ROL MODELLERİMİZ
Söyleşiyi Yapan: Şule Sepin İçli
Konuk: Leyla Taşdelen
Şule: Merhaba sevgili Umudun Kadınları dinleyicileri. Temmuz sayımızda size Gaziantep'ten sesleniyoruz Rol Modellerimiz köşemizden. Gaziantep'ten bir konuğumuz var. Kendisini tanıyacağız ama ben önce adını soyadını söyleyeyim, Leyla Taşdelen. Her söyleşinin bir öyküsü vardır. Kısaca bu öyküyü paylaşayım isterseniz. Benim çok yakın bir arkadaşım Gaziantep'te yaşıyor. Gaziantep'e gitmiştim o zaman ve bizi Leyla ile tanıştırdı. Çok güzel bir sohbet oldu ve ben de Leyla'nın mücadelesini örnek alan kadınların olabileceğini düşünerek bu köşeye kendisini konuk etmek istedim. Sağ olsun kendisi de kabul etti. Evet hoş geldin Leyla.
Leyla: Teşekkür ederim.
Şule: Ben kısaca anlattım ama daha ayrıntılarına gireceğiz. Önce bir kendini tanıta bilir misin bize?
Leyla: Ben Gaziantep’ten Leyla Taşdelen. Yedi Çocuklu bir ailenin beşinci çocuğuyum.
Şule: Ne zaman doğdun? Kaç yaşındasın?
Leyla: 1968 doğumluyum.
Şule: Kaç kardeşsiniz?
Leyla: 7 kardeşin beşincisiyim.
Şule: Kız, erkek?
Leyla: İki tane kız, beş tane erkek.
Şule: Gaziantep gibi bir yerde beş erkekle büyümek baya bir zor olmalı.
Leyla: Evet, maalesef. Biraz zor oldu hayat, baskın bir aile.
Şule: Biraz ailenin baskınlığını anlat istersen öyle başlayalım.
Leyla: Yani baskın derken, köyde doğmuşum ama ben küçükken ailem gelmiş Antep’e yerleşmiş. Tabi ben Antep’te büyüyen biriyim ama babamın kafa yapısı köy zihniyetiydi. Büyük abilerimiz vardı artık ona göre yaşamalıydık. 16 yaşında evlendim.
Şule: Bir dakika şimdi evlenmeden önce okul meselesine bir bakalım, okuttular mı seni?
Leyla: İlkokul mezunuyum, beşinci sınıfa kadar okudum.
Şule: Okumak istedin mi peki?
Leyla: O kadar istedim ama babamda kız çocuğu okumaz zihniyeti vardı o zaman. Okula göndermedi, zaten hiç göndermeyecekti. Bir Yengem vardı. O ön ayak oldu. Hiç olmaya mesela gittiği yolu bilsin, adres bilsin diye. O zaman okula gidebilmiştim.
Şule: 16 yaşında evlendiğini söylüyorsun. Evlenme hikâyeni bizimle paylaşır mısın?
Leyla: Görücü usulüyle evlendim. Kalabalık bir aileden başka bir kalabalık aileye gittim. 17’de çocuk sahibiydim, yani çocuğun çocuğu olmuştu.
Şule: Eşin ne iş yapıyordu?
Leyla: Elektrikçiydi, benden sekiz yaş büyük. Ama rahat bir yapısı vardı, rahatlığı seven bir insandı. 25 sene ailesiyle oturduk.
Şule: Aynı evde!
Leyla: Aynı evde, anne, baba, kayın biraderlerim, eltim, görümcelerim yani bayağı bir kalabalıktı. Kendisi rahatlığını sevdiğinden, ona güvenemediğim için kiraya çıkamadım o zaman. Ta ki üç çocuğum oldu, büyük kızımı istemeye falan geldiler öyle ayrıldık. Mecburiyet oldu ayrıldık aslında, yoksa daha birlikte otururduk.
Şule: Üç çocuğun var galiba?
Leyla: Üç kızım var.
Şule: Onları nasıl büyüttüm bu rahat koca ile birlikte, sorumsuz kocayla?
