Hazırlayan: Selvet Bayraktar Tokat
Merhaba değerli umudun kadınları dergisi okuyucuları ve dinleyicileri. Yine kadın konularını içeren birbirinden farklı haberlerle sizlerleyiz. Önce başlıklar
· Umudun Kadınları Dergisi Hak Savunucusu Sivil Toplum Kuruluşları ve Medya Temsilcileriyle buluştu
· Danıştay savcısı mütalaasını açıkladı: İstanbul Sözleşmesi'nden çekilme kararı hukuka aykırı, iptal edilmeli
· DHA, bir muhabiri 'hamile' diye işten çıkardı: 'Biz bunlarla uğraşamayız'
· Kadın cinayetlerini durduracağız platformuna kapatma davası
· 3 yıldır hapiste tutulan Suudi Arabistan'da insan hakları savunucusu Prenses Besme tahliye edildi
· Boko Haram'ın kaçırdığı 110 kız öğrenciden 8 yıldır haber alınamıyor
· Umudun Kadınları Dergisi Hak Savunucusu Sivil Toplum Kuruluşları ve Medya Temsilcileriyle buluştu
Umudun Kadınları Dergisi, hak savunucusu sivil toplum kuruluşlarına ve medya temsilcilerine dergiyi duyurmak ve yaygınlaştırmalarını sağlamak amacıyla online toplantılar düzenledi. Toplantılarda; derginin amacı, hedefleri anlatıldı. Katılımcıların birbirleriyle tanışmasıyla başlayan toplantılarda, işaret dili çevirisi yapıldı. Derginin tanıtım videosu ile ilk sayının işaret videosundan bir kesit gösterildi. Daha sonra katılımcıların görüş ve önerileri alındı.
Sivil toplum kuruluşlarıyla 26.04.2022 Salı akşamı zoom üzerinden yapılan toplantıya yaklaşık 30 kişi katıldı. Altınokta Körler Derneği, Ayrımcılıkla Mücadele ve Eşitlik Derneği, Kadının İnsan Hakları Yeni Çözümler Derneği, Kırmızı Biber Derneği ve Sosyal Hizmet Uzmanları Derneği temsilcileri ile gönüllülerin katıldığı toplantıda katılımcılar şu görüş ve önerileri paylaştı:
-Bu çalışma belgesel yapılsa çok güzel olur.
-Bu dergi, alandaki önemli bir boşluğu doldurdu. Engelliler yararlanacaklar, özel sektör ve yerel örgütler harekete geçecekler. Engelli çocuğu olan ailelerin, özellikle annelerin seslerini duyurmalısınız.
-İşitme engelliler sessiz dinleyicilerdir. Dergi, işaret dili ve alt yazılı olarak internette yayımlansa çok iyi olur.
-Derginin afiş ve infografiği ülke çapında billboardlarda yayımlansa çok güzel olur.
-Digital erişimi olmayanlara ulaşmanın bir yolu bulunabilir.
-Fon bulunarak engelli kadınlarla ilgili izleme çalışması yapılabilir.
-İçerik çok büyük bir özveri ve emekle hazırlanmış. Haber bültenine yer verilmesi çok anlamlı olmuş. Bilim haberlerine de yer verilebilir.
-İşitme engellilerin farkındalığı arttı. Farklı engel grupları birbirlerini daha yakından tanıma fırsatı buldular.
-Fırsat eşitliği açısından erkeklerin katılımı çok anlamlı.
Medya temsilcileriyle 27.04.2022 Çarşamba günü öğleden sonra zoomda buluşuldu. Diken Gazetesi, Dokuz Eylül Gazetesi, Eva Prodüksiyon temsilcilerinin katıldığı toplantıda, katılımcılar şunları dile getirdiler:
-Görünürlük açısından çok güzel bir çalışma. Engelli kadınlarla ilgili bir dergi çıkarıldığını yeni öğrendim.
-Genelde siyaset, haber değeri taşıyacak majör olaylarla ilgili çalışıyoruz. Engelli haberleriyle uzmanlaşmış medya temsilcileri maalesef yok. İlgi duyanlar bu alanlarda çalışıyor. Medyada az muhabir var ve çok iş yapmaları bekleniyor. Dergiyi belirli ajanslara gönderebilirsiniz. Derginin çıkması haber değeri taşımayabilir. Ancak bazı haber içerikleri medyanın i lgisini çekebilir.
-Bu tür gruplar sorun ve çözümlerini medyaya taşıyamıyor. Çünkü engelliler, ya mağdur olup kurbanlaştırılacak, ya da başarı öyküsü olacak ve kahramanlaştırılacak. Hak temelli çalışanlar köprü görevi yapacak. Bir kişiye bile ulaşılması, önemli bir kazanımdır.
Toplantıya katılan medya temsilcileri, haber yayımlama, köşelerinde yazma, röportaj yapma gibi desteği vererek derginin kamuoyuna duyurulmasına katkı sunacaklarını belirttiler.
Danıştay savcısı mütalaasını açıkladı: İstanbul Sözleşmesi'nden çekilme kararı hukuka aykırı, iptal edilmeli
Türkiye'nin İstanbul Sözleşmesi olarak bilinen ‘Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Sözleşmesi’nden çekilmesi kararının iptali için Danıştay'da açılan dava 28 nisanda görüldü.
Danıştay savcısı, AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın sözleşmeden bir gece yarısı kararnamesiyle, Meclis'e dahi getirmeden çekilme kararı vermesinin hukuka aykırı olduğunu belirtti. Kararın iptal edilmesini talep etti.
Heyet, kararını daha sonra yazılı bir şekilde açıklayacağını belirterek duruşmayı sonlandırdı.
Kadın örgütlerinin duruşmaya ‘güçlü katılım’ için günler öncesinden yaptığı çağrılarla İstanbul başta olmak üzere Ankara, Diyarbakır ve farklı illerden gelen çok sayıda kadın, sabahın erken saatlerinde Danıştay önünde toplandı. Danıştay bahçesine arama noktaları kuruldu ve kadınlar arama noktalarından geçerek içeri girdi.
Duruşma öncesi kadınlar ve avukatlar Danıştay’ın önünde bir basın açıklaması yaptılar.
Eşitlik İçin Kadın Platformu (EŞİK) tarafından yapılan açıklamada, “Kendini üstün görenlerin hukukuna karşı, hukukun üstünlüğü ilkesine sahip çıkmak için Danıştay'dayız İstanbul Sözleşmesi'nden vazgeçemeyeceğiz” denildi.
