaşılıyor.
Hutbede, “Karşılıklı rıza olmadan yüce rabbimizin koyduğu miras ölçüsünü değiştirmek ilahi adalete aykırı. Dolayısıyla kişinin kız çocuklarını mirastan mahrum bırakması, kız çocuklarının da Allah’ın takdir ettiği hakka razı olmaması kul hakkıdır. Arazi sınırlarını ihlal ederek başkasının mülkünü gasp etmek, asılsız gerekçelerle insanların mallarına el koymak, yalan beyanlarla insanları mağdur etmek ateşten gömlek giymektir” ifadeleri yer aldı. Tabi ki birçok kadın demokratik kitle örgütünden sert tepkiler geldi. Halkevi üyesi Kadınlar ve EŞİK Platformu gibi gruplar, hutbeleri protesto etti. “Kes sesini Diyanet” ve “Mirasta eşitlik hakkımıza göz diken Diyanet’i uyarıyoruz” gibi sloganlarla sosyal medyada ve meydanlarda tepkilerini dile getirdiler. Bu hutbelerle açıkça laik düzenin ayarlarıyla oynama provası yapılmaktadır. Eşit yurttaşlık hakkı dikkate alınmamaktadır. Anayasanın 136. maddesi ihlal edilmektedir. (Genel idare içinde yer alan Diyanet İşleri Başkanlığı, laiklik ilkesi doğrultusunda, bütün siyasi görüş ve düşünüşlerin dışında kalarak ve milletçe dayanışma ve bütünleşmeyi amaç edinerek, özel kanununda gösterilen görevleri yerine getirir.) Bu hutbelerle kadınlar, bireysel özgürlükleri ve toplumsal kurallar arasına sıkıştırılmak istenmektedir. Toplumun tepkileri ölçülmekte, yeni açıklamalar için nabız yoklamaları yapılmaktadır.
Hepinizin bildiği gibi bir süre önce de aile hukukuna arabuluculuğu getirmek istediler. Kadınlara yönelik şiddetin, ekonomik eşitsizliklerin ve toplumsal baskının bu kadar yoğun yaşandığı bir ülkede, arabuluculuk kadınları olsa olsa zorla uzlaşmaya sürüklemekten başka bir işlev göremez
Düşün kadınların yakasından. Dokunmayın bireysel özgürlüklere. İsteyen başını kapatsın. İsteyen estetik yaptırsın. Herkesin yaşamı, tercihleri kendisine aittir. Zamanında baş örtülü kadınların ihlal edilen hakları için de mücadele verdik. Biz demiyoruz ki herkes açık giyinsin, herkes estetik yaptırsın. Biz de kapitalizmin kadın bedenini teşhir malzemesi olarak kullanmasına karşıyız. Biz diyoruz ki tercihleri kadınlara bırakın. Biz diyoruz ki diyanet, siyaset bu konularla ilgilenmesin. Herkes kendi asli görevini yapsın.
Din ve devlet işlerini ayırmanın ne kadar önemli bir karar olduğunu son yıllarda uygulanan politikalarla geldiğimiz nokta net olarak gösteriyor. Mustafa Kemal ATATÜRK gerçekten çok büyük bir lider. Kadınlar olarak özellikle şu süreçleri yaşayıp ta değerini bilmemek mümkün olamaz.
Bir konuya daha vurgu yapmadan geçmeyelim. Kadınların yaşam tarzını dilinden düşürmeyenler gençlerin sürüklendiği iddia, bahis, bitkoin, kumar bağımlılığı gibi konularda neler yapıyorlar demekten de alamıyoruz kendimizi. Bu hükümet göreve gelmeden sadece piyango, sayısal loto, at yarışı vardı. Ya şimdi? Günde kaç yarış olduğu bile belli değil. Gençlere kurulan bu tuzaklar vahşi kapitalist sermayeye ve mevcut iktidar düzenine çok para kazandırdığı için o konuda pek konuşan yok sanırım. Dini değerleri sahiplendiğini söyleyen bir hükümet gençlerin içine çekildiği bu gerçekdışı para kazanma yöntemlerini ortadan kaldırsa hiç fena olmaz. İşte o zaman aile kurumuna gerçek bir hizmet yapılmış olur.