Leyla: Ailesiyle birlikteydik zaten rahatını sevdiği için ama 50 liramız olmazdı da beş liramız olurdu. O beş lirayla çocuklarımı mutlu etmeyi bilirdim. Yani zar-zor işte kıt kanaat misali. O kalabalığın içinde büyüttüm onları. Çocuklarımın başıboş kalmasın, sokaklarda arkadaşlara takılmasınlar, orada burada başıboş gezmesinler diye güvenemedim. Cesaret edip de bir işe giremedim. Kızlarım da çok güzeldi.
Şule: Onlar okudular mı?
Leyla: Birisi üniversite okudu, çalışıyor şimdi güzel Sanatlar okudu. Diğerleri liseyi bitirdiler, zaten bitirir bitirmez evlendiler.
Şule: Onları yetiştirirken sıkıntılar yaşadın mı? Yani geniş ailede yaşıyorsun, terbiye vermen gerekiyor.
Leyla: Olmaz mı? Sırf çocuklarım nasılsa dışarda da rezil olacaklar, böyle de rezil olacaklar, hiç olmaya evde kalmamız daha güvenli olduğu için ne kiraya gidebildim, ne de boşanmayı göze alabildim. Boşansam üç tane kız çocuğuyla gitsem olmaz, kalsam olmaz yani çok çelişkiliydi. Rahat bir insanla yaşamak çok zordu. Ben çocuklarımı büyüttüm ama babaları okula gittiklerini bilmez, kaçıncı sınıfa geçtiklerini bilmez, hangi okulu bitirdiklerini sorun bilmez, hasta oldular, hangi hastalığı geçirdiklerini bilmez. Büyük kızım iki sefer ameliyat oldu, Ankara'ya götürdüm onu ameliyat ettirdim tek başıma ve ben 28 yaşındaydım o zaman.
Şule: Ailen ne derdi bunlara peki bu yaşadığın şeylere?
Leyla: Rahmetli babam o zaman köy kafası olduğu için “Ben çocuklarını kabul etmem, geleceksen tek gel. Çocuklarını bırak gel.” Dedi. Ben de onu göze alamazdım. Bir daha salmazlar herhalde babam da gidersem beni göndermez yani hiçbir kelime anlatamazdım zaten anlatmazdım, her şeyimi içimde yaşardım.
Şule: Aslında ne istediğini bilen bir kadınmışsın çünkü boşansan çok kötü sıkıntılar yaşayacağını biliyorsun. Şartlarınız belli.
Leyla: Baban vefat ettikten sonra gitsem gidebilirdim. Aslında babam çok önce vefat etti, annem kaldı ama benim annem yaşlıydı. Benim çocuklarım yeni yetiyorlardı. “Biz arkadaşlarımıza gidiyoruz” deselerdi, annem “Annenizden izin aldınız mı?” demez, hiç araştırmadan “tamam” derdi. Ben bunu bildiğim için gitsem çalışmak zorundaydım. Çalışsam, çocuklarım heba olacaktı. Öyle de rezil olacaklardı, böyle de. Çocuklar büyümeye başladığımda artık canıma tak etti. Kendi kendime karar almıştım hiç kimseye bir şey anlatmadan. Üç çocuğumla ben aynı evde ayrı, babaları ayrı olacaktı. O sabah gider, akşam geç saatte gelir, çocuklarının uyuduğunu bile görmezdi. Öyle bir tipti işte.
Şule: Evet, birinci çocuğun üniversiteye başladığında evi ayırdık dedin daha sonra?
Leyla: Üniversiteye başladığında biz kaydını falan yaptırdık. Kızım o zaman da çok önemli hayati tehlikesi olan büyük bir skolyoz operasyoun geçirdi. O yüzden onun eğitimi yarım kaldı, tamamlayamadan bir ay kadar Ankara'da kaldık. Ameliyat oldu trafik hastanesinde. Sonra dönüşümüzde zor oldu bayağı bir maddi sorunumuz olduğu için yarım kaldı eğitimi. Güzel sanatları sevdiğinden onu Güzel Sanatlar Lisesi için fotoğraf bölümüne yönlendirdim. Şimdi de büyük kızım fotoğrafçı, çalışıyor yani kendi yeri var.
Şule: Evet kendi evine çıktıktan sonra eşinle aynı evde ayrı, çocuklarla sen birlikte ayrı yaşıyordunuz. Sonrasında ne oldu peki?
