HAZIRLAYAN: Selvet BAYRAKTAR TOKAT
Merhabalar değerli Umudun Kadınları Dergisi takipçileri. Birbirinden farklı araştırma ve bilgilerden oluşan bir köşeyle sizlerleyiz. Haydi öyleyse önce başlıklar:
• 'Günde 2 Litre Su İçin' Sözü Yalan Çıktı! Uzmanlardan Şaşırtan Açıklama!
• Dedikodu Yapmak Meğer Faydalıymış
• Bilim İnsanlarından Tarihi Keşif: Yakın Gözlükler Tarihe Mi Karışıyor?
• Araştırma Ezber Bozdu: Beklenmedik Yaş Grubu En Mutsuz Çıktı
• Ev İşi Yapmanın Ömrü Uzattığı Ortaya Çıktı
• Yaşlıların Gribe Karşı Savunmasızlığının Nedeni Bulundu
Günde 2 Litre Su İçin' Sözü Yalan Çıktı! Uzmanlardan Şaşırtan Açıklama!
Bilim dergisi Science’da yapılan araştırma, 23 ülkeden 5 bin 600 kişi üzerinde yapıldı. Sonuçlara göre, herkes için geçerli sabit bir su ihtiyacı bulunmuyor. Günlük tüketilmesi gereken su miktarı; yaş, kilo, yaşam tarzı, iklim koşulları ve fiziksel aktivite düzeyi gibi birçok faktöre bağlı olarak değişiyor.
Örneğin sıcak havada ağır işte çalışan bir kişi, serin ortamda masa başında çalışan bir kişiden çok daha fazla suya ihtiyaç duyuyor. Uzmanlara göre su içmek için en güvenilir gösterge “susama hissi”. Vücut susuz kaldığında bunu ağız kuruluğu, yorgunluk ve koyu renkli idrar gibi işaretlerle belli ediyor. Susuzluk hissetmiyorken zorla su içmenin doğru olmadığı vurgulanıyor. Araştırmaya göre, “herkes için günde 2 litre su” önerisi geçerliliğini yitirdi. Su tüketimi kişisel ihtiyaçlara göre belirlenmeli. Uzmanlar, vücudu dinleyerek doğal sinyallere göre su içmenin en sağlıklı yöntem olduğunu vurguluyor.
Dedikodu Yapmak Meğer Faydalıymış
Washington Eyalet Üniversitesi’nden davranış bilimci Dr. Nicole Hagen Hess, dedikodunun sanıldığından çok daha karmaşık bir iletişim biçimi olduğunu belirtti. Hess, “Dedikodu kötü niyetli sözlerden ziyade, sosyal çevrede bilgi paylaşımının bir yoludur. İnsanlar başkalarının güvenilirliği ya da davranışları hakkında fikir alışverişi yaparak kime güvenebileceğini belirler” dedi. Oxford Üniversitesi’nden evrimsel antropoloji profesörü Robin Dunbar ise dedikodu eğilimini primatların tüy temizleme davranışına benzetti. Dunbar’a göre bu tür iletişim, yalnızca kişisel bakım amacı taşımıyor, aynı zamanda grup içi bağların güçlenmesini ve sosyal hiyerarşide yer edinmeyi de kolaylaştırıyor. Dartmouth Üniversitesi’nde yapılan deneyler, dedikodunun sosyal dayanışmayı artırdığını ortaya koydu. Araştırmaya katılanların, başkalarıyla dedikodu yapabildikleri koşullarda daha fazla empati kurduğu ve ortak karar süreçlerine daha istekli katıldıkları belirlendi. Ayrıca bu kişilerin, grup içindeki sosyal oyunlarda daha fazla maddi katkıda bulundukları gözlendi.
Bilim İnsanlarından Tarihi Keşif: Yakın Gözlükler Tarihe Mi Karışıyor?
Yakını daha net görmeyi sağlayan okuma gözlükleri, dünyada milyonlarca kişinin reçete okumasına, mesaj yazmasına ve kitap okumasına yardımcı oluyor.