Verilecek karar Türkiye'de kendini üstün görenlerin hukukunun mu, hukukun üstünlüğünün mü hâkim olacağına dair de belirleyici olacak. “Bizler, kadınlara karşı her türlü şiddetin ve başta kadınlar, çocuklar, LGBTİ'lerin maruz kaldığı ev içi şiddetin; insan hakları ihlali olduğunu belirten, devlete, şiddeti önleme ve mağduru koruma yükümlülüğü getiren İstanbul Sözleşmesi'nden vazgeçmedik, vazgeçmiyoruz, vazgeçmeyeceğiz” ifadelerine yer verildi.
Danıştay 10. Dairesi’nde 200'ü aşkın yürütmenin durdurulması talebinin 5 üyeden 3'ünün oyuyla reddedildiğine vurgu yapılan açıklamada şunlar söylendi:
“Danıştay'dan olumsuz bir karar çıkması halinde bizler elbette ki hukuki ve siyasi mücadelemizi sürdüreceğiz. Anayasa'ya aykırı olan bu Cumhurbaşkanı Kararı'nı Anayasa Mahkemesi'ne taşıyacağız. İç hukukta sonuç alamazsak, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi dâhil uluslararası mekanizmaları harekete geçireceğiz. Kadınlara ve Türkiye'ye daha fazla zarar vermeyin, zaman kaybettirmeyin. Kadınların hayatları ile daha fazla oynamayın. Hukukun ve adaletin gereğini yapın.
Basın açıklamasının ardından avukatlar başta olmak üzere kadın örgütleri ve sivil toplum kuruluşları, sırayla duruşmanın yapılacağı konferans salonuna alındı. 550 kişilik salon tamamen doldu.
Bugünkü duruşmanın Danıştay tarihinde bir ilk olduğuna dikkat çeken heyet başkanı, “İlk defa bu kadar çok katılımlı bir duruşma yapacağız” dedi.
Avukat Oya Aydın Göktaş’ın savunma yaptığı sırada kapasite yetersizliği nedeniyle duruşma salonuna alınmayan ve dışarda bekletilen kadınlara polis müdahale etti. Kadınlara müdahale haberinin salona gelmesiyle avukatlar tepki gösterdi ve kadınların salona alınmasını istedi.
Avukatların bu talebine mahkeme başkanı, “Salonun göçmesinden endişe ediyorum” dedi. Yapılan istişarelerde mahkeme heyeti, dışarda bulunan kadınların salona alınmasına karar verdi.
Davacılar arasında ilk savunmayı 29 Ekim Kadınları Derneği Genel Başkanı avukat Şenal Sarıhan yaptı. Sarıhan, "İstanbul Sözleşmesi’ni bize iade edin” diyerek, “İstanbul Sözleşmesi kadının, çocuğun, cinsel yönelimleri farklı olanların onurunu koruyor. Mustafa Kemal Atatürk, “Ey Türk kadını siz omuzlarda taşınmaya layıksınız, yerde sürüklenmeye değil” der. İstanbul Sözleşmesi, bütün dünya kadınlarının kazanımıydı. Yaşamın içinde bu sözleşme hala yürüyor. Elimizdeki silah dava açmaktı, açtık. Bizim koruduğumuz yaşam hakkımız. Biz yaşamak istiyoruz” ifadelerine yer verdi.
Sarıhan’ın ardından savunma yapan avukat Oya Aydın Göktaş da katledilen kadınları hatırlatarak şunları söyledi:
"Biz burada İstanbul Sözleşmesi’nin imzalanmasının sebebi Nahide Opuz, cinsel yöneliminden dolayı babası tarafından öldürülen Ahmet Yıldız, Münevver Karabulut, Ceren Damar, satılan zorla evlendirilen Suriyeli kız çocukları adına yani kendimiz adına buradayız. Ben kendi adıma, annem adına, kızım adına İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararının neden hukuksuz olduğunu anlatacağım. Bu davanın esası, İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararının Anayasaya aykırı olup olmadığıdır. İstanbul Sözleşmesi, bu topraklardan doğdu.
Ankara Barosu adına Türkiye Barolar Birliği Başkanı Erinç Sağkan savunma yaptı.
Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararının ‘hukuksuz’ olduğunu söyleyen Sağkan, “Dosyanın hukuki değerlendirmesinde sorulması gereken konunun uluslararası anlaşmaların yürütmeye ilişkin bir konu olup olmadığıdır. Dolayısıyla buradaki fesih kelimesinin doğru olmadığını, kastedilenin çekilme olduğunu hepimiz farkındayız. Çekilmenin de Meclis iradesiyle olması Anayasal bir zorunluluktur. Bu
yüzden de Cumhurbaşkanı kararı da hukuka aykırıdır. Bugün bir Cumhurbaşkanlığı kararı ile İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmek ilerde yine uluslararası anlaşma olan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nden de çıkılmasının yolunu açar. Dolayısıyla biz hukukçular bu kararnamenin sakat olduğunu düşünüyoruz” şeklinde konuştu.
Ankara Barosu Kadın Hakları Merkezi Başkanı Ceren Kalay Eken, İstanbul Sözleşmesi’nden çıkma kararının bir gece yarısı alınan keyfi, makam kararı olduğunu vurguladı. “Millet iradesi olmadan çıkılan bu sözleşmenin kamu yararına olmadığını düşünüyorum” dedi.
Ankara Barosu adına söz alan Seher Duygu Çildoğan, İstanbul Sözleşmesi’nden çıkma kararının LGBTİ+ hakları üzerindeki etkisini anlattı.
Sözleşmeden çıkıldığından bu yana LGBTİ+’lere karşı şiddetin arttığını vurgulayan Çildoğan, şunları söyledi:
“Sözleşme 'Eşcinselliği normalleştirmeye çalışan kesim tarafından kullanılmıştır' diyerek devlet LGBTİ+ bireyleri hedef göstermiştir. Bu süreçte LGBTİ+’lerin varlığı kriminalize edildi, kolluk şiddeti arttı, çekilmeden sonra 45 kişinin hakları ihlal edildi. Gökkuşağı bayrağı bile düşmanlaştırılarak yasaklandı. Bugün geldiğimiz noktada LGBTİ+’lerin can güvenliği kalmamıştır. Bu yüzden İstanbul Sözleşmesi’nden çıkma kararının iptalini talep ediyoruz diyerek sözlerini bitirdi.
