YAZAN: Yayla BOZTAŞ
Akşam yemeği sonunda kadın bol köpüklü kahvelerle mutfaktan salona geldi.
“Ooh mis gibi koktu sağ ol karıcığım,” dedi kocası. Emre öğretmenin verdiği ödevi bitirmek için, odasına giderken Gamze takıldı kardeşine “Bakıyorum pek hamaratsın bu akşam. Biraz sonra sevdiğin dizi başlayacak,” dedi. Anneleri,
“Aman izlemeyin böyle felaket kurgularını, böyle filmleri neden yaparlar ki? İnsanın morali bozuluyor. Yok, tsunami, çığ, deprem, dünyanın sonu, zombiler daha bir dolu saçmalık. Paniğe kapılıyor, kendi rahatından utanıyor insan,” dedi endişeli bir sesle.
İlkokul üçe giden Sanem, annesinin dizlerini aralayıp kucağına yerleşirken,
“Anneciğim yarın öğretmenimizin doğum gününü kutlayacağız. Herkes bir şeyler getirecek. Sen de o portakallı kekinden yapar mısın?” dedi.
“Tabii kızım, zaten çamaşır makinesini boşaltacağım, O sırada yaparım kekini.” Annesinin boynuna sarıldı Sanem,
“Çok teşekkür ederim anneciğim, bir tanesin sen”
Bir müddet sonra mutfaktan salona yayıldı portakallı kekin kokusu. Makinenin sıkma sesi duyulurken elinde çerez, meyve bulunan tepsiyle anne salona girdi. Bir tabağa koyduğu meyveleri Gamze’ye uzatarak,
“Canım bunu da kardeşine götürür müsün?” dedi.
Kocasının “kek ne güzel koktu,” cümlesini,
“Bunu bozamayız. Söz, yarın da bizim için pişiririm canım,” diye yanıtladı kadın.
Çerez ve meyvelerini yerken TV’de sevdikleri bir diziyi izlediler. Gamze,
“Yarın Ercan Bey’in mimarlık bürosunda stajımın ilk günü, çok heyecanlıyım,” dedi.
“Senin çok iyi bir mimar olacağına inanıyoruz. Ülkemizin sizin gibi bilgili gençlere ihtiyacı var, hepimize ne mutlu,” diyerek gururla baktılar kızlarına. Gamze onları öperek
“hazırlanmam lazım, size iyi geceler, sabah görüşürüz,” diyerek odasına yöneldi.
Biten meyvelerin çöpünü alıp mutfağa yönelen anne Sanem’e dönerek,
“Kekin hazır, onu güzelce sararız, yanına da yandaki kitabevinden bir kitap alırsın,” dedi. Sanem “Yaşasın!” diyerek el çırparak annesini kucakladı.
Anne meyve kabuklarını çöpe döktü. Çöpün ağzını bağladı. Koku yapmasın diye bir poşete daha koyarak, kapının önündeki paspasın üzerine bıraktı. Makinede beklerlerse kırışacağını düşünerek çamaşırları asmaya karar verdi. Balkonda çamaşırları asarken kentin ışıklar içindeki görünüşü hoşuna gitti. Uzaktaki dağların doruklarında karları görünce, “bu gidişle yarın mutlaka kar yağar, hava çok soğumuş,” diyerek içeri kaçtı.
Yaşamdan ayrıntılar, binlerce evden değişik yaşam kurguları…Çoğaltılacak binlerce binlerce yaşam…
Kırışmasından endişe edilen çamaşırların bir daha hiç kullanılamayacağı, güzel kokan yeni bir kekin pişirilemeyeceği, öğretmenin doğum gününün kutlanamadığı, Gamze’nin staja başlayamadığı bir gün oldu. Çevreyi kokutmasından sakınılan çöplerle aynı yıkıntıların altında yattılar. Bir sonraki gün yapmayı düşündüklerinin hiçbirini yapamadılar. Sabah, akıldan geçen tek bir şeyin gerçekleştiği bir gün başladı. Kar yağıyordu…
Yaşanmışlıkların yerinde kocaman bir boşluk, hiç olmamış gibi. Gülüşler, sevgiyle kucaklaşmalar yalnızca albümlerde… Enkaz altında kalan insanlar gibi onlar da yok olmuşlar.
Unutmayı sevmiyorum. Unutulmayacak, ders alınacak olayların hiç olmamış gibi yılda bir kez anımsanmasından nefret ediyorum. Hiçbir şey yapmadan yılda bir anmak…
Yok olan, yok olacak yaşamların sorumlusu bu unutkanlık değil mi? Toplumca çok çabuk unutuyoruz…Her şeyi, herkesi…
Yanlış, ihmalkârlık, fırsatçılık, açgözlülük sürdükçe hiçbir şey değişmeyecektir.
Sevgili ülkeme büyük geçmiş olsun. Yaşanan depremde yitirdiğimiz canlar için rahmet, yakınlarını yitirenlere de çok uzun süreceğini sandığım acıları için sabır diliyorum.
Görevlerini doğru yapmayan, bütün zamanların kurnazlarına, ihmalkârlıklarıyla bu kayıpları yaşatanlara da vicdan sızısı…
Akşam yemeği sonunda kadın bol köpüklü kahvelerle mutfaktan salona geldi.
