YAZAN: Fatma Işık KAYA (Fadime)
70'li yılların başlarıydı. İlkokul 4. ya da 5. sınıfa geçmiştim. Siyah beyaz tek kanal televizyonda 6 bölüm sürecek bir dizi başladı. Adı; "KAYNANALAR"dı. Rahmetli Tekin Akmansoy yazıp, yönetiyordu aynı zamanda Nuri Kantar rolünü oynuyordu. Leman Çidamlı, Hâşim Hekimoğlu, Defne Yalnız, Muammer Çipa, Sermin Hürmeriç, Münir Canar dizinin aklıma gelen oyuncuları. Çoğu rahmetli oldu maalesef.
Oyuncuların hepsini çok sevmiş, benimsemiştim ama bir tanesi beni öyle etkilemişti ki anlatamam. Bu; Tijen Hanım rolünü canlandıran, değerli opera sanatçımız Sevda Aydan'dı. Tijen; avukat kocası Timur'un (Hâşim Hekimoğlu) çok korktuğu, "Niiiiiiiiiiii!... Timuuuuuurrrrrrr!..." diye bağırdığında kaçacak delik aradığı, oldukça havalı, sert bir hanımdı. Öyle benimsemiştim ki, bir büyüyeyim, evlendiğim adamı Tijen Hanım gibi korkutacağım derdim. Sonra bu güzel dizi yıllarca sürdü. Benim Sevda Aydan hayranlığım da. İzledikçe opera sanatına da ilgi duymaya başlamıştım.
Ortaokul son sınıfa geldiğimde, yarı görür, yarı görmez bir öğrenci olarak en iyi not aldığım ders müzikti. O zamanlar resim aklımdan bile geçmiyordu. Haftada bir gün olan resim dersinde yaptıklarım ise evlere şenlikti. Annem kimi zaman: "Fatmaaaa!... Resimlerin köpek leşi gibiiii!..." derdi.
Neyse biz konumuza dönelim. Müzik derslerinde yalnızca Batı müziği öğretildiğinden, biraz inceden okuduğum ezgileri duyan öğretmenim, senden iyi operacı olur deyince amanıııınnnnn!... Bendeki mutluluğu görmeliydiniz.
Lise birinci sınıfa geldiğimde göz rahatsızlığım her nedense öğretmen ve arkadaşlarıma fena hâlde battı. Ortaokulda anlayış görürdüm hep ama beni seven öğretmenlerim bir hata yapmış, tahtayı görememem yüzünden sayısal derslerde zorlanmamı göz önünde tutarak kız meslek lisesine yönlendirmişlerdi sayısal dersler az diye. Seçtiğim branş çocuk gelişimi. Elişi dersleri o kadar çok ki. O zamanlar benim elişlerim de berbat ötesi berbat. Açıkçası, resim ve elişlerim görme yetim azaldıkça gelişti iyi mi?...
Bu şartlarda liseyi terk ettim. O kadar emindim ki operacı olacağımdan. Oysa lise mezunları girebiliyordu her şeyden önce şan bölümüne.
Birde öğrendim ki konservatuarın hocası Sevda Aydan. Amanda amaaaannnn. Kesin operacıydım. Belki de dünya çapında. Bende bir heyecan, bir heves. Girdim babamın koluna, tuttuk konservatuarın yolunu. Hastalıktan yeni kalkmışım. Sesim de tam düzelmemiş ama olsun. Süper ötesi süper yeteneğim ya ne gam?... Sevda Aydan sevgisiyle bu işten yırttım demekti.
Konservatuarın bahçesine adım attık, Sevda Hanım da otomobiliyle geldi. Nasıl sert bir görünüş anlatamam!... Sonraki yıllarda ben de öyle sert bir duruşla yürüdüm sokaklarda. Herkes korkardı benden yeminle. Biz yanına yaklaşınca gülümsedi ve çok tatlı bir sesle: Hoş geldin yavrum. dedi. Benim içimin yağları eridi. Yüreğim gümbür gümbür. Bizi odasına buyur etti, oturdu piyanonun başına. Önce herhangi bir parça söylememi, sonra piyanonun tuşlarına dokunarak verdiği sesi çıkarmamı istedi. İnce seslere gelince boğazımdan bir ciiiikkkkkk çıktı ve tıkandım, kaldım. Sesin güzel ama operaya uygun değil. İnşallah başka müzik türlerinde bir yerlere gelirsin dedi.
Aylarca kendimi toparlayamadım. Sesim kısıktı. Bir kez daha götürün beni. Bir kez daha deneyelim diye çok sızlandım.