Diyarbakır Barosu Başkanı Nahit Eren, baro adına yaptığı konuşmada Cumhurbaşkanlığı kararının iptalini talep ederek, “Bugün bu salondan çıkan karar ne olursa olsun, bu salondaki her bir aktivist İstanbul Sözleşmesi’nin ruhunu yaşatmaya devam edecektir” ifadesini kullandı.
Duruşma sırasında söz alan avukatların ifadeleri, salonda bulunan katılımcılar tarafından sık sık alkışlanarak kesildi.
Mahkeme başkanı bu durum için “Ben alkışlamanıza karşı değilim ama zaman kaybı oluyor" dedi. Salonda bulunan kadın örgütlerinin temsilcileri ve avukatlar, mahkeme başkanının bu sözlerine de alkışla karşılık verdi.
Duruşmada Tekirdağ Barosu adına konuşan avukat Hülya Gülbahar ile Erzurum Barosu adına söz alan Türkiye Barolar Birliği Başkan Yardımcısı Sibel Suiçmez’in konuşmaları da salonda büyük alkış aldı.
İstanbul Sözleşmesi'nden çıkılmasının toplumda karşılığı olmadığını dile getiren Gülbahar, “Bu sözleşmeye karşı çıkanlar kadınlara şiddetin normalleşmesini istiyor, çocuk istismarı ve çocuk evliliklerinin önünü açmak istiyor, çocuk işçiliğinin önünü açmak istiyor. Heyetinizin önünde çok önemli bir hukuki problem var. Buradan iptal kararı vermenizi istiyoruz” şeklinde konuştu. Gülbahar’ın konuşması salonda uzun süre alkışlandı.
Erzurum Barosu vekili olarak konuşan Sibel Suiçmez, beş kişiden oluşan Danıştay Heyetine, “Hiçbir güçten korkmadan karar vermenizi bekliyoruz” diye seslendi. Suiçmez, konuşmasının devamında şunları söyledi:
“Biz Türkiye’de de hakimler var demek istiyoruz. Ne olur sizler de yargı yetkisinin gaspına izin vermeyin. Bugün burada hukuk olun, umut olun. Biz buraya binlerce kadının kanını, umudunu, çığlığını getirdik. Getirdiğimiz çığlıkları, umutları ve kanları siz değerli yargıçlarımızın omuzlarına bırakıyoruz.”
TBB Başkan Yardımcısı Suiçmez’in konuşmasının ardından söz alan Erzurum Barosu vekili Yelda Koçak’ın salonu selamlamasıyla başlayan konuşmasına, Danıştay Heyeti Başkanı, “Burası şov yerleri değil. Sükûnetle duruşmayı yapalım” dedi. Heyet başkanının sözleri salonda tepki çekti.
İstanbul Sözleşmesi’nden çıkma kararına karşı açılan davada, Cumhurbaşkanlığı vekilleri de savunma yaptı.
Cumhurbaşkanlığını temsilen duruşmada söz alan avukat Fatma Turan Taşdemir, idarenin kararının hukuka uygun olduğunu söyledi.
Cumhurbaşkanlığında görevli Emre Topal ise İstanbul Sözleşmesi’nden çıkma kararının Anayasa’ya ve hukuka uygun olduğunu ifade ederek şöyle konuştu:
“İstanbul Sözleşmesi’nin iptal edilmesi kadına yönelik şiddeti artırmamaktadır. Kadınlarımıza karşı şiddet uygulayan kim olursa olsun karşısında Türkiye Cumhuriyeti’ni, hâkim ve savcıları, polisleri bulacaktır. Davacıların başvurularının çoğu Türk hukukun esasına hiçbir biçimde uymayan, birbirinden özensiz kopyala/yapıştır dilekçelerdir.”
Topal, fesih kararnamesinin hukuka uygun olarak tesis edildiğini, İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmesinin kadınların hayatını tehlikeye atmadığını söyledi.
Meclis onayı ile imzalanan uluslararası sözleşmelerden Meclis onayı aranmadan çıkılabileceğini belirten Topal, şöyle devam etti:
“Antlaşmaların onaylanması ve sona erdirilmesi yürütme fonksiyonuna ilişkindir. Cumhurbaşkanlığı Kararnameleri ile Cumhurbaşkanının TBMM’nin onayı olmaksızın yürütme yetkisini kullanması mümkündür. Dolayısıyla davacı tarafının iptal isteminin reddedilmesini talep ediyoruz. Biz Cumhurbaşkanımızın kararlarının doğruluğunu uluslararası kurum veya örgütlerin kararları doğrultusunda değerlendirmiyoruz.”
Cumhurbaşkanlığı temsilcilerinin savunmalarına karşı davacı avukatları söz alarak konuştu. Davalı temsilcisi Emre Topal’ın “Uluslararası Sözleşmelerden çıkılırken Meclis onayı gerekmez” sözlerine cevap veren Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Serap Yazıcı, “25 yıllık hocalık hayatımda bir öğrencim soruma böyle cevap verse sıfır verirdim” dedi.
Savunmaların ardından Danıştay Savcısı Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin iptalini talep etti. Mahkeme heyeti, kararın daha sonra yazılı açıklanacağını ifade ederek duruşmayı sonlandırdı.
DHA, bir muhabiri 'hamile' diye işten çıkardı: 'Biz bunlarla uğraşamayız'
Demirören Haber Ajansı Sinop Temsilcisi Deniz Özen, yaklaşık 2,5 yıldır DHA’da çalışan Irmak adlı mesai arkadaşının hamile olduğu gerekçesiyle işten çıkarıldığını dile getirdi.
Bir video yayınlayan ve kimlik kartını yırtarak istifa ettiğini söyleyen Özen,DHA Genel Müdürü Celal Korkut'un işten çıkarılan muhabire ''Sen şimdi anne olacaksın, çocuğun hastalanır, süt iznin falan olur,sen hastalanırsın biz bunlarla uğraşamayız. Bu nedenle seninle çalışmak istemiyoruz'' dediğini aktardı.
DHA'yı aile olarak bildiklerini ama yanıldıklarını ifade eden Özen; “Ben Deniz Özen olarak bugün itibari ile DHA ile ilişkimi kesiyorum, kimlik kartımı da yırtıyorum. Biz mesleğimizi onurumuzla yapıyoruz ve Irmak arkadaşımıza yapılan bu olayı esefle kınıyoruz, takdiri siz kamuoyuna bırakıyoruz “dedi.