“Ooh mis gibi koktu sağ ol karıcığım,” dedi kocası. Emre öğretmenin verdiği ödevi bitirmek için, odasına giderken Gamze takıldı kardeşine “Bakıyorum pek hamaratsın bu akşam. Biraz sonra sevdiğin dizi başlayacak,” dedi. Anneleri,
“Aman izlemeyin böyle felaket kurgularını, böyle filmleri neden yaparlar ki? İnsanın morali bozuluyor. Yok, tsunami, çığ, deprem, dünyanın sonu, zombiler daha bir dolu saçmalık. Paniğe kapılıyor, kendi rahatından utanıyor insan,” dedi endişeli bir sesle.
İlkokul üçe giden Sanem, annesinin dizlerini aralayıp kucağına yerleşirken,
“Anneciğim yarın öğretmenimizin doğum gününü kutlayacağız. Herkes bir şeyler getirecek. Sen de o portakallı kekinden yapar mısın?” dedi.
“Tabii kızım, zaten çamaşır makinesini boşaltacağım, O sırada yaparım kekini.” Annesinin boynuna sarıldı Sanem,
“Çok teşekkür ederim anneciğim, bir tanesin sen”
Bir müddet sonra mutfaktan salona yayıldı portakallı kekin kokusu. Makinenin sıkma sesi duyulurken elinde çerez, meyve bulunan tepsiyle anne salona girdi. Bir tabağa koyduğu meyveleri Gamze’ye uzatarak,
“Canım bunu da kardeşine götürür müsün?” dedi.
Kocasının “kek ne güzel koktu,” cümlesini,
“Bunu bozamayız. Söz, yarın da bizim için pişiririm canım,” diye yanıtladı kadın.
Çerez ve meyvelerini yerken TV’de sevdikleri bir diziyi izlediler. Gamze,
“Yarın Ercan Bey’in mimarlık bürosunda stajımın ilk günü, çok heyecanlıyım,” dedi.
“Senin çok iyi bir mimar olacağına inanıyoruz. Ülkemizin sizin gibi bilgili gençlere ihtiyacı var, hepimize ne mutlu,” diyerek gururla baktılar kızlarına. Gamze onları öperek
“hazırlanmam lazım, size iyi geceler, sabah görüşürüz,” diyerek odasına yöneldi.
Biten meyvelerin çöpünü alıp mutfağa yönelen anne Sanem’e dönerek,
“Kekin hazır, onu güzelce sararız, yanına da yandaki kitabevinden bir kitap alırsın,” dedi. Sanem “Yaşasın!” diyerek el çırparak annesini kucakladı.
Anne meyve kabuklarını çöpe döktü. Çöpün ağzını bağladı. Koku yapmasın diye bir poşete daha koyarak, kapının önündeki paspasın üzerine bıraktı. Makinede beklerlerse kırışacağını düşünerek çamaşırları asmaya karar verdi. Balkonda çamaşırları asarken kentin ışıklar içindeki görünüşü hoşuna gitti. Uzaktaki dağların doruklarında karları görünce, “bu gidişle yarın mutlaka kar yağar, hava çok soğumuş,” diyerek içeri kaçtı.
Yaşamdan ayrıntılar, binlerce evden değişik yaşam kurguları…Çoğaltılacak binlerce binlerce yaşam…
Kırışmasından endişe edilen çamaşırların bir daha hiç kullanılamayacağı, güzel kokan yeni bir kekin pişirilemeyeceği, öğretmenin doğum gününün kutlanamadığı, Gamze’nin staja başlayamadığı bir gün oldu. Çevreyi kokutmasından sakınılan çöplerle aynı yıkıntıların altında yattılar. Bir sonraki gün yapmayı düşündüklerinin hiçbirini yapamadılar. Sabah, akıldan geçen tek bir şeyin gerçekleştiği bir gün başladı. Kar yağıyordu…
Yaşanmışlıkların yerinde kocaman bir boşluk, hiç olmamış gibi. Gülüşler, sevgiyle kucaklaşmalar yalnızca albümlerde… Enkaz altında kalan insanlar gibi onlar da yok olmuşlar.
Unutmayı sevmiyorum. Unutulmayacak, ders alınacak olayların hiç olmamış gibi yılda bir kez anımsanmasından nefret ediyorum. Hiçbir şey yapmadan yılda bir anmak…
Yok olan, yok olacak yaşamların sorumlusu bu unutkanlık değil mi? Toplumca çok çabuk unutuyoruz…Her şeyi, herkesi…
Yanlış, ihmalkârlık, fırsatçılık, açgözlülük sürdükçe hiçbir şey değişmeyecektir.
Sevgili ülkeme büyük geçmiş olsun. Yaşanan depremde yitirdiğimiz canlar için rahmet, yakınlarını yitirenlere de çok uzun süreceğini sandığım acıları için sabır diliyorum.
Görevlerini doğru yapmayan, bütün zamanların kurnazlarına, ihmalkârlıklarıyla bu kayıpları yaşatanlara da vicdan sızısı…
Yorumlar
Bu yazı için yorum mevcut değil.
Dilerseniz Buradan yeni yorum gönderebilirsiniz.