Ancak yeni bir çalışma, yakın görmeyi kalıcı biçimde iyileştirebilecek 'yenilikçi bir göz damlasının', bu durumu kökten değiştirebileceğini ortaya koydu.
Presbiyopi (yaşla birlikte gözün yakına odaklama yeteneğinin azalması) alanında uzman araştırmacılar, 766 hastayı kapsayan bir çalışma yürüttü.
Sonuçlara göre, damlayı kullananların çoğu Jaeger yakın görme çizelgesinde 2–3 satır (veya daha fazla) ilerleme kaydetti.
Bu da gözlüksüz okuma becerisinde 'belirgin bir iyileşme' anlamına geliyor. Çalışmada kullanılan damla iki etkin madde içeriyor:
Pilokarpin (Pilocarpine): Göz bebeğini daraltır, odak ayarlamasında görevli siliyer kasın kasılmasını tetikler.
Diklofenak (Diclofenac): Pilokarpinin yol açabileceği iltihap ve rahatsızlığı azaltır.
Katılımcılar damlayı günde iki kez (uyandıktan sonra ve yaklaşık 6 saat sonra) uyguladı; bazı durumlarda ise üçüncü doz, 'isteğe bağlı' kullanıldı. Araştırmacılar, ilk uygulamadan 1 saat sonra yakın okuma performansını ölçtü; ortalama 3,45 satır iyileşme kaydedildi.
En önemlisi de bu gelişmenin geçici olmaması ve iki yıl süren çalışma boyunca korunması oldu.
Çalışmanın sonuçları, Avrupa Katarakt ve Refraktif Cerrahi Derneği’nin 43. kongresinde sunuldu ve göz hekimleri ile uzmanlardan geniş ilgi gördü.
Araştırma Ezber Bozdu: Beklenmedik Yaş Grubu En Mutsuz Çıktı
Uzun yıllardır toplumda yaygın olan “insanlar en mutsuz dönemlerini 40’lı yaşlarda yaşar” görüşü, yeni bulgularla sarsıldı.
ABD ve İngiltere’den bilim insanlarının yaptığı kapsamlı araştırma, 18-24 yaş arasındaki gençlerin 44 ülke genelinde en mutsuz kesim olduğunu ortaya koydu.
Özellikle 2014’ten bu yana Z kuşağının ruh sağlığında belirgin bir bozulma gözlemlenirken, COVID-19 pandemisi bu tabloyu daha da ağırlaştırdı. Araştırma, gençlerin okul devamsızlığının arttığını, öğrenme güçlüklerinin yükseldiğini ve zihinsel sorunlar nedeniyle iş gücünden çekilen gençlerin sayısında artış yaşandığını ortaya koydu.
Özellikle genç kadınlar bu süreçten erkeklere kıyasla daha fazla olumsuz etkileniyor. ABD verilerine göre genç kadınların mutsuzluk oranı 2009’da %5,6 iken, 2024’te %9,3’e çıktı. Dartmouth College ve University College London araştırmacıları, 44 ülkede yürüttükleri çalışmada Z kuşağının neredeyse yarısının ruh sağlığı sorunları riski altında olduğunu saptadı.
25 yaş altındaki gençlerin %13’ten fazlası kendini “sıkıntılı” olarak tanımlarken, bu oran diğer yaş gruplarında %5,6 seviyesinde kaldı.
Hollanda’daki Erasmus Üniversitesi’nden mutluluk araştırmacısı Martijn Hendriks’e göre bu durumun en önemli sebeplerinden biri, gençlerin ekran başında geçirdiği sürenin artması ve sosyal kıyaslamaların olumsuz etkileri.
Ayrıca ekonomik sorunlar, yükselen konut fiyatları ve temel ihtiyaçlara erişimdeki zorluklar gençlerin mutsuzluğunu artırıyor. Araştırma, 1993-2024 yılları arasında 400 binden fazla kişinin verilerinin incelenmesiyle gerçekleştirildi. Sonuçlar, orta yaş krizine dair klişeyi yıktı.
