sulesepin06@gmail.com
Bir masada oturmuş, ciddiyetle önündeki kağıtları inceliyor. Kısa, koyu kahverengi, küt saçları, vişne çürüğü uzun kollu, çizgili bir kazağı var.
YAZAN: ŞULE SEPİN İÇLİ

Hayatta olduğumuz sürece başımıza hiç tahmin edemeyeceğimiz olaylar gelebiliyor. Hele bir de bunlar olumsuz olaylarsa, tüm düzenimiz altüst oluyor. Uyum sağlayabilmek için yaşadığımız üzüntü bir yana değişiklikler yapmamız ve yeni olayın getirdiklerine uyum sağlamamız gerekiyor.

Sosyal yönlü ve hareketli olduğum için benim de başıma iyi şeyler geldiği gibi kötü olaylar da çok geliyor. Öyle ki bazen zincirleme olaylarla mücadele etmek zorunda kalıyorum. Bir arkadaşım, arka arkaya bazı terslikler beni bulunca, “Üçüncüsü olsun da seni öyle ziyarete geleceğim.” Demişti. Sözü daha fazla dolandırmadan konuya gireyim. Kadın çalıştayına katılmak için bir sabah evden çıktım. Gün boyu çalıştayı izledim. Çok verimli ve öğretici bir çalıştaydı. Bütün gün kapalı ortamda, hem de maskeyle kalınca, çok bunaldım ve yanımdakilere metroya kadar yürümeyi önerdim. Çalıştayı değerlendirerek sohbet yürüyüşü yaptık. Tam metroya yaklaşmıştık ki, sol tarafta yürürken, kendimi sağ da caddenin ortasında, yerde buldum. Düştüğümü anladım ama nasıl olduğuna bir anlam veremedim. Baktım, ayağımın önünde bir araba duruyor, yanımdakiler, “Ne oldu?” diye telaşla konuşuyor ve koşturuyorlar. İşte o zaman bir araba kazası olduğunun farkına vardım. Sağ ayağımda bir ağrı hissettim. Basınca ağrı daha çok artıyordu. Ayağımdan vukuatlı biri olduğum için hastaneye götürmelerini istedim. Hastane, trafik kazası olduğu için ağrımayan yerlerimi de incelemeye başladı. Bu arada ayağım giderek şişiyor, canım çok yanıyordu. Kötü bir şeyin olduğunu anlamıştım. Bekleme süresince düşünceler beynimde sıraya geçti. Ayağım kırılmışsa, ne olacaktı? Yakınlarıma nasıl söyleyecektim? Bana destek olacak birini bulmam gerekecek, ya da yakınlarımdan biri evimize gelecekti. Yapabileceklerimi yapamayacaktım, suyumu başkasından isteyecek, özel gereksinimlerimi kendi başıma karşılayamayacaktım.

Görmeyenlerin eşyalarının yerlerinin değişmesi kâbus gibi bir şeydir. İster istemez eve gelen eşyaların yerini değiştirecek, iyileşince aradığımı yerinde bulamayacaktım. Eşyaların yerini tarif etmede hiç iyi değilimdir. Bir de aceleci ve sabırsız oluşum bunlara eklenince, işler daha da karışacak ve moralim büsbütün bozulacaktı. Sosyal faaliyetlere katılamayacağımı hiç aklıma getirmedim bile. Allahtan evim merkezi bir yerdeydi ve erişilebilir durumdaydı. Hayallerim suya düşmüştü. Çok özlediğim, İstanbul’da yaşayan dostum birkaç günlüğüne bize gelecekti. Onunla özlem giderecek ve uzun uzun sohbet edecektik. Kaza olmadan önce alış verişe gidip hazırlıklarımı yapacaktım ki özel zaman geçirmeye vaktimiz olsundu. Nerde! Bunların hiç biri gerçekleşemeyecekti.

Doktorun yakınlarımla konuşmasını duyunca, düşüncelerimden sıyrıldım. Gerçek, acı acı duyabileceğim bir biçimde sesli olarak dillendiriliyordu. Ayağım kırılmış, alçıya alacaklardı. Hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım. “Umarım önemli bir şeyim yoktur” diye dilemiştim umutla. Beni teselli ediyorlardı. Ama ben çok mutsuzdum.

Sevgili dostum da gelmişti beni ziyarete Ankara’ya. Uzun zaman geçiremedik birlikte ama durumumu onun desteğiyle daha kolay kabullendim. Uzaktan ablam da geldi.

