selvetbayraktarr@hotmail.com
Uzun, gür, kahverengi saçları, mavi kazağıyla, elleri klavyenin üzerinde çalışıyor.
Söyleşiyi yapan: Selvet Bayraktar Tokat

Konuk Altı Nokta Körler Derneği Ve Türkiye Körler Federasyonu Yöneticisi Handan Solmaz

Selvet: Merhabalar değerli umudun kadınları dinleyicileri. Bu sayımızda Arıkovanı köşemizde sizleri Altı Nokta Körler Derneği İstanbul Şubesi Sosyal İşler Sekreteri ve aynı zamanda Körler Federasyonu Yönetim Kurulu Üyesi Handan Solmaz’la tanıştırmak istiyoruz. Sevgili Handan Solmaz sizi tanıyabilir miyiz?

Handan: Malatya doğumluyum. 52 yaşındayım, evliyim. Üniversite mezunuyum. 21 yaşında üniversite 3. sınıfa giden bir oğlum var. 25 yıl Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesinde çalıştım, emekli oldum. Şimdi dernekte arkadaşlarla güzel çalışmalar yapıyoruz. Etkinliklerimizde olabildiğince arkadaşlarımın yanında olmaya çalışıyorum. Birlikten kuvvet doğar diyerek yola çıkıyorum ve onlarla çok güzel bir bağlantı kuruyorum. Diyaloglarımız iyi. Çünkü onları gerçekten karşılıksız seviyorum ve onlarla birlikte olmaktan da mutlu oluyorum.

Selvet: Gözlerinizi doğuştan mı kaybettiniz?

Handan: 12 yaşında sağ gözümü 18 yaşında sol gözümü kaybettim. 45yaşına kadar renkleri ayırıyordum ama şimdi hemen hemen oda gitti. Sadece ışık diyebiliriz.

Selvet: Yaşam yolculuğuna öncelikle gören biri olarak başladınız, sonra görme engelli oldunuz. Bu süreç yani gözünüzü kaybettikten sonraki süreçler sizin için çok yoğun geçmiş. Araştırmalarımızdan bu ortaya çıkıyor. O dönemlerimizi biraz bizimle paylaşmak ister misiniz?

Handan: Olur, şöyle bir şey 22 yaşıma kadar görüyor muyum, görmüyor muyum, durumumu adlandıramıyordum. Sürekli görenlerin içindeyim, körlerin ve körlüğün ne demek olduğunu bilmiyorum. Aralarda bir yerlerde yani arafta kaldım diyebilirim. Bu beni ikileme soktu. Ailem bu süreçte kollayıcıydı, ama engelli bir çocuğa sahip olup da onu nasıl yetiştirecek, nasıl hayata kazandıracak, eğitecek, nasıl yönlendirecek bilmiyorlardı O yüzden bu görmemeyi öncelikle kendim kabullenip daha sonra aileye kabullendirmeye çalıştım. Kabullendirmeye çalıştım diyorum, çünkü hala tam anlamıyla kabul edemiyorlar. Birçok şeyi yapabildiğime inandıkları için kabul etmeye mecbur kaldılar.

Selvet: Şu anda artık kendi yaşamınız var ama o süreçler çok zor geçti sanırım. Öğrencisiniz, küçük yaşta gözlerinizi kaybetmişsiniz, daha sonrasında da ailenizden destek almanız gerekirken onları ikna etmeye çalışmanız… Hem yeni durumunuzu kendiniz kabul etmek hem de ailenizi ikna etmek gerçekten çok zor bir dönem. Bu yaşamınıza ekstra bir yük getirdi mi?

Handan: “Ekstra yük” dediniz ya çok doğru. Hem kendimi hem ailemi bu duruma kabullendirme çabam beni çok hırpalıyordu. Yaptım mı evet yaptım, başardım mı başardım. Bazı şeyleri hep büyükler bilir zannediyorlar ya bunun tersini kanıtladım aileme. Bildikleri birçok yanlışı yaşayarak, deneyimleyerek onlara gösterdim diyebilirim. Babam bu süreçte çok katı davrandı. Ortaokul, lise ve üniversiteyi dışardan bitirdim. Bu kez de işe başlamamı kabullenemediler ama zamanla alıştılar. Evlilik aşamasına geldiğimde de ailemle zorluk yaşadım. Girdiğim mücadeleleri tek tek başarınca, konuşarak, bunu da başaracağımı söyleyerek evliliğime onları ikna ettim

Selvet: Peki eğitim belgelerine, materyallerini ulaşmanız zor oldu mu? Engelliler camiasıyla tanışma süreciniz nasıl başladı? Ondan önce eğitiminize devam edebilmek için materyallere ulaşabiliyor muydunuz?

