sulesepin06@gmail.com
Bir masada oturmuş, ciddiyetle önündeki kağıtları inceliyor. Kısa, koyu kahverengi, küt saçları, vişne çürüğü uzun kollu, çizgili bir kazağı var.
Cevriye Bayraktar, ellerini birleştirerek çenesinin altında tutuyor ve hafifçe gülümsüyor. Üzerinde siyah beyaz desenli bir ceket var. Arkasında yeşil bitkiler de bulunuyor.
YAZAN: Şule SEPİN İÇLİ

Genellikle hayatta olan arkadaşlarım için onları anlatan yazılar yazmayı tercih ederim. Önemli olan, insan yaşarken, kendisiyle ilgili olanları bilmesi. Her zaman bunu yapamıyoruz ne yazık ki. Mücadele içinde geçen bir kadın arkadaşımızın yaşam öyküsünü paylaşacağım sizlerle. Bu tür yazılarımı okuyunca, “Şule ben ölürsem, beni sen anlatırsın herhalde” demişti bana. Böyle bir vasiyeti yerine getirmek, benim için hem çok ağır bir duygu hem de yaşamı çok dillendirilmeyen bir kadını anlatmanın verdiği gurur…

Çoğumuz ona ‘Cevriye Abla’ şeklinde hitap ettiğimiz için ben de böyle anlatmaya çalışacağım onu. Ona ‘Fosforlu’ ‘Cevo’ diyenler de vardı. Adı Cevriye Bayraktar. 1952 yılında Ordu’da doğdu. Genetik olarak körlüğün nüfuz ettiği bir ailenin kızıydı. Babası görmüyordu. Dört kardeşin ikisi de kördü. Kör kardeşi Davut Bayraktar’ı tanıyanlarınız vardır. Cevriye abla, Gaziantep Körler Okulunda ilkokulu bitirdi. Makine Kimya Endüstrisi Marangoz Fabrikasından emekli. İki oğlu var. Oğlu Gürkan Kömürcü çok yetenekli, sesi çok güzel, besteleri olan bir müzisyen. Cevriye ablanın medarıiftiharı.

Cevriye abla, yetişkin bir kadının kendi kararlarını verebileceğine inanıyor ve ailesini karıştırmadan evleniyor. Ama gelinlik giyme hayalini gerçekleştirme konusu içinde ukde kalıyor. Doğar doğmaz öğretilmiş ya bir kıza gelinlik giyme mevzusu. Bunu en önemli hayallerinin arasına koymuş. Siz hiç damatlık kıyafeti giyme hayalleri olan bir oğlan çocuğunun olduğunu duydunuz mu? Ben duymadım. Onun bu hayalini gerçekleştirmek isteyen bir arkadaşımızın olduğunu biliyorum.

Cevriye ablanın annesi, kızının habersiz evlendiğini duyunca ona bir mektup yazdırıyor. Okuma yazması olmadığı için başkası yazıyor. Ama mektubu yazan, onun ağzından ne çıktıysa aynısını kâğıda geçiriyor. Mektup şöyle: “Gızım Cevriye, senin gınayı ben yakacağdım, gınayı kimler yaktı sana?” Ne yazık ki kendi kararıyla yaptığı evlilik mutluluk getirmiyor ona. Yoğun acılar içinde geçen bir evlilik olduğunu biliyorum.

Onu Altınokta Körler Derneğinde tanıdım. Kör kadın mücadelesinin öncüsü Fatdim Topçubaşı’nın en yakın arkadaşıydı. Biz ona Fatma abla diyorduk. Rahmetli Fatma abla, Cevriye ablanın çok iyi bir sırdaş olduğunu söylerdi hep.

Gelinlik giyme hayali gerçekleşmemişti ama dernekte yönetici olma hayali gerçekleşti. Şube başkanlığı için yapılacak ön seçimde aday olduğumda, başarılı olacağımı söyledi ama yönetici olacağı sözünü veren ve kazanacağına inandığı diğer adaya oy verdi. Beni destekleyeceğini söyleyip sözünü tutmayınca, ona sitem etmiştim. Bana, “Şule ben yönetici olmayı çok istiyordum. Seni desteklemek isterdim ama o zaman da yönetici olamazdım. Kazanacağına inansam sana oy verirdim” demişti. Şubede yönetici olduktan sonra arı gibi çalıştı. Kadınlarla tek tek ilgilenirdi. Onların sempatisini kazanmıştı. Bir etkinlikte Cevriye ablayı gören kadınlar coşkuyla karşılarlardı onu. Ancak şube yönetiminde bulunduğu sürece diğer yönetici arkadaşları tarafından hak ettiği değeri göremediğine inanıyor ve bunu sık sık dile getiriyordu.

Cevriye abla yönetici olana kadar mikrofonu eline alıp hiç konuşma imkanı bulmamıştı. Kadınların sorunlarıyla ilgili basın açıklaması yapılacaktı. Şubede kadın ve sosyal işler sekreteri olduğu için bu açıklamayı yapması ondan bekleniyordu. İlk kez mikrofonu eline alıp konuşacağı için çok heyecanlıydı. Yapamayacağını hissediyordu. Fatma abla onu bir yandan motive etmeye çalışıyor, bir yandan da açıklama yapması için aşırı ısrar ediyordu. Kalbinin yerinden çıkacağını hisseden Cevriye abla açıklamayı yapmayı reddetti. Sanki göreve gelen erkek yöneticiler kendileri mi açıklama yapıyordu? Onun yerine bir başka yönetici arkadaşı basın metnini okumuyor muydu? Psikolojik olarak çok yorulmuştu. Bu görevi benden yapmamı rica etti ve açıklamayı ben yaptım. Ne yazık ki daha sonra bu konuda dedikodular çoğalarak devam etti. Bu konu Cevriye ablayı çok yıpratmıştı.

