sulesepin06@gmail.com
Bir masada oturmuş, ciddiyetle önündeki kağıtları inceliyor. Kısa, koyu kahverengi, küt saçları, vişne çürüğü uzun kollu, çizgili bir kazağı var.
Beyaz kulaklık takmış bir kadın, bir duvara yaslanmış ve elinde açık bir kitap tutuyor. Gülümsüyor ve rahat görünüyor. Arka planda bulanık bir pencere ve dışarıdaki yeşillikler seçiliyor. Kadın beyaz çizgili bir gömlek giymiş.
Söyleşiyi yapan: Şule Sepin İçli

Şule: Arı Kovanı köşemizden hepinize kucak dolusu merhaba sevgili Umudun Kadınları izleyicilerimiz. Bugün sizlerle sesinden tanıdığınız bir arkadaşımızla söyleşeceğiz. Ayşenur Derse. Kendisini sesinden değil de geçmiş bilgileriyle tanıyalım isterseniz.

Ayşenur: merhaba sevgili izleyicilerimiz. Her ay dergide bu seslendirmeleri biraz tembellik etsem de yapmaya çalışıyorum. 26 yaşındayım, Bursa’da yaşıyorum. Çanakkale’de okudum. Üniversiteyi Trabzon’da okudum, Türkçe öğretmeniyim. Şu an 2. Yılımı çalışıyorum.

Şule: Engel durumun ne?

Ayşenur: Doğuştan görme engelliyim. Renkleri biraz fark edebiliyorum ama yazı okuyamıyorum.

Şule: Engelsizlerin olduğu bir okulda mı öğretmensin?

Ayşenur: Evet. Ortaokulda öğretmenim.

Şule: Seslendirme hikâyenin yolculuğunu öğrenmek isteriz. Daha önce seslendirmeyle ilgili bir amacın var mıydı?

Ayşenur: İlkokuldan itibaren bir şeyler okumayı sevdim. Biz hep farklı programlarda okurduk. Lisedeyken kendi kendime evde okuyup kayıtlar almaya başladım ama o zaman daha çok şiirler okuyorduk. Üniversitede de aynı şekilde, sınıfta ya da kendi kendime metinden, şiirler okuyup kaydediyordum ama kimseyle paylaşma gibi bir durumum yoktu. Eğitimini almayı düşünmemiştim. Böyle bir eğitimin verildiği hiç aklıma gelmemişti. Görme engelli birinden, bir hocanın online olarak seslendirme eğitimi verdiğini öğrendim. Madem böyle bir eğitim var, neden almayayım şeklinde düşündüm ve bana eğitim verip vermeyeceğini öğrenmek için dergide seslendirme yapan Zeynep Kılıç hocayla konuşmaya karar verdim.

Şule: Zeynep hocaya nasıl ulaştın?

Ayşenur: Eğitimi haber veren görme engelli bir abi aracılığıyla iletişim kurdum. Beni Zeynep hocayla tanıştırdı. Hoca benden bir deneme kaydı istedi. Kaydımı gönderdiğimde, ilk söylediği, burnumda bir sıkıntının olmasıydı. Gerçekten de burnumda sorun vardı. Bir sürü hatamı sıraladı. Sonra beni eğitim grubuna koşulları anlatarak dahil etti.

Şule: O grupta tek görmeyen sen miydin? Kaç kişiydiniz?

Ayşenur: Evet, benim dışımda herkes görüyordu. Sekiz kişiydik diye anımsıyorum. Duruma göre zaman içinde bu sayı arttı ya da azaldı.

Şule: Uyum süreci nasıl oldu? Önce diksiyon eğitimi mi aldın? Diksiyonun da gayet iyi görünüyor.

Ayşenur: İlk derste, harfleri çıkarma şeklimize baktı. Hangi harf, nereden, nasıl çıkar? Dil diş teması, ağız açıklığı gibi konular. İlk çalışmada sözlük okuduk. Kaydın toplamı, 29 saat sürmüştü. O da bunları hiç üşenmeden dinlemişti. Çoğu insan, ses tonunu beğendiyse, onun sesini güzel bulur. Çok iyi seslendirme yapacağını düşünür, sese önem verir. Ses tonundan ziyade, vurgusu, tonlaması, diksiyonu nasıl? Bunlar daha önemli.

Şule: Bu okumaları nasıl yapıyorsun? Kulaklık mı kullanıyorsun, yoksa ezberliyor musun?