Handan: Engellilerin nasıl okuduğunu, neler kullandığını bilmiyordum. Ben 22 yaşında rehabilitasyonla tanıştım. Yeniden Bakırköy’e taşınmıştık. Oradaki bir dernek vasıtasıyla haberim oldu. Oranın bir okul olduğunu zannediyordum. Düşünün rehabilitasyonun ne olduğunu bilmiyordum daha. Orada baktım bana ev işleri, baston kullanma dersleri, yemek öğretiyorlardı. Ya onu zaten ben evde yapıyorum. Sonra oradaki psikologlarla konuştum. Dışardan liseyi bitire bileceğimi söylediler. Bunun mümkün olduğunu belirttiler. Bu durum beni heyecanlandırdı ki o güne kadar bunun olacağını bilmiyordum. Bunu nasıl yapabileceğimi sordum. Kasetlerden dersleri dinleyebileceğimi öğrendim. Evimizde yaş kasetler vardı. O dönem, şimdiki teknoloji yoktu. Dernekte tanıştığım bir arkadaşım aracılığıyla ortaokul ve lise kitaplarının, kasetlere okunmuş halini aldım ki burada hakkını yiyemem erkek kardeşim olmayan kitapları sesli okuyordu bana.

Görme sorunum aslında 5. Sınıfta fark edildi, ama ben orta bir ve orta ikinin ilk döneminin bir bölümünü ablamın kitap okuması ile bitirmiştim, hem de hiç tahtayı görmeden. Ameliyattan sonra da kör olduğum için okuldan ayrılmak zorunda kalmıştım. Zaten onlarda istememişti orada devam etmemi

Selvet: Peki şöyle bir soru sormak istiyorum; “Ortaokuldayken okuldan atıldım” dediniz. Okuldan nasıl ve neden atıldınız? Kim buna cüret etti?

Handan: Ortaokul ikinci sınıfta İngilizce öğretmenimiz sınıf öğretmeni de oluyor aynı zamanda, eylül ekim gibi sıkıntı çıkarmaya başladı. Ben İngilizceyi çok iyi anlıyorum. Sözlüler de on alıyorum ama yazılışlarını bilmiyorum tahtayı göremediğim için. Öğretmen de bundan çok rahatsız oluyordu. “Yazılı niye 4-5 gelirken, sözlü on oluyor?” diye. Tahtayı göremediğimi, yazılışını anlayamadığımı söyledim. Bunun böyle süremeyeceğini söyledi. Agresif bir ruh halindeydi. Beni anlamak yerine benimle inatlaştı Sıkıntılarımın sebebini öğrenmek bana yardımcı olmak varken o kolayı seçti diyelim. Bir eğitmen için çok acı. Bugün onunla karşı karşıya gelsek bunu ben direk yüzüne söylerim. Dediğim gibi o zamanlar 11-12 yaşındayız. Ayıplar, günahlar, büyüklere karşı hele de öğretmene karşı gelmek sanki bir günahmış gibi gösterildiği için ben o gün o şartlarda aldığımız aile terbiyesiyle bunu söyleyemedim. Okul müdürü de benim körler okuluna gitmemi önerdi. Ailem bilmiyor körler okulu nerde? Adresini verin diyoruz o da yok. Derken böyle bir süreçte aptalca bir sebepten okuldan atıldım. Yani ayrılman gerekiyor, körler okuluna gitmen gerekiyor falan dediler ama ben bugünün aklıyla direk kabaca atıldım diyorum. Bir öğretmene beni feda etmeleri bence atılmaktır, tercihtir.

Selvet: Yanlış tercihti tabi ki.