Leyla: Büyük kızım işe başladı, rahatladık biraz. Bize artık katkıda bulunmaya, evimizin ihtiyaçlarını ve kirayı karşılamaya başladı. İstemeye geldiler. O kadar kalabalığın içinde biz yapamazdık. Orası çengi çadır gibi bir yerdi. “Biz ayrılıp çıkıp gidelim” dedik. O zaman babamız istemedi, zaten ailesiyle oturmamızdan yanaydı, gelmedi. Bizden bir ay sonra geldi yanımıza.
Şule: Küstü yani.
Leyla: Üç kızımı aldım taşındım.
Şule: Sonrasında ne oldu peki?
Leyla: Sonrasında ne oldu? Annesi, ablası alıp getirdiler. Gelmiyormuş da onlar zorla getirmişler. Dedim “hiç gerek yoktu, kalsaydı. Zaten bizlik bir şey değildi. Canı isterse gelir, istemezse gelmezdi. Büyük kızımı istediler, verdim, evlendi. Öbür kızım da okulu bitirmişti. İşe girdi, o zaman ekonomik yönden daha da rahatladık. Kızlarım güzel olduğu için üç senenin içinde, arka arkaya üçü de evlendiler.
Şule: Üçü de çalışıyordu galiba?
Leyla: Birisinin fırsatı olmadı, hemen liseden çıkar çıkmaz damadım istedi zorla aldı. yani zorla derken, ben küçük diye vermek istemedim. İyi ki de vermişim, damatlarım çok iyidir. Allah’ın ömrümden alsın ömrüne koysun üçünün de.
Şule: Kaç yaşında evlendi kızın?
Leyla: büyük kızım 23 yaşındaydı evlendi. ikinci kızım yirmisindeydi galiba.
Şule: Neyse senin gibi küçük yaşta evlenmemişler en azından.
Leyla: Yok ben 20'yi yaşatmadan vermem diye zaten karar almıştım. Kızlarıma demiştim ki “bakın böyle böyle oldu benim hayatım. En az 20 yaşayacaksınız benim evimde.
Şule: Eşinden ayrılmadan önce sanıyorum bir iş yeri açma gibi girişimin oldu.
Leyla: Kızlar evlendikten sonra artık sıkıldım, boşta kaldım. Eşim ekonomik açıdan zaten yetersizdi. Ben de çoluğum çocuğum artık evlendi. Onlardan bir şey talep etmek istemedim, yapamadım. o zaman kızıma “Kiramı ver, faturalarımı öde” diyemedim. O yaştan sonra birilerinin yanında çalışmak da ters geldi bana, hoş gelmedi. Kendime sordum, “ne yaparsın? Mesela yemek yaparsın, kalk kendine küçük bir yer aç. Küçük bir yer olsun yeter ki seni kimseye muhtaç etmesin yeter” mantığıyla kalktım kendime 4-5 masalık Küçük bir dükkân açtım ev yemekleri üzerine.
Şule: Büyük bir cesaret gerçekten ama o süreci birazcık ayrıntılı paylaşalım. 4-5 masalık bir yer açtın. Parayı nereden buldun? Bir yerden borç mu aldın?
Leyla: Parayı, o zaman kredi çekmiştim ben 20.000 TL kadar. Küçük çapta işimi görecek kadar düzenledim. Sonra dedim ki “Devletin verdiği fırsatlar vardı. Onlardan yararlanayım. Koskep destekli oldu. Koskebe gittim.
Şule: Onu nereden duydun?
Leyla: O zaman benim çevremde hanım arkadaşlarım vardı. “Devletin desteği var, istersen böyle bir fırsatın var, sor, bir araştır” dediler. Sordum soruşturdum, baktım böyle bir fırsat var, onu değerlendirdim. Koskeb’den destek aldım. Altı yıl çalıştırdım orayı. Daha da genişlettim. Mesela daha büyük yerlere yemekler vermeye başladım. Müşterim yoğunlaştı. Derken güzelde olmuştu, tam da böyle kıvamını bulmuştum ama Pandemi geldi. Pandemide zorlanınca, dedim “Hele şimdilik kapatalım”
Şule: Şimdi bir dakika, bu süreci birazcık daha geriden almak istiyorum. “Kredi çektim” dedin ya çalışmadığın halde nasıl kredi verdiler sana?
