Merhabalar sevgili Umudun Kadınları Dergisi sevenleri.İlginizi çekecek yeni bilimsel araştırma bulguları içeren haberlerimizle beraberiz. Önce başlıklar.
Kahvenin yeni bir etkisi keşfedildi: Hareketsiz yaşamı nasıl etkiliyor
Narsisizm yaş ilerledikçe geriler mi?
Babalık erkeklerin beynini değiştiriyor
Kahvenin Yeni Bir Etkisi Keşfedildi: Hareketsiz Yaşamı Nasıl Etkiliyor
Çinli araştırmacılar kahve tüketiminin oturmaktan kaynaklı ölüm ihtimalini düşürdüğünü tespit etti. Jiangsu eyaletindeki Suzhou'da yer alan Soochow Üniversitesi'nden araştırmacılar, ABD'deki 10 bin 639 kişiye ait verileri inceledi.
Independent Türkçe'nin aktardığına göre, veriler, masa başında her gün harcanan ortalama zamanla tüketilen kahve miktarına dair bilgileri içeriyor.
Hakemli dergi BMC Public Health'de yayımlanan çalışmada, günde 8 saatten fazla oturmanın, günde 4 saat hareketsiz kalmaya kıyasla özellikle kalp hastalığına bağlı ölüm riskini artırdığı belirlendi.
Diğer yandan bu süre içinde daha çok kahve tüketenlerin ölüm riskinin, az kahve içenlere göre 1,58 kat daha düşük olduğu ortaya çıktı.
Araştırmanın yazarı Bingyan Li, bulguların şaşırtıcı olduğunu belirterek şunları söyledi:
"Kahve dünyada ve ABD'de en yaygın tüketilen içeceklerden biri. Birçok çalışma düzenli kahve tüketiminin, güçlü antioksidan özellikleri nedeniyle kronik hastalıklardan kaynaklanan morbidite ve mortaliteyi azaltabileceğini göstermektedir."
Bilim insanları, kahvenin hareketsiz yaşam tarzı nedeniyle oluşan riskleri neden hafiflettiğini tespit edemedi.
Ancak İsveç ve Birleşik Krallık'tan araştırmacıların şubatta yayımladığı çalışmada, kandaki kafeinin tip 2 diyabet veya kardiyovasküler hastalıklara yakalanma riskini azalttığı bulunmuştu.
Geçen yıl Şubatta yayımlanan başka bir araştırmadaysa kafeinsiz kahvenin bile metabolizmanın hızlanmasını ve iltihaplanmanın azalmasını sağlayan antioksidanlar açısından zengin olduğuna dikkat çekilmişti.
Narsisizm Yaş İlerledikçe Geriler Mi?
Kişilik özellikleriyle ilgili yeni bir araştırmaya göre, narsist (özsever) insanlar yaşlandıkça daha cömert ve uzlaşmacı olurken, empati duyguları da gelişiyor.
37 binden fazla kişinin katılımıyla gerçekleştirilen araştırma, narsistlerin anlamsız kibir duyguları azalsa da, tamamen bu duygudan kurtulamadıklarını gösteriyor.
Araştırmacılar, çocukken akranlarına göre daha narsist olanların yetişkinlik dönemlerinde de benzer yatkınlıkta olduklarını buldu.
Uzmanlar en az üç tip narsistik davranış olduğunu söylüyorlar. Hepimiz zaman zaman bazı narsisistik özellikler gösterebiliriz.
Doktorlar tarafından bu terim, spesifik ve teşhis edilebilir bir kişilik bozukluğu tipini tanımlamak için kullanılıyor.
Tanımlar farklılık gösterse de, tümünde ortak tema, diğer insanlardan daha iyi veya daha değerli olduklarına dair sarsılmaz bir inanç beslemeleri. Bu, etrafındakiler tarafından kibir ve bencillik olarak tanımlanabiliyor.
Psychological Bulletin adlı tıp dergisinde yayınlanan yeni araştırma, yaşları 8 ila 77 arasında değişen 37 bin 247 katılımcıyla, geçmişte yapılan 51 çalışmadan elde edilen verileri derliyor.