Handan: Okuldan atıldığım gün, dönüp söylediğim bir şey vardı yöneticilere. “Ahtım var illa ki o liseyi hatta üniversiteyi bitireceğim” dedim. O yıllarda ablam vefat etmişti. Ablam çok yardım etmişti bana mücadeleye başlarken. Walkman, radyo almama öncü oldu. Kasetleri dinlemem için ısrarcı oldu. Ona da sözüm vardı zaten. Liseyi dışardan okurken Marmara üniversitesinde işe başladım. Hem lise hem de üniversite diplomasını aldığımda da ilk işim bana o süreçte yardım eden sonradan kaybettiğim ablamın mezarına gitmem oldu. Sana ve kendime verdiğim sözü tuttum, üniversite bitirdim bir de aynı üniversitede çalışıyorum dedim.

Selvet: Ne kadar güzel, Bu yaşam yolculuğunda sizin için gerçekten önemli bir dönüm noktası. Daha sonra sanırım o eğitim sürecinde derneklere de devam ettiniz, rehabilitasyondan sonra yani? Değil mi?

Handan: Tabii ki işi de dernek sayesinde oradaki tanıştığım bir arkadaşımın sayesinde bulmuştum. Sonra üniversite okumam gerektiğini söylediler. Çünkü bu kadro alma derece alma olayında diplomanın önemli olduğunu söylediler. Yine dışardan bitirdim üniversiteyi de.

Derneklere gidip geldikçe artık ben ben olduğumu; görme engelli olduğumu, bu durumu kabullenmem gerektiğini, baston kullanabilmemim önemini kavradım. Onlarla iç içe olmanın, birlikte yiyip içmenin, oturup kalkmanın bana huzur, mutluluk, rahatlık ve özgüven verdiğini fark ettim. 93ten bu yana Altı Nokta İstanbul Şubesi'ne gidip geliyorum. Onlar için bir nebzede olsa birlikte bir şeyler yaptığımıza inanıyorum. Ben gücümü, özgüvenimi hep onlardan alıyorum ve bu bana mutluluk veriyor.

Selvet: Sonrasında üniversiteyi bitirdiğinizi söylediniz, hangi bölümden mezun oldunuz?

Handan: Sosyal bilimleri açık öğretimle bitirdim.

Selvet: İş yerinde sonradan kadro da aldınız sanırım değil mi?

Handan: Lise mezunu bile değildim işe başlarken. 13. Dereceden girdim. Üniversite diplomasını aldığım da sekize düştüm. Bilgisayar kursuna bitirdiğimde derecem 5 oldu. Artık yeşil pasaportu hak etmiştim. Kendimi okumaya verdim. Alabileceğim kadroları devlet dairesinde almaya çalıştım. Marmara’da bilgisayar işletmeni kadrosunu alan tek görme engelli memur bendim.

Aslında engelli olmak zor değil, engellenmek çok zor. Onları aşmak zor. Bizim fakülte sekreteri vermek istemiyordu kadroyu. Dekanımız çok iyiydi. Onunla konuştum. Kadro istediğimi söyledim. Bunu hak ediyorum dedim. İkna oldu. Kadroyu aldım 3. Dereceye düştüm. Sonra yeşil pasaporta aldım. Oğlumla Viyana’ya tura gittik

Selvet: Okul sürecinde ailenizdeki herkes sizin eğitiminize devam ettiğinizi biliyor muydu?

Handan: Bir tek erkek kardeşim biliyordu. Üniversiteye sınavlarına girdim. Sonuçlar geldiğinde babam şaşırdı. “ Kız orta birden atılmış üniversiteye nasıl girecek” dedi. Kendisi ilkokul mezunu ya sanırsın prof! Bir de evin reisi her şeyi bilen bir tek o… O zamanlar çalışmanın bana verdiği güçle, her şeyi kendi başına başarmanın özgüveniyle hemen yataktan kalktım “ Sen çok biliyorsun ya baba dedim, hazır okumuş yazmışlığında var. O sınav sonucunu bir oku bakalım ne yazıyor dedim. Okudu. “Senin haberin olmadan ortaokulu da liseyi de bitirdim. Üniversiteye hazırlandım ve kazandım. Hani beni koruyordun, bana yasaklar koyuyordun ya. Ben isteyince koyamıyormuşsun Demek ki evde oturmakla çoluk çocuk bakılıp, eğitilip, korunup, kollanmıyormuş. Bunu da öğrendin mi babacığım? Sıra benim diğer başarılarımı kabullenmene de gelecek. Hepsini sana yaşayarak öğreteceğim çünkü anlatarak olmuyor uygulamalı olması gerekiyor.”