Sonra hayatımı mahvedecek olan klâsik Türk musikisi maceram başladı. Onlar da beni havada kapmadılar tabii. Bu sâyede müziğin kulak ve sesle değil, gözle yapıldığını da öğrenmiş oldum. Görme engellileri hiç sevmiyor ve aralarında istemiyorlar bu sanatın üstatlarının büyük çoğunluğu.
Benim Sevda Aydan sevgim bitmedi elbette. 80'li yıllarda yalnızca ev telefonları vardı. Rehberden numarasını buldum, aradım. Rahmetli eşi çıktı. Yemeğe oturmak üzere olduklarını, sonra aramamı söyledi. Bir daha nedense cesaret edemedim.
Siyah beyaz televizyon, tek kanal. Haberlerden sonra mini bir dizi var. Adı; her işin başı Sevda. Aynı zamanda eğitici bir dizi bu. Sevda Aydan ve Hâşim Hekimoğlu oynuyor.
Birgün Hocamız aradı. Yönetimindeki musiki derneğine devam ediyordum. Her işin başı Sevda dizisi körler okulunda çekilecekmiş. Benimle birlikte kör rolü yapacakmış. Ben udumla, o kemanıyla bir saz eseri çalacakmışız. Söz konusu körlük olmasa aklına bile gelmezdim ya neyse. Çekim sırasında ve sonrasında TRT servisiyle evlerimize dönerken Sevda Hanım'la yeniden buluşmuş olduk. Beni hatırladı. Sohbet ettik. Sesim uygun olsaydı bile görme engelim nedeniyle opera sanatçısı olamayacağımı, aynı zamanda lise mezunu olmamamın da bir eksi teşkil ettiğini söyledi.
Birgün eşini kaybettiğini duydum. Telefon ettim, çok güzel karşıladı. Sonra bir kez daha aradım, konservatuarda kendisini ziyaret etmek istediğimi söyledim. Kabul etti. Ara ara gidip, verdiği dersleri dinler oldum öğrencilerine imrenerek. Ben zaten çok seviyordum. O da beni çok sevdi. Benden başkasını almıyordu derslerine. Tanışmak isteyen arkadaşlarım oldu, kesinlikle izin vermedi. Tijen Hanım tiplemesi yüzünden çok sıkıntılar yaşadığını, insanların bakış ve sözlerinden çok rahatsız olduğunu söylerdi. Sen her zaman gel, kimseyi getirme derdi. Göz rahatsızlığım ilerledikçe yanımda bir refakatçiyle gitmeme izin verdi yalnızca.
Bazen de telefonla konuşurduk. Hayvanları, resim ve örgü yapmayı çok seviyordu. Çok güzel anlar yaşadım onunla. Sevda abla diyordum artık. Görümcesi rahmetli Ayhan Aydan Hanım'ın da telefon numarasını vermişti. Ayhan Hanım; rahmetli Adnan Menderes'le yaşadığı aşkla tanınan bir sanatçıydı. Gazeteciler çok rahatsız ediyormuş ama bana güvendiği, sanat aşkımı bildiği için çekinmeden verdi numarayı. O kâğıdı hâlâ saklarım. Ayhan Hanım da; Sevda verdiyse numaramı vardır bir bildiği diyerek benimle sohbet etmişti telefonda birkaç kez.
Birgün yine aradım Sevda ablamı. Başka birisi çıktı. Bu evi ve numarayı biz aldık dedi. Nasıl üzüldüm anlatamam. Beni yanına götüren refakatçilerimden biri bir yerde karşılaşmış. Çok üzüldüğümü, kendisini çok özlediğimi söylemiş. O da ben ararım demiş ama aramadı. Bir daha da görüşemedik. Ayhan Hanım'ın telefon numarasını yazdığı kâğıtla birlikte, hatıra defterime yazdığı yazı, Kuşadası'ndan gönderdiği kart ve imzalı fotoğrafı ondan kalan hatıralar.
Vefatı beni çok derinden etkiledi. Anılar birer birer canlandı hayâlimde. Yazmam için gelen yoğun ısrarları da dikkate alarak onunla yaşadığım sanat dolu anları yazıya dökmek geldi içimden.
Ruhunuz şâd, mekânınız cennet olsun sevgili ablacığım. Bana yaşattığınız bütün güzelliklere, bıraktığınız benim için paha biçilemez hatıralara sonsuz teşekkürler.