Ayşenur. Seslendireceğim her metni ezberlemem mümkün değil. Kulaklıktan okuyorum. İki farklı cihaz kullanmak zorunda kalıyorum. Ya telefondan okuyup bilgisayardan kayda alıyorum ya da bunun tam aksi. Kelime kelime okutarak yapıyorum. Bir cümlenin başını telaffuz ederken, kulağınızdan o cümlenin sonunu duyuyorsunuz. O anki cümleyi telaffuz ederken, bir yandan da bir sonraki kelimeleri, cümleleri hangi imlaya, hangi kurala uygun olarak ne şekilde ağzınızdan çıkaracağınızı planlamanız gerekiyor beyninizde. Anlık olarak pek çok işi aynı anda yapmanız gerekiyor.

Şule: Bu tür seslendirmeleri daha önce dinlemiştim. Dergilerde arkadaşlar seslendiriyordu. Bunu kendim de yaptım. Bu eğitimi almayınca çok mekanik bir ses oluyor. Kulaklıktan duyuyorsun, seslendirmesini mekanik mekanik konuşuyorsun. Onun vurgusunu yapmak, diksiyon kurallarına uymak, ses tonunu ayarlamak, bunlar bayağı ayrıntı bir iş. Önce o metni yüksek sesle mi okuyorsun? Provayı nasıl yapıyorsun?

Ayşenur: Önce metin çözümlemesi yaparız. O metinde nereler vurgulanacak, ne, ne şekilde okunacak? Zaman kısıtlı olduğunda her metin için böyle detaylı oturup onu yapma imkânımız olamıyor. Metni defalarca prova etmem gerekiyor okumadan önce. Hala o mekanik sesi duyma ve ona bağlı olarak mekanik deşifre etme durumunu kendi üzerimden atmaya çalışıyorum. Bunu hala başarabildiğimi sanmıyorum. Çok fazla pratik yapmak gerekiyor.

Şule: Dergide seslendirdiğin ‘Bilim Dünyasında Bu Ay’ metni gören yazıyla yaklaşık 5 sayfa. Bunu prova etmen ne kadar zamanını alıyor?

Ayşenur: Bir kayıt ortalama 15 dakika sürüyor. Bunu bazen 20-30 kez okuyorum. Bir oturuşta, art arda değil, öyle bir sabrım yok maalesef. O şekilde yapabilmeyi çok isterdim. Ben ayda bir kez metin seslendiriyorum. Ama bunu her ay bir kere değil de düzenli olarak bir kitap seslendirsem mesela, her gün, ara vermeden çalışsam, bu 30 prova 5 provaya düşer. Zeynep hoca hiç prova almaz mesela. Çokça pratik yapmak önemli. Biz duyarak seslendirdiğimiz için üç-dört prova alalım.

Şule: Bir de teknik konular, yabancı isimler var. Onların nasıl okunduğunu araştırıp anlamak, bunlar da zaman alan süreçler. Daha önce seninle konuştuğumuzda, bu işin abartılacak bir durum olmadığını söylemiştin. Ama gerçekten de çok önemsenecek bir durum. Çünkü görenler, bunları deşifre ederken, yanlış okuduklarında, bunları söyleyip baştan alabiliyorlar. Senin öyle bir şansın yok gibi. Cümleyi baştan almıyorsun. İşimizi kolaylaştırmak için mi böyle seslendiriyorsun yoksa kulaktan okuyunca böyle mi olması gerekiyor?

Ayşenur: Montajdaki kişiyi yormamak için böyle yapmaya çalışıyorum. Kelime kelime okuttuğumuz için geri alabiliyoruz. Bir önceki cümleye geri dönebiliyoruz ama bende mi böyle oluyor bilmiyorum. Duyduğumuzu mekanik olarak deşifre ettiğimiz için dikkat çok fazla dağılıyor. O metnin ruhundan çıkıyorsunuz. Geri sardığınızda, o zaman sadece görev bilinciyle seslendirmek, kaydı bitirmek düşüncesiyle hareket ediyorsunuz. O zaman ortaya hiç iyi bir şey çıkmıyor. O motivasyon, o akış bir kere bozulduğu zaman, sürekli hatalar çıkıyor. Kulaklık kayıyor, bilgisayar bir uyarı veriyor. Telefondan bildirimler gelebiliyor. Bunlar odağınızı tamamen dağıtabiliyor. O yüzden mümkün olduğunca duraklamadan kayıt almaya çalışıyorum ki o metnin ruhu bozulmasın, metnin akıcılığından çıkmayayım diye.