Söz konusu olay tepki çekerken; DİSK Basın-İş Sendikası da bir açıklama yaptı. Yapılan açıklamada, ''Samsun'da DHA için sözleşmeli muhabirlik yapan Zeynep Irmak Öcal
sırf anne olduğu için işten atıldı. Bu cinsiyetçi tutumu, ayrımcılığı kınıyoruz, herkesi ‘Cinsiyetçi DHA’ demeye çağırıyoruz'' denildi.
Kadın cinayetlerini durduracağız platformuna kapatma davası
Her yıl 400'ün üzerinde kadının öldürüldüğü ya da şüpheli şekilde ölü bulunduğu Türkiye'de, kadınlara yönelik cinayet, cinsel saldırı ve her türlü ayrımcılıkla mücadele etme adına faaliyet gösteren Kadın Cinayetlerini durduracağız Platformu'na, İstanbul Valiliği İl Sivil Toplumla İlişkiler Müdürlüğü tarafından kapatma davası açıldı. Platform, 2 Aralık 2021'de açılan davanın gerekçesi olarak ise kendilerinin 'Kanuna ve ahlaka aykırı faaliyet yürütmesinin' gösterildiğini belirtti.
Kadın haklarını savunma kisvesi altında aile mefhumunu yok etmekle ve aile yapısını parçalamakla suçlanan platformun temsilcisi Melek Önder yaptığı açıklamada; Platformun 12 yıldır kadın cinayetlerini durdurma mücadelesi verdiğini, davanın kadınların mücadelesini engelleyecek bir şey olmadığını vurguladı.
"DAHA ÖNCE DE ENGELLEMELERLE KARŞILAŞTIK"
"Daha önce de hükümetin, devletin engellemeleriyle karşılaştık" diyen Önder, bu davaların kadınların mücadelesini engelleyemeyeceğini ve kadınların her gün en temel hakları olan yaşam hakları için mücadele ettiklerini ifade etti.
Eşit ve özgür yaşamak için mücadele ettiklerini belirten Önder, mücadeleden vazgeçmeyeceklerini söyledi.
"MÜCADELEMİZDEN VAZGEÇECEK DEĞİLİZ"
Kadınların her gün boşanma hakkı için, eğitim için, eşit işe eşit ücret alabilmek için mücadele ettiğini ve bu mücadeleler nedeniyle şiddet gördüklerini, öldürüldüklerini söyleyen Önder, şu cümleleri kurdu:
"Bizler her nasıl ki kadın cinayetleri gerçeğini bu ülkede meşru mücadelemizi kabul ettirdiysek, öldürülen kadınların aileleriyle, yakınlarıyla mücadele verdiysek, bundan sonraki süreçte de bu mücadeleyi vermeye devam edeceğiz. Bizleri durduramayacaklar. Bizler kadına yönelik bütün ayrımcılıkları kaldırana kadar da mücadelemize devam edeceğiz."
3 yıldır hapiste tutulan Suudi Arabistan'da insan hakları savunucusu Prenses Besme tahliye edildi
Suudi Arabistan'da yaklaşık 3 yıldır cezaevinde tutulan Prenses Basmah (Besme) bint Suud bin Abdulaziz Al Suud ve kızı Suhud eş-Şerif tahliye edildi.
Suudi Arabistan'daki insan haklarıyla ilgili uygulamaları belgeleyen "El-Kıst (ALQST) İnsan Hakları Kuruluşu" yaptığı yazılı açıklamada, Besme ve kızının serbest bırakıldıklarını doğruladı.
Açıklamada ayrıca tutukluluğu süresince Besme'ye herhangi bir suçlama yöneltilmediği kaydedildi.
Suudi Arabistan makamları ise konuya dair herhangi bir açıklama yapmadı.
Basında yer alan açıklamalara göre iş insanı ve yazar kimliğinin yanı sıra insan hakları aktivisti olarak tanınan Prenses Besme, Mart 2019'da tedavi görmek için yurt dışına seyahat hazırlıkları yaptığı sırada, kızlarından biriyle "sahte pasaport çıkarmaya teşebbüs" gerekçesiyle tutuklanmıştı.
Besme'nin ailesi tarafından Birleşmiş Milletlere yapılan başvuruda, prensesin ülkesi Suudi Arabistan'da yapılan ihlalleri eleştirmesinden dolayı tutuklanmış olabileceği öne sürülmüştü.
Suudi Arabistan makamları ise Prenses Besme'nin tutuklanması konusunda herhangi bir açıklama yapmamıştı.
Prenses Besme, kendisine ait resmi Twitter hesabıyla ilişkilendirilmiş internet sitesinde Nisan 2020'de yayımlanan mektubunda, herhangi bir suçlama olmadan keyfi olarak El-Hair Cezaevinde tutulduğunu ve sağlık durumunun ciddileştiğini belirtmiş, ardından hayatını tehdit eden hastalıklar için tedaviye ihtiyaç duyduğunu, amcası Kral Selman ve Veliaht Prens Muhammed bin Selman'a kendisini serbest bırakmaları çağrısında bulunmuştu.
Tutuklu bulunduğu hapishaneden Kral ve Veliaht Prens'e gönderdiği mektuplara rağmen tıbbi yardım ve yanıt alamadığını belirten 57 yaşındaki Prenses, açıklama yapılmadan kızı Suhud ile birlikte hapse atıldığını ileri sürmüştü.
Boko Haram'ın kaçırdığı 110 kız öğrenciden 8 yıldır haber alınamıyor
Batı Afrika ülkesi Nijerya'da terör örgütü Boko Haram tarafından 2014'te gerçekleştirilen okul baskınında kaçırılan kız öğrencilerden 110'undan halen haber alınamıyor.
Bölgedeki ebeveynlerin ve Topluluğun, sürekli saldırılara, cinayetlere, kaçırmalara, kundaklamalara ve diğer sayısız suça maruz kalmaya devam ettiğine işaret eden kayıp çocukların ailelerine destek olan dernek temsilcisi Iliya, bu duruma karşı hükümetin acil harekete geçmesi gerektiğini söyledi.
Şimdilik bizden bu kadar. Her zaman önerilerinizi ve eleştirilerinizi bekleriz.
Yeni sayımızda tekrar sizlerle görüşmek üzere umutla kalın.
