HAZIRLAYAN: Selvet BAYRAKTAR TOKAT
İçten ve sıcacık bir merhaba değerli takipçilerimiz. Kendimde öğrendiğim için hazırlamaktan en keyif aldığım köşeyle sizlerleyiz. Bakalım hangi bilimsel araştırmaları derledik sizler için.
Önce başlıklar:
Kanser tedavisinde yeni umut: 'Tırtıl Mantarı' virüsleri yok edebilir
Evli olmayan kişilerin depresyona girme riski daha yüksek
Film izlerken ağlayanların erken ölüm riski mi var?
İsveçli bilim insanlarından uyarı: Özellikle kadınları tehdit ediyor!
Bilim insanlarından 'mucizevi' tedavi yöntemi: Uyuşturucu ve alkol bağımlılığı sona mı eriyor?
Kanser tedavisinde yeni umut: 'Tırtıl Mantarı' virüsleri yok edebilir
Araştırmacılar, tırtıl mantarında bulunan bir bileşiğin, kansere yol açan kontrolden çıkmış hücre büyümesini nasıl durdurabileceğini keşfetti. Cordycepin olarak bilinen bileşik, tırtılları enfekte eden Cordyceps militaris adlı parazitik bir mantar tarafından üretiliyor. Mantarın kendisi, özellikle geleneksel Çin tıbbında tıbbi nitelikleriyle araştırılan bir mantar olarak biliniyor.
Cordycepin'in daha önceki çalışmalarda kanser ilacı olarak umut vadeden bir ilaç olduğu gösterilmişti ancak bilim insanları şimdiye kadar bu ilacın nasıl çalıştığını tam olarak anlayamamıştı. İngiltere'deki Nottingham Üniversitesi'nden bir ekip, gelişmiş tarama teknikleri kullanarak, kordisepin'in birden fazla hücre hattındaki binlerce gen üzerindeki etkilerini inceledi. Kordisepin'in, kanser belirtisi olan kontrolsüz hücre bölünmesini teşvik eden hücresel yollara müdahale ederek etki ettiğini buldular.
FEBS Letters dergisinde yayımlanan araştırmaya liderlik eden Cornelia de Moor, yaptığı açıklamada, "Verilerimiz, kordycepin'in yeni kanser ilaçları için iyi bir başlangıç noktası olduğunu doğruluyor ve faydalı etkilerini açıklıyor" dedi. Araştırmacılar, hücrelerin içine girdiğinde, kordisepin'in kordisepin trifosfat adlı bir moleküle dönüştüğünü keşfettiler. Bileşiğin bu değiştirilmiş hali, hücrenin büyümeyi teşvik eden sinyallerini doğrudan bozabilir ve sonuçta kanser hücrelerinin bölünmesini durdurabilir. Hücre büyümesini etkileyen muhtemel faktörün kordycepin trifosfat olduğu ve dolayısıyla doğrudan kanser hücrelerini hedef alabilen molekülün bu olduğu belirlendi.
Kontrolsüz büyümeye neden olan hücre sinyal yollarını hedeflemek, sağlıklı hücrelere zarar verebilen kemoterapi gibi geleneksel kanser tedavilerine umut verici bir alternatif sunuyor. Kordycepin bazlı ilaçlar, tümör büyümesini besleyen mekanizmalara seçici bir şekilde müdahale ederek vücuda daha az zarar verebilir.
De Moor, "Birkaç yıldır kordycepin'in çeşitli hastalıklar üzerindeki etkilerini araştırıyoruz ve her adımda bunun etkili bir tedavi olarak nasıl kullanılabileceğini anlamaya bir adım daha yaklaşıyoruz" dedi.
Evli olmayan kişilerin depresyona girme riski daha yüksek
Araştırmacılar, yaklaşık 7 ülkeden 100 binden fazla kişinin verilerini analiz etti.
Birleşik Krallık 2007 Yetişkin Psikiyatrik Morbidite Araştırması'ndan (APMS) yaklaşık 222 kişi depresyon belirtileri gösterdiğini bildirdi. Bu kişilerin 73'ü evli, 62'si bekar, 55'i boşanmış ya da ayrı yaşayan ve 32'si duldur.
Çin'in Makao kentindeki Makao Politeknik Üniversitesi'nden Kefeng Li ve meslektaşları Nature Human Behaviour dergisinde yayımlanan çalışmada, şunları kaydetti:
“Ülkeler arası analizimiz, evli olmayan bireylerin daha fazla depresyon riski altında olabileceğini ve bu riski azaltmaya yönelik her türlü çabanın kültürel bağlam, cinsiyet, eğitim düzeyi ve madde kullanımının rollerini dikkate alması gerektiğini göstermektedir.” 4 ila 18 yıllık bir takip süresi boyunca ABD, Meksika, İrlanda, Güney Kore, Çin ve Endonezya'daki insanları da inceleyen çalışma, evli olmayanların evli olanlara kıyasla %79 daha yüksek depresif semptom riskiyle ilişkili olduğunu ortaya koydu.