Şule: Zaten senin seslendirmelerinde kelime aralarında boşluklar oluyor, cümle aralarında değil.

Ayşenur: Oluyor çünkü tak bir bildirim geliyor, duruyorum.

Şule: Gerçekten çok emek yoğun bir süreç anlattığın kadarıyla. Kabartma ekran okuyucularla seslendirmek nasıl olurdu acaba? Hiç deneme fırsatın oldu mu?

Ayşenur: Kabartma ekranım olmadığı için hiç denemedim. Zeynep hoca kabartma kitaptan çalışmayı önermişti.

Şule: Ekran okuyucuyla ya da kısa metinleri yazarak seslendirmek belki süreci daha da kolaylaştırabilir.

Ayşenur: Kabartma yazıyla seslendirmeyi hiç denemedim, muhtemelen daha kolay olur. Çünkü dikkat dağıtacak bir şey olmayacak. Mekanik bir ses duymadığınız için okuduğunuzu seslendirmek her zaman daha kolay olacaktır. Ona alışıp seslendireceğim her metni kabartma olarak bulamama düşüncesiyle o işe hiç girmedim. Daha konforlu bulup daha sonra duyarak seslendirmek çok daha zor olur diye hiç başlamadım.

Şule: Duyarak seslendirmek, süre açısından daha kısa olduğu için daha ekonomik görünüyor. Biz senin gören bir arkadaş olduğunu sanıyorduk önceden. Görmediğini sonradan öğrendik. Sen her ne kadar mekanik seslendirdiğini söylesen de biz bunu fark edemedik. Bir arkadaşımız deşifre ederken anlamıştı. Bilgisayardaki konuşma programından fark etmişti. İlk seslendirmeyi bize mi yaptın?

Ayşenur: Bir kütüphaneye masal okumuştuk. İlk seslendirmeye masalla başlatıyor Zeynep Hoca, duygu durumları, karakter canlandırmaları çok fazla olduğu için sesimizi kullanmayı öğrenelim diye. Sonra sizinle devam ettim.

Şule: Bundan sonra seslendirme konusunda ne yapmayı düşünüyorsun?

Ayşenur: Tercih edeceğim iki içerik var. Bilimsel metinler ve masallar. Seslendirdiğim metin daha çok işe yarasın istiyorum. Roman seslendirmek, birinin kaliteli vakit geçirmesini, romandaki duyguları yaşamasını sağlamak kıymetli olabilir. O yüzden ya çocukları masalla mutlu etmek istiyorum ya da insanlar bir şeyler öğrensin diye bilimsel metinleri seslendirmek istiyorum.

Şule. Belki bir youtube kanalı açılabilir. İnsanlar seslendirmek istediklerini böyle yayıyorlar.

Ayşenur: Onun takibini yapacak sabır yok bende. Biri talep ederse olabilir belki ama kanal açmak, yönetmek, takip etmek, videoları düzenlemek, yüklemek gibi bir isteğim yok.

Şule: Peki bu nasıl çocuklara ya da insanlara ulaşabilir o zaman?

Ayşenur: Şimdiye kadar bunu hiç düşünmedim. Sadece bir istek olarak içimde kalan bir düşünce. Bunu nasıl hayata geçirebilirim, bir yerden başlayabilirimi hiç düşünmedim.

Şule: Görmeyen arkadaşlardan çok cesaretli insanlar var. Görselliği çok kaliteli olmasa da içerik üretiyorlar. Ücretli olarak seslendirme yapmayı hiç düşündün mü?

Ayşenur: Onu hiç düşünmem ve istemem de. Hep gönüllü olarak yapmak ve bir işe yarasın şeklinde düşünürüm.

Şule: Çok fedakârca yaptığın bir iş. Gönüllü olarak dergimize çok büyük katkılar sunuyorsun. Aklımıza gelmeyen, paylaşmak istediğin başka konular var mı?

