Uzun siyah saçlarını toplamış, gözlüklü, açık mavi hırka içinde, mavi çizgili beyaz gömleği var. İki eli, önünde açık olan laptopun üzerinde.
Beyaz örtü üzerine mavi runner bulunan masanın gerisinde iki kadın var. Solda sarı tişörtü, uzun açık kumral saçları olan kadın tebessüm ediyor. Sağdaki kadın beyaz bluzu, toplu saçlarıyla gülümsüyor.

Sultan: Sevgili Umudun Kadınları dinleyicileri. Bugün Adana'dan bir konuğumuz var. Kadem Doğan, Meryem Kadın Kooperatifi yönetim kurulu başkanı. Hoş geldin Kadem.



Kadem: Hoş bulduk Sultan.



Sultan: Şimdi senden önce kendini tanıtmanı rica edeceğim. Sonra da Meryem Kadın Kooperatifi nasıl kuruldu,ne işler yapar, onları dinlemek istiyoruz.



Kadem: Evet, adım Kadem Doğan. Fransız Dili Edebiyatı mezunuyum. Farklı farklı fakültelerde okudum; Türk dili edebiyatı, sosyoloji, beş alanda lisans eğitimim var. Uzun yıllar öğretmenlik yaptım. Bir süre sonra işsiz kalınca da sivil alana geçtim. Aynı zamanda feminist aktivistim. Sivil alana geçince, çok iyi çalışmalar yürüttük, mültecilerle, özellikleSeyhan Belediyesinde bir projede yer aldım. O dönemde iki yılı aşkın ‘Uluslararası Çalışma Örgütü'nün bir çalışmasıyla kurslar verdik; dil kursları, meslek edindirme kursları…İnsana yakışır iş olanaklarını geliştirme projesiydi bu. Buradan çok büyük bir insan kaynağı ortaya çıktı. Bu insan kaynağınıbize ILO önerdi. Başka kişiler de “neden kooperatifleşmiyorsunuz? Her milletten kadınla bir aradasınız” dedi. Bize de mantıklı geldi. Oradaki İranlı,Afganistanlı, Suriyeli, Türkiyeli kadınlardan oluşan bir Kooperatif kurmaya karar verdik, koşullarını araştırdık ve Bakanlık tarafından kurulması gerektiğini de öğrenip, bütün işlemleri yaptık. 37 ortaklı olarak Meryem Kadın Kooperatifini kurduk.  Bu kuruluş sürecini bir cümlede anlattım ama bu işler bir cümleyle olmuyor. Uzun bir çalışma,uzun bir birliktelik gerektiren işlerdi ve başta da buKooperatifi kurarken “adı ne olmalı” diye uzun uzun herkese soruyordum. “Biz bunun adını ne yapmalıyız, nasıl olmalı?”Bir gün böyle ana sözleşmeyi hazırlarken, çalışırken ortakların listesini de oluşturuyorduk, bir baktım İranlı Meryem var,Afganistanlı Meryem var, Türkiyeli Meryem var. Dedim bunun adı neden Meryem olmasın yani hepimizin ortak bir isme sahip olmamız gerekiyordu, bize de yakışan Meryem’di. Meryem bütün dinlerde ve başta Meryem ana da olsa ona gönderme de olsa, feminist mücadelede önemli bir yeri var. Böyle düşündük. Birçok eleştiren bile oldu. Meryem kadınortaklarımıza da öneri sundum. Hepimiz, herkes çok büyük memnuniyetle kabul etti ve böyle kuruldu. Biz şu an ‘37 ortaklı’ çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Tabii bu kuruluş süresinde bizim en büyük desteğimiz yerel yönetimler oldu;başta da Adana Büyükşehir Belediyesi Başkanı Zeydan Karalar’dı. Bize 60 dönümlük bir tarla verdi. Aynı zamanda kurutma seramızı Birleşmiş Milletler ‘Göç Örgütü’ kurdu. Ama yeri yine Adana Büyükşehir Belediyesi verdi. Tekstil atölyemizi yine Adana Büyükşehir Belediyesi’nin bünyesi altında 3D printerlarla kurduk. Üniversite ortaklığıyla,üniversitenin içerisinde bir yerde kurulumunu gerçekleştirdik Meryem Kadın Kooperatifi böyle böyle ilerlerken, aslında kuruluşundaki en önemli mesele ‘toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamaktı. ‘Toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlarken de kadın istihdamını arttırmak amacıyla kurulmuştu. En temel amacı buydu ve buna da hizmet etmeye devam ediyor. Bu süreçler ilerlerken ‘biz ne kadar çok kadına değebiliriz ne kadar çok kadının istihdama katılımını sağlayabiliriz?’ diye düşündük ve bunu başardık da. İlk önce 18 kadın çalışanımız oldu. Şimdi 24 kadınla başladık. Ona 20 bir kadın daha eklenecek. Farklı alanlarda işlerimiz de sürüyor. Böyle böyle çalışmalarımız devam etmekte.