Merhaba değerli umudun kadınları dergisi okuyucuları ve dinleyicileri. Yine kadın konularını içeren birbirinden farklı haberlerle sizlerleyiz. Önce başlıklar
· Umudun Kadınları Dergisi Hak Savunucusu Sivil Toplum Kuruluşları ve Medya Temsilcileriyle buluştu
· Danıştay savcısı mütalaasını açıkladı: İstanbul Sözleşmesi'nden çekilme kararı hukuka aykırı, iptal edilmeli
· DHA, bir muhabiri 'hamile' diye işten çıkardı: 'Biz bunlarla uğraşamayız'
· Kadın cinayetlerini durduracağız platformuna kapatma davası
· 3 yıldır hapiste tutulan Suudi Arabistan'da insan hakları savunucusu Prenses Besme tahliye edildi
· Boko Haram'ın kaçırdığı 110 kız öğrenciden 8 yıldır haber alınamıyor
· Umudun Kadınları Dergisi Hak Savunucusu Sivil Toplum Kuruluşları ve Medya Temsilcileriyle buluştu
Umudun Kadınları Dergisi, hak savunucusu sivil toplum kuruluşlarına ve medya temsilcilerine dergiyi duyurmak ve yaygınlaştırmalarını sağlamak amacıyla online toplantılar düzenledi. Toplantılarda; derginin amacı, hedefleri anlatıldı. Katılımcıların birbirleriyle tanışmasıyla başlayan toplantılarda, işaret dili çevirisi yapıldı. Derginin tanıtım videosu ile ilk sayının işaret videosundan bir kesit gösterildi. Daha sonra katılımcıların görüş ve önerileri alındı.
Sivil toplum kuruluşlarıyla 26.04.2022 Salı akşamı zoom üzerinden yapılan toplantıya yaklaşık 30 kişi katıldı. Altınokta Körler Derneği, Ayrımcılıkla Mücadele ve Eşitlik Derneği, Kadının İnsan Hakları Yeni Çözümler Derneği, Kırmızı Biber Derneği ve Sosyal Hizmet Uzmanları Derneği temsilcileri ile gönüllülerin katıldığı toplantıda katılımcılar şu görüş ve önerileri paylaştı:
-Bu çalışma belgesel yapılsa çok güzel olur.
-Bu dergi, alandaki önemli bir boşluğu doldurdu. Engelliler yararlanacaklar, özel sektör ve yerel örgütler harekete geçecekler. Engelli çocuğu olan ailelerin, özellikle annelerin seslerini duyurmalısınız.
-İşitme engelliler sessiz dinleyicilerdir. Dergi, işaret dili ve alt yazılı olarak internette yayımlansa çok iyi olur.
-Derginin afiş ve infografiği ülke çapında billboardlarda yayımlansa çok güzel olur.
-Digital erişimi olmayanlara ulaşmanın bir yolu bulunabilir.
-Fon bulunarak engelli kadınlarla ilgili izleme çalışması yapılabilir.
-İçerik çok büyük bir özveri ve emekle hazırlanmış. Haber bültenine yer verilmesi çok anlamlı olmuş. Bilim haberlerine de yer verilebilir.
-İşitme engellilerin farkındalığı arttı. Farklı engel grupları birbirlerini daha yakından tanıma fırsatı buldular.
-Fırsat eşitliği açısından erkeklerin katılımı çok anlamlı.
Medya temsilcileriyle 27.04.2022 Çarşamba günü öğleden sonra zoomda buluşuldu. Diken Gazetesi, Dokuz Eylül Gazetesi, Eva Prodüksiyon temsilcilerinin katıldığı toplantıda, katılımcılar şunları dile getirdiler:
-Görünürlük açısından çok güzel bir çalışma. Engelli kadınlarla ilgili bir dergi çıkarıldığını yeni öğrendim.
-Genelde siyaset, haber değeri taşıyacak majör olaylarla ilgili çalışıyoruz. Engelli haberleriyle uzmanlaşmış medya temsilcileri maalesef yok. İlgi duyanlar bu alanlarda çalışıyor. Medyada az muhabir var ve çok iş yapmaları bekleniyor. Dergiyi belirli ajanslara gönderebilirsiniz. Derginin çıkması haber değeri taşımayabilir. Ancak bazı haber içerikleri medyanın i lgisini çekebilir.
-Bu tür gruplar sorun ve çözümlerini medyaya taşıyamıyor. Çünkü engelliler, ya mağdur olup kurbanlaştırılacak, ya da başarı öyküsü olacak ve kahramanlaştırılacak. Hak temelli çalışanlar köprü görevi yapacak. Bir kişiye bile ulaşılması, önemli bir kazanımdır.
Toplantıya katılan medya temsilcileri, haber yayımlama, köşelerinde yazma, röportaj yapma gibi desteği vererek derginin kamuoyuna duyurulmasına katkı sunacaklarını belirttiler.
Danıştay savcısı mütalaasını açıkladı: İstanbul Sözleşmesi'nden çekilme kararı hukuka aykırı, iptal edilmeli
Türkiye'nin İstanbul Sözleşmesi olarak bilinen ‘Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Sözleşmesi’nden çekilmesi kararının iptali için Danıştay'da açılan dava 28 nisanda görüldü.
Danıştay savcısı, AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın sözleşmeden bir gece yarısı kararnamesiyle, Meclis'e dahi getirmeden çekilme kararı vermesinin hukuka aykırı olduğunu belirtti. Kararın iptal edilmesini talep etti.
Heyet, kararını daha sonra yazılı bir şekilde açıklayacağını belirterek duruşmayı sonlandırdı.
Kadın örgütlerinin duruşmaya ‘güçlü katılım’ için günler öncesinden yaptığı çağrılarla İstanbul başta olmak üzere Ankara, Diyarbakır ve farklı illerden gelen çok sayıda kadın, sabahın erken saatlerinde Danıştay önünde toplandı. Danıştay bahçesine arama noktaları kuruldu ve kadınlar arama noktalarından geçerek içeri girdi.
Duruşma öncesi kadınlar ve avukatlar Danıştay’ın önünde bir basın açıklaması yaptılar.
Eşitlik İçin Kadın Platformu (EŞİK) tarafından yapılan açıklamada, “Kendini üstün görenlerin hukukuna karşı, hukukun üstünlüğü ilkesine sahip çıkmak için Danıştay'dayız İstanbul Sözleşmesi'nden vazgeçemeyeceğiz” denildi.