17 Nisan 2018
Salı
70'li yılların başlarıydı. İlkokul 4. ya da 5. sınıfa geçmiştim. Siyah beyaz tek kanal televizyonda 6 bölüm sürecek bir dizi başladı. Adı; "KAYNANALAR"dı. Rahmetli Tekin Akmansoy yazıp, yönetiyordu aynı zamanda Nuri Kantar rolünü oynuyordu. Leman Çidamlı, Hâşim Hekimoğlu, Defne Yalnız, Muammer Çipa, Sermin Hürmeriç, Münir Canar dizinin aklıma gelen oyuncuları. Çoğu rahmetli oldu maalesef.
Oyuncuların hepsini çok sevmiş, benimsemiştim ama bir tanesi beni öyle etkilemişti ki anlatamam. Bu; Tijen Hanım rolünü canlandıran, değerli opera sanatçımız Sevda Aydan'dı. Tijen; avukat kocası Timur'un (Hâşim Hekimoğlu) çok korktuğu, "Niiiiiiiiiiii!... Timuuuuuurrrrrrr!..." diye bağırdığında kaçacak delik aradığı, oldukça havalı, sert bir hanımdı. Öyle benimsemiştim ki, bir büyüyeyim, evlendiğim adamı Tijen Hanım gibi korkutacağım derdim. Sonra bu güzel dizi yıllarca sürdü. Benim Sevda Aydan hayranlığım da. İzledikçe opera sanatına da ilgi duymaya başlamıştım.
Ortaokul son sınıfa geldiğimde, yarı görür, yarı görmez bir öğrenci olarak en iyi not aldığım ders müzikti. O zamanlar resim aklımdan bile geçmiyordu. Haftada bir gün olan resim dersinde yaptıklarım ise evlere şenlikti. Annem kimi zaman: "Fatmaaaa!... Resimlerin köpek leşi gibiiii!..." derdi.
Neyse biz konumuza dönelim. Müzik derslerinde yalnızca Batı müziği öğretildiğinden, biraz inceden okuduğum ezgileri duyan öğretmenim, senden iyi operacı olur deyince amanıııınnnnn!... Bendeki mutluluğu görmeliydiniz.
Lise birinci sınıfa geldiğimde göz rahatsızlığım her nedense öğretmen ve arkadaşlarıma fena hâlde battı. Ortaokulda anlayış görürdüm hep ama beni seven öğretmenlerim bir hata yapmış, tahtayı görememem yüzünden sayısal derslerde zorlanmamı göz önünde tutarak kız meslek lisesine yönlendirmişlerdi sayısal dersler az diye. Seçtiğim branş çocuk gelişimi. Elişi dersleri o kadar çok ki. O zamanlar benim elişlerim de berbat ötesi berbat. Açıkçası, resim ve elişlerim görme yetim azaldıkça gelişti iyi mi?...
Bu şartlarda liseyi terk ettim. O kadar emindim ki operacı olacağımdan. Oysa lise mezunları girebiliyordu her şeyden önce şan bölümüne.
Birde öğrendim ki konservatuarın hocası Sevda Aydan. Amanda amaaaannnn. Kesin operacıydım. Belki de dünya çapında. Bende bir heyecan, bir heves. Girdim babamın koluna, tuttuk konservatuarın yolunu. Hastalıktan yeni kalkmışım. Sesim de tam düzelmemiş ama olsun. Süper ötesi süper yeteneğim ya ne gam?... Sevda Aydan sevgisiyle bu işten yırttım demekti.
Konservatuarın bahçesine adım attık, Sevda Hanım da otomobiliyle geldi. Nasıl sert bir görünüş anlatamam!... Sonraki yıllarda ben de öyle sert bir duruşla yürüdüm sokaklarda. Herkes korkardı benden yeminle. Biz yanına yaklaşınca gülümsedi ve çok tatlı bir sesle: Hoş geldin yavrum. dedi. Benim içimin yağları eridi. Yüreğim gümbür gümbür. Bizi odasına buyur etti, oturdu piyanonun başına. Önce herhangi bir parça söylememi, sonra piyanonun tuşlarına dokunarak verdiği sesi çıkarmamı istedi. İnce seslere gelince boğazımdan bir ciiiikkkkkk çıktı ve tıkandım, kaldım. Sesin güzel ama operaya uygun değil. İnşallah başka müzik türlerinde bir yerlere gelirsin dedi.
Aylarca kendimi toparlayamadım. Sesim kısıktı. Bir kez daha götürün beni. Bir kez daha deneyelim diye çok sızlandım.
