YAZAN: Menekşe KOÇAK
Doğan Cüceloğlu bizlere şöyle seslenir:
“Duygularınız, içinizdeki rehberin elçileridir. Öfke, hüzün, telaş, mutluluk, hayal kırıklığı, özlem; hepsi birer elçidir ve bize mesajlar vermeye çalışmaktadırlar. Duygularınızı tanıyın ve köklerini bir an önce dikkate almaya başlayın.”
Peki, bu duyguların bize verdiği mesajların temelinde ne var? Mesela neden öfkeleniriz? Bizi kızdıran, kendimizi güvende hissetmemize engel olan bir durum olduğunda... Ne zaman korkarız? Tehlikede olduğumuzu anlayıp güvenecek bir ortam bulamadığımızda... Ne zaman telaşlanırız? Tehlike karşısında yanımızda güvenecek birileri olmadığında yani kendimizi korumasız hissettiğimizde... Ne zaman mutlu oluruz? Kendimizi güvende hissettiğimiz insanlarla birlikte olduğumuzda... Ne zaman hayal kırıklığı yaşarız? Yanında kendimizi çok güvende sandığımız biri bizi aldattığında ve çok büyük bir tehlikeyle karşı karşıya kaldığımızı fark ettiğimizde... Ne zaman özleriz? Bize güven duygusunu yaşatan birinden uzakta kaldığımızda yani güven duygusunu yaşamak istediğimizde...
Velhasıl tüm duygularımızın temelinde güven arayışımız vardır. Biz farkında olmasak bile duygularımız, güvenli bir yaşam sunmak için bize rehberlik ederler. Çünkü güven yoksa tehlike vardır. Tehlike varsa ölüm ve yok oluş riski vardır. Bu nedenle ruhsal sorunu olmayan her insanın duyguları kişiyi güvenli bir ortamda yaşatarak var etmeye kodlanmıştır.
Mesela bebeğin annesinin gözünün içine bakarak gülümsemesi “güvende ve mutlu olduğu” mesajını içerir. Bebeğin “Mama, adda” gibi sesler çıkarması, bay bay yapması, öpücük atması kurduğu güçlü duygusal bağlanmayı paylaşmaktan zevk aldığını gösterir.
Bebeklikten, çocukluğa ve yetişkinliğe geçişte ailenin sunduğu güven ortamı sağlıklı bir kişilik gelişimi için çok önemlidir. Çünkü çocuğa, zorda kaldığında kendine destek olan ailesinin varlığını hissetmesi için güç verir. Başarılı ve mutlu bir yaşamın yolunu açar. Gerektiğinde aldatılmak ve zarar görmek kaygısını yaşamadan ihtiyacı olan insana destek vermekten çekinmez. Elbette onun güven duygusunu sarsan acı olaylar yaşar. Ama yaşadıklarından ders alarak çevresindeki güvenilir insan sayısını artırmayı öğrenir.
Soru şu: Aile, bebeklik ve çocukluk döneminde bu güven ortamını sunamazsa ne olur? Bebeklik ve çocukluk çağlarının, yarı aç yarı tok, sevgiden uzak ve korku duygusunun yoğun olduğu ortamlarda geçmesi kaygı düzeyini artırır.
Peki, kaygı düzeyi yüksek olan insan, çevresindekilere güvenebilir mi? Sağlıklı ilişkiler kurabilir mi? Hayır. Çünkü yalnız kalmaktan da korkar, kandırılmaktan da... Bu korku, ona iki seçenek sunar. Ya insanlardan kaçmak ya da kendini yok sayma pahasına fedakâr olmak...
Kaçmak bedeli yalnızlık da olsa kendini güvende sanmanın en kolay yoludur. Bu nedenle kaçmayı seçen insan duygularını asla paylaşmaz. Kaplumbağa misali, zorunlu ihtiyaçlarını karşılamaya yetecek kadar başını kabuğundan çıkarır. Yakınlaşmak istediği her anda aldatılmak ve zarar görmek kaygısı arttığı için risk almaz; hemen kabuğuna çekilir.
Kaçmayı seçen insanın, sosyal yaşamdaki rollünün anne, baba, patron, öğretmen, komşu olması hiç fark etmez. Çünkü geçmişinde yaşadığı bu güvensizlik hissi onun da güvenilmez biri olmasına neden olur. Bedenen vardır ama zor zamanlarda ağlanacak bir omuz olacak kadar yakınlaşmaz insanlara... Aslında sadece insanlardan değil, zamanla kendi duygularından da kaçmakta ustalaşır.