Leyla: O zaman kendisi bir yerde 3-4 aylık sigortalı görünmüştü. Boşandığım eşim. Zaten bıraktığın yerde kalmazdı, en fazla üç ay çalışırdı. Ona bir arkadaşımın aracılığıyla Park Bahçelerden bir iş bulmuştum. Emekli gün sayısı yükselsin diye. Usanana kadar gitsin yeter ki emekli gün sayısı yükselsin emeklisini hak etsin diye. Ben onun üzerine 20.000 TL kredi çektim. Ama kendim ödedim, kendisine ödettirmedim bunu.
Şule: Ne güzel hem kendini düşünmüşsün, hem de bir başkasına çözüm olmuşsun vallahi.
Leyla: Evet, hem kendisi 6-7 ay kadar kaldı orada. Zaten fazla kalmadı O arada kredi işimi hallettim, aldım. Dükkân açtım. Dükkândan kazandığım parayla krediyi ödedim.
Şule: Ne tür yemekler yapıyordun orada?
Leyla: Yöresel yemekler, Gaziantep’e özgü . Müşterilerim seviyorlardı yani pek de yoktu o zaman o yerde böyle yemek üzerine bir dükkan. Bu fırsatı değerlendirdim.
Şule: O zaman kendi geçimini rahatlıkla sağlaya bildin sanıyorum.
Leyla: Evet, kendi kendime yetiyordum, daha da artırdım diyebilirim. Çoluğum çocuğum da gelirdi yanıma. Onlar da müşteri gibi yerlerdi, içerlerdi, giderlerdi. Damatlarım da memnundu, kızlarım da memnundu. Güzel olmuştu çok sevinmişti arkadaşlarım da.
Şule: Senin de kendine güvenin gelmiştir.
Leyla: İnsanlar mecbur olunca, kendine güvenleri artmak zorunda kalıyor. İnsanlar aslında güçlü değildir, yaşadıkları güçlendirir onları.
Şule: Vallahi çok öğretici sözler söylüyorsun.
Leyla: Her şeyimi yalnız yaptım. Yani kocam vardı ama yoktu. Bunu herkes bilirdi, ailesi de bilirdi., Kızlarım da kabullenmişti, ben de kabullenmiştim artık. Boşansaydım da sıkıntıydı. Çocuklarımın geleceği için boşanmadım. O zaman çocuklarım ruhen eksik hissetmesinler, ne kadar kötü olursa olsun bir insanın aynı çatı altında olmasıyla, ayrı olması çok farklı ailesinin. Parçalanmış bir ailenin çocuklarının psikolojisini az çok tahmin edersin. Ben bunları çocuklarıma yaşatmamak adına, çocuklarımı evlendirene kadar boşanmadım.
Şule: Bir de şartlar da var tabi. Sonra ne oldu? “Pandemi geldi” dedin.
Leyla: Kapatmak zorunda kaldım iş yerimi. Zaten bitmiş bir evlilikti. Aynı çatı altında kalmanın bir anlamı yoktu. “Artık yeter, herkesin işi rast gelsin” dedim. Boşanma kararı aldım pandemiden önce. Boşanmadan önce, sırf benden ayrılınca rezil olmasın diye, kendisini evinden göndermedim, evden ben ayrıldım. Emekli olsun diye ben kendisini iş yerimde sigortalı gösterdim. Ben mesela dükkânı kapattığım halde hala onun devlete sigorta borcunu ödüyorum.
Şule: Hala? Peki boşanmayı nasıl karşıladı, nasıl oldu?
Leyla: Önce inanmadı. Aslında biraz ona bir şey oldu böyle, şok oldu. Bir de ben sorun olmasın diye, “ihtiyacım var, babamın maaşını alacağım.” Dedim. O da yok demedi zaten maaşı duyunca. Karşılıklı anlaşmalı boşandık. Bir arada yaşamanın bir anlamı yoktu. Dedim ki “ben böyle yaşayamayacağım. Bir arada kalmamızın bir anlamı yok. Bunu niye yaptın diye sorsan bana, ben sana şunu yaptın demeyeceğim. Bu benim 35 senelik sana çıkardığım fatura. Bunu böyle kabul et” Eşyalarımı aldım, ailemin yanına yerleştim, abimlerim yanına.