Selvet: Peki şöyle bastonla tanışmanız nasıl oldu? Bu sürecinizi nasıl yaşadınız?

Handan: Rehabilitasyona gittiğimde bayağı bir görüyordum. Ta ki bundan beş yıl öncesine kadar. Görmem sıfırlanana kadar yani. Meğerse ben görüşüne güvenerek baston kullanıyormuşum. Görüş sıfırlandığın da altı aylık kötü bir süreç yaşadım. Eve kapandım Psikolojim bozuldu, dengem şaştı. Çünkü görüyorken baston kullanmakla kör olduktan sonra baston kullanmak farklıymış. O altı aylık Süreçte en büyük yardımı yine bana oğlum ve eşim yaptı.

Selvet: Peki şöyle bir soru sormak isterim size. Oğlunuzu hiçbir zaman sizi bir yere getirip götürmesi doğrultusunda yönlendirdiniz mi?

Handan: Kesinlikle! Bunu diğer arkadaşlarımda gördüğümde çok kızardım. Gören çocuklarımızı baston gibi kullanmaya karşıyım Evet ben de onu kullanmadım o da izin vermedi zaten.

Selvet: Eşiniz de görme engelli mi?

Handan: Evet. O’da sonradan kör olduğu için birbirimizi daha iyi anlıyor olabiliriz.

Selvet: Görme engelli bir kadın olarak evlilikte sıkıntılar yaşıyor musunuz? Yoksa her şeyi başara bildiğinizi düşünüyor musunuz?

Handan: Kendimi zorladığımda yapabileceğimi biliyorum. Ben tez canlı biriyim bir şey istediğim zaman çabucak yapılsın olsun bitsin istiyorum. Çok sorumluluk almayı isteyen biri de değilim. Çocukluğumdan beri de her şeyin hazırına konmuş bir insanım ama yapmak isteyince de yapıyorum.

Selvet: Önemli olan da bu bence. Sanırım çocukluktan beri koruyup, kollayıcı, destekleyici bir ailedesiniz Engellikle ilgili sıkıntı yaşamanızın nedeni; ailenin engellilikle ilgili bir bilince sahip olmaması. Engelliye yaklaşımı olumsuz olduğundan değil tabi. Sadece yaşanmışlıkları yok. Çok fazla koruyucular

Handan: Hayata hazırlanmamış oluyorsunuz bir nevi. Evlendiğimde yemek yapmayı bilmiyordum, düşünün. Öyle bir hazırcı bir ruh hali ki…

Selvet: Peki ya şimdi?

Handan: Yapıyorum tabii. Şimdiye kadar da yapmak isteyip te yapamadığım yemek kalmadı. Evlendikten sonra da ailemle yaşasaydım bunların hiçbirini yapamayacaktım. Yine onlar bana yardım edecekti ve ben vasat kalacaktım. Sıradan bir hayatım olacaktı. 48 yaşına kadar ailemin zevkine göre giyindim. Evimin eşyaları bile onların tercihleriydi. Şimdiki aklım olsaydı kendim seçerek alırdım. Kendi aldığın ve kendin yaptığın kadar sana zevk veren, özgüven kazandıran hiçbir şeyin olmadığını son dört yılda öğrendim. Ailemi hayatımdan, işlerinden, seçimlerimden uzak tuttum. Sadece hoşsohbet nerede biz onlarla o ortamda birlikteyiz onun ötesinde bana karışılmasını izin vermiyorum. Aslında onlara da kızamıyorsun. Çünkü hiç görmeyen insan yok çevrelerinde Arafta kaldığım dönemlerde arkadaşlar hep yüksek sesle konuştuğunu söylüyorlardı. Ben istediğim her şeyi aileme sesimi yükselterek, ayağımı yere vurarak yaptırmanın verdiği sonuçlardı bunlar. Şimdi istesem de kısık sesle konuşamıyorum, Çünkü kendimi var etmek için buna mecburdum. Ricayla, minnetle olsaydı ailem beni ikna etmiş olacaktı. Emrivakilerle ben onlara yaptırım uygulamış oldum. Hala da o tepkisel ruh hali kaldı bende.