Verilecek karar Türkiye'de kendini üstün görenlerin hukukunun mu, hukukun üstünlüğünün mü hâkim olacağına dair de belirleyici olacak. “Bizler, kadınlara karşı her türlü şiddetin ve başta kadınlar, çocuklar, LGBTİ'lerin maruz kaldığı ev içi şiddetin; insan hakları ihlali olduğunu belirten, devlete, şiddeti önleme ve mağduru koruma yükümlülüğü getiren İstanbul Sözleşmesi'nden vazgeçmedik, vazgeçmiyoruz, vazgeçmeyeceğiz” ifadelerine yer verildi.
Danıştay 10. Dairesi’nde 200'ü aşkın yürütmenin durdurulması talebinin 5 üyeden 3'ünün oyuyla reddedildiğine vurgu yapılan açıklamada şunlar söylendi:
“Danıştay'dan olumsuz bir karar çıkması halinde bizler elbette ki hukuki ve siyasi mücadelemizi sürdüreceğiz. Anayasa'ya aykırı olan bu Cumhurbaşkanı Kararı'nı Anayasa Mahkemesi'ne taşıyacağız. İç hukukta sonuç alamazsak, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi dâhil uluslararası mekanizmaları harekete geçireceğiz. Kadınlara ve Türkiye'ye daha fazla zarar vermeyin, zaman kaybettirmeyin. Kadınların hayatları ile daha fazla oynamayın. Hukukun ve adaletin gereğini yapın.
Basın açıklamasının ardından avukatlar başta olmak üzere kadın örgütleri ve sivil toplum kuruluşları, sırayla duruşmanın yapılacağı konferans salonuna alındı. 550 kişilik salon tamamen doldu.
Bugünkü duruşmanın Danıştay tarihinde bir ilk olduğuna dikkat çeken heyet başkanı, “İlk defa bu kadar çok katılımlı bir duruşma yapacağız” dedi.
Avukat Oya Aydın Göktaş’ın savunma yaptığı sırada kapasite yetersizliği nedeniyle duruşma salonuna alınmayan ve dışarda bekletilen kadınlara polis müdahale etti. Kadınlara müdahale haberinin salona gelmesiyle avukatlar tepki gösterdi ve kadınların salona alınmasını istedi.
Avukatların bu talebine mahkeme başkanı, “Salonun göçmesinden endişe ediyorum” dedi. Yapılan istişarelerde mahkeme heyeti, dışarda bulunan kadınların salona alınmasına karar verdi.
Davacılar arasında ilk savunmayı 29 Ekim Kadınları Derneği Genel Başkanı avukat Şenal Sarıhan yaptı. Sarıhan, "İstanbul Sözleşmesi’ni bize iade edin” diyerek, “İstanbul Sözleşmesi kadının, çocuğun, cinsel yönelimleri farklı olanların onurunu koruyor. Mustafa Kemal Atatürk, “Ey Türk kadını siz omuzlarda taşınmaya layıksınız, yerde sürüklenmeye değil” der. İstanbul Sözleşmesi, bütün dünya kadınlarının kazanımıydı. Yaşamın içinde bu sözleşme hala yürüyor. Elimizdeki silah dava açmaktı, açtık. Bizim koruduğumuz yaşam hakkımız. Biz yaşamak istiyoruz” ifadelerine yer verdi.
Sarıhan’ın ardından savunma yapan avukat Oya Aydın Göktaş da katledilen kadınları hatırlatarak şunları söyledi:
"Biz burada İstanbul Sözleşmesi’nin imzalanmasının sebebi Nahide Opuz, cinsel yöneliminden dolayı babası tarafından öldürülen Ahmet Yıldız, Münevver Karabulut, Ceren Damar, satılan zorla evlendirilen Suriyeli kız çocukları adına yani kendimiz adına buradayız. Ben kendi adıma, annem adına, kızım adına İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararının neden hukuksuz olduğunu anlatacağım. Bu davanın esası, İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararının Anayasaya aykırı olup olmadığıdır. İstanbul Sözleşmesi, bu topraklardan doğdu.
Ankara Barosu adına Türkiye Barolar Birliği Başkanı Erinç Sağkan savunma yaptı.
Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararının ‘hukuksuz’ olduğunu söyleyen Sağkan, “Dosyanın hukuki değerlendirmesinde sorulması gereken konunun uluslararası anlaşmaların yürütmeye ilişkin bir konu olup olmadığıdır. Dolayısıyla buradaki fesih kelimesinin doğru olmadığını, kastedilenin çekilme olduğunu hepimiz farkındayız. Çekilmenin de Meclis iradesiyle olması Anayasal bir zorunluluktur. Bu
yüzden de Cumhurbaşkanı kararı da hukuka aykırıdır. Bugün bir Cumhurbaşkanlığı kararı ile İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmek ilerde yine uluslararası anlaşma olan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nden de çıkılmasının yolunu açar. Dolayısıyla biz hukukçular bu kararnamenin sakat olduğunu düşünüyoruz” şeklinde konuştu.
Ankara Barosu Kadın Hakları Merkezi Başkanı Ceren Kalay Eken, İstanbul Sözleşmesi’nden çıkma kararının bir gece yarısı alınan keyfi, makam kararı olduğunu vurguladı. “Millet iradesi olmadan çıkılan bu sözleşmenin kamu yararına olmadığını düşünüyorum” dedi.
Ankara Barosu adına söz alan Seher Duygu Çildoğan, İstanbul Sözleşmesi’nden çıkma kararının LGBTİ+ hakları üzerindeki etkisini anlattı.
Sözleşmeden çıkıldığından bu yana LGBTİ+’lere karşı şiddetin arttığını vurgulayan Çildoğan, şunları söyledi:
“Sözleşme 'Eşcinselliği normalleştirmeye çalışan kesim tarafından kullanılmıştır' diyerek devlet LGBTİ+ bireyleri hedef göstermiştir. Bu süreçte LGBTİ+’lerin varlığı kriminalize edildi, kolluk şiddeti arttı, çekilmeden sonra 45 kişinin hakları ihlal edildi. Gökkuşağı bayrağı bile düşmanlaştırılarak yasaklandı. Bugün geldiğimiz noktada LGBTİ+’lerin can güvenliği kalmamıştır. Bu yüzden İstanbul Sözleşmesi’nden çıkma kararının iptalini talep ediyoruz diyerek sözlerini bitirdi.