Şule: Şimdi aslında hem akıllı bir davranış hem de dürüstçe bir davranış çünkü yalan söylemek gibi oluyor ama açıkça “ben senden ayrılmak istiyorum” demiş olsaydın, bu sefer çok farklı tepkileri olacaktı.
Leyla: O zaman bana sorun çıkaracağını bildiğim için yapmadım öyle bir şey ki 35 yıldır zaten sorun yaşamaktan bıktığım için bir de bununla uğraşmak istemedim. Bu kadar olan işlerin içinde benim de küçücük bir yalanım olsun ha. Bunu hak ettiğini düşündüm o zaman.
Şule: Aslında akıllı bir davranış, politik bir davranış, bir yalan değil bence çünkü sonuçta 35 yılda senin yaşadıkların ayrı ve Bir de onu sigortalandırmışsın, parasını ödemişsin yani eşinin patronu olmuşsun. Daha ne olabilir.
Leyla: Kendisi emekli, ben hala o borcu ödüyorum mesela.
Şule: Peki abinin evine yerleştikten sonra ne oldu? İş yerin de kapandı galiba. Evlilik o zaman mı olmuştu?
Leyla: Daha dükkânı kapatmamıştım. Bu evlendiğim eşim bankaya geliyor. Bankaya geldiğinde beni görüyor Daha sonra oturduk, “Burada mı çalışıyorsun?” diye sordu. “Hayır, burası benim yerim buyur gel bir çay içireyim” dedim. Neyse o “Bankada işim var, dönüşte uğrarım” diye gitti. Sonra geldi. Birbirimize hayatımızın özetini geçtik. O benim zaten 15 yaşında âşık olduğum bir insan. Çocukluk aşkımdı.
Şule: Aaa ne tesadüf!
Leyla: Evet, 15yaşımda ben ona aşık olmuştum ama 40 yıl içinde ben onu iki kere gördüm sadece. Bir kere yeni evliyken tesadüfen karşıma geldi. Bir kere de 25 yıl sonraydı galiba benim büyük kızım dükkân açarken kendisi fotoğrafçılıkla ilgili malzemeci olduğu için malzeme almaya gitmiştik, tesadüfen ben de vardım yanlarında. Öyle gördüm, daha sonra görmedim yani 40 yılın içinde ben bu adamı Gaziantep’te hiç görmedim.
Şule: Zaten görseydin de o tür şeyler yapan bir insan değilsin. Evliliğini bitirmemişsin daha.
Leyla: Hayır canım. Öyle bir şey yapacak olsam, zaten eşimin haberi bile olmazdı. Bırakırdım, giderdim de gelirdim de o kadar rahattım yani ama ben öyle şeyleri asla düşünmedim.
Şule: Evet, sonra karşılaştın mı?
Leyla: Karşılaştık, bir çay işti. “Sen ne yaptın, 40 yılın içinde ben ne yaptım? Hani böyle ufaktan bir özet geçtik. O da çocuklarını büyütmüş, 4 çocuğu vardı, üçünü evlendirmiş. Bir kızı var, bekâr. O da İstanbul'da çalışıyor. Eşinden ayrılmış, kendi başına yaşayan bir insan. Benim de eşimden ayrıldığımı, kendi başıma yaşayan bir insan olduğumu duydu. O zaman dedi ki “Ben sana 40 yıl önce bir teklifte bulunmuştum. Eğer istersen bu teklifim hala geçerli” Ama şaka gibi geldi.
Şule: Aaa çok hoş.
