sulesepin06@gmail.com
Bir masada oturmuş, ciddiyetle önündeki kağıtları inceliyor. Kısa, koyu kahverengi, küt saçları, vişne çürüğü uzun kollu, çizgili bir kazağı var.
Durgun ve üzgün görünen bir adam ile arka planda kollarını kavuşturmuş, endişeli ve düşünceli bir kadın. Adam başını öne eğmiş, gözleri yere bakıyor. Kadın, adamı izliyor ve yüzünde ciddi bir ifade var. İki kişi de koyu renkli, sade kıyafetler giymiş. Arka plan nötr ve dikkat dağıtmayan bir renkte.
YAZAN: Psikolog Şule SEPİN İÇLİ

Taktir etmek, teşekkür etmek, çok sık dillendirdiğimiz, beklediğimiz davranışlardır. Teşekkür etmekle mutluluğun arasında doğrudan bir ilişki olduğunu araştırmalar ortaya koymuş durumda. Olur olmaz her davranış karşısında abartılı teşekkür eden, taktir sözleri kullananların olduğuna çok rastlarız. Tersine, taktir, teşekkür sözlerini çok az kullanan insanlar da çıkmıştır karşımıza. En doğrusu, abartmadan teşekkür ve taktir etmek. Yani yapılan bir davranış için bunu yapmak ve gözlemlemediği halde kişilik özelliklerine ilişkin sözler söylememek.
Minnettar olmak ve vefa duygusu da çok ihtiyaç duyduğumuz, ilişkileri daha güçlendiren duygu içeren davranışlardır. Bize yapılan iyilikler ve destekler karşısında, dostumuzun ihtiyaçlarını o söylemeden hissedebilmek, bizden destek istediğinde onun yardımına koşabilmek vefalı olmayı gerektirir.
Teşekkür etmek, taktir etmek, vefalı olmak, minnettar olmak, son derece sağlıklıdır ilk bakıldığında. Ne var ki kendimizi sürekli borçlu hissediyorsak, hak etmediğimiz davranışlara maruz kaldığımızda bile bize yapılan bu davranışları görmezden geliyorsak, zaman geçtikçe daha çok olumsuz davranışlarla karşılaşırız. Bunları durdurmak için önlem alamayız. Sürekli yakınıp dururuz, “Neden bana bunu yapıyorlar? Oysa ben onun için elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyorum” diye. Bu arada bize yapılan iyilikleri hep ön plana çıkarırız. Bu durumda sürekli minnet duyarız. “Benim için şunu yapmıştı. Bana ilk başta yakınlık göstermişti” sözleri bizi esir alır adeta. O bizi üzse, öfkelense, hak etmediğimiz davranışlar gösterse bile sürekli yaptığı iyilikler aklımıza gelir. Ödenmemiş bir borcumuz varmış gibi davranırız. Oysa bir ilişkide, bizim de arkadaşımıza yaptığımız iyilikler vardır. Ama biz bunları bilsek bile, içimizde bir şey bizi dürter, çok rahatsız oluruz.
Sadece bunlarla kalsak iyi. Kendimizi yeterince ifade edemeyiz, hayır deme lüksümüz hiç yoktur, sürekli onu memnun etmeye çalışırız. Bu durumda ilişkilerde bir eşitsizlik ve dengesizlik oluşur. Zannederiz ki minnet duyunca, o günün birinde fark edecek ve ilişki rayına oturacak.
Sadece arkadaşlık ilişkisinde yaşanmaz bunlar. İş ortamında da amirimizi mutlu edebilmek için sürekli çalışırız. Bizi eleştirmesinden, aşağılamasından çok rahatsız oluruz, çok üzülürüz. Bu açığı onun gözüne girmek amacıyla kapatacağımızı zannederiz. Bize bir desteği ya da bir iyiliği dokunmuştur çünkü.
Neden böyle davranırız peki? Değersizlik duygusu içimize öyle bir çöreklenmiştir ki gittikçe büyür. İçine boyun eğmeyi, kendine saygı duymamayı, sürekli yetersiz hissetmeyi, kaybetme korkusunu, aşırı minnet duymayı alır. Değersiz hissetmenin çok kapısı vardır. Bu kapılar sağlıksız özelliklere hep açıktır. Kapıdan girdi mi, adeta yapışır, onları kovmak için çok çaba göstermemiz gerekir. Çocukluğumuzda yerleşir içimize bu duygular hem de biz fark edemeden. Biz büyüdükçe onlar da büyür. Farkındalığımız artınca, mümkün olduğu kadar küçültebilsek bu duyguları çok güzel olur bizim için.