Buna göre 45-70 yaş arası bireyler, en mutlu yaş grubunu oluşturuyor. 70 yaş üzerindekiler ise 25 yaş altındaki gençlerden daha yüksek mutluluk seviyelerine sahip. Küresel ölçekte 65 yaş üstünde “ümitsizlik” oranı %1’in altına düştü.
Ev İşi Yapmanın Ömrü Uzattığı Ortaya Çıktı
Amerikan Kalp Derneği’nin yayımladığı Circulation dergisinde yer alan yeni bir araştırmaya göre, günlük ev işleri sırasında yapılan hareketler dahil olmak üzere kısa süreli yoğun fiziksel aktiviteler, ölüm riskini azaltarak ömrü 6 yıla kadar uzatabiliyor.
Sydney Üniversitesi’nden Emmanuel Stamatakis liderliğinde yürütülen çalışmada, günde beş kez birer dakikalık yoğun fiziksel aktivitenin, özellikle kalp hastalıklarına karşı koruyucu etkiler sağladığı belirlendi. Daha önce haftada 150 dakika orta yoğunlukta yürüyüş ya da 75 dakika koşu, yüzme gibi yoğun egzersizler önerilirken, bu yeni bulgular günde yalnızca 5 dakikalık yoğun hareketin bile kalp sağlığı için yeterli olabileceğini ortaya koydu. Çalışmada, yaş ortalaması 62 olan ve düzenli egzersiz yapmayan 24 bin kişiye akıllı bileklikler takılarak 7 günlük hareket verileri incelendi. Sonuçlar, kısa süreli yoğun hareketlerin dahi ölüm riskini anlamlı ölçüde azalttığını ortaya koydu.
Yaşlıların Gribe Karşı Savunmasızlığının Nedeni Bulundu
Grip, yaşlılar için en riskli solunum yolu enfeksiyonlarından biri olmaya devam ediyor. Şimdiye dek bu durumun nedeni yaşlanmayla zayıflayan bağışıklık sistemi olarak görülüyordu. Ancak İngiltere ve Çin’den bilim insanları, 65 yaş üstü kişilerin gribi neden daha ağır geçirdiğine dair kritik bir mekanizmayı ortaya çıkardı: akciğerlerde artan ApoD proteini. ABD Ulusal Yaşlanma Enstitüsü verilerine göre grip, yaşlılarda zayıf bağışıklık sistemi ve diyabet gibi eşlik eden hastalıklar nedeniyle ölümcül seyredebiliyor. Ancak Nottingham ve Edinburgh Üniversiteleri ile Çin Tarım Üniversitesi’nin ortak araştırması, yaşlıların gribe karşı daha savunmasız olmasının biyolojik bir açıklamasını sundu. PNAS dergisinde yayımlanan çalışmada bilim insanları, yaşlıların akciğerlerinde ApoD (apolipoprotein D) adlı glikosile proteinin gençlere kıyasla daha fazla üretildiğini saptadı.
ApoD, normalde yağ metabolizması ve iltihaplanmayla ilişkili. Ancak yaşla birlikte bu proteinin düzeyi yükseldiğinde, grip enfeksiyonu sırasında akciğer dokusunda ciddi hasara yol açıyor. Bu durum bağışıklık yanıtını zayıflatıyor ve vücudun virüse karşı direncini düşürüyor. Araştırmacılara göre ApoD’nin hedef alınması, yaşlılarda grip enfeksiyonlarını hafifletmek için yeni bir tedavi yöntemi olabilir. Prof. Chang, “Yaşlıların gripten ağır etkilenmesini ApoD’yi baskılayarak azaltmak mümkün olabilir. Bu, yaşlanan nüfusun hastalık ve ölüm oranlarını düşürmede büyük etki yaratabilir” dedi.
Gelecek sayımızda yepyeni bilimsel araştırma sonuçlarıyla görüşmek üzere umutla kalın.