Leyla: Espri gözüyle aldım onu. “Ya yürü git işine. Benim beş tane torunum var, şunum var, bunum var. Bu işler artık hikâye, bu işin olacağı yok.” derken “Sen düşün ben geleceğim” dedi gitti. Baktım üç-beş gün sonra bir daha geldi. “Ne yaptın? Diye. Baktım, ciddi. O da abimlerin tanıdığı biri, ailem de tanır onu öteden beri. “Sen düşünmezsen, ben seni abinden isteyeceğim” dedi. Ben olurdu, olmazdı derken, benim bir şey yapmayacağımı anlayınca, gidip abime söylüyor. abin diyor ki “Hele gel bacım böyle böyle, geldi yanıma bundan bahsetti” Ben dedim ki “Ya nasıl olur bu saatten sonra ne yapacağım anam şuydu buydu işte Antep ağzı.” Abim dedi ki “O zaman bacım bak bu işin esprisi bir yana ama eğer sen çoluğunla çocuğunla konuşup da kabullendire bilirsen, bu fırsatı değerlendir. O adam zaten hayatı boyunca seni seven bir insan. Biz biliyoruz ki senin de çocukluk aşkın. Biz senin hayatınla oynadık ama günahına girdik. Seni tuttuk bu işe yaramaza verdik” O zaman onun dört çocuğu vardı, biz evlenememiştik. “Bence bu fırsatı kaçırma. Adam seni seven, sana saygı duyan, çok da beyefendi. Oda zaten yalnız yaşıyormuş. Sen de yalnız yaşıyorsun. Bence sen tekrar düzenini kur. Adamı hala istiyor, seviyorsan çocuklarına da kabul ettirebilirsin. Düzenli yaşamak kadar hayatta güzel bir şey yok” dedi. Sonra ben de yani şöyle durdum, düşündüm, mantıklı geldi bana da. Bu saatten sonra yalnız yaşamak da istemedim aslında. Bir de kızlar diyor ki “anne” o diyor” buraya gel, o buraya gel” meydanda bölüşülüyormuşum gibi geldi bana. Biraz didiklendiğimi hissettim. Abim diyor “kızlarda ne geziyorsun, buraya gel” Bana böyle yorucu geldi o hayat. Çocuklarıma söyledim ben bunu. Dedim “evlenmek istediğim bir adam var desem ne dersiniz?” Küçükken olanları da anlattım. Dedim “ bir zamanlar böyle böyleydi ama biz evlenemedik kendi evli olduğu için. Mesela babamgillere anlatamazdım bunu. Çocuğu olduğu için evli olduğu için söyleyemezdim. Söyleyemediğim için de evlenemedik”
Şule: Zaten sırf senin için de boşanmasını istemezdin.
Leyla: Asla olmazdı. Ben ona âşıktım ya, giderdim, otururdum kendi bana bakardı, ben kendisine bakardım, döner gelirdim. Ne ben ona, ne de o bana bir gün olsun “seni seviyorum” demedik. Böyle platonik bir aşk yaşadık. Ondan sonra ta kim bu bana artık bir zaman sonra “benimle evlen” diyene kadar. “benimle evlen” dediği zaman ben hiç bir şey söylemeden o dükkândan çıktım. Daha da bir daha gidemedim. Niye gitsem tekrar soracak bana, hayır desen içim el vermezdi. Evet desem, evliydi, diyemezdim. Orada bitmişti.
Şule: Ne güzel yüreğine sahip olmuşsun vallahi.
Leyla: O da bir daha ne aradı, ne de sordu. Anladı ne demek istediğimi. Öylece kaldı. Bildiler ki onun hayatında âşık olduğu bir kız var Leyla, benim de aşık olduğum bir insan vardı, İsmail. İki taraf da bilirdi bunu. Onun ailesi de bilirdi, benim ailem de bilirdi.
Şule: Tüylerim diken diken olarak dinliyorum vallahi. Evet, “espri konusu” dedin, ben araya girdim.
Leyla: bizim aşkımız espri konusu olmuştu. Leyla adıyla ilgili bir şey çıkınca ona, İsmail ile ilgili bir konu olunca da bana takılırlardı. Sonra abime söyledim, çocuklarıma söyledim. Çocuklarım doğal karşıladılar. Zaten dükkânı kapatmıştım, başka bir yerde çalışamazdım. Benim evim de yok, maddi gücüm de yok. Babamın maaşı var, bana yeter aslında kendimi idame ettirebilirim onunla ama ben istedim ki bir düzenim olsun. Hiç yaşamadım bir eşle. Nasıl yaşarım sevdiğim insanla? Yani koca karı nasıl olunur? Aslında ben onu hiç hissetmedim 35 yıllık evlilik hayatımda. Böyle mecburi yaşamış gibi yaşadım. Bu evlilik böyledir diye düşündüm hep çünkü bir şey paylaşamaz, bir şey konuşamazdık.
