Uzun siyah saçlarını toplamış, gözlüklü, açık mavi hırka içinde, mavi çizgili beyaz gömleği var. İki eli, önünde açık olan laptopun üzerinde.
Merhaba sevgili okuyucularımız.

Son zamanlarda kiminle karşılaşsam umutsuzluktan söz ediyor. Yaşadığımız günler, salgınların kol gezdiği, ekonomik sorunların çok yüksek olduğu, eşitsizliklerin derinleştiği, korku ortamının ve ayrımlaştırmanın körüklendiği, gelecek planının yapılamadığı olumsuz bir dönem. Kendini çaresiz hisseden insanlar ve özellikle de gençler var. Yaşamdan keyif alınabilecek etkinlikler neredeyse ulaşılmaz hale geldi. Gençlerin tek umudu ülkesi dışında bir yaşam hayal etmek.

Bu gözlemimi destekleyen araştırmalara da rastlıyorum.

Uluslararası araştırma şirketi Ipsos, 2021'in nasıl bir yıl olduğunu ve 2022 beklentilerini 33 ülkede 22 bin kişi ile görüşerek ortaya koyan bir araştırma yapmış.

Bu araştırmaya göre "2022'nin, 2021'den daha iyi bir yıl olacağına inanıyorum” diyen Türk vatandaşlarının oranı yüzde 59. Türkiye bu oranla yeni yıldan en umutsuz insanların yaşadığı 3'üncü ülke durumundaymış.

Bu sonucu okuyunca aklıma daha önce okuduğum bir fare deneyi geldi.

1957 yılında Curt Richter adında bir bilim insanı, Richter laboratuvarında asistanlarıyla beraber ilginç bir fare deneyi üzerinde çalışıyordu. Deneyin amacı su sıcaklığındaki değişimlerin canlıların vücut dirençleri üzerindeki etkisini ölçmekti.

Deney için bir grup deney faresi içinden tırmanıp kaçamayacakları uzunluktaki cam tüpler içine yerleştiriliyor ve suyun üstünde ne kadar süre yüzebilecekleri ölçülüyordu. Farelerin su üstünde hareketsiz kalıp dinlenmelerine engel olmak için durdukları zaman üzerlerine su sıkan ve yeniden yüzmeye başlamalarını sağlayan özel bir mekanizma da geliştirilmişti.

Farelerin büyük çoğunluğu on beş dakika kadar su üstünde kalmaya çabaladıktan sonra pes ediyorlar ve kendilerini suyun içine bırakarak batıyorlardı. Ancak bazı fareler boğulmadan önce seksen saat veya daha fazla yüzdü.

Bazı fareler boğulmamak için uzun süre mücadele ederken bazıları kolay pes ediyor gibi görünüyordu. Richter, deneyinde derinin altına yerleştirilen elektrotlar aracılığıyla farelerin kalp atışlarını da ölçümlüyordu. Bu ölçüm sonuçları da ilginç bir duruma işaret ediyordu. Beklentilerin aksine EKG kayıtları, yenik düşen farelerin kalp atışlarında bir hızlanma yerine yavaşlama olduğunu gösteriyordu. Fareler savaş ya da kaç tepkisi yerine daha çok durumu kabul etmiş ve umutsuzca sonlarını beklemiş gibi görünüyorlardı.

Dr. Richter bu ilginç problem üzerinde çalışırken asistanlarının birinin aklına deneyin yapılış şeklinde ufak bir değişiklik yapmak geldi

Buna göre fareler iki gruba ayrıldı. Birinci grup daha önce yapıldığı şekilde kafeslerinden çıkarılır çıkartılmaz su dolu tüplerin içine atıldı. İkinci grup farelerse kafeslerinden çıkarılıp bir anda su dolu tüplerin içine atılmak yerine önce büyükçe bir kutunun içinde bir araya kondular. Bu kutunun içinde bir süre bekletildikten sonra su dolu tüplerin içine atıldılar. Tüplerin içinde beş dakika bırakılan fareler daha sonra çıkartılarak tekrar kutunun içine kondular. Burada bir süre bekletildikten sonra tekrar tüplerin içine atıldılar. Bu işlem birkaç kere tekrar edildikten sonra tüplerin içine son kez atıldılar ve artık sudan çıkartılmadılar.

Deneyin sonuçları son derece ilginçti. Buna göre kafeslerinden çıkarıldıktan sonra hemen suya atılan birinci fare grubunun büyük çoğunluğu, daha önce olduğu gibi en fazla on beş dakika dayanabilmişler ve ancak birkaç tanesi uzun süre suyun üstünde kalmayı becerebilmişti. Kafeslerinden çıkarıldıktan sonra hemen suya atılmayıp bir kutunun içinde bekletilen ve daha sonra atıldıkları suyun içinden çıkartılan ve bu işlem birkaç kere tekrarlandıktan sonra suyun içine tamamen bırakılan farelerin hepsi de maksimum seksen saat rekoruna ulaşmayı başarmıştı. Bu farelerin içinden bir tanesi bile pes etmemiş ve tüm güçlerini tüketene kadar saatlerce suyun üzerinde çırpınmışlardı.

Dr. Richter bu deneyi defalarca tekrarlamasına rağmen hep aynı sonuç ortaya çıkıyordu

Suya hemen atılan farelerin çoğunluğu kısa zaman içinde pes ediyorlar ancak suya hemen atılmayıp birkaç kere sokup çıkartılan farelerin hepsi de son güçlerine kadar saatlerce suyun üzerinde kalıyorlardı.

Deneyin büyük bir açıklıkla ortaya koyduğu gerçek şuydu. Birinci gruptaki fareler suyun içine atıldıktan sonra oradan çıkabilme umutları olmadığı için kısa zamanda pes ediyorlardı. İkinci grup fare ise daha önce suyun içinden birkaç kere çıkartılıp kurtarılma deneyimi yaşadıkları için kendilerinin gene kurtulacağını “umut ediyorlar” ve sonuna kadar direniyorlardı.

Kısacası mücadele gücü ve tam performansı kullanmanın ana faktörü umut etmekti. Umutsuzluk içinde olmak, devam etmek için enerjimizi ve motivasyonumuzu elimizden alabilir. İkinci Dünya Savaşında toplama kamplarındaki zor koşullarda bile bazı insanlar umudu koruyarak hayatta kalmayı başarabildiler.

Eğer yaşadığımız zorlukları aşacağımıza olan inancımızı koruyup kendimize ve geleceğe ilişkin umudumuzu canlı tutmayı başarırsak, zorlukları aşma gücümüz olacak. Bu gücü kazanmamızın yolunun birbirimizle dayanışma içinde olmaktan geçtiğine inanıyorum. Umutlu kalın.

07 Temmuz 2022

Kaynaklar https://seyler.eksisozluk.com/umudun-insan-icin-ne-kadar-onemli-oldugunu-kanitlayan-1957-tarihli-fare-deneyi https://www.matematiksel.org/fareler-bize-umut-etmenin-gucu-hakkinda-ne-ogretebilir/ https://t24.com.tr/haber/turkiye-yeni-yila-en-umutsuz-giren-insanlarin-yasadigi-ucuncu-ulke,1001907

Yorumlar

Bu yazı için yorum mevcut değil.
Dilerseniz Buradan yeni yorum gönderebilirsiniz.