Sultan: Ne iş yapıyorsunuz bu Kooperatifte, ne üretiyorsunuz?



Kadem: Tarlada aslında bildiğiniz çiftçilik yapıyoruz şu an 60 dönümlük tarlada bizim karpuz ekimimiz gerçekleşti. Hasadı iki haftaya olur, iki haftayı bulmayacak diye düşünüyorum. Ondan önce biber, her çeşit meyve, sebze ektik ve bunu başarıyla tamamladık. Meyve sebze kurutma seramızda ise daha çok küçük çiftçiyi destekleyen çalışmalar yapıyoruz. Küçük çiftçilerden ya da kendi tarlamızdaki ürünü aldığımız kurutma serasında işliyoruz. Tarlada biberimiz varsa onu pul bibere çevirebiliyoruz. Yani birinci kaliteyi pazara satıyoruz, ikinci kaliteyi de bildiğiniz gibi ikinci eli kurutarak değerlendiriyoruz. Her çeşit meyve sebze de seramızda kuruyabiliyor bunu çok rahatlıkla başarıyoruz. Satışlar meselesinde Migros’la bir sözleşmemiz var. Migros’a bu konuda hem kendi ürünlerimizi satıyoruz hem pazaraulaşamayan çiftçilere ya da küçük çiftçilere aracılık ederek,bunun pazarla buluşmasına da hizmet sunuyoruz. Böyle böylefarklı çalışma alanlarımız var, bunları da büyütmeyi hedefliyoruz yani sadece Adana'da değil, bunu büyüterek başka kentlerde ulusal çapta da yapmayı umut ediyoruz. Umutlarımızın başında böyle bir süreç var.



Meryem üç yılı doldurdu. Üç yıllık bir kooperatif ama Covid gibi bir doğal salgın meselesini geçirdik, üstüne bir deprem felaketi yaşadık ülke olarak. Bu süreçte, Coviddöneminde de çalışmalarına hiç ara vermedi. Deprem sırasında da. Yani her türlü afete hazırlıklı ve bununla ilgili çalışmalar yürütebilecek bir Kooperatif haline de geldik.  



Sultan: Muhteşem bir üretim yapıyorsunuz ve hiç ara vermeden çalışıyorsunuz. Anladığım kadarıyla da sadece Türk değil, değişik ülkelerden kadınlarla bir aradasınız ve onlar da kooperatifin ortağı.



Kadem: Evet ortağı yani hepsi ortak olmak zorunda değil Meryem’de çalışanlarımızın. Ortaklarımız var isteyen, öncelik istihdamda ortaklara veriliyor. Ortaklar kendi istekleri doğrultusunda daha iyi koşullarda. Biz en az asgari ücret ödüyoruz. Bunun daha üstünde, daha iyi, daha kendini iyi hissettiği başka bir şey de kapıyı kapatmıyoruz. Yani bizim Meryem'in çatısı ortaklara birincil derecede açık. O isterse istediği yere gidebilir, istediğinde gelip tekrar Meryem’deçalışabilir. Ama Meryem’de çalışmak için illa ortak olmak gerekmiyor. Yani dezavantajlı ya da kırılgan gruplar dediğimiz kişiler çok rahatlıkla bizim iş alanlarımızda çalışmak istiyorlarsa, bizim de o an buna yerimiz varsa,rahatlıkla bizimle çalışabilirler.