Sonra hayatımı mahvedecek olan klâsik Türk musikisi maceram başladı. Onlar da beni havada kapmadılar tabii. Bu sâyede müziğin kulak ve sesle değil, gözle yapıldığını da öğrenmiş oldum. Görme engellileri hiç sevmiyor ve aralarında istemiyorlar bu sanatın üstatlarının büyük çoğunluğu.
Benim Sevda Aydan sevgim bitmedi elbette. 80'li yıllarda yalnızca ev telefonları vardı. Rehberden numarasını buldum, aradım. Rahmetli eşi çıktı. Yemeğe oturmak üzere olduklarını, sonra aramamı söyledi. Bir daha nedense cesaret edemedim.
Siyah beyaz televizyon, tek kanal. Haberlerden sonra mini bir dizi var. Adı; her işin başı Sevda. Aynı zamanda eğitici bir dizi bu. Sevda Aydan ve Hâşim Hekimoğlu oynuyor.
Birgün Hocamız aradı. Yönetimindeki musiki derneğine devam ediyordum. Her işin başı Sevda dizisi körler okulunda çekilecekmiş. Benimle birlikte kör rolü yapacakmış. Ben udumla, o kemanıyla bir saz eseri çalacakmışız. Söz konusu körlük olmasa aklına bile gelmezdim ya neyse. Çekim sırasında ve sonrasında TRT servisiyle evlerimize dönerken Sevda Hanım'la yeniden buluşmuş olduk. Beni hatırladı. Sohbet ettik. Sesim uygun olsaydı bile görme engelim nedeniyle opera sanatçısı olamayacağımı, aynı zamanda lise mezunu olmamamın da bir eksi teşkil ettiğini söyledi.
Birgün eşini kaybettiğini duydum. Telefon ettim, çok güzel karşıladı. Sonra bir kez daha aradım, konservatuarda kendisini ziyaret etmek istediğimi söyledim. Kabul etti. Ara ara gidip, verdiği dersleri dinler oldum öğrencilerine imrenerek. Ben zaten çok seviyordum. O da beni çok sevdi. Benden başkasını almıyordu derslerine. Tanışmak isteyen arkadaşlarım oldu, kesinlikle izin vermedi. Tijen Hanım tiplemesi yüzünden çok sıkıntılar yaşadığını, insanların bakış ve sözlerinden çok rahatsız olduğunu söylerdi. Sen her zaman gel, kimseyi getirme derdi. Göz rahatsızlığım ilerledikçe yanımda bir refakatçiyle gitmeme izin verdi yalnızca.
Bazen de telefonla konuşurduk. Hayvanları, resim ve örgü yapmayı çok seviyordu. Çok güzel anlar yaşadım onunla. Sevda abla diyordum artık. Görümcesi rahmetli Ayhan Aydan Hanım'ın da telefon numarasını vermişti. Ayhan Hanım; rahmetli Adnan Menderes'le yaşadığı aşkla tanınan bir sanatçıydı. Gazeteciler çok rahatsız ediyormuş ama bana güvendiği, sanat aşkımı bildiği için çekinmeden verdi numarayı. O kâğıdı hâlâ saklarım. Ayhan Hanım da; Sevda verdiyse numaramı vardır bir bildiği diyerek benimle sohbet etmişti telefonda birkaç kez.
Birgün yine aradım Sevda ablamı. Başka birisi çıktı. Bu evi ve numarayı biz aldık dedi. Nasıl üzüldüm anlatamam. Beni yanına götüren refakatçilerimden biri bir yerde karşılaşmış. Çok üzüldüğümü, kendisini çok özlediğimi söylemiş. O da ben ararım demiş ama aramadı. Bir daha da görüşemedik. Ayhan Hanım'ın telefon numarasını yazdığı kâğıtla birlikte, hatıra defterime yazdığı yazı, Kuşadası'ndan gönderdiği kart ve imzalı fotoğrafı ondan kalan hatıralar.
Vefatı beni çok derinden etkiledi. Anılar birer birer canlandı hayâlimde. Yazmam için gelen yoğun ısrarları da dikkate alarak onunla yaşadığım sanat dolu anları yazıya dökmek geldi içimden.
Ruhunuz şâd, mekânınız cennet olsun sevgili ablacığım. Bana yaşattığınız bütün güzelliklere, bıraktığınız benim için paha biçilemez hatıralara sonsuz teşekkürler.
17 Nisan 2018
Salı
Yorumlar
Bu yazı için yorum mevcut değil.
Dilerseniz Buradan yeni yorum gönderebilirsiniz.