Şule: Evlendiğinde işini kapatmıştın değil mi sen?
Leyla: Kapatmamıştım daha evlendiğimde. Evlendim ondan sonra Pandemi geldi kapattım.
Şule: Bir de eski eşinin sigorta borçlarını ödemek istemiş galiba şimdiki eşin ona da iş kadını olarak çok ilkeli davranmışsın.
Leyla: Pandemi geldiği zaman, maliyeden, işçi sigortasından bazı prosedürleri yerine getiremedim. Devletten ödenek alamadım, ödeneğin yarısını alabildim. Maliyeden, sigortadan borç çıktı. Onları ödemem lazımdı ya bunları ben kendim kapattım. Eşim söyledi ama ben kabul etmedim. Boşandığı eşinin sigorta borcunu ödedi mantığıyla olmasın istedim. Bazı çizgilerim vardır. Kimseye böyle laf yerim olmasın, kıslı olmak istemem Antep deyimiyle. Hoş gelmedi bana boşandığı eşin borcunu ödettirmek adama.
Şule: Leyla gerçekten bu çizgiler üzerinde yürümek lazım. Çok güzel çizgiler. Bir çok kadına da aslında örnek oluyorsun. Çoğu kadın âşık oluyor, bırakıp gidiyor, çocuklarıyla ilgilenmiyor. Sen bu anlamda örnek olmuşsun gerçekten.
Leyla: Bir kadın olarak bunu göze alamadım.
Şule: İş kadını olarak da çok dürüst davranmışsın. Müşterilerinle de çok ilkeli alışveriş şekillerim vardır diye hayal ediyorum.
Leyla: Aynen öyle. Müşterilerimin hepsi çok üzüldü, dükkânımı kapattım diye. Böyle ablalarının evine, ailelerinin yanına gelmiş gibilerdi.
Şule: Evet, şimdi evlendin, bir yerde çalışmıyorsun galiba?
Leyla: yok şimdi artık çalışmıyorum, evimdeyim. Çocuklarımla, torunlarımla mutlu mesut yaşıyorum çok şükür.
Şule: Evet Leyla, seni dinlemek çok güzel. Herhalde bıraksak sabaha kadar konuşacağız. O kadar da akıcı konuşuyorsun ki ben bazen duygularımı paylaşmak için araya girmiş gibi hissediyorum kendimi. Yavaş yavaş artık söyleşimizin sonuna gelelim istiyorum. Bir yandan içim el vermese de yine eklemek istediğin, aklında kalan bir şeyler varsa onları da alalım.
Leyla: Benim eklemek istediğim aslında çok şey var ama hanımlar her şeyden önce çocuklarının ve kendi kendilerinin bir birey olduklarını fark etsinler. Çocuklarına sahip çıksınlar, kendilerine sahip çıksınlar. Birilerinin kendilerine sahip çıkmalarını beklemesinler.
Şule: Peki işle ilgili ne söyleyeceksin? İlkokul mezunu bir kadının böyle bir şeye cesaret edip bir yemek yeri açması aslında gerçekten çok örnek alınacak bir olay. Birçok kişi benim hiç bir yeteneğim yok diyor. Mesela sen oradan yürümüşsün. O konuda nasıl önerilerde bulunursun dinleyicilerimize?
Leyla: Keşke o zaman Pandemi olmasaydı, ben yerimi daha da genişletecektim. Daha da büyütecektim. İnsanların bir şeyler yapabilmesi için belgenin önemi yok. Diploman olsa ne olur, olmasa ne olur. Sende cevher varsa diplomasız da her şeyi yapabilirsin Üniversite okuyup da boşta gezen çok insan görüyorum. İlkokulu bitirdim ama hayat o kadar yalnız yaşattı ki her şeyi. Anne oldum yalnız. Peşin yaşadım ben hayatı. Çocukken, çocuklar dışarda oyun oynarken, annemiz bize ev temizlettirirdi, yemek yaptırırdı. Genç kız muamelesi görüyorsun. Genç kız oluyorsun, herkes, senin akranların dışarıda arkadaşlarıyla çay bahçesinde, orada burada gezerken, sen evleniyorsun, gelin oluyorsun. Bak akranlarından öndeyim ben. Aslında hayatı önden yaşayanlardanım. Herkesin anne olduğu yaşta ben anneanne oldum.