Haklarımızdan asla vazgeçmiyoruz. Toplumsal cinsiyet eşitliğine yönelttiğiniz tehditlerin farkındayız. İstanbul sözleşmesi için, elimizden almaya çalıştığınız haklarımız için örgütlenerek, kadın erkek hep beraber mücadele etmeye devam edeceğiz. Kimse tek başına başaramaz, kurtulamaz ve haklarını elinde tutamaz. Şeriat sürecine sürüklenmemek için hep beraber kazanımlarımızı korumalı ve birlikte demokratik, laik, sosyal hukuk devletine, cumhuriyetimize sahip çıkmalıyız. Sonra çok geç olmasın.
26.08.2025
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın son 2 Cuma hutbesi, Türkiye’de kadın hakları ve laik hukuk düzeni açısından önemli tartışmalara yol açtı. Hutbelerde yer alan ifadeler, özellikle kadınların miras hakkı, kıyafet tercihleri ve toplumsal rollerine dair dini yorumlarla gündeme geldi. Bu hutbeler, hem hukukçular hem de kadın hakları savunucuları tarafından eleştirilirken, laiklik ilkesine aykırı olduğu yönünde suç duyuruları da yapıldı. İlk hutbe 01.08.2025 tarihinde cuma günü yayınlandı. Türkiye'nin 81 ilindeki tüm camilerde okutulan cuma hutbesi, kamuoyunda yeni bir tartışmanın fitilini ateşledi. “Hayâ: Allah’ın Emri, Fıtratın Gereği” başlıklı hutbede, kısa ve şeffaf kıyafetlerin giyilmesinin “Allah’ın örtünme emrine aykırı” olduğu, bunun haram kabul edildiği belirtildi. “Moda sektörü ve medya” üzerinden çıplaklığın özendirildiği, bunun da aile kurumuna saldırı anlamına geldiği savunuldu. Hutbede şu ifadeler yer aldı:
“Bazı sinema, dizi film, dijital mecralarda yapılan yayınlar ve reklamlar aracılığıyla normalleştirilmeye çalışılan çıplaklık, cesaret ve özgürlük değil, aile kurumuna yapılan bir saldırıdır. Bu, çağdaşlık değil ilkelliktir. Ahlak ve edep ölçülerinin çiğnenmesine sessiz kalan herkes büyük bir vebal altındadır.”
Vücut hatlarını belli eden kıyafetlerin “tarz ya da imaj değil, günah” olduğu iddia edilen hutbede, özellikle kamuya açık alanlarda bu şekilde giyinmenin “ahlak kurallarına meydan okumak” olduğu ileri sürüldü. Hutbenin bir diğer bölümünde estetik ameliyatlar, dövme ve sosyal medyada dine aykırı kıyafetlerle yapılan paylaşımlar da eleştirildi. Estetik operasyonlar şeytanın oyunu, dövme ise haram olarak tanımlandı.
Söz konusu hutbeye yönelik çok sayıda tepki gelirken, Feminist yazar Berrin Sönmez, Diyanet’in son hutbesi sonrası ‘başını açma’ kararı aldı.
Sönmez, başörtüsü takma kararı aldığında kendisine "Eğer bir gün bu ülkede başörtüsü zorunlu olursa başımı açarım" sözünü verdiğini ve Diyanet'in son hutbesinin de bu doğrultuda atılan adımların bir işaret fişeği olduğunu belirterek, "Başörtüsü zorunluluğu getirilme ihtimaline karşı tepki vermek için başımı açıyorum." ifadelerini kullandı.
İkinci hutbe 15.08.2025 cuma günü yayınlandı. “Kul hakkı ateşten gömlektir” başlıklı hutbede, miras hukukuyla ilgili olarak kız çocuklarının yasada belirlenen haklarına karşı “Allah’ın takdir ettiği hakka razı olması” istendi.
Diyanet’in işaret ettiği şeri miras hukukuna göre ölen kişinin kızı tek çocuk ise mirasın yarısını alıyor, erkek kardeşi varsa kardeşin aldığı payın yarısını alıyor. Birden fazla kız çocuğu olup erkek kardeş bulunmadığında ise mirasın üçte ikisi aralarında paylaşılıyor.