Kendini yok saymak pahasına fedakâr olmak, bizim toplumumuzda özellikle kadınlarımızda çok rastladığımız bir davranış biçimidir. Saçını süpürge etmek deyimi, bu ruh halini anlatmak için kullanılır. Ölümüne fedakârlığı seçen insan, aslında duygularını süpürür ve atar. Yerine başkalarını mutlu ve memnun etmeyi koyar. Hayatındaki tüm insanların ihtiyacını karşılayarak hep yanında tutmaya çalışır. İnsanlar için güvenli liman olursa kendini güvende hissedeceğini sanır. Ancak hem kendine hem karşısındakine zarar verir; çünkü her işi kendi yaptığı için hayatındaki insanların sorumluluk almasına, hata yaparak hayatı öğrenmesine engel olur. Kendisi de sürekli verdiği için tükenir.
Güvenli duygusal bağlar geliştirmek, tehlikeli durumları en aza indirmek ve hayal kırıklığı yaşamamak için ilişkilerde al-ver dengesini kurmak gerekir. Çünkü al–ver dengesi “Bu ilişki maddi manevi bana ne katıyor?” sorusunu kendimize sormamızı gerektirir. İlişkilerde aldıklarımızı, verdiklerimizi belirlemek bizi olası risklere karşı tedbir almaya yönlendirir.
Eğer bir ilişkide üzüntü, değersizlik ve tedirginlik duyguları yaşıyorsanız durun ve düşünün. Yaşadığınız üzüntü, tedirginlik, değersizlik duyguları size bu ilişkiyle ilgili rehberlik eder ve bir an önce bu ilişkiyi sonlandır mesajını verir. Güvenilmez bir kişi ile birlikte olmak, sürekli vermeyi gerektirdiği için insanı tüketir. Tükenmemek ve hayata daha güçlü tutunmak için duyguların rehberliğinde yeni ilişkilere yelken açmak gerekir. İnsana güven, huzur, mutluluk veren her ilişkide al-ver dengesi vardır.
Yazımıza Doğan Cüceloğlu ile başladık. Yine Doğan Cüceloğlu’nun kulaklara küpe olacak öğüdü ile bitirelim:
“Akıllı insan temkinli bir arayışla keşfeder ama iki şeyden vazgeçemez: Güveneceği insanlarla birlikte olmak ve güvenilecek bir insan olmak.”
Kaynakça: dogancucelogluoffical ,26 Eylül 2022
13 Mayıs 2023
Doğan Cüceloğlu bizlere şöyle seslenir:
“Duygularınız, içinizdeki rehberin elçileridir. Öfke, hüzün, telaş, mutluluk, hayal kırıklığı, özlem; hepsi birer elçidir ve bize mesajlar vermeye çalışmaktadırlar. Duygularınızı tanıyın ve köklerini bir an önce dikkate almaya başlayın.”
Peki, bu duyguların bize verdiği mesajların temelinde ne var? Mesela neden öfkeleniriz? Bizi kızdıran, kendimizi güvende hissetmemize engel olan bir durum olduğunda... Ne zaman korkarız? Tehlikede olduğumuzu anlayıp güvenecek bir ortam bulamadığımızda... Ne zaman telaşlanırız? Tehlike karşısında yanımızda güvenecek birileri olmadığında yani kendimizi korumasız hissettiğimizde... Ne zaman mutlu oluruz? Kendimizi güvende hissettiğimiz insanlarla birlikte olduğumuzda... Ne zaman hayal kırıklığı yaşarız? Yanında kendimizi çok güvende sandığımız biri bizi aldattığında ve çok büyük bir tehlikeyle karşı karşıya kaldığımızı fark ettiğimizde... Ne zaman özleriz? Bize güven duygusunu yaşatan birinden uzakta kaldığımızda yani güven duygusunu yaşamak istediğimizde...
Velhasıl tüm duygularımızın temelinde güven arayışımız vardır. Biz farkında olmasak bile duygularımız, güvenli bir yaşam sunmak için bize rehberlik ederler. Çünkü güven yoksa tehlike vardır. Tehlike varsa ölüm ve yok oluş riski vardır. Bu nedenle ruhsal sorunu olmayan her insanın duyguları kişiyi güvenli bir ortamda yaşatarak var etmeye kodlanmıştır.
Mesela bebeğin annesinin gözünün içine bakarak gülümsemesi “güvende ve mutlu olduğu” mesajını içerir. Bebeğin “Mama, adda” gibi sesler çıkarması, bay bay yapması, öpücük atması kurduğu güçlü duygusal bağlanmayı paylaşmaktan zevk aldığını gösterir.