Selvet: Peki evliliğinize de karşı çıkan babanız mıydı, yoksa bütün aileniz mi?

Handan: Evlilikten önce şunu söylemeliyim; Çalışmama babam engel oldu. Biz sana bakamıyor muyuz? Görmeyen çocuğunu çalıştırdı derler diye işten çıkmamı istedi. Yine bilmiş babama uygulamalı anlatmak zorunda olduğum için “Ben devlet memuruyum. İstifa edersem bir dünya
tazminat ödemek zorunda kalırız, deyince babamın gözü korktu. Bu yüzden istifa edemiyorum çalışmak zorundayım dedim. Mecburen kabullendi. İş geldi evlenmeye… Malum büyükler her şeyi biliyor ya…. Dört duvar arasında yaşarken dünya karanlıksa hiç bir yeri aydınlatamıyorsun ama ben onların kapılarını araladım, pencerelerini açtım, yaşayarak öğrettim, Ona üç gün süre veridim. Neyse babam parka gitti. Temiz hava iyi geldi her halde. Kendine geldi. 3 saat sonra peki kızım dedi şimdiye kadar ben sana ne dediysem tersi oldu git yolun açık olsun dedi. Mutlu mesut ol dedi. Ondan sonra evliliğe karar verdik.

Selvet: Öyle de oldu.

Handan: Kesinlikle… Bundan sonra ailem tarafından ablamlara kız kardeşlerime de örnek bir çift olarak gösterilmeye başlandık. Mahallede de düne kadar körlüğüm saklanırken çocuğum oldu. Babam çocuğumu parka götürürdü. Kimin, diye sorulduğunda da gururla görme engelli kızımın derdi.

Selvet: Aslında siz babanızda bir dönüşüme de sebep olmuşsunuz

Handan: Evet. Zor oldu ama başardım. Beyinler karanlıksa kapıyı bacayı açıp tümüyle aydınlatmak zorundaydım ve başardım. Sadece ailemi değil artık mahallede de görme engelli bir kızı damadı olduğunu ve mahallenin de parmakla gösterdiğini gördü.

Selvet: Peki dernek yönetimine gelmeniz nasıl oldu? Önce kadın kolları başkanlığı yaptınız, şimdi de Sosyal İşler sekreterliği yapıyorsunuz. Buralarda olmak size ekstra bir sorumluk getiriyor mu? Bu süreçleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Handan: Çocukluğumdan beri hep hazıra konmaya alışkın bir insan olarak çok sıkılırdım, yapmak istemezdim ama çevremdeki görme engelli arkadaşlarımla olmaktan mutluyum. Hele hele onlara bir şeyler verebiliyorsam bu beni iki katı daha sorumlu hissettiriyor. Onlarla bir şeyler paylaşmak bana iyi geliyor. Başarıya birlikte imza atmak benim için büyük bir zevk oluyor.

Selvet: Sizce hangisi daha kolay? Kadın kolları başkanı olmak mı? Üye olarak kalmak mı? Ya da yönetim kurulu üyesi olmak mı?

Handan: Bu duruma göre çok değişiyor ama yönetimde olmak çok zor. Çünkü sorumluluk sahibisin. Bütün üyelere eşit davranmak zorundasın. Yönetimde olabiliriz, ama bizlerde hata yapabiliyoruz. Yönetimdeyken eleştirmek istesek bazı uygulamaları eleştiremiyorsun. Üye olsaydık daha rahat hataları görüp eleştirebilirdik. Yanlışların düzeltilmesini çok daha kolay rica ede bilirdik. Yönetici kavramının içinde olunca yapamıyorsunuz. Birbirimize söylesek de eksikleri yeniden dönüp değerlendirdiğinizde, birçok insanın eleştiriye tahammülü olmadığı gibi, eksikleri tamamlamak gibi bir derdi de olmaya biliyor. O yüzden yöneticilik zor ve bana göre değil. Eğer yöneticiysen, lidersen tamamen şeffaf ve dürüstlükten yana olmalısın. Bu yüzden benim gibi bir insan için çok zor.