22.09.2025
Merhabalar değerli Umudun Kadınları Dergisi takipçileri. Birbirinden farklı araştırma ve bilgilerden oluşan bir köşeyle sizlerleyiz. Haydi öyleyse önce başlıklar:
• 'Günde 2 Litre Su İçin' Sözü Yalan Çıktı! Uzmanlardan Şaşırtan Açıklama!
• Dedikodu Yapmak Meğer Faydalıymış
• Bilim İnsanlarından Tarihi Keşif: Yakın Gözlükler Tarihe Mi Karışıyor?
• Araştırma Ezber Bozdu: Beklenmedik Yaş Grubu En Mutsuz Çıktı
• Ev İşi Yapmanın Ömrü Uzattığı Ortaya Çıktı
• Yaşlıların Gribe Karşı Savunmasızlığının Nedeni Bulundu
Günde 2 Litre Su İçin' Sözü Yalan Çıktı! Uzmanlardan Şaşırtan Açıklama!
Bilim dergisi Science’da yapılan araştırma, 23 ülkeden 5 bin 600 kişi üzerinde yapıldı. Sonuçlara göre, herkes için geçerli sabit bir su ihtiyacı bulunmuyor. Günlük tüketilmesi gereken su miktarı; yaş, kilo, yaşam tarzı, iklim koşulları ve fiziksel aktivite düzeyi gibi birçok faktöre bağlı olarak değişiyor.
Örneğin sıcak havada ağır işte çalışan bir kişi, serin ortamda masa başında çalışan bir kişiden çok daha fazla suya ihtiyaç duyuyor. Uzmanlara göre su içmek için en güvenilir gösterge “susama hissi”. Vücut susuz kaldığında bunu ağız kuruluğu, yorgunluk ve koyu renkli idrar gibi işaretlerle belli ediyor. Susuzluk hissetmiyorken zorla su içmenin doğru olmadığı vurgulanıyor. Araştırmaya göre, “herkes için günde 2 litre su” önerisi geçerliliğini yitirdi. Su tüketimi kişisel ihtiyaçlara göre belirlenmeli. Uzmanlar, vücudu dinleyerek doğal sinyallere göre su içmenin en sağlıklı yöntem olduğunu vurguluyor.
Dedikodu Yapmak Meğer Faydalıymış
Washington Eyalet Üniversitesi’nden davranış bilimci Dr. Nicole Hagen Hess, dedikodunun sanıldığından çok daha karmaşık bir iletişim biçimi olduğunu belirtti. Hess, “Dedikodu kötü niyetli sözlerden ziyade, sosyal çevrede bilgi paylaşımının bir yoludur. İnsanlar başkalarının güvenilirliği ya da davranışları hakkında fikir alışverişi yaparak kime güvenebileceğini belirler” dedi. Oxford Üniversitesi’nden evrimsel antropoloji profesörü Robin Dunbar ise dedikodu eğilimini primatların tüy temizleme davranışına benzetti. Dunbar’a göre bu tür iletişim, yalnızca kişisel bakım amacı taşımıyor, aynı zamanda grup içi bağların güçlenmesini ve sosyal hiyerarşide yer edinmeyi de kolaylaştırıyor. Dartmouth Üniversitesi’nde yapılan deneyler, dedikodunun sosyal dayanışmayı artırdığını ortaya koydu. Araştırmaya katılanların, başkalarıyla dedikodu yapabildikleri koşullarda daha fazla empati kurduğu ve ortak karar süreçlerine daha istekli katıldıkları belirlendi. Ayrıca bu kişilerin, grup içindeki sosyal oyunlarda daha fazla maddi katkıda bulundukları gözlendi.
Bilim İnsanlarından Tarihi Keşif: Yakın Gözlükler Tarihe Mi Karışıyor?
Yakını daha net görmeyi sağlayan okuma gözlükleri, dünyada milyonlarca kişinin reçete okumasına, mesaj yazmasına ve kitap okumasına yardımcı oluyor.