Şule: O zaman bundan sonraki hayat sana daha güzellikler getirir umarım. Bu kadar sıkıntıdan sonra.
Leyla: Hayatı önden yaşadığım için çok şey gördüm, çok şey öğrendim, çok şeyden kendime pay çıkardım. İnsan ne yapacağını bildiği zaman, bir karar verirsin ona doğru yürürsün. Boş yaşamayacaksan, her zaman hayat daha kolaydır. Boş yaşarsan, çoluğun çocuğun da rezil olur, sen de rezil olursun. Ne yapacağını bilemezsen, hayat daha da zorlaşır. “Kocam şunu yapmadı, bunu yapmadı” demek yerine sen yap. Kocan olmayabilir. Seni birileri yönlendirmesin, sen kendini yönet. Bunları yaptığın için rahatım şimdi. Üç tane pırlanta gibi kız yetiştirdim. Üç kızımı da evlendirdim. O kadar güzel düğünler oldu ki kızlarımın, otellerde yemekli.
Şule: Ne kadar güzel.
Leyla: O kadar mükemmel eşleri var, o kadar güzel tatlı torunlarım var altı tane.
Şule: Vallahi Leyla bizim dergi yayın kurulu bu röportajı dinleyince, bana diyecekler ben biliyorum “bizi hep beraber Antep’e götür, Leyla'yla tanıştır, onun güzel yemeklerinden yedir”
Leyla: Gelsinler tanışalım. Kızlarım o kadar da güzeller, terbiyeliler ki böyle nereye koysan oraya yakışırlar diyeyim ben sana.
Şule: Senin yazma yeteneğin var mı Leyla? O kadar güzel mesajlar veriyorsun, öyle güzel konuşuyorsun ki “Bizim dergimize de yazar mısın?” diyesim geliyor.
Leyla: Onun biraz eğitimini almam lazım. Birileri sana söylemeli, şunu şöyle yap diye. Konuşmak ayrı, yazışmak ayrıdır.
Şule: Doğru söylüyorsun ama çok güzel konuşuyorsun. Böyle bir gün bir şeyler kafana takılıp da ifade etmek istersen konuş, biz yazıya dökelim. Bizim dergimizin böyle de bir özelliği var. Hiç yazmayan insanlar için.
Leyla: Dergi güncel mi çıkan bir dergi? Aylık falan.
Şule: Evet aylık çıkan bir dergi. Buradan da söylemiş olalım. Sana bilgileri paylaşacağım, hem YouTube'dan izleyebilirsin, hem sitemizden internet üzerinden takip edebilirsin. Başkalarıyla da paylaşabilirsin. Yorumlarını da bizimle paylaşabilirsin. Ben artık istemeyerek de olsa söyleşinin sonuna geldiğimizi sana söylemek istiyorum. Çok teşekkür ediyoruz söyleşimize katıldığın için, konuk olduğun için. Ben Antepliyim ama kesin Umudun Kadınları Dergisi yayın kurulu üyeleri benim Antep’e bu şekilde gitmeme yalnız izin vermeyecek ben biliyorum, herhalde topluca gideceğiz. Başka türlü olmayacak bu iş.
Leyla: Olsun topluca tanışırız, gelsinler.
Şule: Sevgili dinleyenlerimiz, bir söyleşimizin daha sonuna geldik. Umarım çok keyifli bir söyleşi olmuştur sizin için. Benim için bu söyleşiyi yapmak çok keyifliydi. Leyla'yı dinlemek çok keyifliydi. Sizin için de Leyla'yı dinlemenin çok keyifli olacağını umuyorum. Teşekkür ediyorum kendine iyi bak Leyla, bize umut saçtın.
Leyla: Ben teşekkür ediyorum.
Yorumlar
Bu yazı için yorum mevcut değil.
Dilerseniz Buradan yeni yorum gönderebilirsiniz.