Ayşenur: Seslendirmenin fedakarlıklarından, zorluklarından hep söz ettik. Görenlere göre ne kadar zahmetli bir iş yaptığımızı vurguladık. Bunlar doğru da ama seslendirmenin kattıklarını asla inkâr edemem. Bu işi yapan, hatta benden daha çok uğraşan arkadaşlar var. Eğitimli olarak tek beni biliyorsunuz. Onlara tavsiyem, bunun eğitimini alarak yapmaları olur. Gerçekten o teknik detayları öğrenmek çok farklı. Bir görme engelli, karşısındakiyle göz teması kuramıyor. Jest ve mimiklerini, beden dilini de sınırlı ölçüde kullanıyor. İnsanlara hitap edebilmek için elimizde sesimiz var. Bunu da olabildiğince iyi şekilde yapmalıyız ki görmememizden kaynaklanan o açığı bir yerden kapatalım. Seslendirmeyi sadece kayıtta, mikrofon başında kullanacağımızı düşünmeyelim. Seslendirmede her metni farklı duygularda deşifre etmeye çalışıyoruz. Vurgular, ses tonu, diksiyon, bunların hepsini günlük hayatımıza entegre etmiş oluyoruz. İnsanların sizi gerçek anlamıyla dinleme, dikkate alma, önemseme düzeyleri ciddi ölçüde değişiyor. Konuştuğumuzda, kulak kabartılan, dinlenen biri oluyorsunuz. Özellikle öğretmen arkadaşlarımız için geçerli. Ben bütün metinleri önce kendim okuyorum.

Sonra öğrenciler okuyorlar. Hiç dinleyeceğini tahmin etmeyeceğiniz öğrenciler, ben okurken dikkatle dinliyorlar. Bunu beni çok sevdiklerinden değil, ses tonu değişiklikleri, vurgu tonlamalar, karakter canlandırmaları, duygu geçişleri dikkatlerini çekiyor, çok hoşlarına gidiyor. Meşakkatinden söz ettik ama yararlarından, seslendirmeden sonra bizde olan değişikliklerden de söz etmemiz lazım. Günlük hayatta da kullanıldığı için görme engellilerin bu eğitimleri almaları gerektiğini düşünüyorum.

Şule: Bunları projelendirmek gerekiyor. Eğitim alanlar çok iş yapıyorlar. Görme engelliler neden yapmasın? Üstelik pek çok deşifre programlarını daha etkin kullanıyorlar. Görmeyenlerin yaptıkları montajlar, şimdilerde herkeste yaygın olan potcast adıyla yayımlanıyor bu deşifreler. Ne kadar eğitim aldın ki seslendirme yapabilecek hale geldin?

Ayşenur: Eğitimimiz biraz parça parça oldu. 4-5 ay çalıştık. Sonra hepimizin farklı yoğunlukları oldu. Burada Zeynep hocanın etkisi çok büyük. Belirli bir sürede bitecek bir eğitim planlamadı. Tekniği öğrendikten sonra başımızın çaresine bakmamızı istemedi. Annesinin yoğun hastane süreçleri oldu. Farklı telaşları var ama hala aklımıza takılan bir durum olduğunda sormamızı söyler. Biz de hala sorarız. Bu yüzden hala öğrenciyim ve o eğitim hala devam ediyor. Biten bir süreç değil. En azından benimki bitemedi.

Şule: Sürekli seslendirme yapmadığın için belki de bitmiyor ama bir yerde de süpervizörlük gibi oluyor. Bir şekilde denetleniyorsun, yanlışların görülüyor. Bu da çok kıymetli gerçekten.

Ayşenur: Çok fazla metin türü var. Karakter canlandırması gereken metinler, bilimsel metinler var. Şu ana kadar hiç çalışmadık ama dublaj, belgesel gibi çok fazla içerik ve tür var. Hepsinin farklı farklı detayı, tekniği ve yöntemi var. Zeynep hoca hep ulaşılabilir bir yerde durduğu için biz ona hep sorarız.

Şule: Zaman zaman gazeteler engellilerle ilgili farklı haberler yapmak istiyorlar. Senin gibi eğitim almış kişilerle ilgili haber yapmak isterlerse, katılmak ister misin? Ayşenur Derse olarak değil de görme engellilerin yapabileceği işler konusunda güzel bir tanıtım olur.

Ayşenur: Bu tür işlere hiç bulaşmak istemem. Benim hedefim, eğitim süreci. Yapılacak haber buna vesile olacaksa, eğitim almak isteyen olursa bunları araştırabiliriz. Bunun için elimden geleni yaparım. Sadece bilinmek, duyulmak olsun amaçlı habercilik işine girmesem daha iyi olur.