Ancak yeni bir çalışma, yakın görmeyi kalıcı biçimde iyileştirebilecek 'yenilikçi bir göz damlasının', bu durumu kökten değiştirebileceğini ortaya koydu.
Presbiyopi (yaşla birlikte gözün yakına odaklama yeteneğinin azalması) alanında uzman araştırmacılar, 766 hastayı kapsayan bir çalışma yürüttü.
Sonuçlara göre, damlayı kullananların çoğu Jaeger yakın görme çizelgesinde 2–3 satır (veya daha fazla) ilerleme kaydetti.
Bu da gözlüksüz okuma becerisinde 'belirgin bir iyileşme' anlamına geliyor. Çalışmada kullanılan damla iki etkin madde içeriyor:
Pilokarpin (Pilocarpine): Göz bebeğini daraltır, odak ayarlamasında görevli siliyer kasın kasılmasını tetikler.
Diklofenak (Diclofenac): Pilokarpinin yol açabileceği iltihap ve rahatsızlığı azaltır.
Katılımcılar damlayı günde iki kez (uyandıktan sonra ve yaklaşık 6 saat sonra) uyguladı; bazı durumlarda ise üçüncü doz, 'isteğe bağlı' kullanıldı. Araştırmacılar, ilk uygulamadan 1 saat sonra yakın okuma performansını ölçtü; ortalama 3,45 satır iyileşme kaydedildi.
En önemlisi de bu gelişmenin geçici olmaması ve iki yıl süren çalışma boyunca korunması oldu.
Çalışmanın sonuçları, Avrupa Katarakt ve Refraktif Cerrahi Derneği’nin 43. kongresinde sunuldu ve göz hekimleri ile uzmanlardan geniş ilgi gördü.
Araştırma Ezber Bozdu: Beklenmedik Yaş Grubu En Mutsuz Çıktı
Uzun yıllardır toplumda yaygın olan “insanlar en mutsuz dönemlerini 40’lı yaşlarda yaşar” görüşü, yeni bulgularla sarsıldı.
ABD ve İngiltere’den bilim insanlarının yaptığı kapsamlı araştırma, 18-24 yaş arasındaki gençlerin 44 ülke genelinde en mutsuz kesim olduğunu ortaya koydu.
Özellikle 2014’ten bu yana Z kuşağının ruh sağlığında belirgin bir bozulma gözlemlenirken, COVID-19 pandemisi bu tabloyu daha da ağırlaştırdı. Araştırma, gençlerin okul devamsızlığının arttığını, öğrenme güçlüklerinin yükseldiğini ve zihinsel sorunlar nedeniyle iş gücünden çekilen gençlerin sayısında artış yaşandığını ortaya koydu.
Özellikle genç kadınlar bu süreçten erkeklere kıyasla daha fazla olumsuz etkileniyor. ABD verilerine göre genç kadınların mutsuzluk oranı 2009’da %5,6 iken, 2024’te %9,3’e çıktı. Dartmouth College ve University College London araştırmacıları, 44 ülkede yürüttükleri çalışmada Z kuşağının neredeyse yarısının ruh sağlığı sorunları riski altında olduğunu saptadı.
25 yaş altındaki gençlerin %13’ten fazlası kendini “sıkıntılı” olarak tanımlarken, bu oran diğer yaş gruplarında %5,6 seviyesinde kaldı.
Hollanda’daki Erasmus Üniversitesi’nden mutluluk araştırmacısı Martijn Hendriks’e göre bu durumun en önemli sebeplerinden biri, gençlerin ekran başında geçirdiği sürenin artması ve sosyal kıyaslamaların olumsuz etkileri.
Ayrıca ekonomik sorunlar, yükselen konut fiyatları ve temel ihtiyaçlara erişimdeki zorluklar gençlerin mutsuzluğunu artırıyor. Araştırma, 1993-2024 yılları arasında 400 binden fazla kişinin verilerinin incelenmesiyle gerçekleştirildi. Sonuçlar, orta yaş krizine dair klişeyi yıktı.