Araştırmacılar davranış özelliklerine göre üç tip narsisti incelediler:
Fail narsistler- Kendilerini başkalarından büyük veya üstün hisseden ve hayranlık isteyen kişiler.
Düşman narsistler- Başkalarını rakip olarak gören, istismarcı ve empatiden yoksun olanlar
Nevrotik narsistler- Utanmaya eğilimli, güvensiz ve eleştiriye karşı aşırı duyarlı olanlar.
Bilim insanları araştırma için bu kişilik ölçümlerinin zaman içinde nasıl değiştiğini anketlerle incelediler ve genel olarak narsisizm puanlarının yaşla birlikte düştüğünü buldular.
Ancak değişiklikler hafif ve kademeli olarak gelişti.
Araştırmanın başındaki Dr. Ulrich Orth, BBC'ye verdiği demeçte, "Açıkçası, bazı kişiler daha çok değişebilir, ancak genel olarak çok narsist biri olarak tanıdığınız bir kişiyle birkaç yıl sonra tekrar karşılaştığınızda tamamen değişmiş olması beklenmez" dedi.
İsviçre'deki Bern Üniversitesi'nden Dr. Orth bazı narsisistik özelliklerin en azından kısa vadede faydalı olabileceğini söylüyor.
Örneğin popülerliğinizi, flörtlerdeki başarınızı ve iyi bir işe girme şansınızı artırabilir. Ancak daha uzun vadede, neden olduğu çatışmalar nedeniyle sonuçlar çoğunlukla olumsuz olur.
Dr. Orth, "Bu sonuçlar yalnızca kişinin kendisini değil, aynı zamanda partnerler, çocuklar, arkadaşlar, iş arkadaşları ve çalışanlar gibi etkileşimde bulunduğu bireylerin refahını da etkiliyor" diye ekledi. Bir narsisti terk etmek üzerine bir kitap yazan psikolog Dr. Sarah Davies, BBC'ye, insanların zaman zaman kibirli veya bencil olabilmelerine rağmen, bunun gerçek klinik narsisizmle karıştırılmaması gerektiğini söyledi:
"Narsistler başkalarına imrenmeye ve onları kıskanmaya eğilimlidirler; son derece istismarcı ve manipülatiftirler.
"Narsist olmayan diğer insanlardan farklı olarak pişmanlık duymazlar, kendilerini kötü hissetmezler veya sorumluluk duyguları yoktur."
Davies, sosyal medyanın etkisiyle narsisizme ilgide bir patlama yaşandığını söylüyor.
"Bu bir dereceye kadar faydalı; daha fazla insanı bu konu hakkında bilgilendirmeye ve farkındalık yaratmaya yardımcı oluyor. Ancak birçok ruh sağlığı terimi gibi, klinik anlamını da biraz yitiriyor."
Dr. Davies, bu terimi kullanırken daha dikkatli olmamız gerektiğini söylüyor.
"Davranışları adlandırmada spesifik olmayı ve ayırmayı çok daha faydalı buluyorum. Örneğin, yakın zamanda bir arkadaşım, ayrıldıktan sonra kendisini tamamen görmezden gelen eski sevgilisine narsist dedi.
"Ghosting (birini herhangi bir açıklama yapmadan aniden hayatınızdan çıkarmak) elbette korkunç, ancak bunun sebebi ilişki bittikten sonra konuşmayı kaldıramamak da olabilir. Bu karşısındakinin öfkeli bir narsist olduğu anlamına gelmez.
"Bir süre birlikteydiler ve partnerinin 'narsist olduğuna' dair başka bir belirti yoktu.” Dr. Davies'e göre, bir narsistle ilişki içinde olabileceğinize dair bazı işaretler var:
Sürekli dram- Narsist kendisine ihtiyaç duyulmasına ihtiyaç duyar; kaos ve çatışma arar
Samimiyetle özür dilemez- Hiçbir zaman kendi davranışlarının tam sorumluluğunu üstlenmez
Karşısındakini suçlama- Kendi bencil çıkarları için başkalarını manipüle eder ve sömürürler.