Şule: Bu konuda çok ısrarcı olmamak lazım. Zeynep hoca seni yetiştirmek istese, seslendirme eğitimcisi olup görmeyenlere eğitim vermek ister misin?

Ayşenur: Zeynep Hoca destek olursa olur. O bize bir eğitim verdi. Onun aynısını mı isteyecek? Bu konuyu daha önce hiç düşünmemiştim. O beni yeterli görürse olur. Kendimi

böyle bir iş için yeterli görmem. Bu alanda çalışmak isteyen hevesli arkadaşlar varsa, neden olmasın?

Şule: Türkçe öğretmeni olmanın seslendirme yapmaya katkısı ne? İkisi arasında ilişki nasıl kurulabilir?

Ayşenur: İkisinin de birbirine katkısı oluyor. Türkçe öğretmeni olmanın seslendirmeye katkısı, cümlede vurgulanacak yerleri seçerken oluyor. Tamlamaları vurguluyorsunuz. Nerede tamlama var, neresi ne şekilde okunmalı, sıfatlar, zarflar, dil bilgisi açısından yararı oluyor. Seslendirmenin Türkçe öğretmeni olmaya katkısı, telaffuz çalışıyoruz. Yarın kelimesini uzatıyorlar. Her hafta bir kelime çalışıyoruz. Hayır kelimesini uzatıyorlar. Başka bir hafta kendi sözcüğündeki e harfinin kapalı olması gerektiğini çalışıyoruz. Böyle telaffuz çalışmak onların hoşuna gidiyor. Sınıfta tiyatro yapmaya söz verdim.

Şule: Görme engellilerden oluşan bir grupla mı, yoksa karma bir grupla eğitim almak daha zevkli acaba?

Ayşenur: Karma olmasını yine tercih ederdim. Onlar benden daha az pratik yaptıkları halde, benden daha iyi seviyelere gelebiliyorlar görerek seslendirdikleri için. Duymak bu süreci biraz yavaşlatıyor. Onlar iki saat çalışıyorsa, siz 3-4 saat çalışacaksınız. Onlara yetişeyim, gruptan geri kalmayayım dürtüsüyle o dönem daha çok çalışmıştım. Ama herkes görme engelli olunca, biraz daha ağırdan alabilirdim.

Şule: Zaten böyle bir eğitimi görmeyenlere vermek daha uzun zaman alabilir. Bunların ayrıntılarını eğitim verenle konuşmak gerekir. Yeterince bilgi aldığımızı ve paylaşım yaptığımızı düşünüyorum ama yine de son söz senin olsun.

Ayşenur: Kayıttan sonra söylemek istediklerim aklıma gelebilir ama şu an yok. Tekrar tekrar ve tek söyleyeceğim; evet bu zor ve meşakkatli bir süreç. Tembel bir öğrenci olduğum için bu süreç olması gereken noktanın gerisinde. Bu eğitimi almak, bunun yararlarını gözlemlemek, görmek, bütün her şeye değerdi. Görme engellilere, bir şekilde bu eğitimi almalarını, bunun etkilerinden yararlanmalarını tavsiye ederim.

Şule: Dergiye verdiğin gönüllü katkıların sonucu seslendirmelerini keyifle dinliyoruz. Dinleyiciler de çok beğendiklerini ifade ediyorlar. Bu nedenle hem dergi olarak hem de bir kadının bu şekilde seslendirmen olarak yetişmesi bizi gururlandırıyor ve çok mutlu ediyor. Dileriz, bundan sonra daha çok görme engelli seslendirmen arkadaşlarımız olur. Eğitimler alarak bu işe önem verirler. Belki biz de dergi olarak böyle bir proje yaparız.

Ayşenur: Ne güzel olur yaparsanız. Bizden daha iyileri yetişir, ben bunu çok isterim.

Şule: Dergimizde seninle hep devam etmek isteriz. Tembel olduğuna kesinlikle katılmıyoruz. Hem öğretmensin hem başka işlerin var. Bir metni defalarca okuyup seslendirme yaptığın için de kendine haksızlık etmemen gerektiğini düşünüyorum.

Ayşenur: Böyle bir fırsat verdiğiniz için size, aynı zamanda Zeynep hocaya çok teşekkür ediyorum.

Şule: Biz de çok teşekkür ediyoruz.

28 Ocak 2025

Yorumlar

Bu yazı için yorum mevcut değil.
Dilerseniz Buradan yeni yorum gönderebilirsiniz.