Hutbede, “Karşılıklı rıza olmadan yüce rabbimizin koyduğu miras ölçüsünü değiştirmek ilahi adalete aykırı. Dolayısıyla kişinin kız çocuklarını mirastan mahrum bırakması, kız çocuklarının da Allah’ın takdir ettiği hakka razı olmaması kul hakkıdır. Arazi sınırlarını ihlal ederek başkasının mülkünü gasp etmek, asılsız gerekçelerle insanların mallarına el koymak, yalan beyanlarla insanları mağdur etmek ateşten gömlek giymektir” ifadeleri yer aldı. Tabi ki birçok kadın demokratik kitle örgütünden sert tepkiler geldi. Halkevi üyesi Kadınlar ve EŞİK Platformu gibi gruplar, hutbeleri protesto etti. “Kes sesini Diyanet” ve “Mirasta eşitlik hakkımıza göz diken Diyanet’i uyarıyoruz” gibi sloganlarla sosyal medyada ve meydanlarda tepkilerini dile getirdiler. Bu hutbelerle açıkça laik düzenin ayarlarıyla oynama provası yapılmaktadır. Eşit yurttaşlık hakkı dikkate alınmamaktadır. Anayasanın 136. maddesi ihlal edilmektedir. (Genel idare içinde yer alan Diyanet İşleri Başkanlığı, laiklik ilkesi doğrultusunda, bütün siyasi görüş ve düşünüşlerin dışında kalarak ve milletçe dayanışma ve bütünleşmeyi amaç edinerek, özel kanununda gösterilen görevleri yerine getirir.) Bu hutbelerle kadınlar, bireysel özgürlükleri ve toplumsal kurallar arasına sıkıştırılmak istenmektedir. Toplumun tepkileri ölçülmekte, yeni açıklamalar için nabız yoklamaları yapılmaktadır.
Hepinizin bildiği gibi bir süre önce de aile hukukuna arabuluculuğu getirmek istediler. Kadınlara yönelik şiddetin, ekonomik eşitsizliklerin ve toplumsal baskının bu kadar yoğun yaşandığı bir ülkede, arabuluculuk kadınları olsa olsa zorla uzlaşmaya sürüklemekten başka bir işlev göremez
Düşün kadınların yakasından. Dokunmayın bireysel özgürlüklere. İsteyen başını kapatsın. İsteyen estetik yaptırsın. Herkesin yaşamı, tercihleri kendisine aittir. Zamanında baş örtülü kadınların ihlal edilen hakları için de mücadele verdik. Biz demiyoruz ki herkes açık giyinsin, herkes estetik yaptırsın. Biz de kapitalizmin kadın bedenini teşhir malzemesi olarak kullanmasına karşıyız. Biz diyoruz ki tercihleri kadınlara bırakın. Biz diyoruz ki diyanet, siyaset bu konularla ilgilenmesin. Herkes kendi asli görevini yapsın.
Din ve devlet işlerini ayırmanın ne kadar önemli bir karar olduğunu son yıllarda uygulanan politikalarla geldiğimiz nokta net olarak gösteriyor. Mustafa Kemal ATATÜRK gerçekten çok büyük bir lider. Kadınlar olarak özellikle şu süreçleri yaşayıp ta değerini bilmemek mümkün olamaz.
Bir konuya daha vurgu yapmadan geçmeyelim. Kadınların yaşam tarzını dilinden düşürmeyenler gençlerin sürüklendiği iddia, bahis, bitkoin, kumar bağımlılığı gibi konularda neler yapıyorlar demekten de alamıyoruz kendimizi. Bu hükümet göreve gelmeden sadece piyango, sayısal loto, at yarışı vardı. Ya şimdi? Günde kaç yarış olduğu bile belli değil. Gençlere kurulan bu tuzaklar vahşi kapitalist sermayeye ve mevcut iktidar düzenine çok para kazandırdığı için o konuda pek konuşan yok sanırım. Dini değerleri sahiplendiğini söyleyen bir hükümet gençlerin içine çekildiği bu gerçekdışı para kazanma yöntemlerini ortadan kaldırsa hiç fena olmaz. İşte o zaman aile kurumuna gerçek bir hizmet yapılmış olur.
Haklarımızdan asla vazgeçmiyoruz. Toplumsal cinsiyet eşitliğine yönelttiğiniz tehditlerin farkındayız. İstanbul sözleşmesi için, elimizden almaya çalıştığınız haklarımız için örgütlenerek, kadın erkek hep beraber mücadele etmeye devam edeceğiz. Kimse tek başına başaramaz, kurtulamaz ve haklarını elinde tutamaz. Şeriat sürecine sürüklenmemek için hep beraber kazanımlarımızı korumalı ve birlikte demokratik, laik, sosyal hukuk devletine, cumhuriyetimize sahip çıkmalıyız. Sonra çok geç olmasın.
26.08.2025
Yorumlar
Bu yazı için yorum mevcut değil.
Dilerseniz Buradan yeni yorum gönderebilirsiniz.