Londra'daki Deancross Kişilik Bozukluğu Servisi'nde danışman psikiyatrist Dr. Tennyson Lee, araştırmanın iyi yürütüldüğünü ve bulgularının faydalı olduğunu söyledi.
BBC'ye konuşan Dr. Lee, "İyi haber, narsisizmin genellikle yaşla birlikte azalması. Kötü haberse bu azalmanın çok belirgin olmaması" dedi ve ekledi:
"Narsisizmin belirli bir yaşta birdenbire iyileşmesini beklemeyin; öyle olmuyor. Bu inanış, uzun süredir acı çeken ve eşinin 'yakında iyileşmesini' bekleyenler için sorun yaratabilir" dedi.”
Babalık Erkeklerin Beynini Değiştiriyor
Bilim dergisi Cerebral Cortex'te yayımlanan yeni çalışmaebeveynliğin, erkeklerin beyninde bebekleriyle bağ kurmalarını ve bebeklerin ihtiyaçlarına hassasiyetlerini destekleyen değişimlere yol açtığını gösteriyor. Bunun da türümüzün hayatta kalması için önemli bir adaptasyon olduğuna inanılıyor. Independent Türkçe'nin aktardığı habere göre Southern California Üniversitesinde beyin yapısındaki değişimleri araştıran psikoloji profesörü baş araştırmacı Darby Saxbe ve İspanya'daki meslektaşları, çocuğu olacak 40babada, ilk bebeklerinin doğumundan önce ve sonra beyin görüntüleme çalışmaları yürüttü. Bulgularında, erkeklerbabalıktan önce ve sonra gri maddelerinde küçülme yaşadığında, bu değişimin kadınlardakinden daha hafif olduğunu gözlemlediler.
Yaşanan değişimler çoğunlukla serebral kortekste, hafıza, düşünme, mantık, öğrenme, sorun çözme ve duygusal işlemleme gibi beynin yürütücü işlemlerinden sorumlu kısımda görüldü. Gri maddenin küçülmesinin, erkek beyninin bilgi işleme becerilerini geliştirmek için vücudun bir yöntemi olduğu anlaşıldı. İkinci araştırmalarında Saxbe ve ekibi, 38 yeni babayı gözlemleyerek ebeveynliğe dair daha yüksek seviyede motivasyon ve katılım bildirenlerin serebral korteksteki gri madde hacminde daha fazla küçülme gerçekleştiğini keşfetti.
Serebral korteksteki gri maddede küçülme, babaların bebeklerinin doğumundan önce ve sonra geçirdiği tek değişim değil, erkeklerin hormonal değişiklikler de yaşadığına işaret eden çeşitli çalışmalar var.
Araştırmacılar babaların, yenidoğanlarını ilk kez kucaklarına aldıklarında önemli miktarda oksitosin artışı yaşadığını tespit etmiş, çalışmalar testosteron seviyelerinin erkeklerin ebeveyn olma ihtimallerini belirtebildiğini de görmüştü.
İkinci konuyla ilgili sonuçlar 600 erkeği inceleyen bir çalışmayla elde edilmişti, araştırmacılar 4 yıl sonra katılımcılarla yeniden görüştüklerinde, 20'li yaşların başında testosteron seviyesi yüksek erkeklerin eş sahibi babalara dönüşme olasılığının, testosteron seviyesi düşük erkeklerden daha fazla olduğunu keşfetmişti.
Erkeklerde testosteron seviyesi, eşleşme ve üreme güdülerini desteklediği için önemli. Değerlerde azalma bazılarına endişe verse de Notre Dame Üniversitesi profesörü Lee Gettler araştırmalarında azalmanın esasen önceliklerin sıfırlanması şeklinde gerçekleştiğini tespit etmişti. Bulgularında, azalmanın 30'larındaki daha yaşlı babalarda, 20'lerindekiler kadar dramatik olmadığına ulaşmışlardı.
Gelecek sayımızda yeni bilimsel araştırma ve gelişmelerle görüşmek dileğiyle umutla kalın.
17 Temmuz 2024
Yorumlar
Bu yazı için yorum mevcut değil.
Dilerseniz Buradan yeni yorum gönderebilirsiniz.