Diyarbakır Barosu Başkanı Nahit Eren, baro adına yaptığı konuşmada Cumhurbaşkanlığı kararının iptalini talep ederek, “Bugün bu salondan çıkan karar ne olursa olsun, bu salondaki her bir aktivist İstanbul Sözleşmesi’nin ruhunu yaşatmaya devam edecektir” ifadesini kullandı.
Duruşma sırasında söz alan avukatların ifadeleri, salonda bulunan katılımcılar tarafından sık sık alkışlanarak kesildi.
Mahkeme başkanı bu durum için “Ben alkışlamanıza karşı değilim ama zaman kaybı oluyor" dedi. Salonda bulunan kadın örgütlerinin temsilcileri ve avukatlar, mahkeme başkanının bu sözlerine de alkışla karşılık verdi.
Duruşmada Tekirdağ Barosu adına konuşan avukat Hülya Gülbahar ile Erzurum Barosu adına söz alan Türkiye Barolar Birliği Başkan Yardımcısı Sibel Suiçmez’in konuşmaları da salonda büyük alkış aldı.
İstanbul Sözleşmesi'nden çıkılmasının toplumda karşılığı olmadığını dile getiren Gülbahar, “Bu sözleşmeye karşı çıkanlar kadınlara şiddetin normalleşmesini istiyor, çocuk istismarı ve çocuk evliliklerinin önünü açmak istiyor, çocuk işçiliğinin önünü açmak istiyor. Heyetinizin önünde çok önemli bir hukuki problem var. Buradan iptal kararı vermenizi istiyoruz” şeklinde konuştu. Gülbahar’ın konuşması salonda uzun süre alkışlandı.
Erzurum Barosu vekili olarak konuşan Sibel Suiçmez, beş kişiden oluşan Danıştay Heyetine, “Hiçbir güçten korkmadan karar vermenizi bekliyoruz” diye seslendi. Suiçmez, konuşmasının devamında şunları söyledi:
“Biz Türkiye’de de hakimler var demek istiyoruz. Ne olur sizler de yargı yetkisinin gaspına izin vermeyin. Bugün burada hukuk olun, umut olun. Biz buraya binlerce kadının kanını, umudunu, çığlığını getirdik. Getirdiğimiz çığlıkları, umutları ve kanları siz değerli yargıçlarımızın omuzlarına bırakıyoruz.”
TBB Başkan Yardımcısı Suiçmez’in konuşmasının ardından söz alan Erzurum Barosu vekili Yelda Koçak’ın salonu selamlamasıyla başlayan konuşmasına, Danıştay Heyeti Başkanı, “Burası şov yerleri değil. Sükûnetle duruşmayı yapalım” dedi. Heyet başkanının sözleri salonda tepki çekti.
İstanbul Sözleşmesi’nden çıkma kararına karşı açılan davada, Cumhurbaşkanlığı vekilleri de savunma yaptı.
Cumhurbaşkanlığını temsilen duruşmada söz alan avukat Fatma Turan Taşdemir, idarenin kararının hukuka uygun olduğunu söyledi.
Cumhurbaşkanlığında görevli Emre Topal ise İstanbul Sözleşmesi’nden çıkma kararının Anayasa’ya ve hukuka uygun olduğunu ifade ederek şöyle konuştu:
“İstanbul Sözleşmesi’nin iptal edilmesi kadına yönelik şiddeti artırmamaktadır. Kadınlarımıza karşı şiddet uygulayan kim olursa olsun karşısında Türkiye Cumhuriyeti’ni, hâkim ve savcıları, polisleri bulacaktır. Davacıların başvurularının çoğu Türk hukukun esasına hiçbir biçimde uymayan, birbirinden özensiz kopyala/yapıştır dilekçelerdir.”
Topal, fesih kararnamesinin hukuka uygun olarak tesis edildiğini, İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmesinin kadınların hayatını tehlikeye atmadığını söyledi.
Meclis onayı ile imzalanan uluslararası sözleşmelerden Meclis onayı aranmadan çıkılabileceğini belirten Topal, şöyle devam etti:
“Antlaşmaların onaylanması ve sona erdirilmesi yürütme fonksiyonuna ilişkindir. Cumhurbaşkanlığı Kararnameleri ile Cumhurbaşkanının TBMM’nin onayı olmaksızın yürütme yetkisini kullanması mümkündür. Dolayısıyla davacı tarafının iptal isteminin reddedilmesini talep ediyoruz. Biz Cumhurbaşkanımızın kararlarının doğruluğunu uluslararası kurum veya örgütlerin kararları doğrultusunda değerlendirmiyoruz.”
Cumhurbaşkanlığı temsilcilerinin savunmalarına karşı davacı avukatları söz alarak konuştu. Davalı temsilcisi Emre Topal’ın “Uluslararası Sözleşmelerden çıkılırken Meclis onayı gerekmez” sözlerine cevap veren Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Serap Yazıcı, “25 yıllık hocalık hayatımda bir öğrencim soruma böyle cevap verse sıfır verirdim” dedi.
Savunmaların ardından Danıştay Savcısı Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin iptalini talep etti. Mahkeme heyeti, kararın daha sonra yazılı açıklanacağını ifade ederek duruşmayı sonlandırdı.
DHA, bir muhabiri 'hamile' diye işten çıkardı: 'Biz bunlarla uğraşamayız'
Demirören Haber Ajansı Sinop Temsilcisi Deniz Özen, yaklaşık 2,5 yıldır DHA’da çalışan Irmak adlı mesai arkadaşının hamile olduğu gerekçesiyle işten çıkarıldığını dile getirdi.
Bir video yayınlayan ve kimlik kartını yırtarak istifa ettiğini söyleyen Özen,DHA Genel Müdürü Celal Korkut'un işten çıkarılan muhabire ''Sen şimdi anne olacaksın, çocuğun hastalanır, süt iznin falan olur,sen hastalanırsın biz bunlarla uğraşamayız. Bu nedenle seninle çalışmak istemiyoruz'' dediğini aktardı.
DHA'yı aile olarak bildiklerini ama yanıldıklarını ifade eden Özen; “Ben Deniz Özen olarak bugün itibari ile DHA ile ilişkimi kesiyorum, kimlik kartımı da yırtıyorum. Biz mesleğimizi onurumuzla yapıyoruz ve Irmak arkadaşımıza yapılan bu olayı esefle kınıyoruz, takdiri siz kamuoyuna bırakıyoruz “dedi.
