eminekamci@hotmail.com
Açık kahverengi saçlarını toplamış, üzerinde siyah montuyla, açık alanda, gülümsüyor.
YAZAN: Emine Kamçı

İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin bir projesi için birkaç arkadaşla birlikte Aliağa’daki bir etkinliğe davet edildik. Daveti kabul ettik ama biraz şaşkındık. Bizi şaşırtan şey projenin adı ve içeriği oldu. Projenin adı ‘Yaşayan Kitap!’

“İyi de bunda şaşıracak ne var?” dediğinizi duyar gibiyim.

İki yıl kadar önceydi. Henüz pandemiden habersizdik. Belediye bünyesinde tiyatro çalışmaya başlamıştık. İşte o günlerde bizi çalıştıran hocamız, şimdi de bu etkinlikte yer almamızı istemişti. Ancak söz etmediği bir şey vardı. Yaşayan Kitap projesinin kahramanlarının adlarıydı. Bu, özellikle bana büyük sürpriz olmuştu. Bizi götürecek olan araca bindiğimizde hocamızın açıklamaları oldukça ilginçti bana göre. Etkinliğe katıldığımızda her birimize ayrı bir masa verilecek, masalarda kitaplar yerine bizler yer alıp birer kitabı simgeleyecektik. Ayrıca, girişte bir de bizlerin almış olduğu adlardan Yaşayan kitap katalogları oluşturulacaktı. Hocamız, şimdiden adlarımızı koymuştu bile. Örneğin benim adım, ‘Dergi Çıkarmak’tı. Bunu işittiğimde bir kitap olacağımın verdiği şaşkınlık katmerlenmişti.

Hiç düşünmeden bu adın nereden çıktığını hocamıza sorunca, o da bana, “Paylaşmış olduğunuz derginizi ilk ben okudum!” dedi. O an dergimiz adına çok gururlanmış, hiç tahmin etmediğim yerlerde, aklımdan geçirmediğim kişiler tarafından okunması sevindirmiş, mutlu etmişti beni.

Bu proje için gidenler arasında, ben de dâhil olmak üzere üç görme engelli vardı. Diğerlerininse hiç engeli yoktu. Bu arkadaşlar, belediyenin farklı birimlerinde çeşitli projelerle uğraşan pırıl pırıl gençlerden oluşuyordu.

Benim dışımdaki iki görme engelli arkadaşımın kitap adı da hocamız tarafından önceden hazırlanmıştı. Arkadaşımızın biri belediyede çalışıyordu ve zorluklarla baş etme konusuyla uğraştığından bununla ilgili bir ad almıştı. Diğer arkadaşımızsa bir internet radyosunda program yaptığı için hocamız ona da bu uğraştan dolayı benzer bir ad koymuştu.

Aliağa’ya vardığımızda her şey hocamızın anlattığı gibi gerçekleşti. Kataloglar hazırlandı, bizler masalarımıza yerleştik ve katılımcıları beklemeye başladık. Önceleri hiç kimse gelmedi. Bu durumdan bir anlık kaygılandıysam da daha sonra beni rahatlatacak şeyler oldu. Örneğin yan masalardan sesler gelmeye başlamıştı. Birileri bir şeyler soruyor, arkadaşlarımız da onlara yanıt veriyordu. Aralarında çocuklar da vardı. Öyle ki içlerinden bir tanesi o pırıl pırıl sesiyle bulunduğumuz açık alanı çınlatmaktaydı.

Bir süre sonra benim de masama biri gelip oturdu ve katılımcı olduğunu söyledi. Ancak bu etkinlik hakkında fazla bir şey bilmediğini, ‘Katılır mısınız’ dedikleri için buraya geldiğini bildirdi.

İş başa düşmüştü. Adımın, “Dergi Çıkarmak” olduğunu katalogdan okumuştu ama dergi hakkında hiçbir şey bilmiyordu tahmin edeceğiniz üzere. Ona dilimin döndüğünce dergiyi anlatmaya çalıştığım anda internete girip araştırmak istedi. Bir iki şey de buldu sanırım. Bu beyi uğurladıktan sonra yanıma iki kadın arkadaş daha geldi ayrı zamanlarda. Dergimizin içeriğini onlara da anlattım. Kadınlar daha ilgili görünüyorlardı.

Üç kişiyle de olsa bu deneyimim pek de fena geçmemişti. Ne de olsa daha işin başındaydık. Zamanla suya düşen bir taşın oluşturduğu halkalar gibi biz de yurdumuzun her yanına yayılarak genişleyip çoğalmayı, her kesime ulaşmanın sevinci, mutluğunu yaşamayı, yaşatmayı umarak sözlerimi bitiriyorum.

Yorumlar

Bu yazı için yorum mevcut değil.
Dilerseniz Buradan yeni yorum gönderebilirsiniz.