Yakın zamana kadar, okuduğum ya da izlediğim bir kurguda ya da gerçek hayatta, aldatılan bir kadın varsa ve eşine değil de eşinin ya da sevgilisinin aldattığı kadına kızıyor, ondan intikam almaya çalışıyorsa, bir televizyonda karşıya ulaşabilen bir mikrofonun katiyen bulunmadığını unutup bas bas bağırmaya başlardım. Ya da bir arkadaşımın anlattığı hiç tanımadığım bir kadın yerine bana bunları anlatma talihsizliğinde bulunan zavallıya.
“Arkadaşım senin kafan hiç mi çalışmıyor! Asıl suçluyu göremiyor musun anlamıyorum ki! Sana o sözü veren senin o yerlere göklere sığdıramadığın ve bir türlü burnundan kıl aldıramadığın kocan yahu, kocan! O kadıncağızı boş versene…”
Bazen de eğer beni dinleyen birisi olursa uzun uzun felsefi analizlerde bulunur dururdum…
Ama sonra, bambaşka bir mevzuda, ben de kızmaktan terter tepindiğim o kadınların yaptığını yapmakta olduğumu fark ettim. Bunu görmek çok zordu çünkü konu çok farklıydı ve arada ciddi bir çıkar çatışması bulunuyordu.
Bu konuyu tam anlamıyla fark etmemin sebebi bu yazıyı okumaya başladığım anlarda çok az bir kısmını okumakta olduğum bir kitaptı.
Meghan O’gieblyn tarafından yazılıp çoğunlukla yapay zekâ ekseninde ilerleyen “Tanrı İnsan Hayvan Makine” adlı bir kitap. Şimdiden tavsiye ediyorum çünkü benim için en önemli ölçüt kitapta kesinlikle mevcut, samimiyet…
Gelelim benim kafamda bir sürü şeyin oturmasını sağlayan kısmına. Saygın bir insanın, yapay zekâya sahip sesli asistanına bağırıp küfürler ettiğini itiraf edişinden bahsediyor kitap. Hatta eşiyle birlikte bağırıyorlar zavallı asistana. Bunu yapmalarının eşiyle birleşmelerini sağladığından falan bile bahsediyordu kitapta. Zavallı hedefin, hedefe kilitlendikleri ve öfkelerini ondan çıkarttıkları için bir tür düşman hâline geldiğinden…
İşte benim aklıma birden o zavallı insanlar geldi, benim ötekileştirip düşman kıldığım insanlar, dilenciler…
Ben dilencilerden ölümüne nefret ettiğimi hafif bir utançla ama ille de hınçla düşünür, dinleyen biri olursa da bunu söylemekten geri durmazdım. Ne kadar utanç verici öyle değil mi? Beni esefle kınamayı ihmal etmeyin lütfen. Tıpkı benim o kadınlara yaptığım gibi…
Neden nefret ediyordum dilencilerden? Bana ne zararları vardı?
Bir görmeyen olarak insanların beni dilenci sanmalarından nefret ediyordum aslında.
İtiraf ediyorum, kaç defa önümde dilenen bir dilenciyi tekmelemek istedim. Dedim ya, aramızda bir çıkar çatışması vardı, benim de en kuvvetli bahanem buydu. Bahane bulmak kolaydır ne de olsa…
Sonra, kitaptaki o insan, kendisinin asistana bağırırken karşısında onu izleyen oğlunu fark ediyor ve ona ne kadar da kötü bir örnek olduğunu düşünüyor.
Çok şükür benim kendisine kötü örnek olacağımı düşündüğüm bir oğlum yok ama bana şah damarımdan yakın bir ben var hesap vereceğim. Yatağımda uyumadan önce aklıma geldiğinde utanacağım bir kendim var kendimden içeri.
Bahsettiğim olaylardaki o rakip kadınlar arasında da bir çıkar çatışması vardı. Ama onların asıl kızacağı kişiler bahis konusu erkekler olacağı ve benim bunu gayet iyi bildiğim gibi, benim de asıl kızacağım insanlar, yolumda yürüyen, dilenmek konusunda en ufak bir eğilim göstermeyen bir insana dilenci muamelesi yapan insancıklardı.
Sözün özü, çıkar çatışmaları bazen önünüzü görmekte zorlanmamıza sebep olabiliyor. İşte o zaman ne kadar hümanist ya da düşünceli olduğumuz önemli olmuyor, tuzağa düşüveriyorsunuz böyle.
İşte o zaman, biraz daha öfkeden, yargılama hırsından arınıp düşünmek gerekiyor belki de.
Yorumlar
Bu yazı için yorum mevcut değil.
Dilerseniz Buradan yeni yorum gönderebilirsiniz.