Ayrıca boşanmış ya da ayrı yaşayan kişilerin depresyon belirtileri gösterme riskinin %99 daha yüksek olduğu tespit edilmiştir. Bu arada, dul kalanların evli olanlara göre %64 daha yüksek risk taşıdığı görüldü.
Araştırmaya göre, Batı ülkelerindeki evli olmayan kişilerin, Doğu ülkelerindekilere kıyasla daha yüksek depresyon riskine sahip olduğu belirtildi.
Dünya Sağlık Örgütü'ne (WHO) göre, dünya genelinde yaklaşık 280 milyon kişi depresyon geçirmektedir ve bu rakam dünya yetişkin nüfusunun yaklaşık %5'ini oluşturmaktadır. Bilim insanları bulguların, bu durum açısından daha yüksek risk altında olan kişilerin tespit edilmesine yardımcı olabileceğini belirtiyor.
Araştırmacılar, evli kişiler arasında depresyon oranlarının daha düşük olmasının, çiftlerin birbirlerini sosyal olarak destekleyebilmeleri, ekonomik kaynaklara daha iyi erişebilmeleri ve birbirlerinin refahı üzerinde olumlu bir etkiye sahip olmalarından kaynaklanabileceğini öne sürüyor.
Film izlerken ağlayanların erken ölüm riski mi var?
Eğer film izlerken ağlıyorsanız, sıradan durumları tehdit edici olarak yorumluyorsanız veya reddedilmekten korkuyorsanız erken ölüm riskiniz daha yüksek olabilir.
Bu tür davranışlar nevrotiklik belirtileri olarak kabul edilebiliyor ve yeni bir araştırma, bu kişilik özelliğinin erken ölüm riskini yüzde 10 artırdığını ortaya koydu.
Chip'in aktardığına göre nevrotiklik; korku, üzüntü, sinirlilik gibi olumsuz duygularla ilişkilendirilen bir duygu durumu. Ancak zihin ve bedende tahribata yol açan yalnızlık, kaygı, sinirlilik gibi çeşitli bileşenlerle birleştiğinde tehlikeli hale geliyor. Bilim insanları, yalnızlığın erken ölümün en güçlü belirleyicisi olduğunu, çünkü bu duygunun solunum ve sindirim sistemi hastalıklarına yol açabileceğini ileri sürüyor. Nevrotiklik bozukluğunun ruh hali değişimleri ve umutsuzluk hissi gibi diğer yönlerinin de yüksek ölüm riskiyle ilişkili olduğu görüldü. Bilim insanları genel olarak bu olasılığın erkeklerde en yüksek düzeyde olduğunu tespit etti. Özellikle 54 yaşın altındaki ve üniversite diploması olmayan kişilerde daha belirgin olduğunu buldu.
Florida Eyalet Üniversitesi liderliğindeki bir araştırma ekibi, yarım milyon insana ait biyolojik örnekler ve genetik, yaşam tarzı ve sağlık bilgilerinin yer aldığı devasa bir veri tabanı olan İngiltere Biyobankası'ndan alınan verileri analiz etti. 2006 - 2010 yılları arasında Biyobanka'da bilgileri saklanan yaklaşık 500 bin kişiye nörotisizm değerlendirmesi yapıldı. Denek sayısı bu kadar yüksek olduğu için ortaya çıkan sonuçları çok ciddiye almak gerekiyor.
Bu kişilerin sağlık ve ölüm istatistikleri değerlendirildiğinde, diğer insanlara göre daha yüksek erken ölüm oranı yaşadıkları fark edildi.
Özetlemek gerekirse, "hiçbir şeyi kafaya takmadan, üzülmeden, keyfine bakarak yaşayanlar" daha uzun ömürlü oluyorlar.
İsveçli bilim insanlarından uyarı: Özellikle kadınları tehdit ediyor!
Günlük beslenme rutinimizin vazgeçilmez bir parçası olan inek sütü, yıllardır sağlıklı bir içecek olarak kabul ediliyor. Ancak, İsveç'te yapılan yeni bir araştırma, özellikle kadınlarda düzenli süt tüketiminin kalp krizi riskini artırabileceğini gösteriyor. Bu bulgu, süt tüketiminin sağlık üzerindeki etkileri konusunda yeniden düşünmemize neden oluyor. Uppsala Üniversitesi'nde gerçekleştirilen ve 60.000 kadın ile 40.000 erkeğin katıldığı geniş çaplı bir araştırmada, düzenli inek sütü tüketiminin kadınlarda kalp krizi riskini %21 oranında artırdığı tespit edildi. Araştırmacılar, sütte bulunan laktozun iltihaplanmaya yol açarak kalp sağlığını olumsuz etkileyebileceğini belirtiyor. Daha önce yapılan bazı çalışmalar, inek sütü tüketiminin Tip 2 diyabet ve Alzheimer hastalığı riskini artırabileceğini öne sürmüştü. Ayrıca, ABD'li beslenme uzmanı Noreen Iftikhar, düzenli inek sütü tüketiminin prostat kanseri riskini artırabileceğini ve cilt sorunlarına yol açabileceğini belirtiyor. Bu bulgular ışığında, bazı uzmanlar bitkisel bazlı süt alternatiflerinin değerlendirilmesini öneriyor. Badem, soya veya yulaf sütü gibi seçenekler, laktoz intoleransı olan bireyler için de uygun olabilir. Ancak, bu alternatiflerin besin değerleri ve içerikleri farklı olduğundan, tüketmeden önce bir beslenme uzmanına danışmak faydalı olacaktır. Harvard Tıp Fakültesi'nden Dr. Walter Willett, süt tüketiminin sağlık üzerindeki etkilerinin bireysel farklılıklar gösterebileceğini ve genel bir yargıya varmanın zor olduğunu belirtiyor. Willett, "Süt tüketimi konusunda dengeli bir yaklaşım benimsemek ve bireysel sağlık durumunu göz önünde bulundurmak önemlidir" Diyor.