Sultan: Peki bu dezavantajlı kırılgan gruplar derken mülteci kadınları söylüyorsun. Engelli kadınlar da var mı?



Kadem: Engelli ortaklarımız da var ama işine göre. Her engelli her işte çalışabilir mi, çalışamaz. Bir de şöyle bir şey var. Biz zaten 50 kişiye ulaştığımız an neredeyse sayımız tamamlanacak, belki üretimde değil de büroda, başkaalanlarda bunun planlamasını da yapıyoruz 



Sultan: Depremden de söz ettiniz. Depremde de çalışmalarınız oldu.



Kadem: Bizim sivil alanda çalışıp, daha önceki deneyimlerimiz, yerel yönetimlerle işbirliği halinde ve birlikte projeler yaptığımız için, biz zaten afet durumlarına müdahale eden, buna hazır olan bir ekiptik. Bunun avantajını da bu deprem sırasında gördük. 6 Şubat itibari ile Adana'da bunu çok derinden hissetti. Adana'da da kayıplarımız oldu. Ülkemizin başı sağ olsun gerçekten. Umarım bir daha böyle bir felaket yaşamayız. ‘6 Şubat'ta ne yapılır’ diye düşündük. Adana Büyükşehir Belediyesinde de bir toplantıda birisi ‘sandviç yapılması gerekiyor’ deyince, kendi danışmanımız aynı zamanda belediyede bir toplantıda “Biz sandviçi alalım” dedi. O gün 6 Şubat'ta halk ekmek bize ekmek getirdi Adana Büyükşehir Belediyesi halk ekmeği, peynir getirdi. Biz orada üç kişiyle, bir kişiyle sandviç yapmaya başladık. Bir kişi, üç kişi, beş kişi oldu, on kişi oldu. Talepler de artmaya başladı. ‘Ne kadar doğru bir yerden başlamışız’ diye düşündük. Bu defa sürekli bir sandviç ihtiyacı doğdu. Baktık yetişemiyoruz,sosyal medyadan çağrıya çıktık. Buradayız, desteğeihtiyacımız var. İnanın size iki günde yüzlerce insan bize ulaştı. Biz en aşağı 3000 gönüllü ile bu süreçte İlk önce sandviç yaptık. Bütün kurutma seramızın olduğu alan dagüvenli bir alan, çok rahatlıkla her şeyi yaparken bize Dünya Gıda Programı yiyecek desteği sundu, Dünya Mutfağı yemek desteği sundu. Bir yandan biz sandviç yaptık Dünya Mutfağı yemek verdi. Kendimiz değil de yine belediye ile işbirliğihalinde olmanın avantajları vardı. Onların araçları da kentin her yerine müşteri yemekleri ulaştırdı. Bir baktık yine aynı üst üste depremler devam ediyor. Hava da soğuk, ‘çorba ihtiyacı var’ dediler. ‘Yapabilir miyiz’ diye herkes birbirine baktı. Dedim, ‘ne var yani bir taş koyacağız’, bizim büyük kazanlarımız da var, mercimek de var, su da var, bu kadar.Başka bir şeye gerek yok ki. Biz bir kazan mercimek çorbasıyla başlayıp o böyle, yedi kazan, on kazan çorbaya döndü. Daha sonra o on kazan farklı farklı şekilde yemeklere döndü. Biz patates, sebze yemeği, pilav yaptık. Bildiğiniz bir aşevine dönüştü. Bizim bu yemeği yaptığımızı görünce bu defa kurban kesenler oldu. Bunu karşılayabilirler ama biliyorsunuz toplumumuzda bir felaketten sonra insanlar iyi hissetmek için kurbanlar getirmeye başladılar. Daha yüzülmeden, bu hayvanları getirip bize bıraktılar inanılmayacak böyle bir destek aktı. Bir baktık biz böyle profesyonel ve sağlıklı, işte etli bol, üç çeşit yemek yapar hale geldik ve bunların hepsini de doğal bir şekilde yaptık. Yani bildiğiniz ilkel usullerle. Ben orada şunu düşündüm, insan ne yaparsa yapsın, hangi koşullara kavuşursa kavuşsun, o ilkellik dediğimiz şeyin, burada ilkellik derken, o ilk halimizin, ilk öğrenmelerimizin yani insanın doğal halinin, ilkel o ilk taşla ateşle buluşma halimizden uzak kalmamamız gerektiğini gösterdi bize. Her şey de olsa, onun yarattığı bolluk başka bir şeyde yoktu. Biz böylelikle 1500 kişiye yetecek kadar yemek yaptık. 15.000 günlük sandviç çıkartıyorduk. Düşünün onun yanında Dünya mutfağı da yemek veriyordu. Bütün kenti yasal işlem sadece Adana'ya da değil. Adıyaman'a gitti,Maraş’a gitti, Hatay’a gitti ve bize Valilik de yardım etti. Diğer bütün herkes kendi elindeki fazlalığı bizimle de paylaştı. Bir de orada şöyle bir güzellik yaşandı, ben ona öyle diyorum, ‘küçük gezi’ gibiydi. Yani sadece gönüllüler organize etti, bir süre sonra biz geri çekildik. Seramızı giysi bölümüne çevirdik. Orada herkes çıktı, ‘biz yaparız’ dedi. Orayı birkaç gönüllüye bıraktık. Onlar o işi organize etti paketleri yaptı, dağıttılar. Bir kişi yemek yapmayı, birisi sandviçi organize etmeyi, birisi bu araçlara destek sunmayıgerçekleştirdi. Biz sadece orada, onlara alan yarattık. Bir de şu da çok güzeldi, bunu da her yerde söylüyorum ‘z kuşağı’ diye eleştirdiğimiz kuşak gece üçlere dörtlere kadar belleri donana kadar bizimle çalıştılar.



