mneksekck06@gmail.com
10-12 yaşlarında bir erkek çocuğu, kafasını ellerinin arasına almış, düşünceli bir şekilde masada oturuyor.
YAZAN: Menekşe KOÇAK

Gençler arasında hikâye paylaşımının moda olduğunu, arkadaşımın kızının başına gelen olayla öğrendim. Okullarda gençler bir çete kuruyor, yalnız ve korumasız bir genci, sokakta veya sınıfta yakalıyor, tartaklıyor ve bu görüntüleri hikâyesinde paylaşıyor. (Elbette hikâye paylaşımı gibi pek çok sosyal medya alanını olumlu işlerde de kullanmak mümkün; ancak bu örnekte maalesef böyle olmuyor.)

Arkadaşımın kızını da okulundaki çete “Sıra sende! “diye tehdit etmiş. Kız ertesi gün muşta alıp gitmiş okula. Okul çıkışında, çete yolunu kesince eline taktığı muşta ile hepsini yaralamış. Tabii olay hikâye paylaşımı için kaydedilmiş. İşin içine yaralanma girince karakolluk olmuşlar. Karakolda nefsi müdafaa olduğu için aileler ve gençler barıştırılmış. Görüntüler hem olay karakola yansıdığı hem de çete üyeleri ava giderken avlandıkları için paylaşılmamış.

Maalesef bu tür zorbalık içeren hikâye örneklerinden birini, geçen hafta ülke olarak içimiz acıyarak izledik. Hikâye, Zonguldak’ın Ereğli ilçesindeki bir lisede çekilmiş. Beş genç kaynaştırma öğrencisini boş bir sınıfta yakalıyor. Kaynaştırma öğrencisini, önce şınav çekmesi için zorla yere yatırıyorlar. Genç şınav çekmek için bacaklarını birleştirdiğinde, bacaklarını açarak yere düşürüyorlar, dövüyorlar. Sonra zorla kollarını açarak onu oynatıyorlar. Bu zorbalık karşısında kendini savunmayı bilmeyen gencin “Çekme, çekme!” diyen sesi duyuluyor. Yüzündeki korku ve şaşkınlık yürekleri dağlıyor.

Zorba gençler ne gencin korkusunu ne de “Çekme, çekme!” diyen sesini duyuyorlar. Merhamet duygusundan yoksun zorbaların, gencin çaresizliğinden aldıkları keyif, bir komedi filmi izlerken duydukları keyifle aynı. Bu nedenle videoda sürekli alay ve kahkaha sesleri duyuluyor. “Onun yerinde ben olsam ne hissederim?” sorusunu sormak akıllarına gelmiyor; çünkü o anın muktedirleri onlar ve hep öyle olacağını sanıyorlar...

Genç ise gördüğü korkunç zorbalıktan ziyade bunun yayınlanmasından muzdarip; çünkü binlerce kişinin acizliğini görmesini istemiyor. Asıl sorun burada başlıyor; zulmeden utanmıyor, çekinmiyor, yaptığını başarı gibi paylaşıyor. Suçsuz olan utanıyor, uğradığı hukuksuz davranışı saklamaya çalışıyor. Yani gençlerin algı dünyasında zorbalık meziyet haline gelmiş.

Birkaç gün sonra internete bir hikâye daha düştü. Bu hikâye kaynaştırma öğrencisinin “Çekme!” diye yalvardığı gence aitti. Birileri de çekim yapan genci hırpalamış ve görüntülerini çekmişti. Tıpkı onun kaynaştırma öğrencisine yaptığı gibi.

Bütün bunlar olurken MEB kaynaştırma öğrencisini tartaklayan gençlere olay okulda olduğu için on gün okuldan uzaklaştırma vermek dışında bir şey yapmadı. Oysa MEB, İçişleri Bakanlığı ve Aile Bakanlığı acilen zorbalık içeren hikayeleri belirlemeli, zorbalık yapan gençleri empati becerisini geliştirmek için sosyal projelerde görevlendirmeli, hem zorbalık yapanlara hem de zorbalığa uğrayanlara psikolojik destek içeren bir proje başlatmalı.

Gençleri zorbalıklarını kayıt altına alıp paylaşmaya iten neden, sanal dünyada tanınmak ve izlenmek. Moda deyimiyle fenomen olmak. Bunun nedeni sanal dünyanın sonsuz özgürlük alanı olarak görülmesi; ilişkiler azaldığı için yalnızlaşan insanın, sosyal medya ile bu yalnızlığını ve ihtiyaç duyduğu beğenilme duygusunu giderme çabasıdır.

Mesela haberlerde Ankara’da bir babanın tutuklanma görüntüleri vardı. Çocuğunu istismar ettiği görüntüleri, Amerika’daki sitelere servis ederek fenomen olmuş. Amerika’daki güvenlik birimlerinin durumu Türkiye’ye bildirmesi ile baba yakalandı.

Günümüzde, şehir yaşamında azalan insan ilişkilerinin oluşturduğu boşluğu, televizyon ve internet aldı. Dizi kahramanları, ailenin sanal bireyi haline geldi. İnsanların zihinlerini meşgul ederek onları yoksulluk, yalnızlık, çevre kirliliği gibi sorunlardan uzaklaştırdı. Bir nevi antidepresan görevi üstlendi. Zamanla insan zihninde gerçek ile sanal yer değiştirmeye başladı. Nitekim zorbalık yapan gençleri ve çocuğunu istismar eden babayı izleyenler, bu duruma film izler gibi tepki vermeye başladı; merhamet yok, empati yok, mağduru koruma sorumluluğu yani vicdan yok.

İnsanları böylesine duyarsızlaştıran bugünkü sanal teknoloji, gelecek on yıl içinde hayatımızın bir parçası olması planlanan metaverse (sanal evren) yanında çok ama çok ilkel kalacak. Çünkü metaverse insanlara istediği ortamda, istediği her şeyi yaşayacağı sanal bir dünya vadediyor. Bu dünyada, insan ilişkilerinden doğan sevgi, merhamet, şefkat, vicdan gibi duyguları yaşıyormuş gibi hissedeceğiz ama yaşamayacağız... İnsanın inanası gelmiyor ama metaverse yalancı cennet vadederek insanlığın sonunu hazırlıyor.

Trajikomik şekilde bizler sanal dünyaya sığınıp duygulardan uzaklaşırken, yapay zekâ hızla gelişiyor. İnsanların hizmetine sunulan robotlar, insanların öfke, şefkat, aşk, özlem
duygularını nasıl yaşadığını izliyor ve kaydediyor. Zaman içinde bu duyguları yaşıyormuş gibi bir algı oluşturmayacaklarını kim garanti edebilir ki? Nitekim Hollywood yapımlarında, evin beyine aşık olan robotun evin hanımını öldürme çabalarını, dünyayı ele geçirmek isteyen robotların mücadelesini izlemeye başladık. Bunlara hayal ürünü deyip geçemeyiz. Zira uzay yolculuğunu konu alan filmler, çocukluğumuzda hayaldi. Bugünün gerçeği oldu.

Bana göre yarının gerçeği, sanal dünyanın gerçek yaşamın yerini alması ve insanlığın birleşerek güvenli bir yaşam kurma mücadelesi olacaktır.

Gelecek yazımızda güven duygusu üzerine söyleşmek üzere hoşça kalın!

9 Ocak 2023

Yorumlar

Bu yazı için yorum mevcut değil.
Dilerseniz Buradan yeni yorum gönderebilirsiniz.