Bilim insanlarından 'mucizevi' tedavi yöntemi: Uyuşturucu ve alkol bağımlılığı sona mı eriyor?
Batı Virginia Üniversitesi Rockefeller Nörobilim Enstitüsü'ndeki doktorlar, gönüllü katılımcılara 1 milyon dolar değerinde bir kask ve gözlük yerleştiriyor ve ardından onlara sorun yaşadıkları maddelerin görüntülerini gösteriyor.
The Wall Street Journal'ın haberine göre, bu esnada beynin belirli bölgelerine ultrason dalgaları kullanarak, hastanın bağımlı olduğu maddeye karşı herhangi bir isteği kalmayana kadar nabız atıyorlar.
Eroin ve metamfetamin sorunu olan 41 yaşındaki Joe Hilton, deneysel tedaviyi denedi.
“Beyin zaplama” işleminden geçtikten sonra WSJ'ye verdiği demeçte, tedaviden önce sahip olduğu uyuşturucu isteklerinin artık olmadığını ve son 20 gündür kullandığı maddelerle ilgili hiçbir şey hissetmediğini söyledi.
Bilim insanları, bu yeni tedavinin uyuşturucu ve alkol sorunlarının tedavisinde kullanılabileceği gibi yeme bozukluğu ya da kumar bağımlılığı olan kişilere de yardımcı olabileceği konusunda umutlular.
Hilton 30 hastayı kapsayan klinik deneyde yer alan üçüncü hastaydı.
Şimdiye kadar elde edilen sonuçlar umut verici; tedaviye katılanların dörtte üçünün birkaç ay sonra madde bağımlılığından kurtuldukları kaydedildi.
Bununla birlikte, araştırmacılar bunun bir tür mucize tedavi olduğu konusunda ihtiyatlı davrandılar.
Rockefeller Nörobilim Enstitüsü'ndeki klinik nöropsikolog olan James Mahoney, WSJ'ye şunları söyledi:
“Aşermeyi ortadan kaldırırsanız ama stres faktörlerini ortadan kaldırmazsanız ve aşermenin yerine daha uyumlu başa çıkma mekanizmaları koymazsanız, eninde sonunda geri dönersiniz.” Farklı bir çalışma, evde bir kulaklık aracılığıyla beyin zaplamasının depresyon tedavisinde de kullanılabileceğini ortaya koydu.
Araştırmaya göre tedavi, hastaların yarısından fazlasında (yüzde 57,5) sadece 10 hafta içinde tüm depresyon belirtilerini hafifletiyor.
Çalışma ayrıca, beyne zap yapan kulaklığın, denemeye katılan hastaların yüzde 64,2'sinde semptomları iyileştirebildiğini gösterdi.
King's College London Psikiyatri, Psikoloji ve Nörobilim Enstitüsü Duygudurum Bozuklukları Merkezi Direktörü ve Duygudurum Bozuklukları Başkanı Allan Young şunları söyledi:
“Bu sonuçlar çok heyecan verici ve depresyonun gelecekteki tedavisi üzerinde önemli bir etkiye sahip olmaya hazırlanıyor. Majör depresyon tüm dünyada yetersiz tedavi edilmektedir ve mevcut tedavi yöntemlerinin önemli sınırlamaları vardır. Bu çalışma, bu tedavinin hem etkili olduğunu hem de iyi tolere edildiğini göstererek, şu anda kendileri için işe yarayan seçenekleri bulmakta zorlanan hastalara hayati önem taşıyan yeni bir alternatif sunuyor.”
Flow Neuroscience kulaklık, depresyon hastalarında beynin düşük aktivite ile bağlantılı bir bölgesini uyarmak için transkraniyal doğru akım stimülasyonu (tDCS) adı verilen non-invaziv bir beyin stimülasyon tekniği kullanmaktadır.
Gelecek sayımızda yine ufkumuzu genişletecek yepyeni bilimsel araştırmalarla buluşmak dileğiyle umutla kalın.
18.11.2024
Yorumlar
Bu yazı için yorum mevcut değil.
Dilerseniz Buradan yeni yorum gönderebilirsiniz.