sulesepin06@gmail.com
Bir masada oturmuş, ciddiyetle önündeki kağıtları inceliyor. Kısa, koyu kahverengi, küt saçları, vişne çürüğü uzun kollu, çizgili bir kazağı var.
Bir yatakta yan yana uzanmış bir kadın ve küçük bir kız çocuğu. İkisi de birbirlerine dönük, gülümseyerek ve göz göze bakıyorlar. Kadının bir eli yanağında, kız çocuğunun da elleri yüzünde ve konuşuyormuş gibi bir hali var. Ortam aydınlık, arka planda ahşap bir duvar ve bir saksı bitkisi görünüyor. İkisi de rahat ve mutlu görünüyor.
YAZAN: Şule SEPİN İÇLİ

Önemli günlerin adeta yarıştığı, günlerle ilgili enflasyonun olduğu dönemdeyiz. Yine de en bilindik günlerden biri, mayıs ayının 2. Pazarına gelen gün, ‘Anneler Günü.’ Nasıl en bilindik gün olmasın? Para kazanmak isteyenlerin reklamlar yaptığı, alış-verişi tavan yaptırmak için dil döktükleri bir gün.
Bir çocuğun dünyaya gelmesinde katkısı olan babadan daha önemli. Neden babalığa bu kadar büyük anlamlar yüklenmiyor da anneliğe yükleniyor? Sakın anneliğin içgüdüsel bir duygu olduğunu söylemeyin. Ben inanmıyorum buna. Çocuğu doğurmayan, evlat edinen, onu yüreğinde büyütenler, ana-baba değil midir? Evlat edinmese bile, çevresindeki çocuklara kol kanat gerenlerin durumları ne olacak peki? Kutsallaştırarak gerçek anlamını yok saydığımız, sorumluluktan çok suçlama, taşıyamayacağı kadar ağır yüklerle nefes aldırılamayan bir annelikten söz edelim mi?
Bunları irdelerken, biraz araştırdım. Yazar Nihan Kaya’nın, ‘Annelik Tabusu Ve Çocukluk’ söyleşisini izledim. Duygu ve düşüncelerime tercüman oldu. Görüşlerine katıldığım ve çok etkilendiğim için bu söyleşiden de yararlandım.
Çocuk bakmak, yetiştirmek, çok zor, bir o kadar da yorucu, keyifli olabilmesi için ekonomik, psikolojik, kişilik özellikleri gibi pek çok faktörün bir arada değerlendirilmesi gereken bir olgu. Yani daha evlenmeden, ‘Çocuk doğurun, çok çocuk yapın para verelim, sizi memur yapalım” gibi hafife alınacak bir iş değil. Bir kadına anne olması için baskı yapılıyor. Dünyaya gelecek çocuğun kişilik özellikleri üzerinde durmak hiç önemsenmiyor. Varsa yoksa, fiziksel gereksinimler…
Bir kadın adet görmeye başladığı dönemden sonra gebe kalıp anne olabilir biyolojik olarak. Biyolojik yeterlilik tek başına önemli olsaydı, erken yaşta anne olanların durumlarına bu kadar atıf yapılmazdı. Çocuk doğurabilir ama sağlıklı bebek doğmayabilir. Çocuğu emzirme yetisini kazanır ama ona sevgi verecek, değerli hissettirecek donanımda henüz olmayabilir.
Yaşımız büyüdü, bir işimiz oldu. Annelik yapmak için bunlar yeterli mi? Bu sorunun yanıtı hayır. Çünkü toplumun kadınlara yüklediği annelik rolünde, her zaman fedakâr olmak, hiç hata yapmamak, hata yaptığında ağır suçlamalar, babanın önemini yok saymak var. Bu yüklerin altında annelik meselesini sorgulayamıyoruz bile. Şiddet vakaları artıyor. Çünkü anneler çocukları böyle yetiştiriyorlar. Peki babalar çocuk yetiştirmekten anlamaz mı? Bu rolleri babalar için tanımlamaz, onlara anlatmazsak, onlar da kolayı seçer. Nasıl olsa sorumluluğu üstlenir bir kadın. Gece uyumaz, uykusuz kalınca öfkelenmez. Hem çocuk bakar hem ev işi yapar, o hiç yorulmaz. Bu haklar hiç tanınmaz ona. Makinaların bile çalışamadığı durumları varken, insani duyguları, belirli dayanma gücü olan bir insan nasıl yorulmaz?
Terapi sürecimde, çocuklarımı ihmal ettiğim olayların farkına varabilmiştim. Kendimi ne kadar suçlamışsam, terapistim, “Hatalarını görmen ve bunlarla yüzleşmen çok anlamlı. Unutma ki yüzde 50 senin, diğer yarısı da babanın sorumluluğunda. Kendini dövmekten vazgeç.” demişti. O an, üzerimden çok büyük bir yük kalktı sanki.
Hepimizin içinde küçük bir çocuk vardır. Biz bu çocuğa sevgi göstermeden, onu tanımadan, başka bir çocuğa annelik etmek zorunda bırakılıyoruz. Bir anne nasıl bir aileye doğdu? Yeteri kadar sevgi, değer gördü mü, yoksa hep suçlandı mı, aşağılandı mı? Sağlıklı bir ortamda büyüdüyse, hiç sorun yaşanmaz demek abartılı olur ama en aza iner sorunlar ya da çözülebilir. Peki sağlıksız bir ortamda büyüyen bir insan, anne olduğu zaman neler olur? O da öğrendiklerinin benzerini çocuğa uygular. Her ne kadar bazı yanlış davranışları yetişkinliğinde fark edip “Anne olunca bunları çocuğuma yapmayacağım” dese de benzer davranışları gösterirken bulur kendini. Biz buna ruhsal aile mirası diyelim. Çoğunluk için söylüyorum bunları, sakın ola ki yanlış anlaşılmasın.