Sultan: Çok tebrik ediyorum Çok büyük bir işbaşarmışsınız. 



Kadem: Yaşayıp görmek lazım paylaşmadık hiç sosyal medyada çünkü orada her düşünceden, her kesimden insan vardı bizim amacımız, burada uzakta olan bizden daha kötü yaşamış olanların yanında yer almaktı. Bizim elimizden bu kadarı geliyordu keşke daha fazlası olsaydı da daha fazla yapabilseydik 



Sultan: Çok teşekkür ederim, harika işler yapmışsınız,ellerinize sağlık. Son olarak dinleyicilerimiz için ne demek istersiniz?



Kadem: Düşünüyorum da bütün bu meseleleri konuşunca üzerinden de biz sivil alanda örgütlü çalışmaları yapmamış olsaydık, bir deneyimimiz olmasaydı, bu kadar iyi işler yapamazdık. Onun için de örgütlü olmanın çok kıymetli olduğunu düşünüyorum. Her durumda, Covid dönemindeki gibi ister eve kapanarak tek başımıza ister dışarıda yan yana yüzlerce kişiyle yaşarken de aslında ‘örgütlü olmak, bizi hayatta tutuyor dayanışmayı büyütüyor’ diye düşünüyorum.İnsanlar örgütlü olmalı ve bir örgütün içinde yer almalılar. 



Sultan: Harika bir görüş. Çok teşekkür ederim, biz de bu örgütlülüğe katkı yapmak üzere bu dergimizi çıkarıyoruz. Sevgili Umudun Kadınları dinleyicileri. Bugün Kadem Doğan’la birlikteydik ve müthiş bir hikâye dinledik. Çokteşekkür ediyorum. Bütün ortaklarınıza ve gönüllülerinize de selamlarımı iletiyorum.



Kadem: Çok teşekkürler.



Sultan: Tekrar görüşmek dileğiyle. Hoşça kalın

Yorumlar

Bu yazı için yorum mevcut değil.
Dilerseniz Buradan yeni yorum gönderebilirsiniz.