Ayrıntılarda çok boğulduğu için zaman zaman bizi de zorlardı. Organizasyon yaparken, çok panikler, her şeyin olumsuz yanını düşünürdü. “Ya kimse gelmezse, ya bu etkinlik şöyle şöyle olunca iptal olursa?” gibi kaygıları olurdu hep. Onun bu yönünü açık açık eleştirirdim, hiç alınmazdı.

Sonra da Genel Merkezde yönetici oldu. Onun ayrıntıcı yanını en çok hoş gören arkadaşı da Genel Başkanı Fermani Kurtel’di. Cevriye ablayı sabırla dinler, onu rahatlatmak için elinden geleni yapardı. Cevriye abla başkanın bu tavrı karşısında kendisini çok değerli hissederdi.

Genel Merkez yönetiminde Kadından Sorumlu Genel Başkan Yardımcılığını yaparken, bazı şube başkanları Kadın Meclisine delege göndermeyince, yine panik oldu. Tutturdu Kadın Meclisi kapanacak diye. Elimden geldiğince onu yatıştırmaya çalışırken, bir sonraki seçimde yönetimde hiç kadın olmasın mı? Ondan telefon gelir gelmez, anlamıştım başıma gelecekleri. Duyacaklarımdan emindim. Telefonu biraz geç açarak söyleyeceklerimi planlamıştım. “Eyvahlar olsun! Sana demedim mi Kadın Meclisi kapanacak diye? Bak yönetimde hiç kadın yok” dedi. Kadın Meclisinin kapanmayacağı konusunda ona dakikalarca dil döktüğümü hiç unutmuyorum. Kadın Meclisi yaşıyordu. Cevriye abla da rahat nefes almaya başlamıştı. Ama “Şimdi olmasa da daha sonra mutlaka kapanır” demekten de kendini alamıyordu.

Farkında olmadan onun için bir ilki daha gerçekleştirdik. Gaziantep Körler Okulu grubu olarak okulumuza toplu ziyaret düzenledik. O gün facebook bize Cevriye ablanın doğum günü olduğunu fısıldadı. Biz de kalabalık gruba onun için temsili küçük bir pasta aldık. Pastayı keserken, “Şule, sana hiç oy vermedim ama ben seni çok seviyorum, ilk kez doğum günüm kutlandı. Ne kadar mutlu olduğumu anlatamam” demişti. Çocukken doğum gününün kutlanmaması o zamana göre doğaldı ama bugüne kadar kutlanmaması hepimiz için çok şaşırtıcı bir durumdu.

Cevriye abla kimseyi kırmak istemez, herkesi memnun etmeye çalışırdı. Kolay mı insanları aynı anda mutlu edebilmek? Bunu yaparken de en çok üzülen, yine karamsarlık şapkasını giyen o olurdu.

Vefa duygusu çok önemliydi onun için. Bir keresinde hastalanmıştı ve onu ziyarete gitmiştik. “Sen hasta olunca ben gelemedim ama sen geldin” diyerek mahcubiyetini ifade etmişti. Aslında sık sık telefonla arayıp hatır sorma, haber almada üstüne yoktu. Kimseyi ihmal etmez, herkesi önemserdi.

Maalesef çok yakın bir dostumu aynı günde kaybettiğimiz için İstanbul’a gitmiştim. O gün Cevriye abla da aniden ayrılmıştı aramızdan. Cenaze törenine katılamadım ama vasiyetini yerine getirmeye çalışıyorum. Belki çok daha farklı, anlatılması gereken anıları vardır ama benden bu kadar olsun.

Yalnız atladığım bir konu daha var. Cevriye abla Seyranbağları Huzurevinde kalıyordu. Ölümünden bir gün önce huzurevindeki arkadaşlarıyla dışarıda bir güzel eğleniyor. Uzun zamandan beri anneleriyle birlikte olmayan oğullarıyla evde buluşuyorlar. Güzel güzel sohbet ediyorlar aynı günün gecesinde. Sabaha karşı nefes alma zorluğu başlıyor. Anlayacağınız, eğlenmeyi ve sohbet etmeyi çok seven Cevriye abla, dostları ve çocuklarıyla bir arada olduktan sonra 23 Aralık 2024 tarihinde gidiyor.

Eminim ki pek çok hayallerin vardı gerçekleşmeyen ve bir o kadar da yaşadığın acılar. Kadınların yaşamlarına birebir dokunma fırsatı bulduğun için çok şanslısın. Acılarını dert ortağı olmaya dönüştürebilmişsin. Ne mutlu sana. Seninle daha çok, iyi kilerimiz oldu. Birbirimize kızdık, kırıldık, güldük, eğlendik. Tıpkı dört mevsim gibi her duyguyu farklı anlarda yaşadık.

Altınokta’dan bir Cevriye abla geldi geçti. Anıları, kadın mücadelesi tarihinin sayfalarında yer aldı.

22 Ocak 2025

Yorumlar

Bu yazı için yorum mevcut değil.
Dilerseniz Buradan yeni yorum gönderebilirsiniz.