Görmüyordum, geçici topallık da üzerine gelince, hem kör, hem topal olmuştum. Artık çift engelliydim. Üzülmekle bir yere varamayacaktım. Yaşadığım şoktan kurtulmam ve yas tutmayı bırakmam gerekiyordu. Farklı çözüm yolları geliştirmem şarttı. İlk gün, tuvalete çok gitmemek için yiyecek ve içeceklerime dikkat etmeyi denedim. Dizlerimin üzerinde emekleyerek istediğim yere uzun zaman da alsa gitmeyi başardım. Tekerlekli sandalye işimi epeyce kolaylaştırırdı. Ama eve sığabilecek miydi? Daha önce de sol ayağım zedelenmişti. Gören arkadaşım, sandalyenin eve sığmayacağını söylemişti. Bu kez söylenenlere aldırmayıp evde sandalye kullanmayı denemeye karar verdim. Bulduğumuz sandalye küçüktü ve her yere girebiliyordu. Nasıl mutlu oldum anlatamam size. Evdeki dolapların boyu, kapılar, tekerlekli sandalyeye göre planlanarak yapılmamıştı tabi. En azından kendi gereksinimlerimi giderebiliyordum. Zamanla daha çok alıştım sandalyeyle hareket etmeye. Onu evin içinde baston gibi kullanabiliyordum. Yemeğimi ısıtıyordum. Körlükle topallık birleşince, sıcak yiyeceğin dökülme olasılığı yanmama neden olabilirdi. Bu nedenle yemeği masaya taşımaya cesaret edemedim. İlerleyen zamanlarda yemek bile yapabildim. Yapabileceklerim arttıkça, kendimi daha özgür ve mutlu hissediyordum. Tekerlekli sandalyeye mahkûm değildim bazı insanların önyargılı bir şekilde söylediği gibi. Tersine sandalye, beni özgürleştirmişti ve çift engelimle baş edebiliyordum.

Eşim ve arkadaşımın yardımıyla ara sıra hava almak için dışarı çıktığımız anlar bile oldu. Hatta bir keresinde, bir elimde baston, bir elimde de sandalyeyi sürerek kısa bir süre tek başıma yürümeyi deneyimledim. İlk deneyim olduğu için haliyle biraz zorlandım. Öyle ya ortopedik engelim kalıcı olsaydı, yolda tek başıma yürüyemeyecek miydim?

Bir ay kadar ayağımın üzerine hiç basmadım. Anladım ki zaman geçtikçe, yaratıcılığımı kullanıp yapılması gerekenlerin üstesinden gelebiliyorum. Çok sıcak olmaması koşuluyla çayımı bile doldurup masaya götürebildim. Sandalyenin önüne küçük bir tepsi monte etseydik, birçok ev işi daha kolay yapılabilirdi. Çok yüksek yerlere uzanmak ve çok alçak yerlere eğilmek oldukça zor oluyordu.

Bu kısa dönemde yargılayıcı sözler beni çileden çıkardı. “Çok gezdiğin için hep başına bunlar geliyor. Yine ne oldu? Çok dikkatsizsin.” vb. Beni en çok rahatlatan şu söz oldu: “Başa gelmedik iş, ayağa değmedik taş olmaz.”

Bu süreçte, ortopedik engellilerle empati kurabildim. Daha önce bu engel grubundan arkadaşlarla yaşanmışlıklarım olmasaydı duyarlılığım gelişmezdi ve empati kurmam daha zor olabilirdi.

Toplumun engellilere acımalarından yakınırız genelde. Bu tutumlarla baş edebilmek için kendime acımamayı öğrendim. Benim için ders niteliğinde olan yaşadığım bir örneği paylaşacağım sizinle. Beni ziyarete gelen bir arkadaşıma “Beni böyle görünce çok üzülüyorsun değil mi?” diye sordum. “Hayır, hiç üzülmüyorum, özgürce hareket ettiğini görünce, seninle gurur duyuyorum.” Dedi.

Bakış açımızı değiştirmek böyle bir şeydi. Sonuçta hayat devam ediyordu, bu kör topal dünyaya uyum sağlayabilmiştim ve geçici çift engellilik durumum sona ermişti.

26 04 2022

Yorumlar

Bu yazı için yorum mevcut değil.
Dilerseniz Buradan yeni yorum gönderebilirsiniz.