Bu duygular durup dururken içimize girmez elbette. Çocukken hissettirilen suçlama, olumlu davranışlarımızın taktir edilmemesi, sürekli eleştirilme gibi davranışlar, bu duyguların temelini oluşturur. Olur olmaz her şeye şükretmek gerektiği öğretilmiştir bize. “Baban seni dövüyor ama seni okutuyor. Ya okutmasaydı o zaman ne yapardık?” ifadeleri tam da şükretme zorunluluğuna bir örnektir. Daha sonra küçücük bir destek, sevgi sözleri, bizi şaşkına çevirir. Dünyanın en büyük güzelliği yaşatılıyordur bize. Çünkü şimdiye kadar hiç duymadık bunları. Kendi ihtiyaçlarımızı bastırmış oluruz. Bazan bu davranışları hak etmediğimizi bile düşünebiliriz. O anda bir desteğe ihtiyacımız olmuştur. Karşımızdaki kişi,
Arkadaşlığın, dostluğun, ilişkide olmanın gereğini yapmıştır. Biz abarttıkça, ardından gelen olumsuz davranışlarda sürekli kendimizi kandırır, kendimizi eleştirir ve aşırı derecede suçlarız. “Acaba ben ne yapmış olabilirim? Oysa önce böyle davranmıyordu.” Bu sözler içimizi kemirir durur. Kendimize haksızlık ettiğimizin farkında olamayız. Karşımızdakini tanımaya fırsat veremeyiz. Hemen yakınlık duyar, teslim oluruz, bize ne olduğuna bakamayız. Olayların bağlantısını kurmakta çok zorlanırız. Halk arasında bu davranışa, ‘Hamamı görüp curuna âşık olmak” denir.
Bir iyiliğe, bir desteğe karşı, kendini borçlu hissetme ve karşılık verme zorunluluğuna aşırı minnet duygusu diyoruz. Bu duyguyu çok sevdiğimiz bir yakınımıza değil, genelleyerek hak etmeyen pek çok kişiye karşı hissederiz. Bu tür ilişkilenmeler sonucunda duygusal tükenme yaşarız. Kendimizi sıkışmış ve savunmasız hissederiz. Özgüven duygumuz zedelenebilir. Bu sağlıksız davranışlar, duygusal olarak karşımızdakine bağımlılık geliştirmemize neden olur.
Aşırı minnet duygusu kavramıyla gerçek anlamda tanışmam ve bunlardan kurtulmam yıllarımı aldı. Kolay bir süreç değil ama mümkün. Tamamen yok edemiyoruz ama azaldığını görünce de mutlu olup önce kendimize teşekkür ediyoruz. Çocukken hiç tanışmadığım değer görme duygusunu, yıllar içinde hayatıma dokunan insanlarda aradım durdum. Bu insanların katkılarını unutmadığım gibi, duygularımı kullanmalarına izin verdiğimi de unutmamam gerektiğini anladım. Bunlarla yüzleşince, ilişkileri sınırlamayı, küsmeden, size haksızlık eden insanlarla günlük ilişkilerde kalabilmeyi sağlamak mümkün. Bunu da derin anlamlar yüklemeyi bırakarak başarmaya çalışıyorum.
“Nasıl oldu?” diye soracak olursanız, onu da anlatayım. Gözlemlerine çok güvendiğim dostlarımın seslerini duymak istemiyordum önceleri. Kendimi kandırıp doğru bildiğimi okuyordum. Kendimden yakınan biri olmaktan başka bir insan değildim. Sonra bu sesleri bana ulaştıran dostlarımı dinlemeye başladım. İçimi dürüstçe açtım. Yaptıklarımı, yapamadıklarımı sürekli paylaştım ve bunlar üzerinde değerlendirmeler yaptık. Bir süre terapi aldım. Sorgulayarak kişisel gelişim kaynaklarını okumayı öğrendim. Önce yüzleşmeler çok ağır oluyor. İnanın geçiyor. Kendinizdeki değişimi fark edip eski sağlıksız davranışlarınızın yerine, sağlıklı davranışları koyduğunuzu görmek, farklı bir rahatlama ve gurur yaşatıyor.
Bu zorlu yola girmeyi düşünen insanların, başarabileceklerine çok inanıyorum. Yeter ki biraz sabırlı olsunlar. Bize haksızlık edenlere gösterdiğimiz sabrı, kendimize göstermek inanın hiç zor değil. Çok keyifli. İnsanlarla ilişkileriniz çok daha rahat ve kolay oluyor. Bu güzellikleri yaşamak en doğal hakkımız.
Kişisel gelişim haklarınızı arama konusunda kolaylıklar diliyorum.
Kaynaklar: Hiwell Psikoloji – Minnettarlık ile Minnet Duygusu Arasındaki Fark https://www.hiwellapp.com/blog/minnettarlik-duygusu
https://listelist.com/isiniz-icin-minnettar-olmak
23 Temmuz 2025

Yorumlar

Bu yazı için yorum mevcut değil.
Dilerseniz Buradan yeni yorum gönderebilirsiniz.