İlk bebeğimi dünyaya getirdiğimde, o kadar çok acı çekmiştim ki daha dikiş atılırken, bebeği kucağıma verdiler. Kendimde bile değildim. Almak istemediğimi görünce çok şaşırmışlar. Kızımı sevmeyeceğimi, belki de kötü anne olacağımı düşündüler. Aynı durum doğum öncesinde suni sancıyı verdikleri sırada, kalp atışlarını dinletmek istediklerinde olmuştu. Dinleyecek durumda olmadığımı söyleyince, kocaman bir “Aaa” sesi yükseldi. O an, şimdi bile belleğimde. Oysa ben bir insanım. Acı çekemez miyim? Her zaman kendimde mi olmak zorundayım?
Uzun yıllar çevremdeki insanlar ve kızlarım sürekli iyi bir anne olduğumu söyleyip durdular. Terapi aldığım sırada, anneliğimi de sorguladım. Kızlarıma yaptığım hataları paylaştığımda karşı çıktılar. Çünkü toplum, anneler hiç hata yapmaz olgusunu dayatıyordu. Çocuk hiç annesini eleştirir miydi?
Annelikle ilgili araştırma yapan bir arkadaş da anneliğimi sorgulamama çok şaşırmıştı. Her insan hata yapabilir. Anne de bir insan olduğuna göre, o da hata yapabilir.
Anneliği ilahlaştırmak, sorunları hasır altına itmek anlamına gelir. Mükemmel olması dayatılan anne de çocuğuna, “Senin için saçımı süpürge ettim. Yemedim yedirdim, giymedim giydirdim. Şöyle yaparsan, sütümü sana helal etmem.” deme hakkını kendinde buluyor. Oysa çocuk yapmayı biz istedik, onun fikrini alamazdık. Peki niçin yaptıklarımızı başına kalkıp onu suçlu hissettiriyoruz? Biz kendimizi suçlu hissediyoruz. Neden? Mükemmel anne olamadık da ondan. Çocuğu verdiğimiz emekle kuşatıp sözde sahiplenmek, onun bireysel özelliklerini yok saymak anlamına gelir.
Diyelim ki boşandık ve iki çocuğumuz var. Onları dünyaya getirmeyi biz istedik. İhmal etmemiz söz konusu bile olamazken, duygusal yoksunluğumuzun esiri olup zamansız duygusal ilişkiler içine girmek, çocuğa yapılmış haksızlık değil midir?
Bunun yanında iyi örnekler de çok. Umut kırmadan bunlara değinelim biraz da. Beş çocuklu bir annenin eşi ölmüştü. Kadın sabahtan akşama kadar ağır bir işte çalışıyor, mesai biter bitmez çocuklarına koşuyordu. Çocuklar okuyorlar, annelerinin olmadığı zamanlarda kendi işlerini yapıyorlardı. Onunla uzun uzun sohbetlerimiz oldu. Çocukları yuvaya verip evlenmesi önerilmiş, o bu tür önerilere kulaklarını kapamıştı. Konuşurken içinde bir huzur vardı, çocuklarına duyduğu sevgi her halinden anlaşılıyordu.
Engelli çocukları olduğu için babayla paylaşılması gereken sorumlulukları, babaların terk etmeleri sonucu tek başına yüklenen, çocuk yetiştirmenin yanında üreterek çevreye yararlı olan kadınlar oldukça fazla ülkemizde. Biz bu anneleri taktir ediyoruz. Koşullarının iyileştirilmesiyle ilgili somut bir adım atmıyoruz.
Gençler diplomalarına sahip çıkmak, bazı haksızlıklar karşısında ses çıkarmak için sokağa çıkıp mitinglere katıldılar. Pek çoğu tutuklandı. Eleştiri ve suçlama sözlerinin ardı arkası kesilmedi. “Bu gençlerin nasıl aileleri var? hiç kaygılanmıyorlar mı çocukları için? Zamanında uyarıp kontrol etselerdi, bunlar başlarına gelmezdi.” Tabii daha çok da malumunuz üzere anneler suçlanıyor. Bu anneler çocukları için kaygılanıp üzülmüyorlar mı? Elbette çok kaygılanıyor ve üzülüyorlar. Bir yandan da çocuklarının birey olmalarına saygı duyuyorlar. Onları kendilerinin bir kopyası gibi görmüyorlar. Haksızlıklara karşı çıktıkları için mücadele ettikleri için çocuklarıyla gurur duyuyorlar. Aileler bir araya gelerek dayanışıyorlar. Bu annelere saygı duyuyorum. Bu annelere sadece Anneler Günü hediyesi almak yerine, önce annelikleri önünde saygıyla eğilmek, onlara elimizi uzatıp maddi manevi destek olmamız gerekir.
Anneliği göklere çıkararak abartmak, sürekli anlamadan, dinlemeden yargılayıp suçlamak da doğru değil. Her olayı kendi öznel koşullarında değerlendirmek gerekir. Bütün kadınları anne adayı olarak nitelemek de yanlış bir genelleme. Bir kadının anne olma, olmama isteğine saygı duymak gerekir. Vazgeçelim kadınları öncelikli olarak anne görmekten. Anne her şeyden önce bir insandır. Doğurma yetisini kullanmak da kullanmamak da bir birey olarak kadının kararıdır.
19 Mayıs 2025

Yorumlar

Bu yazı için yorum mevcut değil.
Dilerseniz Buradan yeni yorum gönderebilirsiniz.