Söz konusu olay tepki çekerken; DİSK Basın-İş Sendikası da bir açıklama yaptı. Yapılan açıklamada, ''Samsun'da DHA için sözleşmeli muhabirlik yapan Zeynep Irmak Öcal
sırf anne olduğu için işten atıldı. Bu cinsiyetçi tutumu, ayrımcılığı kınıyoruz, herkesi ‘Cinsiyetçi DHA’ demeye çağırıyoruz'' denildi.
Kadın cinayetlerini durduracağız platformuna kapatma davası
Her yıl 400'ün üzerinde kadının öldürüldüğü ya da şüpheli şekilde ölü bulunduğu Türkiye'de, kadınlara yönelik cinayet, cinsel saldırı ve her türlü ayrımcılıkla mücadele etme adına faaliyet gösteren Kadın Cinayetlerini durduracağız Platformu'na, İstanbul Valiliği İl Sivil Toplumla İlişkiler Müdürlüğü tarafından kapatma davası açıldı. Platform, 2 Aralık 2021'de açılan davanın gerekçesi olarak ise kendilerinin 'Kanuna ve ahlaka aykırı faaliyet yürütmesinin' gösterildiğini belirtti.
Kadın haklarını savunma kisvesi altında aile mefhumunu yok etmekle ve aile yapısını parçalamakla suçlanan platformun temsilcisi Melek Önder yaptığı açıklamada; Platformun 12 yıldır kadın cinayetlerini durdurma mücadelesi verdiğini, davanın kadınların mücadelesini engelleyecek bir şey olmadığını vurguladı.
"DAHA ÖNCE DE ENGELLEMELERLE KARŞILAŞTIK"
"Daha önce de hükümetin, devletin engellemeleriyle karşılaştık" diyen Önder, bu davaların kadınların mücadelesini engelleyemeyeceğini ve kadınların her gün en temel hakları olan yaşam hakları için mücadele ettiklerini ifade etti.
Eşit ve özgür yaşamak için mücadele ettiklerini belirten Önder, mücadeleden vazgeçmeyeceklerini söyledi.
"MÜCADELEMİZDEN VAZGEÇECEK DEĞİLİZ"
Kadınların her gün boşanma hakkı için, eğitim için, eşit işe eşit ücret alabilmek için mücadele ettiğini ve bu mücadeleler nedeniyle şiddet gördüklerini, öldürüldüklerini söyleyen Önder, şu cümleleri kurdu:
"Bizler her nasıl ki kadın cinayetleri gerçeğini bu ülkede meşru mücadelemizi kabul ettirdiysek, öldürülen kadınların aileleriyle, yakınlarıyla mücadele verdiysek, bundan sonraki süreçte de bu mücadeleyi vermeye devam edeceğiz. Bizleri durduramayacaklar. Bizler kadına yönelik bütün ayrımcılıkları kaldırana kadar da mücadelemize devam edeceğiz."
3 yıldır hapiste tutulan Suudi Arabistan'da insan hakları savunucusu Prenses Besme tahliye edildi
Suudi Arabistan'da yaklaşık 3 yıldır cezaevinde tutulan Prenses Basmah (Besme) bint Suud bin Abdulaziz Al Suud ve kızı Suhud eş-Şerif tahliye edildi.
Suudi Arabistan'daki insan haklarıyla ilgili uygulamaları belgeleyen "El-Kıst (ALQST) İnsan Hakları Kuruluşu" yaptığı yazılı açıklamada, Besme ve kızının serbest bırakıldıklarını doğruladı.
Açıklamada ayrıca tutukluluğu süresince Besme'ye herhangi bir suçlama yöneltilmediği kaydedildi.
Suudi Arabistan makamları ise konuya dair herhangi bir açıklama yapmadı.
Basında yer alan açıklamalara göre iş insanı ve yazar kimliğinin yanı sıra insan hakları aktivisti olarak tanınan Prenses Besme, Mart 2019'da tedavi görmek için yurt dışına seyahat hazırlıkları yaptığı sırada, kızlarından biriyle "sahte pasaport çıkarmaya teşebbüs" gerekçesiyle tutuklanmıştı.
Besme'nin ailesi tarafından Birleşmiş Milletlere yapılan başvuruda, prensesin ülkesi Suudi Arabistan'da yapılan ihlalleri eleştirmesinden dolayı tutuklanmış olabileceği öne sürülmüştü.
Suudi Arabistan makamları ise Prenses Besme'nin tutuklanması konusunda herhangi bir açıklama yapmamıştı.
Prenses Besme, kendisine ait resmi Twitter hesabıyla ilişkilendirilmiş internet sitesinde Nisan 2020'de yayımlanan mektubunda, herhangi bir suçlama olmadan keyfi olarak El-Hair Cezaevinde tutulduğunu ve sağlık durumunun ciddileştiğini belirtmiş, ardından hayatını tehdit eden hastalıklar için tedaviye ihtiyaç duyduğunu, amcası Kral Selman ve Veliaht Prens Muhammed bin Selman'a kendisini serbest bırakmaları çağrısında bulunmuştu.
Tutuklu bulunduğu hapishaneden Kral ve Veliaht Prens'e gönderdiği mektuplara rağmen tıbbi yardım ve yanıt alamadığını belirten 57 yaşındaki Prenses, açıklama yapılmadan kızı Suhud ile birlikte hapse atıldığını ileri sürmüştü.
Boko Haram'ın kaçırdığı 110 kız öğrenciden 8 yıldır haber alınamıyor
Batı Afrika ülkesi Nijerya'da terör örgütü Boko Haram tarafından 2014'te gerçekleştirilen okul baskınında kaçırılan kız öğrencilerden 110'undan halen haber alınamıyor.
Bölgedeki ebeveynlerin ve Topluluğun, sürekli saldırılara, cinayetlere, kaçırmalara, kundaklamalara ve diğer sayısız suça maruz kalmaya devam ettiğine işaret eden kayıp çocukların ailelerine destek olan dernek temsilcisi Iliya, bu duruma karşı hükümetin acil harekete geçmesi gerektiğini söyledi.
Şimdilik bizden bu kadar. Her zaman önerilerinizi ve eleştirilerinizi bekleriz.
Yeni sayımızda tekrar sizlerle görüşmek üzere umutla kalın.
Yorumlar
Bu yazı için yorum mevcut değil.
Dilerseniz Buradan yeni yorum gönderebilirsiniz.