Uzun siyah saçlarını toplamış, gözlüklü, açık mavi hırka içinde, mavi çizgili beyaz gömleği var. İki eli, önünde açık olan laptopun üzerinde.
YAZAN: Sultan ÇAMUR KARATAŞ

Depremin doğal afet olarak görülmesi fikrinden giderek uzaklaşıyoruz. Deprem değil bina öldürür fikri de artık geçersiz görülüyor. Deprem sadece bir doğa olayı. Bina insan eliyle yapılmış. İkisinin de öldürme bilinci yok. Bunların afete yol açması için insanın ihmali, doğayla uyumlu olmayan davranışları olması gerekiyor. Bina yapılacak yerlerin yeterli inceleme yapılmadan saptanmış olması, bina için belirlenmiş özelliklerde malzeme kullanılmaması, denetimlerin yapılmaması, yanlışlar için aflar çıkarılması felaketi bu düzeye getirdi.
Yapılan yanlışlarla ilgili TBMM’de komisyon kuruldu, çeşitli kuruluşlar sayısız rapor hazırladı. Peki, sonuçlardan herhangi bir ders çıkarıldı mı? Hayır. Çıkarılmadığını çadır kurmak için seçilen dere yataklarında, sağanak yağıştan oluşan sel nedeniyle, çadırların sürüklendiğini ve yeni can kayıplarına neden olduğunu gördüğümüzde anladık.
Evimin yakınında bir market var. Evlere servis yapmak için kullandıkları motosikletin arkasındaki yazı, oradan gelip geçerken sürekli gözüme takılıyor. Yazı şöyle: “Bugün de akşam oldu. Gram akıllandık mı? Hayır”. Devlet de bu yazıdaki gibi davranıyor.
6 Şubat’ta yaşadığımız depremler sonucu kaybettiğimiz kayıtlı can sayısı 50 bini geçti. Depremin kırk beşinci gününde hala çadır, gıda ve giysi ulaşmayan insanların haberlerini izliyorum. Sanki devlet asıl sorumluluk sahibi değilmiş gibi gereksinimler sivil toplum kuruluşları ve gönüllüler tarafından karşılanmaya çalışılıyor.
Oysa Türkiye Cumhuriyeti Anayasasına göre devletin sorumlulukları belirlenmiş.
Anayasanın 2. Maddesi, “Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir.” diyor. Anlaşılan devlet bu sayılanlar içinde insan haklarını ve sosyal hukuku atlamış, sadece milli dayanışmayı temel almış. Yaraları dayanışma ile sarmaya çalışıyoruz.
Madde 17, “Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.” diyor. Devletin bu sorumluluktan da haberi yok. Depremden kaybettiğimiz canların üzüntüsüne bir de depremden sağ çıkanları selden kaybetme üzüntüsü eklendi. Yaşam hakkının korunmaması o kadar yakıcı ki; maddi manevi varlıkların korunmamasını konuşmaya gelemedim bile.
Madde 42, “Kimse, eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz.” diyor. Depremle ilgili alınan ilk karar ilk ve orta öğretimde ara tatilin iki hafta daha uzatılması ve üniversitelerin uzaktan eğitime geçmesi oluyor.
Madde 56’yı ve 57’yi okuduğumda, devletin bu maddelerin tam tersini yapmakla sorumluymuş gibi davrandığını düşündüm.
Sayıyorum, bakalım siz ne hissedeceksiniz?
Madde 56, “Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir.
Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek devletin ve vatandaşların ödevidir.
Devlet, herkesin hayatını, beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamak; insan ve madde gücünde tasarruf ve verimi artırarak, işbirliğini gerçekleştirmek amacıyla sağlık kuruluşlarını tek elden planlayıp hizmet vermesini düzenler.
Devlet, bu görevini kamu ve özel kesimlerdeki sağlık ve sosyal kurumlarından yararlanarak, onları denetleyerek yerine getirir.
Sağlık hizmetlerinin yaygın bir şekilde yerine getirilmesi için kanunla genel sağlık sigortası kurulabilir.” diyor. Depremde ilk yıkılan binalar kamu hastaneleri oluyor ve tedavi olmak için hastanede bulunan hastaların cenazeleri yıkıntılar içinden çıkarılmaya çalışılıyor.
Madde 57 “Devlet, şehirlerin özelliklerini ve çevre şartlarını gözeten bir planlama çerçevesinde, konut ihtiyacını karşılayacak tedbirleri alır, ayrıca toplu konut teşebbüslerini destekler” diyor. Görüyoruz ki; dere yataklarına tarım arazilerine çok katlı binalar yapılmış ve depremle, selle yerle bir oluyor. Deprem uzmanlarının çok erken demelerine rağmen hala sarsıntılar devam ederken, zemin etütleri yapılmadan, alelacele inşaat ihaleleri veriliyor.
Anayasa’da yer alan başka haklar da var. Yazının uzamaması için onları şimdilik ele almıyorum. Bu maddeler zaten insanca yaşamın devletin güvencesinde olması gerektiğini gösteriyor.
Anayasa hakların devlet tarafından nasıl korunacağını gayet güzel anlatmış. Anayasanın verdiği sorumlulukları yerine getirmesi gereken de devleti işletmesi için bizim seçtiğimiz insanlar. Keşke hepimiz Anayasayı tekrar tekrar okuyup yazılı haklarımızı talep etsek, ne güzel olur.
İnsan haklarını bilen, bu ülke için çalışmış, vergi ödemiş, vatandaşlık görevlerini yerine getirmiş ve çocuklar yetiştirmiş bir insan olarak, içinde yaşadığımız durum insanlık onurumu incitiyor. Daha onurlu bir ülkede yaşayacağımız günlere kavuşuncaya kadar umutla kalın.
22 Mart 2022

Yorumlar

Bu yazı için yorum mevcut değil.
Dilerseniz Buradan yeni yorum gönderebilirsiniz.