Buna göre 45-70 yaş arası bireyler, en mutlu yaş grubunu oluşturuyor. 70 yaş üzerindekiler ise 25 yaş altındaki gençlerden daha yüksek mutluluk seviyelerine sahip. Küresel ölçekte 65 yaş üstünde “ümitsizlik” oranı %1’in altına düştü.
Ev İşi Yapmanın Ömrü Uzattığı Ortaya Çıktı
Amerikan Kalp Derneği’nin yayımladığı Circulation dergisinde yer alan yeni bir araştırmaya göre, günlük ev işleri sırasında yapılan hareketler dahil olmak üzere kısa süreli yoğun fiziksel aktiviteler, ölüm riskini azaltarak ömrü 6 yıla kadar uzatabiliyor.
Sydney Üniversitesi’nden Emmanuel Stamatakis liderliğinde yürütülen çalışmada, günde beş kez birer dakikalık yoğun fiziksel aktivitenin, özellikle kalp hastalıklarına karşı koruyucu etkiler sağladığı belirlendi. Daha önce haftada 150 dakika orta yoğunlukta yürüyüş ya da 75 dakika koşu, yüzme gibi yoğun egzersizler önerilirken, bu yeni bulgular günde yalnızca 5 dakikalık yoğun hareketin bile kalp sağlığı için yeterli olabileceğini ortaya koydu. Çalışmada, yaş ortalaması 62 olan ve düzenli egzersiz yapmayan 24 bin kişiye akıllı bileklikler takılarak 7 günlük hareket verileri incelendi. Sonuçlar, kısa süreli yoğun hareketlerin dahi ölüm riskini anlamlı ölçüde azalttığını ortaya koydu.
Yaşlıların Gribe Karşı Savunmasızlığının Nedeni Bulundu
Grip, yaşlılar için en riskli solunum yolu enfeksiyonlarından biri olmaya devam ediyor. Şimdiye dek bu durumun nedeni yaşlanmayla zayıflayan bağışıklık sistemi olarak görülüyordu. Ancak İngiltere ve Çin’den bilim insanları, 65 yaş üstü kişilerin gribi neden daha ağır geçirdiğine dair kritik bir mekanizmayı ortaya çıkardı: akciğerlerde artan ApoD proteini. ABD Ulusal Yaşlanma Enstitüsü verilerine göre grip, yaşlılarda zayıf bağışıklık sistemi ve diyabet gibi eşlik eden hastalıklar nedeniyle ölümcül seyredebiliyor. Ancak Nottingham ve Edinburgh Üniversiteleri ile Çin Tarım Üniversitesi’nin ortak araştırması, yaşlıların gribe karşı daha savunmasız olmasının biyolojik bir açıklamasını sundu. PNAS dergisinde yayımlanan çalışmada bilim insanları, yaşlıların akciğerlerinde ApoD (apolipoprotein D) adlı glikosile proteinin gençlere kıyasla daha fazla üretildiğini saptadı.
ApoD, normalde yağ metabolizması ve iltihaplanmayla ilişkili. Ancak yaşla birlikte bu proteinin düzeyi yükseldiğinde, grip enfeksiyonu sırasında akciğer dokusunda ciddi hasara yol açıyor. Bu durum bağışıklık yanıtını zayıflatıyor ve vücudun virüse karşı direncini düşürüyor. Araştırmacılara göre ApoD’nin hedef alınması, yaşlılarda grip enfeksiyonlarını hafifletmek için yeni bir tedavi yöntemi olabilir. Prof. Chang, “Yaşlıların gripten ağır etkilenmesini ApoD’yi baskılayarak azaltmak mümkün olabilir. Bu, yaşlanan nüfusun hastalık ve ölüm oranlarını düşürmede büyük etki yaratabilir” dedi.
Gelecek sayımızda yepyeni bilimsel araştırma sonuçlarıyla görüşmek üzere umutla kalın.
22.09.2025
Yorumlar
Bu yazı için yorum mevcut değil.
Dilerseniz Buradan yeni yorum gönderebilirsiniz.