Kadın kolları başkanı iken kadınlarla anlaşa bilmenin yolunu bulmuştum. İş yerinde hocalarımla, ailemde, önce onların psikolojisini tanıyıp görme ile başlayıp sonra onlara nasıl davranacağımı belirleyebildiğim için biraz daha kolaydı ama üyeyken yanlışları söyleyebilmek çok daha rahat..

Selvet: Yöneticiyken hem üyelere karşı hissedilen bir sorumluluk var, hem de yönetimde olmanızdan dolayı kurmanız gereken bir denge var. Öyle değil mi?

Handan: Kesinlikle.

Selvet: Toplumda engelli kadın olmak zor, Hele gibi ülkelerde azgelişmiş ülkelerde başlı başına dezavantaj getiriyor değil mi?

Handan: Evet Türkiye'de kadın olmak zor… Engelli kadın olmak daha da zor… Engelli kadından ziyade engellenmek zor… Engelini bahane edip seni engellemeleri çok rahatsız edici… Engelli de bir birey durumunu kabul ederek de mutlu olacağını bir şeyler öğrendiğinde bir şeyleri başardığında daha mutlu olacağını anlayamıyorlar. Oysa biz bir şeyi başardığımızda diğer engellilere de umut oluyoruz.

Selvet: Hemcinslerinize o yüzden örnek olmak istiyorsunuz anladığım kadarıyla.

Handan: Kesinlikle öyle. Ben de örnek alarak buralara geldim çünkü Bu dalga dalga yayılıyor. ‘O başarmışsa ben de başarabilirim’ duygusu.

Selvet: Peki toplum olarak engelliye bakış açımızı nasıl buluyorsunuz?

Handan: Aslında sosyal yaşamda her iki tarafında bilinçlenmesi gerekiyor. Dışarıda biri gelip “Size yardım edebilir miyim?” dediğinde “Yok, kendim halledebilirim” demek var. Ya da sizi böyle bastonunuzdan, veya kolunuzun ucundan tuttuğunda, “Öyle değil, ben sizin kolunuza gireyim. Siz benden bir adım önce yürüyün” gibi ufak ipuçlarıyla engelliler hakkında insanları bilgilendirebilirsiniz. Bazen bizler de hassasiyet gösterip yanlış yapabiliyoruz. Engelliye yardım etmek isteyeni terslememek gerektiğini düşünüyorum.

Selvet: Anladığım kadarıyla toplumdan beklentilerimiz olduğu gibi topluma karşı bizim de insanları bilgilendirme görevimizin olduğunu söylüyorsunuz. Peki dergimiz hakkında ne düşünüyorsunuz? Gerçi henüz çok yeni 3/4 aylık bir dergi

Handan: Teknolojiyle aram çok iyi olmadığı için bakmamıştım. En son röportaj yapmadan üç gün önce girdim baktım evet çok güzel hazırlananlar var. Emeği geçen arkadaşlara cidden teşekkür ediyorum ama istiyorum ki bu dergiyi kendi şubemdeki kadın arkadaşlarımla da paylaşayım. Onlar da bunları görsünler, bilsinler, duysunlar. Ben paylaşmayı özellikle de bilgi paylaşmayı çok seviyorum. Bildiğim her şeyi hiç bıkmadan usanmadan onları da bıktırmadan anlatacağıma emin olabilirsiniz.

Selvet: Çok çok teşekkür ediyoruz sizin gibi değerli bir insanla söyleşi yapmak kıymetli. Örnek bir insansınız. Yaşam yolculuğuna engelli olmadan başlamış, sonrasında yaşamı omuzlamış, kendi emeğiyle, çabasıyla okumuş, bir yerlere gelmişsiniz. Gerçekten arıkovanı gibi çalışan bir arkadaşımızla röportaj yapmak bizim içinde çok büyük bir keyifti.

Kendi adıma sizi tebrik ediyorum. Siz her zaman yaşamda ya bir yol bulacağız bulamazsak o yolu biz açacağız mantığında olmuşsunuz. Sizin gibi bir insanın herkese örnek olabileceğine güç ve cesaret vereceğine inanıyoruz.

Handan: İnşallah. Ben de size çok teşekkür ediyorum.

Yorumlar

Bu yazı için yorum mevcut değil.
Dilerseniz Buradan yeni yorum gönderebilirsiniz.