Yıllar önce arkadaşlarla evlilik üzerine konuşurken, evleneceğimiz kişilerde aradığımız özelliklerden söz açıldı. Sıra bana gelince, “Bir bardak su içmenin keyfini ve mutluluğunu yaşasın yeter. Doyumlu olan karşısındakini de doyurur ve mutlu eder. Ne istediğini bilmesi çok önemli benim için.” demiştim. Arkadaşlardan biri benimle dalga geçer bir tarzda, “Ohoo, nereden bulacağız öyle birini sana. Sen de çok zor bir şey istiyorsun.” Ddemişti. O zaman onun bu tavrını çok yadırgamış ve bu kadar basit bir dileğe verdiği tepkiyi anlamlandıramamıştım. Uzun yıllar içerisinde pek çok deneyimlediğim olaylardan sonra onun ne kadar haklı olduğunu anlamış bulunuyorum.
Bir kere herkes mutlu olmak, mutluluğu arayıp bulmak istiyor ama bu iş o kadar kolay değil. Gerçekten mutlu olmayı becerebiliyor muyuz, bunun üzerinde uzun uzun tartışmak gerekiyor. Evlenirken, iş ararken mutlu ve huzurlu olmayı dileriz. Acaba kendi iç huzurumuz ne durumdadır, onu sorgulamayız. Çevremizde bazı insanların sürekli mutsuz olduklarından yakındıklarını duyarız. Küçücük bir olayda mutsuz olacak pek çok yanlış bulur ve başlarlar memnuniyetsiz eleştiriler yapmaya. Sanki mutsuzluk besler onları. Yaşadıkları olayların iyi yönlerini saymak, daha doğrusu düşünmek akıllarına bile gelmez. Toplumsal olarak da olumsuza, mutsuzluğa yönelme gibi bir eğilimimiz var. Gerçekten mutsuzsak, içinde bulunduğumuz durumu değiştirme olanağımız varsa, bu alanı terk edelim, buna tamamım. Değiştiremeyeceğimiz bir alandaysak, yapabileceklerimizin üzerine gitmemiz gerekiyor. Tanık olduğum bir örneği anlatırsam, ne demek istediğimi daha iyi anlatacağım sanırım.
Engelli bir birey olarak yolda farklı insanlara daha çokrastlıyoruz. Bazı insanlarla sohbet etmek çok öğretici oluyor. Yine elimde poşetlerle alışverişten eve döndüğüm bir gün, arkamda el arabasının tekerlek gıcırtısının kaldırımları tırmaladığı sesini duydum. Tam arkama dönüp sesin ne olduğuna bakacaktım ki arabayı kullanan bir adam düşüncelerimi böldü. “Size yardım edebilir miyim?” diye sordu. Elimdeki yükün çok ağır olmadığını, kendisinin el arabası kullandığını, yükünün benimkinden daha ağır olacağını söyleyerek teşekkür ettim ona. Adam gittiğim yöne doğru yürüdüğünü, dilersem birlikte yürüyeceğimizi önerdi. Çok cazip bir teklifti benim için. Hava çok soğuktu ve gidebileceğim yere daha çabuk varacaktım. Kibar ve içten bir sesle konuştuğu için ona güven duyup birlikte yürümeyi kabul ettim. Tabii sadece birlikte yürümedik, bana eşlik ederken sohbet etmeye başladık.
İlk soru ‘Nerelisiniz?’ olmadı. ‘Ne iş yapıyorsunuz?’ sorusuyla başladık sohbete. Kargoda çalıştığını söyledi. Bencileyin empati yapacağım ya kargoda çalışmanın zorlukları zihnimde canlandığından yaptığı işin çok zor olduğunu dillendirdim. “Hayır, benim için hiç zor değil. Yaptığım işi çok seviyorum. Pek çok iş yaptım, eğitimim de var ama bu işi yaptığım için hiç sıkılmıyorum, çok mutluyum. Zorluklarına ve işin sıkıcılığına yoğunlaşırsanız, bunlar say say bitmez. Güzelliklerine yoğunlaşırsanız, hele bir de bu güzellikler kişisel özelliklerinizle uyuşuyorsa, mutlu olursunuz. İnsanlarla sohbet etmeyi çok seviyorum, onlara yaklaşmayı iyi becerdiğimi düşünüyorum. Anlamsız tepki verenlerle çok karşılaşmadım. Karşılaştığımda da nasıl baş etmem gerektiğinin yollarını buldum. Gördüğünüz gibi sorun olsa da çözümü de oluyor. Bakın sizinle tanıştık ve ne güzel konuşuyoruz. Zaman nasıl geçti anlayamadık. İletişim konusunda pek çok kitap okudum ve okuduklarımı anlayarak içselleştirmeye çalışıyorum” dedi.
Gerçekten zaman akıp gitmişti. Evimin önüne gelmeyi hiç istememiştim. Aklıma yolda yaptığım farklı sohbetler geldi. Eşlerinden, çocuklarından, işlerinden, hatta insanların duyarsızlıklarından yakınan insanların konuşmaları… Çokmutsuz yüzlerdi onlar. Bu adam da çalışıyordu ama iç dünyasında doyum vardı, mutlu olmak vardı. Tamamen pembe bir dünya çizmiyordu. Sorunlar vardı ona göre ama baş etme yöntemleri, çözümler de vardı.
Elbette bizi mutsuz eden olaylar başımıza geliyor. O zamanlarda kendimizi çok mutsuz hissediyoruz. Bu çok doğal. Zaman gereğinden fazla uzar ve biz hala aynı noktadaysak, bu üzerinde durulacak bir durum. Ne aradığımızı ne istediğimizi bilmek, bana göre içsel mutluluğun anahtarı. Mutlu olmasını bilmek, bir yaşam tarzı. Çok sevdiğimiz iki kişiye hediye aldığımızı düşünelim. Biri gülümseyerek hediyeyi alıyor ve teşekkür ediyor. Yani halinden memnun. Diğeri ise “Neden aldın bu hediyeyi? Çok zahmet etmişsin. Çok para harcamışsındır bu hediye için. Bunu geri ver istersen.” diyor. Mutsuz olmak için bahane üretmeye üzerine yok. Bu örnekler abartı gelebilir belki. En azından ben tanık oldum bunlara.
Mutlu olmak ya da mutsuz olmak genel anlamda içimizden gelen, birikimlerimizin, deneyimlerimizin ürünü. Her şeyden mutsuz olma tarzımız varsa, bunları irdeleyebilir ve sorgulayabiliriz. Farkına vardığımız özelliklerimizi tam olarak değiştiremeyiz belki ama bunu bilmek bile çok çok değerli. Bir kez mutsuzluğu mutluluğa dönüştürebilirsek, kendimizi kutlayalım. Deneyecekleri şimdiden kutluyorum.
14 Ocak 2024
Yorumlar
Bu yazı için yorum mevcut değil.
Dilerseniz Buradan yeni yorum gönderebilirsiniz.