Bebeklikten, çocukluğa ve yetişkinliğe geçişte ailenin sunduğu güven ortamı sağlıklı bir kişilik gelişimi için çok önemlidir. Çünkü çocuğa, zorda kaldığında kendine destek olan ailesinin varlığını hissetmesi için güç verir. Başarılı ve mutlu bir yaşamın yolunu açar. Gerektiğinde aldatılmak ve zarar görmek kaygısını yaşamadan ihtiyacı olan insana destek vermekten çekinmez. Elbette onun güven duygusunu sarsan acı olaylar yaşar. Ama yaşadıklarından ders alarak çevresindeki güvenilir insan sayısını artırmayı öğrenir.
Soru şu: Aile, bebeklik ve çocukluk döneminde bu güven ortamını sunamazsa ne olur? Bebeklik ve çocukluk çağlarının, yarı aç yarı tok, sevgiden uzak ve korku duygusunun yoğun olduğu ortamlarda geçmesi kaygı düzeyini artırır.
Peki, kaygı düzeyi yüksek olan insan, çevresindekilere güvenebilir mi? Sağlıklı ilişkiler kurabilir mi? Hayır. Çünkü yalnız kalmaktan da korkar, kandırılmaktan da... Bu korku, ona iki seçenek sunar. Ya insanlardan kaçmak ya da kendini yok sayma pahasına fedakâr olmak...
Kaçmak bedeli yalnızlık da olsa kendini güvende sanmanın en kolay yoludur. Bu nedenle kaçmayı seçen insan duygularını asla paylaşmaz. Kaplumbağa misali, zorunlu ihtiyaçlarını karşılamaya yetecek kadar başını kabuğundan çıkarır. Yakınlaşmak istediği her anda aldatılmak ve zarar görmek kaygısı arttığı için risk almaz; hemen kabuğuna çekilir.
Kaçmayı seçen insanın, sosyal yaşamdaki rollünün anne, baba, patron, öğretmen, komşu olması hiç fark etmez. Çünkü geçmişinde yaşadığı bu güvensizlik hissi onun da güvenilmez biri olmasına neden olur. Bedenen vardır ama zor zamanlarda ağlanacak bir omuz olacak kadar yakınlaşmaz insanlara... Aslında sadece insanlardan değil, zamanla kendi duygularından da kaçmakta ustalaşır.
Kendini yok saymak pahasına fedakâr olmak, bizim toplumumuzda özellikle kadınlarımızda çok rastladığımız bir davranış biçimidir. Saçını süpürge etmek deyimi, bu ruh halini anlatmak için kullanılır. Ölümüne fedakârlığı seçen insan, aslında duygularını süpürür ve atar. Yerine başkalarını mutlu ve memnun etmeyi koyar. Hayatındaki tüm insanların ihtiyacını karşılayarak hep yanında tutmaya çalışır. İnsanlar için güvenli liman olursa kendini güvende hissedeceğini sanır. Ancak hem kendine hem karşısındakine zarar verir; çünkü her işi kendi yaptığı için hayatındaki insanların sorumluluk almasına, hata yaparak hayatı öğrenmesine engel olur. Kendisi de sürekli verdiği için tükenir.
Güvenli duygusal bağlar geliştirmek, tehlikeli durumları en aza indirmek ve hayal kırıklığı yaşamamak için ilişkilerde al-ver dengesini kurmak gerekir. Çünkü al–ver dengesi “Bu ilişki maddi manevi bana ne katıyor?” sorusunu kendimize sormamızı gerektirir. İlişkilerde aldıklarımızı, verdiklerimizi belirlemek bizi olası risklere karşı tedbir almaya yönlendirir.
Eğer bir ilişkide üzüntü, değersizlik ve tedirginlik duyguları yaşıyorsanız durun ve düşünün. Yaşadığınız üzüntü, tedirginlik, değersizlik duyguları size bu ilişkiyle ilgili rehberlik eder ve bir an önce bu ilişkiyi sonlandır mesajını verir. Güvenilmez bir kişi ile birlikte olmak, sürekli vermeyi gerektirdiği için insanı tüketir. Tükenmemek ve hayata daha güçlü tutunmak için duyguların rehberliğinde yeni ilişkilere yelken açmak gerekir. İnsana güven, huzur, mutluluk veren her ilişkide al-ver dengesi vardır.
Yazımıza Doğan Cüceloğlu ile başladık. Yine Doğan Cüceloğlu’nun kulaklara küpe olacak öğüdü ile bitirelim:
“Akıllı insan temkinli bir arayışla keşfeder ama iki şeyden vazgeçemez: Güveneceği insanlarla birlikte olmak ve güvenilecek bir insan olmak.”
Kaynakça: dogancucelogluoffical ,26 Eylül 2022
13 Mayıs 2023
Yorumlar
Bu yazı için yorum mevcut değil.
Dilerseniz Buradan yeni yorum gönderebilirsiniz.